Tan Morgül
-
Aa
+
a
a
a
23 Mayıs 2005
ABD'nin son dönem dış politikasını belirleyen üç ana damar: Soldan gelen yeni- muhafazakârlar, cumhuriyetçilerin sağ kanadından gelen saldırgan milliyetçiler ve Hıristiyan sağcılar. Bu üçlü fikri koalisyon, siyasette, medyada, sivil alanda Amerikan toplumunu ve tüm dünyayı kuşatıyor.
16 Mayıs 2005
Galatasaray- Fenerbahçe kupa finalinde 70 binlik Olimpiyat Stadyumu'nu dolduran taraftar sayısı 20 bindi. Beklenen olmadı, dolayısıyla korkulan olmadı. Gece maçı, zengin maçı tribünleri öksüz bıraktı.
04 Mayıs 2005
Mahalle günlerine dönülüyor, formalar çıkartılıp annelerin ördüğü yün formalar giyiliyor, kaleler sökülüp yerlerine taş konuluyor. Spor yazarlarına da çizgili pijama, atlet, terlik ve fileden oluşan ''bakkaldan dönen futbol hastası amca'' durum seti takdim edilmek suretiyle ambiyans tamamlanıyor.
29 Nisan 2005
İnsanın kanını donduran, ''ne oluyor artık bu millete?'' dedirten, ar damarı iyiden iyiye çatlayan toplumun göbeğinde, en kaba haliyle lümpenlik, bir pankart vasıtasıyla, ulu orta arz-ı endam ediyor. Saraçoğlu tribünlerinde açılan ''Rıza Efendi 2 ekmek, 1 süt'' pankartından bahsediyorum.
22 Nisan 2005
İspanya'da Tenerife takımında oynayan İgor Simutenkov'un Avrupa Birliği Adalet Divanı'nca kabul edilen başvurusu Avrupa futbolunun geleceği ile ilgili önemli bir gösterge. Bu vesileyle, Avrupa futbol statükosuna ilk isyanı başlatan Belçikalı Jean Marc Bosman'ın hakkını da teslim edelim.
15 Nisan 2005
Trabzon'daki ''melun'' hadisenin aktörlerinin TV'ye yansıyan yüzlerinde gördüğümüz o ifade, tribünde ve sahada gördüklerimize ne kadar benziyor. Fark etmediniz mi?
06 Nisan 2005
Ağızlarından çıkan her kelimenin, ekranlardaki mimiklerinin her halinin manşet olduğu ''sorumlu'' adamlar, memleketin en ''şiddet-meşru'' alanında akıl almaz açıklamalar yapıyorlar. Merkezine sadece kendilerini koydukları kimliklerinden ''öteki''ne yine tarifsiz nefretler saçıyorlar.
30 Mart 2005
Bir genç kadın. Koşmayı seviyor, iyi de koşuyor. Kazanıyor. ''Milletim için koştum'' diyor. Farkında olmadan, ezilmiş, sinik ve izlemeye alışmış bir kalabalığın "onur" unu sırtlıyor. Nasıl bir yükün altına girdiğinden habersiz, ulus-devletin cila ideolojisinin aracısı oluveriyor.
17 Mart 2005
Akşam Gazetesi'nin 8 Mart 2005 tarihli manşeti: ''Sahaya Besmelesiz Çıkmıyorlar.'' Haber devam ediyor: ''Zidane'e hayranlık, Müslümanlığa ilgiyi artırdı.'' Düşünün ki, bir grup insan var ve sırf Zidane ilgisinden Müslüman oluyor. Zidane hastası bir cemaatten kime fayda gelir, orası da meçhul.
09 Mart 2005
Fanatikliğin, dolayısıyla ''zıvanadan çıkma'' halinin, pekâlâ şeref tribününden başlayıp, koridorlara kadar yayılabileceği bu denli ortadayken, futbolda şiddetle baş etmenin yolu, sürekli olarak ''sıradan'' taraftarı günah keçisi gösterip, bütün önlemleri ona odaklamak değildir.
04 Mart 2005
Her şey Büyük Ortadoğu Planı'na, ne kadar uygun. Kendi ülkesinde, herhangi etnik temsiliyete zerre tahammül gösteremeyenler, mesele Ortadoğu olunca her türlü okumayı etnik ve dini kimlikler üzerinden yapıveriyor.
03 Mart 2005
Tan Morgül, Lübnan'lı siyaset bilimci ve yazar Gilbert Achcar ile, Irak direnişi, Ortadoğu ve yükselen İslami dalga, ABD hegemonyası ve yeni bir sol tahayyüle olan ihtiyacımız hakkında konuştu.
28 Şubat 2005
Teşvik primi çamuru, ulusal takımın başına kadar ulaştı. Sanki, kendisi Ay'dan gelip takımın başına geçmiş. Neymiş, böylesi mevkideki bir insanı bu tartışmalara alet etmemek lazımmış. Sokmasaydınız siz de o vakit memleket futbolunu tartışmaların içine
16 Şubat 2005
İstanbulspor gibi bir takımın düzenli izleyicisi olduğunuzda, ortada dönen kepazeliği daha bir iyi anlıyorsunuz. Bir maçın ertesinde, ''Rakibimizi elle atılan bir golle yenmek istemezdik. Üzgünüm.'' demişti Aykut Hoca.
03 Şubat 2005
Tsunami felaketzedelerine yardım amacıyla oynanan maça ilgi çok azdı. Tan Morgül'ün yorumu şöyle: "Türkiye'de sporsever değil taraftar var. Ve maalesef, 'onların maceralarında, başarıya açlık, kör bir sevda ve rakibe duyulan açık-kapalı kinden başka bir şey yoktur.'
30 Ocak 2005
İngiliz Chelsea takımı, Umbro firmasıyla forma sponsorluğu anlaşmasını bozmuş ve 24 milyon pound tutarındaki tazminatı ödemeyi kabul etmiş. Şimdi Nike ve Adidas'la görüşüyorlarmış. Bu firmalar, düşük ücretle çocuk işçi çalıştırmak gibi kötü bir üne sahipler.
16 Ocak 2005
Primler vesilesiyle, ''profesyonel'' futbolcunun oyunla kurduğu ahlaki ilişki, mahalle maçlarındaki halinin çok gerisine düşmüştür. İnsanın aklı almıyor, oysa, ''Top oynuyorsan, futbolu çok seviyorsundur. Çok seviyorsan da rakiple arana toptan başka bir şey girmez."
08 Ocak 2005
Muhtemelen çoğunu hatırlayacağınız spiker güzellemelerine şöyle bir bakalım, memleket hal ve vaziyetini maç spikerlerinin dili üzerinden çözelim. Veya hiç zorlamayalım, sadece gülüp geçelim, bir yere not edelim.
27 Aralık 2004
Klişedir, oyuncular genellikle hocaları için kullanırlar; "O bizim, babamız gibidir." Siyasette olsun, sokakta olsun, sporda olsun sürekli bir baba arayışının kendisine dair söyleyeceklerimizi saklı tutalım; ama sonuçta, aile dışında biriyle kurulacak baba-oğul ilişkisinin en temel düsturu, iktidard
22 Aralık 2004
Ya Federasyon'a, ya medyaya ya da UEFA'ya mı gerek var maçınızı izlemeye gelmiş binlerce insanın güvenliğini sağlamak için? Merdivenleri tamamen dolu tribünlerden, insanları çıkartmak için geliştirilecek metot hakikaten çok önemli, hatta literatüre bile geçer, o yüzden bu kadar merak ediyoruz.
12 Aralık 2004
Amigoluk, yani kelimenin Türkçe karşılığı düşünüldüğünde, "arkadaşlık", tribün için çok mu gereklidir? Tribüne sadece TV'den veya localardan angaje olanlara sorarsanız, hele hele son olaylar da dikkate alınırsa, verecekleri cevap basittir:"Hayır!" Peki mesele bu kadar basit midir?
06 Aralık 2004
Sadece Cihat'ın kalbine sokulan bıçağa değil, bütün bu coğrafyanın insanlarının vicdanlarına sokulan bıçaktaki parmak izlerine bir daha ve dikkatlice bakılsın. Daha kimlerin parmak izlerini göreceğiz, o kanlı bıçağın sapında!
03 Aralık 2004
''Sofranız şen olsun'' denip kalkılırdı masadan, ev sahipleri de ''Geldiniz şen olduk'' diye cevap verirlerdi.'' Lakin, gittiler! Biz bize kalınca da ne olduğumuz ortada!
27 Kasım 2004
''Darbe''li yılların da yardımıyla mağrur zamanlardan mağdur zamanlara doğru meyletmiş gidiyoruz. Artık, orta yerinden çatlamış bir ahlak hattında, ''ne zaman bir omuz, bıçak, kurşun yeriz?'' diye tırsa tırsa dolaşıyoruz ortaklıkta.
23 Kasım 2004
Tan Morgül, Ayrıntı Yayınları tarafından Türkçe'ye kazandırılan Aptallık Ansiklopedisi'nin yazarı Matthijs van Boxsel'e kafamızı neye istinaden bu kadar karıştırdığını sordu.
15 Kasım 2004
Hâlâ "Hemşehrim memleket nere?" sorusu karşısında cevap vermekte zorlanan bu eski komşularımızın hissiyatına iyi bir örnek olsa gerek, 34 yıl önce "memleketinden" göçen, AEK takımının malzemecisi Koço Karidopulos'un söyledikleri: "Memleketimi çok özledim. Çok sevinçliyim. Aslında Fenerbahçeliyim.''
15 Kasım 2004
Hiç kimse, fenalaşan ve ambulansa bindirilmek için eller üstünden taşınarak çevik kuvvete teslim edilen bir gence reva görülene akıl sır erdiremedi. Kolluğun, memleket genci gördüğünde geliştirdiği refleks olsa gerek, bu toplu taarruz ve infial hallerini diri tutan...
01 Kasım 2004
Malumunuz, hem renkleri hem de geleneği itibariyle Milano'da bizcileyin desteklenen takım Milan olagelmişti. Her ne kadar Berlusconi çelmesi sendeletse de, Antonio Negri'nin muz ortaları ile tekrardan kendimize gelmiştik.
24 Ekim 2004
Internazionale Milano'nun takım kaptanı Arjantinli futbolcu Zanetti, "Daha iyi bir dünyaya, tüm insanların kendilerine özgü kültürel farklılıklarının ve geleneklerinin var olduğu bir dünyaya inanıyoruz'' demiş. Ne denebilir ki? İşte tam da "sahalarımızda görmek istediğimiz hareketler"den biri!
18 Ekim 2004
71. dakikada muhteşem bir kafa ve durum 1-1. Ondan sonrası, Yasin için sıradan bir son dakikalar güzellemesi; "Amman dikkat çocuklar, Afferin Okan, Devammmm. Amman dikkatli... Bak, yanlış pas Hüseyin.. Evet, sayın seyirciler ağlatmak istiyoruz!'' Az daha gayret, üstat, az daha!