21 Ocak tarihli Guardian gazetesindeki habere göre; ''dünyanın bilinen en zengin futbol kulüplerinden biri olan Chesea, İngiliz spor şirketi Umbro ile forma sponsorluğu anlaşmasını bozduğunu'' açıklamış. Kulüp anlaşmanın iptalinden doğan 24 milyon pound tutarındaki tazminatı da şirkete ödemeyi göze almış. Yeni forma anlaşması için kulübün Rus başkanı Roman Abramovich'in, alanın diğer devleri Adidas ve Nike firmalarıyla görüşme halinde olduğu da gazete tarafından bildiriliyor. Bu kadar yüksek bir tazminatı ödemeyi göze alan kulübün yeni anlaşmasının hangi rakamla yapacağını varın siz düşünün. Veya düşünmeyin, ne gerek var onca anlamsız rakamla muhatap olmaya.
Önemli muhasebe ve finansal analiz şirketi Deloitte & Touche'un 2004 yılı Avrupa futbol pazarına dair açıkladığı rakam, tribünlerden, ekranlardan, gazetelerden izlediğimiz "futbol''un nerelere evrildiğine dair iyi bir maddi detay olsa gerek: Tam tamına 10.4 milyar Euro ki, bir sene önceki rakamın da 7 milyar Euro olduğu düşünülürse, sektörün nasıl bir ivmeyle yol aldığını anlamış oluruz.
Bahsi geçen raporun işaret ettiği diğer önemli nokta ise, bu maddi değerin %80'nin İngiltere, Almanya, İtalya, İspanya ve Fransa ligleri tarafından yaratılması. Beşli ekibin başını ise 1,7 milyar Euro'luk (%24'lük dilim) gelirle İngiltere Premier Ligi çekmekte.
Peki, bu gelirin en temel kalemleri nelerdir: Yayın gelirleri, ticari faaliyetler, sponsorluk ve maç hasılatı. Maddi değerin neredeyse ¼'ünün döndüğü İngiltere Premier Ligi ile Türkiye Süper Ligi'ni karşılaştırdığımızda ise, aradaki mali uçuruma rağmen, gelir dağılımlarının parallelik gösterdiği görülmektedir. Yayın gelirleri hem Türkiye'de hem de İngiltere'de toplam gelirin %44'ünü oluştururken, sponsorluk gelirleri toplam gelir içinde İngiltere'de %27, Türkiye'de ise %20. Ama dediğimiz gibi aradaki gelir uçurumunu da dikkate almak gerek. Örneğin bahsi geçen Chealse kulübünün- ki en zengin değil- toplam geliri 134 milyon Euro iken, bu işin memleketteki en kârlı temsilcisi Fenerbahçe'nin geliri rapora 32 milyon Euro olarak yansımış.**
Anlaşılan o ki, sütün kaymağını yemek artık iyiden iyiye Nike ve Adidas'a kalırken, diğer şirketler ellerindeki elit tabakayı bir bir kaybediyorlar. Bir üst sınıfa atlayan her kulüp ilk önce sponsoru ile ilgili kafa yormaya başlıyor. Umbro bundan 4 ay önce de İskoçya şampiyonu Celtic'i Nike firmasına kaptırmıştı. Umbro'nun elinde kala kala Everton, Lyon, Celta Vigo kalmış. Pardon bir de İngiltere Ulusal takımı, ki o da anlaşılır.
Bu arada Umbro firması, üretim yerlerindeki çalışma koşulları nedeniyle, etkili sivil toplum örgütlerinden Oxfam'ın ciddi eleştirileri ve suçlamalarına maruz kalmış. Sonunda da, ''Adil Ticaret Ofisi'' tarafından 8,4 milyon Euro ceza ödemeye mahkum edilmiş ki, aslen "sweatshop'' denen ve meali, çocuk işçi çalıştırmanın yanında, son derece ağır ve sağlıksız ortamlarda insan çalıştırma olan hadiseye diğer spor şirketlerinin de adı sık sık karışmıştı. Nike ve Adidas özellikle Uzak Asya'daki "çalıştırma'' koşulları yüzünden onlarca kez protesto edilmiş, uyarılmış ve koşulları düzeltmeye zorlanmıştı.
Yani ne giydiğimiz "orijinal'' forma, ayakkabı, ne de vurduğumuz top pek masum değil. Hal böyle olunca, biz de pek masum olmuyoruz. Bu kadar yüksek rakamlar, aslında oyunu bozan ve kirleten maddi değerin özeti. İnsana dair olan yan ise sürekli kaybolurken, "izler'' durumda sabitleyen taraftar kaybetmeye devam ediyor.
* Çalışma şartlarındaki olumsuzluklar ve düşük ücretle çocuk işçi çalıştırması ve nedeniyle, Nike spor giyim firması aleyhinde Oxfam'ın başlattığı NikeWatch kampanyasının broşürlerinden biri: Endonezya'da Nike ve Adidas için spor ayakkabısı üreten Nikomas Gemilang fabrikasının girişinde bir güvenlik görevlisi, fotoğraf çekilmesini önlemeye çalışırken. (Fotoğraf:Ashley Gilbertson)
** Endüstriyel Futbol, Akşar, Tuğrul, Literatür Yay., 2005
28Ocak 2005 tarihinde Birgün'de yayınlanmıştır.
(Kâr amacı gütmemek şartı ile bu yazının tüm hakları, yazarını ve ilk yayımlandığı kaynağı belirtmek kaydıyla kullanmak isteyene aittir...)