29.04.2005
O kadar gürültü arasında, Galatasaray- Trabzon maçında tribünlerden yükselen bir ses yüzümüzde tebessüme neden oldu. Kıvanç (Koçak) kardeşimizin fark ettiği, sonradan inatla tekrar ettiği ''Yahu bu Eftalya değil mi?'' uyarıları, nihayetinde Barış (Karacasu) kardeşimizle olan muhabbeti de kesip tüm ilgiyi ekrana yönlendirdi. Netice itibariyle, üçümüz de, Galatasaraylılar tarafından tribünde söylenen şarkının Eftalya değil de, Eftalya melodili tezahürat olduğunu anladık.
Anladık diyoruz, çünkü hiçbir sözünü seçemedik. Ama Eftalya'nın sözlerini hatırlarsanız, şu sözlerin ''modern'' zamanların tribünlerinde yankı bulmasının ne kadar zor olduğu kabul edilecektir.
Bir el uzanır bana Sınırların ardında Büyümeli sevdamız Kardeşlik toprağında Ver elini ver bana EftalyaUzansın elimiz EftalyaBenim divane gönlüm Seni ister EftalyaAynı topraktan geldik Biz bize benzeriz Sevda ile dururken Neden kavga ederiz
Son bölümü de ne kadar manidar di mi? İnsanı fantezi kurgulara kışkırtıyor. Düşünsenize; bir Fener-Galatasaray derbisi. Maçtan önce tribünün kapısının önünde münakaşa olmuş, küfürler edilmiş, kalpler kırılmış, kalpler yetmemiş kafalar kırılmış. Stada giriliyor, yaşanan hadise yürekleri dağlamış, canlar beter sıkkın. Derken, ''kapalı'' patlatıyor: ''Eski açık 'eftelya' desene'', eski açık biraz tedirgin, biraz sıkılgan: ''Yahu iyi hoş da, önce ben niye diyorum!'' der ve bağırır: ''Kapalııı, sen hele başla''. Kapalı ağır abi, mevzuyu uzatmıyor, başlıyor: ''Ver elini ver bana Fener, uzansın elimiz Fener, benim divane gönlüm hep seni sever Fener.'' Bu fantastik tablonun yol açacağı duygu selini tahmin edin hele bir... Başkanlar, koltuklarından fırlayarak salya sümük birbirlerine sarılıyor, futbolcular, maçtan önce el ele tutuşup bir piknik havasında sahanın çimlerinde koşuşturup bir köşede mangalı kuruyorlar. Top toplayıcılar, çimlerin arasında biten papatyaları toplayıp tribünlere atıyorlar. Amigolar, papatyaları tek elde toplatıp, toplanan papatyaları demetler haline getirterek, rakip tribünlere atıyorlar. Rakibe ulaşan papatyalar, taraftarlarca koklanıp iyice kendinden geçilip, diğer tezahüratlar (bu sefer ortak) patlatılıyor: ''Bir tatlı huzur almaya geldim, Derbi'de'', ''İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız, severek birbirimizi Derbi'lerde şahane ortamlar yapmalıyız!''.
Ardı sıra girilen ''his'' deryaları da rekabetin çirkin dünyasını derdest ettiği için, oyuncular birbirine de fazla karışıyor, ve ortaya çıkan yeni takımın haliyle Fener'le Galatasaray'la bir ilişkisi kalmıyor. Geçmişe, mahalle günlerine dönülüyor, hemen formalar çıkartılıp annelerin ördüğü yün formalar giyiliyor, kaleler sökülüp, yerlerine taş konuluyor. Spor yazarlarına da çizgili pijama, atlet, terlik ve fileden oluşan ''bakkaldan dönen futbol hastası amca'' durum seti takdim edilmek suretiyle, ambiyans tamamlanıyor.
Tribündeki şiddeti engellemeye yönelik ''güvenlik'' merkezli çözümlere alternatif yine tribünlerden ''fantastik'' olarak çıkacaktır. Endüstriyel futbolu tribünlerden kuşatarak, her kriz alanını piknik yerine çevirerek, bu oyunu melunların ellerinden alacağız. Kurtuluş taraftarın kendi ellerindedir!
Yerse!
29 Nisan 2005 tarihinde Birgün'de yayımlanmıştır.
(Bu yazının tüm hakları, yazarını ve ilk yayımlandığı kaynağı belirtmek kaydıyla ve kâr amacı gütmemek şartı ile, kullanmak isteyene aittir...)