Yedi Tepeli Şehir Etrafında Bir Dolambaç ya da İstanbul’da Bir Cevelan

-
Aa
+
a
a
a

Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, 4-16 Ağustos 2025 arasındaki İstanbul macerasına son bir bakış atıyor.

""

Alper Tolga Akkuş: Merhaba, Apaçık Radyoya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoşgeldiniz, ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 27 Ağustos 2025 Çarşamba. 

Bu hafta Sakat Muhabbet’te bir konuğumuz yok ki arada sırada böyle yapıyorum, sıkı dinleyicilerimiz farkındadır, biliyorlardır. Ben bazı haftalarda, bazı Sakat Muhabbet bölümlerinde kendimce uygun gördüğüm temaları, içerikleri kendim sizlerle paylaşmak istiyorum. 

Tabii takip edenler biliyorlar. Ben, üç hafta önce iki haftalığına İstanbul'a gelmiştim ve Sakat Muhabbet’in 99. ve 100.  bölümlerini canlı yayınlamıştık stüdyodan. Sonra 9 Ağustos Cumartesi akşamı da Sakat Muhabbet’in 100. bölümü şerefine Sit Down )Bazı Bazı( Remedy Show performansımı da sergileme şansı bulmuştum. Tabii 34-35 kişi gelmişti. Apaçık Radyo dinleyicileri, Apaçık Radyo programcıları, Ömer Abimiz, Ömer Madra, benim akrabalarım, eşim, dostum keyifli zamanlar geçirmiştik. 

Orada konuklarımla bunu azar azar paylaştık ama tüm bu İstanbul seyahatine, İstanbul macerasına dair bir bölüm yapmak istedim, içimden o geldi. Hep de şunun muhasebesini yaptım aslında; ‘Sakat Muhabbet’in bir utkusu bir ülküsü var Alper, bu çok özel olmuyor mu? İstanbul'a gittin, tabii güzel geçti zamanın ama bunu Sakat Muhabbet’in içinde bir bölüm olarak paylaşman ne kadar doğru ne kadar yanlış?’ Çok yaptım muhasebesini ama içinden de çok şiddetli bir şekilde bunu yapmak geliyordu, bunu da paylaşmak isterim sizlerle. 

Bir yandan da Sakat Muhabbet’in içinde sakatlığa dair konuşuyoruz. Ben de sakat bir bireyim ve İstanbul’a, doğduğum, büyüdüğüm ve sanırım 40 sene yaşadığım şehre dönüyordum üç sene sonrasında. Hem İstanbul'u sakat bir birey olarak deneyimlemek açısından, hem de benim paylaşımlarımın Sakat Muhabbet özelinde bir önemi olduğunu düşündüm ve böyle bir içerik düşündüm. 

Dolambaçlı bir Cevelan

Program başlığını buldum aslında hemen ve 1900’lerin başı, 1800’lerin sonlarından iki yazarımızın iki eserinin ismini Sakat Muhabbet’e uyarladım aslında. 

Önce başlıkları söyleyeyim, sonra uyarladığım eserleri söylemek istiyorum sizlere. Başlıklarımızın ilki, ‘Yedi Tepeli Şehir Etrafında Bir Dolambaç’, ikinci başlığımız ‘İstanbul'da Bir Cevalan’. 

Şimdi ne demektir bu? Bilenler var, bilmeyenler var. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın 1912’de yazdığı ve 1910 yılında Halley kuyruklu yıldızının dünyadan geçtiği döneme ithafen yazdığı mizahi bir eser vardır, ismi de Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç. Bu eserin bu ismini ben İstanbul'daki o iki haftama uyarladım ve bu başlığı yaptım. 

Bir başka eser, 1800’lerin sonunda Osmanlı aydını Ahmet Mithat Efendi, Avrupa’ya gider, gezer ve Avrupa'daki durumla Osmanlı’daki durumu kıyaslar, gözlemler ve görünce de Avrupa'da Bir Cevalan kitabını yazar. Cevelan da gitmek, görmek, gördüğünü de aktarmak gibi çevirebiliriz. Osmanlıcayı bilenler yanlışım var ise kusura bakmasın. Geçen haftaki sosyal medya paylaşımının bir kısmında ‘cevelan’ demiş, altına da cevalanın ne olduğunu haftaya aktaracağız demiştim. İşte o cevalan bu cevalan çünkü benim yakın çevrem bu cevalanı her gördüğünde, ‘Cevalan nedir?' diyordu ve bunu da paylaşmak istiyorum bu bağlamda. 

Sakat Muhabbet’in 4 Haziran - 20 Ağustos 2025 Arası Destekçileri

Tabii ben tek başıma ve konuk olmadan yapınca bölümleri şunu da atlamıyorum; eskiden biliyorsunuz, her programın başında ben destekçilerimizi aktarırdım sizlere ama sonrasında bunda bir aksama olmuştu ve ben bazı haftalarda toplu halde aktarıyorum. Şimdi en son 61. Yayın Dönemi’nin - şu anda da o yayın döneminin içindeyiz zaten - ilk programında aktarmışım daha önceki aylarda destekçi olan dinleyicilerin isimlerini ve 4 Haziran tarihinde yapmışız biz bunu. O zaman da bir konuğum yokmuş ve ‘Sakatlık Gazeteciliği 101’ başlığıyla bir bölüm paylaşmıştım

Şimdi 4 Haziran’dan 20 Ağustos'a kadar yani geçen haftaya kadar destekçilerimizin isimlerini tekrar ben anmak ve onlara teşekkür etmek istiyorum, çok sağolsunlar. 

4 Haziran 2025 tarihinde destekçimiz Umut Osman Bayraktar’dı. Umut Bayraktar da çok sevgili arkadaşım, kardeşim hatta diyebilirim. Kendisi Kültürhane’den Ulaş Bayraktar’ın oğlu. Ulaş destek oluyor radyomuza ve oğlu adına. Daha önce de diğer oğlu Ada adına olmuştu. Buradan Ulaş’a bir selam da gönderelim aynı zamanda. 

11 Haziran tarihinde Cavidan Soykan’ı konuk almıştık. Kendisi KHK’lı bir akademisyen ve onunla da ‘Stiff Person Syndrome, Katı İnsan Sendromu’ bölümünü yapmıştık. O hafta ki destekçimiz ise Pınar Gökpınar idi. Çok sağolsun. 

18 Haziran tarihinde İdil Seda Ak’ı altıncı kez ya da beşinci kez konuk almıştık ve onunla ‘3. Küresel Engellilik Zirvesi. Global Disability Summit’i konuşmuştuk ve o hafta ki destekçilerimiz de Belma ve Haluk Kaynar idi. 

25 Haziran tarihinde Lerzan Erkan’ı konuk aldık ve onunla ‘Sakat Mobbing’i konuşmuştuk. O bölümün destekçileri bir hafta önce olduğu gibi çok sağolsunlar Belma ve Haluk Kaynar idi. 

2 Temmuz tarihinde üç konuğumuz vardı; Cansu Düzdaş, Arzu Akıncı ve Ceyda Nur Özboğa. Onlarla da, ‘Radyoda Engel Yok: Sesimizle Biz de Varız Projesi’ni konuşmuştuk. O haftaki destekçimiz ise Apaçık Radyo ve Açık Radyo’nun çok bilinen bir ismi Melis Behlil idi. Melis ve Yeşim'i biliyorsunuz, bir kaç ay önce 1000. bölümleri olmuştu. Apaçık Radyo’da, Açık Radyo’da onların da Sinefil programı var. Sinemayı çok seven birisi olarak tabi yıllardan beri takip ediyorum ve Melis'in desteği de bu açıdan da önemli benim için. Bir selam da Melis’e gönderiyorum. 

9 Temmuz tarihinde ise Özlem Kara’yı konuk almıştık ve onunla ‘Adalete Erişim ve Sakatlar’ başlıklı bir bölüm yapmıştık. O haftanın destekçisi ise Gülçin Erdiş idi. Gülçin de İstanbul'dan bir arkadaşım ki daha önce konuğumuz da oldu Sakat Muhabbet’e. İstanbul'da beni konuk da etti evine sağolsun Gülçin ki oralara da geleceğiz zaten İstanbul'u konuşurken. Hem İstanbul'daki dost, arkadaşlarımı, hem de İstanbul mekanlarımı aktaracağım size zamanımız el verdiği sürece. 

16 Temmuz tarihinde Cavidan Soykan’ı bir daha konuk aldık ve Cavidan Hocamız ile, ‘July is Disability Pride Month’ Türkçesiyle ‘Temmuz Sakatlık Onur Ayıdır’ bölümünü yapmıştık ve o haftanın destekçisi ise Alper Can Kılıç idi. Alper Can da, adaşım da ekoloji camiasından benim yıllardır tanıdığım, 10-15 sene oldu galiba tanışıklığımız olan bir arkadaşım. O da Sit Down’a gelmişti. Sit Down’a gelenlerin ayrı bir yeri var tabi benim için, bunu da ben belirtmek istiyorum tabii sizlere. 

23 Temmuz tarihinde Çağlar Karsantı’yı konuk almıştım. Onunla ‘CRPD yani BM Engelli Hakları Sözleşmesi İzleme ve Raporlama Süreci’ni konuşmuştuk. O haftaki destekçimiz ise Esra Sarıgedik Öktem idi. Çok çok sağolsun kendisi. 

30 Temmuz tarihine geldik. İdil Seda Ak, evet beş ya da altıncı kez konuk oldu İdil Hocamız ve onunla 2022 de Sakat Muhabbet başladığı dönemde, beşinci ve altıncı bölümlerde başladığımız 'Sakat Tarih I' ve 'Sakat Tarih II' serisinin son bölümünü şimdilik diyelim tabii, ‘Sakat Tarih III’ü yapmıştık. O haftanın destekçileri ise Sinan Emre Çınar ile Meral Çınar idi. Sinan Emre Çınar ve Meral Çınar çifti Sit Down’a da geldiler ki önceden tanışmıyordum kendileriyle, destekçilerimizdiler sadece ve beni çok çok mutlu ettiler. Orada ne kadar konuşabildim ayak üstü bilmiyorum ama çok sağolsunlar. Teşekkür ediyorum onlara bir kez daha. 

6 Ağustos'a 99. bölümümüze ve Sakat Muhabbet’in tarihindeki ilk canlı yayın stüdyosundan yaptığı bölüme geldik. Konuğum Ekin Aydın idi. Ekin ile ‘Süper Sakatlar Çağı: Illüzyon versus Distopya’ bölümünü yapmıştık ve o haftanın destekçisi ise Şirin Vatan idi. Çok çok sağolsun 

13 Ağustos tarihine geldik. 100. Sakat Muhabbet bölümü çok özel bir bölümdü benim için. O bölüme de halamın oğlu Çağdaş Önal ile katılmıştım. Çağdaş ile sit down'daki final şarkısının nakaratından bir şeyi başlığa çıkarmıştım ben. ‘Tırnak içi, ‘Sağlam Toplum, Aç Parantez, 'Sağlam Toplum’ idi onun da sözleri ve Çağdaş ile hem konuştuk, söyleştik, hem de şarkıyı canlı yayında canlı canlı söyledik. Çağdaş gitarı, ıslığı ve sesiyle, ben de bet sesimle katılmıştım. O haftanın destekçisi ise Nedret Durukan idi. Çok çok sağolsun 

Ve bir hafta önceye geliyoruz. 20 Ağustos tarihine konuğum Christopher Kaan Caudwell idi. Sağolsun, Kaan da geldi sit down gösterisine ve onunla da, ‘Otizm: Beni Spektrumum’ başlıklı bölümü yaptık. O haftanın destekçisi ise Umut Gürgey idi. 

Böylece destekçilerimizin de isimlerini andım ve bir yükümü attım. Tabii bugünün destekçisini gene ilerdeki bölümlerden birinde toplu halde gene söyleyeceğim size. Onu biliyorsunuz zaten. 

‘Halley’, Yıllar ve Rastlaşmalar

Ortalara bir yere geldiğimizi görüyorum kendi aldığım kayıttaki süreden. Bu hafta şarkımız ne olsun diye düşündüm, bir kaç şey geldi geçti aklımdan ama sonrasında tabii Hüseyin Rahmi’ye atıf yapmışken, Halley kuyruklu yıldızını bilenler biliyordur. 76 yılda bir dünyayı teğet geçiyor ve dünyadan görünebiliyor. 1910’da görüldüğü zaman Hüseyin Rahmi Gürpınar kitabını yazmış ve 1986 yılında bir daha görülmüştü. Ben de o zaman 13 yaşındaydım. Ben de hatırlıyorum ve o dönem Eurovision Şarkı Yarışması’na Klips ve Onlar Grubu katılmıştı. Şarkılarının adı da “Halley” idi. “Halley” şarkısını bu açıdan size dinletmek istedim çünkü bir yandan da Halley’in 76 yılda bir dünyaya gelmesinin İstanbul seyahatime de teğet geçen yanları var çünkü ben buradan İstanbul'a giderken Gölcük’te, 1997 yılında üniversite mezuniyetimden sonra ilk defa gördüğüm bir arkadaşım vardı, Murat Teber ve Murat ile 28 sene sonra görüştüm. Sonra tabi çok garip, aslında bir roman ya da film olsa ‘Hadi canım’ diyeceğiniz şeyler de yaşadım. 2007’de kendisiyle iletişimimizin koptuğu ve bir duygusal bağım da olan bir arkadaşımla karşılaştım. Orada bir yerde oturduk, sohbet ettik. Oyunuma da geldi kendisi - ismini anmayayım, o kadar özele girmeyeyim.  18 sene sonra idi bu da ve bunun dışında 10 yıldır görmediğim arkadaşlarımı gördüm, yolda da rastladım yani bir sürü şey oldu aslında. Halley’e bu açıdan da girmek önemli. Klips ve Onlar’dan dinliyoruz, “Halley”.

Sakat Muhabbet devam ediyor ve bu hafta konuğum yok. İstanbul'daki maceramı Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın ve Ahmet Mithat’ın iki eserinden uyarladığım başlıkla ‘Yedi Tepeli Şehir Etrafında Bir Dolambaç Ya da İstanbul’da Bir Cevelan’ şeklinde paylaşıyorum. 

Çok özel bir konu ama dediğim gibi sakat bir birey olarak aslında İstanbul'a gitmem gelmem, orada yaşadıklarıımda Sakat Muhabbet’e değiyor bir yandan da. Tabi ne derece bu size mantıklı geliyor bilmiyorum ama ben kendi savunmamı böyle yapayım. 

Şimdi neyi anlatayım size; iki bölüm yaptım kendi kendime ve dedim ki ‘İstanbul’da kronolojik sıra ile önce yolumun rastlaştığı dost ve arkadaşlarımı bir anlatayım. Tek tek ismen bir de yine kronolojik sıra ile İstanbul'da uğradığım mekanlardan bahsedeyim ve İstanbul'la ilgili paylaşım yapayım’.

Önce dost ve arkadaşlarım. Ben 4 Ağustos tarihinde, Pazartesi günü İstanbul'daydım. 16 Ağustos Cumartesi günü de İstanbul'dan ayrıldım. Arabamla gelmiştim İstanbul’a bu arada ve o açıdan da İstanbul'da arabamın olması bir açıdan da benim için iyi oldu çünkü bu kadar mekana gidemezdim, gelemezdim sakat bir birey olarak. 

İstanbul Cevelanı’nın Dost ve Ahbapları

Evet, ne diyorduk. 4 Ağustos - 16 Ağustos arası yolumun kesiştiği arkadaşlarımın tarihsel sırası ile şu anda size belirtiyorum. 

Ayşe Müge Çavdar, Feray Özen, Ekin Aydın ve 6 Ağustos Çarşamba günü 99. Sakat Muhabbet bölümünün canlı yayını sırasında Apaçık Radyo stüdyosunda rastladığım arkadaşlarım; Nazlı Zaman, İlksen Mavituna, Kübra Oğurtani, Ömer Madra, Andrei Gritcu, Meral Madra ve Gürhan Ertür. 

Gürhan Abim de Sakat Muhabbet’den önceki program Altın Saatler’i hazırlayıp sunan ekibin parçası. Gürhan Abi, iki hafta boyunca da oradaydı ve her hafta orada galiba Gürhan Abi. Buradan ona da bir selam göndereyim, öpeyim ellerinden kendisinin. 

Canlı yayın sonrası sırayla devam ediyorum tekrar isimleri okumaya. Deniz Kırımca Karakaş, Sinem Kaplan ve Sit Down performansının sahnelendiği 9 Ağustos Cumartesi gününe geldik en sonunda. 9 Ağustos Cumartesi günü de 34 kişiyi ben fotoğraftan saydım. Fotoğrafa girmeyip çıkanlar da vardır muhtemelen birkaç kişi. Sit Down’a katılanların isimlerini okumuyorum. Tek tek çok uzun süreceği için ama ben Sit Down’la alakalı bir paylaşım yapmıştım fotoğraflarda eşliğinde. Ercüment Gürçay Abimizin fotoğrafları vardı siyah beyaz. Çok, çok sağolsun o da. Onun bir sosyal medya duyurusunu Apaçık Radyo’yu ortak katılımcı diye Instagram'da paylaşmıştım ve bu bayağı da beğeni aldı aslında. O paylaşımı da ekleriz biz yazılı versiyonuna bu programın. Orada tüm isimler var zaten, sırayla oradan görürsünüz

Sit Down sonrasında da after bir muhabbete gitmiştik. Orada da Sit Down katılımcılarının bir kısmı vardı. Onları da isimlerini zaten o listede var diye söylemiyorum şu an. 

Sonra tabi Beyoğlu Tünel’den Karaköy'e indik. Karaköy'de 9 Ağustos Cumartesi artık 10 Ağustos Pazar olmuştu. Gece yarısı son vapur idi galiba. Ona bindik Karaköy'den ve Kadıköy'e gittik. Tabii o İstanbul'un o güzelliği... En üst kata çıktım bu arada ben arkadaşlarımla beraber. İstanbul'un güzelliği ki İstanbul'un buyu güzel onu söyleyeyim ben. İstanbul’u bilmeyenlere anlatayım diyeceğim ama anlatamıyorum bir yandan da. Şu an size bunu söylerken o denizde Karaköy'den Kadıköy'e gittiğimiz esnada hep etrafa bakıyordum, sohbetin içindeydim ama bir yandan da ‘İstanbul'un busunu özlemişim’ diyordum içinden kendi kendime. Onu paylaşayım. 

Gece Yarısı Kadıköy’ünde Taksi Bulma Çilesi ve Bir Taksicinin ‘Ben Sakat’ı Vicdan Yapıp Buyur Etmesi

Sonra Kadıköy'e vardık ki burayı detaylı anlattım çünkü hikayesi var, sakatlığa da değen bir hikayesi var. Gece yarısı 00:30 gibi galiba Kadıköy'e vardık. Tabii bir taksi uygulaması kullanıyordu arkadaşlarım. Arkadaşlarım dediler ki ‘Bu saatte otobüs bulunmaz. Alper seni de yormayalım bir taksi ayarlayalım’. 
İşte tabii uygulamadan taksi bulunmuyor, şöyle bir şey oluyormuş. Uygulamaya giriyorsunuz benim anladığım kadarıyla, gideceğiniz yeri de oraya yazıyorsunuz. Bizim gideceğimiz yer de yakın bir yer olduğu için - Küçük Çamlıca'ya gidecektik – o sırada Acıbadem’de de bir arkadaşımız bırakıp oraya devam edecektik. 

Tabi taksiler kabul etmiyor, direkt reddediyor, reddediyor. Biz de Kadıköy'deki Eminönü, Sirkeci, Karaköy İskelesi’nin önündeki otobüs duraklarının oradayız ama otobüsler yok tabi, boş. Benim de bir baston sandalyem vardı. Oyuna gelenler biliyorlar, o sandalyeyi açtım, ona oturdum. İki arkadaşım da taksi bulmaya çalışıyorlar. O sıra bir taksi geldi, durağın içine girdi taksi. Ben de bakıyorum uzaktan, böyle 5 - 10 metre önümdeler zaten iki arkadaşımla taksici. Taksici bana bakıyor, arkadaşlarım beni gösteriyor ve sonra da en son taksici kabul etti, bindik taksiye. 

Arkadaşlarım Sinem ile Müge, onlara da selam göndereyim, takıldı onlara da, ‘Ya benim sakatlığımı kullandınız da böyle bir şey yaptınız değil mi?’ dedim. Öyle bir şamata, muhabbet, gırgır yaptık. Sinem aktardı bana da bunu; beni gösterip demişler “Arkadaşımız zor yürüyor”. Neyse artık, oradaki muhabbeti bilmiyorum. Tabii taksici de bana bakmış ve içinden, ‘Ya alayım mı almayayım mı, alayım mı almayayım mı?’ diye geçirmiş. En son ‘Alayım ya’ demiş ve bizi öyle almış arabaya. Onların aktarımından bunu iletiyorum. 

Sakatlıkla ilgili Sit Down’a gelenler biliyorlar. Sakatlıkla ilgili bir sürü sıkıntı, bir sürü trajik hikaye var ama komedisi de var işin bir yanında da. Bu da ona değen bir şeydi. 

İsimleri sıralamaya ben devam edeyim. 9 Ağustos'ta kaldık, devamına gidelim. Hemen bakıyorum. 9 Ağustos Kadıköy'deki taksici bizi aldı, evlerimize bıraktı demiştim. Tabi devam ediyorum isimleri okumaya. Sinemis Hanım, soyadını almadım. Buradan ona da bir selam göndereyim. 

Devam ediyorum isim okumaya: Müzeyyen Akkuş, Cemil Akkuş, Kenan Turgay Akkuş, Çağdaş Önal, Ayşe Erarslan. 

Ve 13 Ağustos 100. bölümümüzde de Apaçık Radyo stüdyosundan bir canlı yayın daha yaptık. Onda da bir hafta öncekinde olmayan Didem Gençtürk ile karşılaşma imkanı buldum. 

Canlı yayın sonrasından devam ediyorum isimleri okumaya; Cenk Pektaş, Bayram Çankaya, Yeter Çankaya, Fatma Karataş Kurtoğlu, Rana Söylemez, Gülçin Erdiş, Deniz Üreyli, Gülden Oktay ve Ali Osman Körünoğlu dedim ve İstanbul'dan ayrıldık. Mersin’e doğru hareket ettik. Tabi ben Mersin'de yaşıyorum, bunu söylemedim başta. Burada denk geldi. 

Şimdi gelelim mekanlara. Vaktimizde hala var. Tam denk gelecek galiba ki umuyorum öyle olacak. Mekan mekan 4 Ağustos - 16 Ağustos orası mekanları aktaracağım şimdi. O kadar mekana gitmişim ki ben yazarken yoruldum. Nasıl buralara gidip gelebildim şaştım hatta bir yandan da. 

İstanbul Dolambaç’ının Mekanları

Evet. 4 Ağustos ilk mekandan başlıyorum; Acıbadem, Kadıköy, Altıyol, Nazım Hikmet Kültür Merkezi - oraya illa giderim ben istanbul'a gidince, çok severim orayı - sonra Moda - Kadıköy nostaljik tramvayı ile Kadıköy'e geçtik. 

O yolculukta da 99. bölüm konuğum Ekin Aydın ile beraberdik. O sırada onunla Açık Radyo’ya gidiyorduk canlı yayına. Kadıköy - Kabataş motoru, Kabataş’tan tramvaya giderken bayağı mesafe vardı. Eskiden yakındı böyle hemen karşısındaydı diye hatırlıyorum o motorla tramvayı durağının arası ama bir sakat birey olarak orada yürürken zorlandım, bunu belirteyim. Kabataş - Tophane tramvayında bir durak önce inmişiz ve bayağı yürüdük radyoya. Bayağı terledim kendi adıma onu belirteyim. 

Sonra Apaçık Radyo stüdyosundan çıkınca da Karaköy - Kadıköy vapuruyla Kadıköy'e geçtik. Tabii orada bayağı bir oturduk, sohbet ettik biz Ekin'le ve Ekin çok sağolsun. Her arkadaşımın çok büyük desteği oldu bana ve beni çok mutlu ettiler İstanbul seyahatim boyunca. Onu belirtmek istiyorum. ‘Nasıl gideceksin evine Alper? diye Ekin otobüs duraklarında benim gideceğim durağı aradı. ‘Ya hallederim ben, sen git’ dedim ama bırakmadı sağolsun ve 3A, Üsküdar - Kadıköy otobüsünün yerini buldu, beni götürdü. Orada bırakıp evine gitti. Ben de Acıbadem'deki ilk misafir olduğum eve gitme şansı bulmuş oldum. 

Tabi devam ediyorum. Çekmeköy, Çengelköy, Küçük Çamlıca sonra Sit Down’a giderken de Kadıköy - Karaköy motoru ile Karaköy Tünel ile, tarihi tünelle Beyoğlu Tünel'e çıktık. İstiklal Caddesi oradan Aznavur Pasajı, tabi Karşı Sanat Çalışmaları biz Sit Down’u yapmıştık. Sonra taksiyle Karaköy'e gittik. Vapur ile bahsetmiştim. Gece yarısı gittiğimiz o güzel manzaralı İstanbul manzarasında Kadıköy ve o taksici muhabbetini aktarmıştım. 

Ardından işte bakıyorum gene Acıbadem, Küçük Çamlıca, İkitelli, Zeytinburnu, yine Apaçık Radyo stüdyosu, Maltepe, Kartal, Kayışdağı, Kozyatağı ve bu şekilde İstanbul'u sona erdirdik. 

Karpuz Kabuğundan Gemiler değil de Kavun Dilimleriyle Kahvaltı Yapmak 

Tabii programın en son kısmına gelmişim, çok az vaktim kalmış. Benim bir alt başlığım da ‘Kavun Dilimleriyle Kahvaltı Yapmak’ idi. Bu da İstanbul'da benim ilk misafir olduğum evdeki arkadaşımla sabahları kavun yiyorduk biz ve bu da başka bir sinema eserine, bir yönetmene gönderme aslında. Ahmet Uluçay’ın bir filmi vardır ki çok sevdiğim filmdir; Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak. O filmin adını da ben burada o arkadaşımla güzel sohbetli kahvaltılarımızın hatırına bu başlığı attım. Kavun dilimiyle kahvaltı yaptığım o arkadaşıma da buradan bir selam gönderiyorum. Çok çok sevdiğim bir arkadaşım kendisi. Ona da ilettim, her seferinde teşekkür ediyorum ve bir daha edeyim. Artık bıkmamıştır umarım. 

‘Sit Down Kaç Perde?’ Sorusuna Doğal Yanıt, ‘Ne Perdesi, Hepi Topu Üç Pike’

Son alt başlığımız ‘Üç Pikelik Düşündürü’ idi. Üç Pikelik Düşündürü ise benim Sit Down )Bazı Bazı( Remedy Show’ bulduğum alt başlık. Onu da ikinci ev sahibem diyeyim İstanbul’daki - İstanbul'da beş evde kaldım 10 - 12 gün içinde, çok da güzel ağırlandım ve gerçekten de hepsine teşekkür ediyorum - ‘Kaç perde oyun Alper?’ demişti. Ben de ‘Benim oyunum perde değil pike olur anca’ demiştim. Oradan da bu ‘Üç Pikelik Düşündürü’ esprisi çıktı. 

Vaktimiz de artık sona geldik diye görüyorum, kendi kronometreme bakıyorum bir yandan da. Bu hafta böyle bir bölüm yapmak istedim. İstanbul, sağolsun bilmiyorum, “Sen İstanbullusun Alper, Adanalıyım diyorsun ama sen burada doğdun, burada yaşadın burada büyüdün. 40 senen burada geçti. Sen bizdensin” dedi gibi geldi bana bir yandan da. 

Çok sihirsel, şiirsel zamanlar yaşadım, anlar yaşadım. Yıllardır görmediğim arkadaşlarımı, dostlarımı, ‘özel arkadaşlarımı’ tırnak içinde diyeyim, görme şansım oldu ve çok iyi geldi bana. İstanbul şaşırttı beni ki böyle olmazdı genelde. 

Evet, bu hafta da böyle oldu sanıyorum. Son sloganımızı söyleyelim - Hakan da orada dinliyordur. İngiltere, Birmingham’da ve ‘Alper Abi diyecek mi diye’ bakıyordur, onu da üzmeyelim. ‘Dünyanın bütün sakatları eğleşin’. Haftaya görüşmek üzere, hoşçakalın.