Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, otistik ve disleksik olduğunu belirten Christopher Kaan Caudwell ile hem kendi tecrübesini, hem otizme dair doğru bilinen yanlışları, hem de kendi hayatını oldukça kısıtladığını belirttiği maskeleme davranışını ele alıyor.
Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Apaçık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoşgeldiniz, ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 20 Ağustos 2025 Çarşamba.
İki haftalık İstanbul seyahati, Apaçık Radyo'dan iki bölüm canlı yayın macerasından sonra tilki olan ben kürkçü dükkanıma yani evime döndüm ve 98 bölümdür olduğu gibi yine zoom üzerinden konuklarımla size seslenmeye devam edeceğim.
Bu hafta konuğum Christopher Kaan Caudwell. Kaan diye sesleneceğim ona çünkü öyle anlaştık kendisiyle. Chris diyordum ama bu bölüm için siz irtibatı daha rahat kurun diye Kaan ismini kullanacağız. Kaan hoş geldin, nasılsın, iyi misin?
Christopher Kaan Caudwell: Merhaba, çok teşekkürler beni konuk ettiğin için. Ben iyiyim, sen nasılsın?
A.T.A.: Ben de iyiyim. İstanbul yorucuydu, çok güzel, çok keyifliydi. Arkadaşlarım sağolsun beni çok iyi ağırladılar. İstanbul'da yaşadım, doğdum, büyüdüm ben ama İstanbul'a biraz mesafeliydim aslında ve arkadaşlarımın, insanların yoğun ilgisi, oyunun iyi geçmesiyle o mesafe biraz kapandı. Sen de sağol, sen de geldin, oyunu da gördün zaten. Kaan, benim bir ilk sorum var, öyle başlıyorum hep. Christopher Kaan Caudwell kimdir, bugüne kadar neler yaptın ve bir sakatlığın bulunuyor ise bunu da bize aktarır mısın lütfen?
C.K.C.: Tam ismim Christopher Kaan Caudwell ama Kaan ismini kullanıyor olacağım bu görüşme boyunca. Ben İstanbul, Türkiye'de doğdum. Bir Türk anneye ve İngiliz babaya sahibim ve hayatımın büyük kısmını da İstanbul'da geçirdim. Sadece son iki yıldır yurt dışında yaşıyorum. Eğitim açısından bilgisayar bilimi okuyorum ve bu sene itibariyle bir yandan da matematik ve istatistik de okuyor olacağım. Belli başlı ilgi alanlarım var; bazıları çok daha sabit kalıyor, bazıları zaman zaman değişebiliyor. Şu anda mesela teknoloji ve erişebilirlik alanında bir girişim yürütüyorum. Piyano çalmayı çok seviyorum ve piyanoda beste yapıyorum. Şiir yazmayı da çok seviyorum. Aynı zamanda kendimi hayvansever ve doğasever olarak tanımlıyorum. Dolayısıyla da bir süredir vejeteryanlığı deniyorum. Benim bir sakatlığım var; otistik ve disleksik bir bireyim ama bu görüşme boyunca daha çok otizm alanında odaklanıyor olacağız gibi gördüm.
Şunu da belirtmek istiyorum en baştayken; benim amacım tüm otistikler adına değil, kendi deneyimlerimi paylaşmak çünkü çok geniş bir spektrum olduğundan dolayı herkes de kendini çok farklı gösterebilen bir durum otizm. Ben de burada kendi tecrübelerimi ve kendi deneyimlerimi paylaşıyor olacağım.
Kendimden biraz bahsetmişken hayalimi de söyleyeyim hemen; en büyük hayalim dünyaya olumlu etki bırakabilmek yani giderken buraya geldiğimden daha güzel bir şekilde bırakabilmek dünyayı.
A.T.A.: Çok güzel anlattın. Ben sana, ‘Otistik mi denir, otizmli mi demek daha doğrudur?’ diye soracaktım ki sen kendin otistik olduğunu söyledin zaten. ‘Sakat’ deme ‘engelli’ de diyorlar ya bize, size de ‘otistik’ deme ‘otizmli’ de deniyor herhalde. Öyle bir şey de var ama sen zaten kendi açıklamanda bunu yaptın.
Ben aslında bu bölümün başlığını başka seçmiştim ki seninle yazıştık çünkü otizm benim de bilmediğim bir alan. O yüzden hep senden aldığım ipuçlarıyla oluşturdum başlığı. Bu haftanın başlığı, ‘Otizm: Benim Spektrumum.’ Tırnak içinde çünkü bu senin kendi ifaden. Ben şeyi soracaktım sana ilk önce; otizm nedir, ne değildir? Ama sen dönüş yaptın ve dedin ki ilk alt başlığımız ‘kendi tecrübem’ olsun. O yüzden ‘otizm nedir’i sormayayım sana çünkü otizm dediğin gibi çok farklı. 10 kişiye sorsak otizm nedir diye 10’u da başka bir şey söyleyecek galiba benim anladığım kadarıyla. Zaten biz de afiş görseli olarak sonsuzluk işaretini renkli renkli seçtik ki bir sürü spektrum var, bir sürü farklı durum var. O yüzden ‘kendi tecrübem’ ilk alt başlığı altında otizm ve senin tecrüben ile neler paylaşmak istersin?
C.K.C.: Aslında sorularına cevap vermeyi de çok isterim kısacık.
A.T.A.: Tabii ki.
C.K.C.: Senin için de uygunsa.
A.T.A.: Tabii ki, çok iyi olur.
Hangisi Doğru İfade: Otizmli mi, otistik mi?
C.K.C.: Tamam, şimdi otizmli mi denir, otistik mi denir konusu hakkında ben şöyle düşünüyorum; bence tamamen kişinin hangi kelimeyle daha rahat olduğuna bağlı ve kişisel bir tercih bu yani daha çok kişisel bir tercih olarak görüyorum. Ben ikisine karşı da rahat hissediyorum kendimi çünkü bir kelimedense daha çok hayatımı etkileyen, tecrübemi de şekillendiren bir durum bu. O yüzden ben şahsen kelimeye çok takan biri değilim ama bu tabii ki de söylediğim gibi kişisel bir tercih. Otizm spektrumu nedir? İstersen buna da çok kısa değinebilirim?
A.T.A.: Tabii ki, çok isterim.
Otizm spektrumu nedir?
C.K.C.: Otizm spektrum bozukluğu, doğuştan gelen nörogelişimsel bir durum. Spektrum kavramı dendiğinde de insanın aklına genelde çizgisel bir şey geliyor. Mesela, bu az otistik bir insandır ya da çok otistik bir insandır gibi şeyler geliyor ama aslında spektrum kavramı çizgisel değil, geniş bir yelpaze. Bazı semptomlar bazılarında daha fazla gösterebiliyor ve hatta buna şemsiye spektrumu da deniyor. Sensöryal durumlar, duyusal hassasiyetler birinde daha yüksekken, başka birinde sosyal durumlarda daha zorluk yaşıyor olabiliyor. O yüzden çizgisel değil, geniş bir yelpaze diyoruz otizm spektrumuna. Şimdi kendi tanı sürecimden de bahsedebilirim isterseniz.
A.T.A.: Sen kendi istediğin gibi aktar, sana bırakıyorum, ben de bilmiyorum konuyu yani sen kendi tecrübelerinden, kendi planladığın şekilde bize aktarabilirsin.
C.K.C.: Tamam, tabii. 2013 öncesinde DSM-4 kullanıyordu, şimdi ise DSM Psikiyatrik Tanı Kitabı. Bu belli dönemlerde yenileniyor. Şu anda mesela DSM-5 kullanıyor. 2013 öncesine kadar DSM-4 kullanılıyordu ve alt başlıkları vardı. Mesela klasik otizm, asperger, atipik otizm ama 2013 sonrasında yani DSM-5'in ortaya konulmasıyla, literatürde kabul edilmesiyle alt türler kaldırılıyor ve tek çatı altında toplandı otizm yani artık asperger ya da atipik otizm ya da klasik otizm denmiyor; otizm spektrum bozukluğu deniyor. Ben de teşhisimi 2013 sonrasında yani 2023'te aldım aslında, çok yeni bir teşhis benimki. Türkiye'de de alamadım teşhisini çünkü ulaştığım yerlerde yetişkinler için bir teşhis testi olduğunu öğrenemedim yani bana yetişkinler için bir teşhis testi olduğunu söylemediler.
A.T.A.: Türkiye'de mi oldu bu?
C.K.C.: Evet, Türkiye'de. Daha sanırım 2022-2023 yılları. Ulaştığım yerler aslında yetişkinler için test yapmadıklarını söylüyordu. Sonra ben 2023 yılında eğitim için Fransa'ya gittim - Fransız lisesinden mezun olduğum için Fransa'yı seçmiştim. Orada gittiğim yerde bizim üniversitemizin kliniği vardı ve oradaki doktorlarla biraz konuştum ve durumu anlattım. Ben aslında küçüklüğümden beri bazı şeyler fark ettim kendimde ve doğuştan gelen bir farklılığım olduğunu ama buna tam olarak bir teşhis almadığımı, otistik olduğumu düşündüğümü söyledim. Doktorlar da bana bir-iki ay sonra ulaştı ve çok kapsamlı bir test yapıldı - daha doğrusu bir test değil, bir testler bütünü yapıldı. Bu testler bütününün sonucunda otizm teşhisimi aldım yani sadece iki yıl oldu o teşhisimi alalı.
A.T.A.: Peki tanı almak çok önemli galiba. Sen Türkiye'de olsaydın, Fransa'ya gitme şansın olmasaydı tanı almayacaktın, otistik değil olacaktın değil mi? Aradaki fark ne? Yani tanı alınca neler değişiyor, almasan ne olacaktı?
C.K.C.: Şimdi ben şöyle cevap verebilirim buna; ben 19 yaşıma kadar tanım olmadan yaşadım ve bu tanı daha çok benim kendimi anlamlandırabilmem ve kendime karşı olan anlayışımı güçlendirmemde bir yarar sağladı en çok çünkü zaten hayatımın büyük bir kısmını tanı olmadan yaşadım ama belli başlı davranışlarımı kabullenmemde ya da kendime daha anlayışlı davranmamda, belli konularda stratejiler geliştirmemde, başka otistik insanların tecrübelerini dinlememde ve o kişilerin tecrübelerini dinleyerek kendi durumuma nasıl fayda sağlayabilirim gibi bu tür şeyler konularında çok yardımcı oldum.
Bana şunu da sordunuz, Türkiye'de olsaydın o zaman otistik teşhisini alamayacak mıydın?
A.T.A.: Evet, evet.
C.K.C.: Muhtemelen alamayacaktım, evet. Hatta bunun hakkında komik bir anım var benim, isterseniz anlatabilirim.
A.T.A.: Tabii ki, çok güzel olur.
‘Ama sen Marslı gibi hissettiğini söylemedin’
C.K.C.: Evet, lisenin erken yıllarında, sanırım lisenin hazırlık yılındaydım. Bir psikoloğum vardı, ona bahsetmiştim biraz durumumdan ve bana şöyle bir cevap vermişti; ‘Benim otistik bir danışanım var’. Asperger demişti daha doğrusu o zaman. Türkiye'de hala aslında literatürde tam olarak olmamasına rağmen Asperger terimi çok yaygın kullanılıyor. ‘Benim Asperger bir danışanım var ve kendini Marslı gibi hissediyor, bana bunu söylüyor. Sen Marslı gibi hissettiğini söylemedin’ gibi bir şey demişti bana ve ben şok olmuştum yani bu kadar basit mi, bu kadar basite indirgenebilen bir şey mi?
A.T.A.: Yani ‘Marslı gibi hissetmediğine göre otistik de değilsin’ çıkarımımı yaptı sana aslında o kişi.
C.K.C.: Evet, çok rahatsız olmuştum bundan.
A.T.A.: Haklısın da. Mesela sen otizmli olduğunu söylemiştin bana, konuk olacağını söylemiştin, tanıştık ama ben de otizmli kişilerin - niye bilmiyorum ama öyle yerleşmiş zihnimde - iletişimi kuramadığım, kuramayan, gözünü kaçıran kişiler gibi algılıyordum. Seninle sohbet ettik, konuştuk. Ben de ya otizmli bu mu? Çünkü bilmiyoruz o konuyu ve bilmeyince kafandan bir şey atıyorsun. Sakatlara da böyle, körlere de böyle, sağırlara da böyle aslında ve otistiklere de böyle. Öyle bir şey sen de yaşıyorsundur muhtemelen kendi hayatında. Sen otizmli değilsin ki, hayattasın.
C.K.C.: Evet, çok yaşıyorum.
A.T.A.: Okuyorsun, geziyorsun diyorlardır sana muhtemelen yani.
C.K.C.: Evet, bu bence ki bence değil, yani zaten öyle. Otizmin çok geniş bir spektrum olmasından kaynaklanıyor. Bir de insanlara otizm dendiğinde, evet dediğiniz gibi, iletişim kuramayan insanların akıllarına geliyor ya da davranışlarını böyle şekillendiriyorlar. Burada kavram karmaşası da yaşanıyor olabilir. Önceden asperger terimi kullanılırken, şimdi otizmin içerisinde olması insanlarda kafa karıştırıyor olabilir ama şunu da çok yaşıyorum, ‘Sen otistik değilsin’ diyenler var ki ben bir nöropsikolog, bir psikiyatrist ve bir dahiliye doktorunun düzenlediği birkaç teste girdim ve bunun sonucunda teşhisimi aldım ve bu beni çok rahatsız ediyor. Sonuçta gözle görülebilir bir şey değil, benim beyin yapım ve insanların bunu reddetmesi beni gerçekten üzüyor.
A.T.A.: Peki Fransa'daki aldığın tanı Türkiye'de geçerli mi şu anda?
C.K.C.: Türkiye'de ben yaşamadığım için bununla çok karşılaşmadım.
A.T.A.: Tamam yani Türkiye kıyasını bilmiyorsun şu anda.
Şimdi ortalara bir yere geldik ve hatta biraz da geçtik belki de Kaan. Bir müzik seçiyoruz ve ben seçimi konuğa bırakıyorum. Senin seçtiğin bir müzik parçası var mıdır? Anons edersen sevinirim.
C.K.C.: Ben bir caz parçası seçmiştim. Bobby Timmons'ın “Moanin’” parçası.
A.T.A.: Sakat Muhabbet devam ediyor. Bu hafta konuğumuz Christopher Kaan Caudwell. Türk bir anne, İngiliz bir babası olduğunu belirtmişti zaten Chris Kaan ama biz bu bölümde Kaan ismiyle konuşuyoruz kendisiyle. Kendisi otistik bir birey ve kendi durumunu anlattı. Bizim ilk sohbetlerimizde Kaan hep bana şunu diyordu ki ben de onu ikinci alt başlık yaptım zaten. ‘Otizm hakkında çok yanlış şeyleri doğru sanıyorlar’ demişti ve ben de şöyle bir başlık koymuştum: “Doğru bilinen yanlışlar”. Önce onu konuşalım, sonra diğer konuya geçelim istersen. Otizm hakkında ne biliyor insanlar ama aslında doğru olan ne?
Otizme Dair Doğru Bilinen Yanlışlar
C.K.C.: Tabii şöyle bahsedeyim; bazı insanlar mesela otizm tamamen zeka geriliğiyle bağdaştırılıyor ama otizmde zeka geriliği olan insanlar da otistik olabilir, otistik olan insanlarda da zeka geriliği olabilir ya da orta seviye zekası olabilir ya da üstün zekalı da olabiliyorlar. Otizm denen şey, otizm spektrumu, belli bir zeka seviyesine bağlı olan bir durum değil. Bunu söylemek isterim ilk olarak.
Bunun dışında otizm fiziksel bir durum değil ama şöyle diyelim, gözle görülen bir fiziksel bir durum da değil. Tabii yine beyin yapısıyla alakalı, tek bakışta her durumda bir insanın otistik olup olmadığı anlaşılamaz - hatta çoğu durumda anlaşılamaz.
Bunun dışında şunu da söyleyebilirim; zaten çoğu otistik insan maskeleme yapıyor ve maskeleme yapan otistik insanların otistik olduğunu anlamak daha da zor oluyor yani davranışlar bütününe bakarak anlamak. Zaten bundan da bahsedeceğim ki sizle de konuşmuştuk bunu biraz.
Benim en rahatsız olduğum bilinen klişelerden biri yani yanlış bilinen şeylerden biri, otistikler empati kuramaz. Duygusal empati açısından yine bazı insanlar empati kurabiliyor, otistik olmayan insanlar da bazen empati kurabilir, bazen kuramaz. Otistik insanlar da bazı durumlarda empati kurabilir, bazı durumlarda kuramaz.
Kendimden örnek verebilirim; ben hisler konusunda karşımda bir insan bir his yaşıyorsa onu kesinlikle fazlasıyla hissediyorum - hatta bazı durumlarda fazla hissedebiliyorum. Ağlayan birini gördüğümde - bu kişiyi tanımıyor olsam bile - gözümden yaş akıyor ya da acı çeken birini gördüğümde onun çektiği acının olduğu bölgede ben de bir ağrı hissediyorum ya da bir acı hissediyorum. Sadece bazı mantıksal şeylerde kendimi karşımdakinin yerine koyamayabiliyorum ama bunu ben her zaman empati kuramadığım anlamında görmüyorum. Son olarak da bir tane daha söyleyebilirim aklıma gelen.
A.T.A.: Tabii.
C.K.C.: Otistiklerin göz teması kuramadığı konusunda da kanı var ki bu benim için doğru, ben kendime bunu bir-iki yıl içerisinde öğrettim. Bundan da bahsedeceğim maskeleme kısmına geldiğimizde ama göz temasını çok rahatlıkla kurabilen otistik insanlarla da tanıştım.
Empati konusunda hemen geri dönüp tekrar şunu da söyleyeyim; empatiyi hissetmek ve yansıtmak bence farklı şeyler bu arada. Kendimden örnek veriyorum yine, otistik biri olarak duygularımı çok iyi yansıtamıyorum, bazen hiç yansıtamıyorum ama bu benim duygu hissetmediğim anlamına gelmiyor. Karşıdaki böyle algılamaya çok müsait oluyor çünkü gözle görülür bir tepki göremiyor her zaman.
Maskeleme Davranışı
A.T.A.: Benim ikinci alt başlığımın devamı vardı; Maskeleme davranışı. Bunu nasıl öğrendim? Benim İstanbul'da 9 Ağustos'ta Sakat Muhabbet’i 100. bölümüne özel bir gösterim vardı Beyoğlu'nda.:Sit Down )Bazı Bazı( Remedy Show. Sen de oraya Çağla ile gelmiştin zaten ve çok da memnun olmuştum. Hatta oradan çıkışta da biz bir mekana gittik oturduk. Sen orada şunu demiştin, ‘Ben şu anda topluluk içinde işte şu şu hareketleri yapmak istiyorum, içimden geliyor ama onları yapmıyorum maskeliyorum.’ Hatta benim bir arkadaşımın da çocuğu Down sendromluydu ve o da seni tebrik etti, ‘Ne güzel başarmışsın’ dedi ama sen dedin ki ‘Hayır bu başarı değil, bu kötü bir şey. Ben şu anda rahat değilim demiştim.’ Çok güzel bir pencere açılmıştı bize orada ve ben maskelemeyi orada öğrendim.
Maskeleme davranışı nedir? Yapmak mı iyidir, yapmamak mı iyidir? Bu konuda neler söylemek istersin?
C.K.C.: Maskeleme davranışı toplumda kabul görmek için doğal davranışların bastırılmasıyla değiştirilmesidir. Buna birkaç örnek verebilirim ki az önce göz teması demiştim, ondan yola çıkarak gidebilirim. Ben 12 yaşına kadar göz teması kurmuyordum ve hatta bunu çok ilginç bir şekilde fark ettim. Bizim sosyal bilimler dersinde konumuz iletişimdi ve hocamız iletişim kurarken göz teması kurmanın önemli olduğunu, saygı göstermek olduğundan bahsediyordu. Ben o an fark ettim göz teması kurmadığımı. Uzaktan hocanın gözlerine bakmaya çalıştım ve böyle boynum kasıldı resmen. Kafam hafifçe döndü öbür tarafa ve bir daha denedim, yine yapamadım. Sonra ben fark ettim ki ben göz teması kuramıyorum. Neden öyle acaba diye düşünmeye başladım. Zaten ben o sene otistik olduğumu düşünmeye başlamıştım. Sonraki geçen bir-iki sene içerisinde göz teması kurmayı kendime alıştırmaya başladım. Bu da bir maskeleme davranıştır çünkü sosyal hayatta göz teması çok önemli bir yerde ve göz teması kurmadığımda bana hep ‘Niye bakmıyorsun’, ‘Niye saygı göstermiyorsun’ gibi şeyler de dendi. İnsanların eleştirileri yüzünden ben de yöntemler geliştirmeye başladım.
Başka maskeleme hareketleri de var. Mesela şu an bir yandan elimle yapıyorum, elimi sallıyorum, parmaklarımı oynatıyorum. Bu biraz benim rahatlamamı sağlıyor. Ya da elimle sürekli bir şeye dokunup ona dokunduğumu hissediyorum bir yandan.
Bunu tabii daha sosyal ortamlarda ya da bütün herkesin benim hareketlerimi gözlemleyebildiği yerlerde yaptığında çok fazla eleştiri oluyor ya da ne yapıyorsun, niye böyle garip hareket ediyorsun ya da öne geri sallanmam da olabilir. Ben de bunları bastırmaya başlıyorum ama bunların bastırılması bir öksürüğün ya da hapşırmanın bastırılması kadar bence zor ve içten gelen bir durumun bastırılması gibi. Bu da bende yorgunluğa ve tükenmişlik sendromuna yol açıyor. Eve gittiğimde bu hareketleri ancak yapabildiğimi görüyorum. Sosyalleşmek, dışarı çıkmak istemiyorum bu durumda. Öyle diyebilirim.
Sit Down )Bazı Bazı( Remedy Show İzlenim ve Geri Dönüşleri
A.T.A.: Bir de Sit Down )Bazı Bazı( Remedy Show’a geldin, izledin. Dedin ya, hisleri anlıyorum ben. İki bölümlü yapmıştım ben orada. İlkinde bayağı ağır bir şekilde kendi anne babamın bana küçükken yaptıklarını aktarmıştım, biraz ağır durumlardı onlar. İkinci bölüm de daha keyifli. Keyifli derken, sakatlar için yaşarken keyifli değil ama sonrasında komik oluyor toplumun bize yaptığı şeyler - trajikomik hatta.
Senin kendi izlenimlerini merak ediyorum. Nasıl buldun oyunu? Aslında ben bu oyunu sakat olmayanlara, bakın biz varız, böyleyiz diye kurmuştum ama sen nasıl gördün, neler söylemek istersin oyun hakkında?
C.K.C.: İlk olarak şunu söyleyeyim, davetin içinde teşekkür ederim ve çok güzeldi, çok keyif aldım.
İlk kısım bence gerçekten kalpten vuruyordu, çok ağırdı. Ne kadar aynı olmasa da bazı konularda benzer şeyler yaşamışım gibi hissettim ama gerçekten çok hoşuma gitti. İkinci kısımda da kendi anılarından bahsettin komik bir şekilde ve bazı şeyler de söyledin. Çok güzeldi gerçekten. O başta yaptığın interaktif, insanlara betimleme yaptırdığın kısım da da çok güzeldi.
A.T.A.: Evet, önce soruyorum nedir bu diye. Tabii çoğu kişi bilmiyor ne olduğunu ve başka şeyler söylüyorlar çünkü akıllarına sakat kişiler gelmiyor öncesinde. Öyle bir şey de var.
C.K.C.: Benim gerçekten çok hoşuma gitti. Hem bir mesaj veriyor izleyiciye, hem güldürüyor. Başta da biraz böyle duygulandırıyor insanı yani bir duygu karmaşası yaşatıyor insana. O çok hoşuma gitti benim aslında yani sadece güldürmekle de kalmıyor, bir mesaj veriyor.
A.T.A.: Zaten o yüzden adı Comedy değil Remedy. Remedy'yi sen de biliyorsun İngilizce bildiğin için. ‘Şifa’ demek. Comedy’i Remedy yaptım orada.
Bakalım nasıl olacak çünkü hala her oyundan sonra şurayı şöyle yapayım şeyleri var ama en son aşamasına ulaşacak. Bazı şeyler aklıma geldi orada da. 34 kişi geldi Sit Down’a çünkü toplu fotoğrafta böyle kelle saydım kaç kişi gelmiş diye. Oradan biliyorum kaç kişi geldiğini.
Chris çok çok sağol konuk olduğun için. Senin için zor bir konuydu çünkü senin doğru mu anlatacağım, nasıl ulaşacak, nasıl yansıyacak endişelerin vardı. Hislerini çok güzel anlattın ve ben bilmediğim birçok şey hakkında aydınlandım. Sen ne söylemek istersin? Son sözlerini alayım ve bitirelim istersen bu haftaki bölümü.
C.K.C.: Öncelikle çok teşekkür etmek istiyorum beni programına misafir ettiğin için. Gerçekten şu an bir kişinin bile eğer otizm hakkındaki klişe olmuş, yanlış bilgilerini değiştirebildiysem ne mutlu bana demek istiyorum. Gerçekten çok teşekkür ederim beni konuk ettiğin, misafir ettiğin için. Çok heyecanlıydım gelmeden önce.
A.T.A.: Şimdi iyisin değil mi? Sana demiştim ben başlayana kadar heyecan olur, başlayınca biter demiştim. İyisin ama iyi görünüyorsun. Çok iyi konuştun çünkü, çok rahat gördüm. Topluma da bir şey demek lazım. Otizm spektrumunda biraz ses çıkaranlar var, elini kolunu oynatanlar var, başını oynatanlar var. Bunlarla beraber yaşamayı öğrense toplum, herkes de mutlu olacak aslında. Bu böyle bir şey.
Bir de benim kendi yaşadığım bir şey, onu anlatayım, bayağı oldu. ATM'den para çekerken arkamda genç bir çocuk bana bakıyordu dik dik. Ben de sakat olduğum için alay mı ediyor diye düşündüm ama halbuki o da otizmliymiş galiba. Ben döndüm, ona böyle bir kızdım. Yanındaki kişi de ‘Abi kusura bakma, benim kardeşim rahatsız’ dedi bana. Orada anladım ben, onda da başka bir sorun varmış. Belki otizmli idi, bilmiyorum ne olduğunu ama öyle durumlar da olabiliyor.
Bir de sen asperger artık kullanılmıyor demiştin ama asperger'li bir konuğum da olacak 10 Eylül tarihinde çünkü ben İstanbul'a gelmeden önce Açık Radyo'ya mesaj atmış, ‘Konuk olmak istiyorum’ demiş. Espina Hanım, ismini de söyleyeyim buradan. Espina Hanım'a da yazdım. 10 Eylül’de de onu konuk edeceğiz.
Çok çok sağol tekrar. Bu hafta konuğumuz Christopher Kaan Caudwell idi. Bu arada Hakan Akkuş, amcamın oğlu, demiştim daha önce çok dikkatli dinliyor Sakat Muhabbet’i. Geçen hafta canlı yayında ben en sonda son sloganımızı söylemeyi atlamışım ve Hakan uyardı, ‘Abi atlamışsın, bunu söylemeyi unutma’. Ben de diyorum ki, ‘Dünyanın bütün sakatları eğleşin’. Haftaya görüşmek üzere, hoşçakalın.