Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, engelli hakları aktivisti İdil Seda Ak ile Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'ne değiniyor.
Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Apaçık Radyo'ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoşgeldiniz. Bugün 30 Temmuz 2025 Çarşamba, ben Alper Tolga Akkuş. Artık bu hafta konuğum demeyeceğim çünkü neredeyse ortak programcımız oldu bu haftaki konuğum, galiba beşinci kez programıma konuk oldu. 98 bölümdür devam eden Sakat Muhabbet 2022 Kasım'ında başladığında, 5. ve 6. bölümlerde yani 3 Ocak ve 17 Ocak'ta programıma konuk olmuştu konuğum - o zamanlar 15 günde 1 yayınlanıyordu Sakat Muhabbet. Konuğum İdil Seda Ak ile 'Sakat Tarih (I)', 'Sakat Tarih (II)'yi konuşmuş ve Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nin başlangıcına kadar gelmiş, orada bırakmıştık. Demiştim ki İdil Hocam'a, ‘Üçüncü bölümü sonra yapalım” ve aradan iki seneden fazla zaman geçti, Sakat Tarih (III)'ü şimdi yapacağız. İdil Hocam, hoşgeldiniz tekrar. Nasılsınız, iyi misiniz?
İdil Seda Ak: Hoşbulduk, merhabalar. İyiyim, çok teşekkürler. Siz nasılsınız?
A.T.A.: Ben de iyiyim, çok sağolun. Bir özet yaptım, yeterli mi? Bir açık bıraktıysam siz de doldurun isterseniz.
İ.S.A.: Yeterli, gayet yeterli, çok teşekkürler.
A.T.A.: Şimdi bizim ilk sorumuz belli. Siz çok konuk oldunuz, artık biliyorlardır demeyeceğim çünkü ilk defa dinleyen de olabilir. İdil Seda Ak kimdir, bugüne kadar neler yaptınız, herhangi bir sakatlığınız bulunuyor mu? Bizimle paylaşır mısınız? Bu sorumuz bizim sabit, geleneksel yani yine onu sürdürelim istiyorum ben. Buyurun.
İ.S.A.: Tabii ki. Ben kendimi engelli hakları aktivisti olarak tanımlıyorum. Yaklaşık 2003-2004’ten beri engelli hakları alanında hem gönüllü olarak, hem de profesyonel olarak çalışıyorum. Ayrıca kendimin de bir sakatlığı mevcut. 2011 yılında Romatoid Artrit yani iltihaplı romatizma tanısı aldım ve o günden beri de bayağı yoğun şekilde bu hastalığım seyrediyor yani tedavileri almama rağmen çok şiddetli bir şekilde seyrediyor ve bu rahatsızlık uzuvlarımda açıkçası bir takım eklem bozukluklarına yol açtı. Bir de 2023 yılında beyin kanaması geçirdim. Bu durum yazma faaliyetimi etkiledi yani şu anda kalem tutarak yazı yazmak benim için çok zor oluyor, o yüzden iyi ki de bilgisayarlar var diyorum. Kısaca böyle özetleyebilirim.
A.T.A.: Dediğim gibi, daha önce çok konuk oldunuz ve bizi dinleyenler onları dinleyip ya da okuyup detaylı bilgi alabilirler sizden. Bugün Sakat Tarih (III) yapacağız. CRPD'yi izlenmesini, raporlamasını geçen hafta Çağlar Karsantı ile konuştuk ama CRPD'nin tarihteki yerine gelmiştik biz iki sene önce.
Önce bir özetleyelim biz Sakat Tarih (I), Sakat Tarih (II)’yi. Biz ne yapmıştık o zaman mağara devrindeki insandan bugüne gelmiştik toplam bir saatlik iki bölümde. 5-10 dakika içinde özetlemek mümkün mü bilmiyorum ama şunu hatırlıyorum, demiştiniz ki, “Romalılar ilk kanadyeni, ilk bastonu yapan uygarlıktır. Niçin yapmışlardır? Savaşta sakatlanan askerlerin rehabilitasyonu için. Şimdiki sakatlık haklarının yükselmesinin nedeni de II. Dünya Savaşı. Ben böyle bir pası vereyim, hızlıca siz oradan devam edin isterseniz.
II. Dünya Savaşı Sonrasından Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesine Kadar (1950 - 2007)
İ.S.A.: II. Dünya Savaşı'ndan sonra dünya artık barış istemeye başladı ve ilk olarak 1950 yılında Birleşmiş Milletler’i kurdu ve sonra da 1951 yılında da İlk İnsan Hakları Sözleşmesi'ni yaptı. Böylece uluslararası bağlamda bir takım taahhütler verilmeye başlandı. Engellilikle alakalı ilk taahhüt ancak 1970'leri buluyor. 1951 yılında yapılmış olan ilk sözleşmeden sonra ancak 1971 yılında zihinsel engelli kişiler için Birleşmiş Milletler nezdinde bir bildirge yayınlanıyor ve böylece engellilik mevzusu Birleşmiş Milletler’in de gündemine giriyor.
Daha sonra farklı engel tiplerine göre bir takım bildirgeler yayınlanıyor. Dünyanın gelişmesiyle beraber artık engelli kişilerin sadece bakım ihtiyacı, eğitim ihtiyacı değil de daha çok istihdama yönelebilmesi için bir takım hazırlık süreçleri başlıyor ve bununla beraber hak mevzusu daha çok tartışılır hale geliyor.
1981 yılında Birleşmiş Milletler tarafından ‘Uluslararası Engelli Bireyler’ yılı ilan ediliyor. 1982 yılında da ilk olarak Birleşmiş Milletler nezdinde Dünya Engelliler Eylem Planı oluşturuluyor. Bu eylem planında daha çok rehabilitasyon olanaklarına odaklanılıyor ama hak mevzuları da yavaş yavaş tartışılmaya başlanıyor.
1990 yılında Talin Çerçevesi oluşturuluyor. O Talin Çerçevesi’nde de engelli kişilerin - o zaman tabii daha çok özürlü kavramı kullanılıyor - özürlüler alanında insan kaynağı geliştirme programı diye bir şey oluşturuluyor ve engelli kişinin mesleki eğitimi ve eğitim olanaklarının geliştirilmesiyle ilgili bir takım kararlar alınıyor.
Yavaş yavaş ruh sağlığı sorunları gündeme geliyor yani ruh sağlığı sorunu yaşayan bireylerin haklarının korunmasıyla ilgili bir bildirge yayınlanıyor 1991 yılında. Daha sonra 1993 yılında eğitim eşitliği, eğitimde fırsat eşitliği konusunda başka bir Birleşmiş Milletler bildirgesi yayınlanıyor. 1994 yılında da en son Salamanca Bildirgesi yayınlanarak engelli kişilerin eğitime erişim hakkı tam olarak tanımlanıyor.
Daha sonra hem engel tiplerine göre çeşitli bildirgeler yayınlanıyor, hem hak alanlarına göre çeşitli bildirgeler yayınlanıyor ama bunların çok dağınık olduğu fark ediliyor ve sonrasında Meksika hükümeti, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na diyor ki, ‘Biz bir sözleşme yapalım, engelli haklarını tamamıyla kapsasın ve devletlere de yapmaları gereken yükümlülükleri söylesin’. 2001’deki bu öneri çok olumlu karşılanıyor.
Sonrasında hemen 2002 yılında sözleşme metninin hazırlanması için bir komite oluşturuluyor ve bu komite 2002 ile 2007 arasında çalışıyor, gerçekten de çok katılımcı olması sağlanıyor. Farklı engel gruplarından insanları bir araya getiriyorlar, engellik alanında çalışan akademisyenler bir araya geliyor, engelli örgütlerinin temsilcileri yine bir araya geliyor ve mümkün olan bütün erişilebilirlik olanakları tesis edilerek, herkesin söz söyleme hakkını koruyarak bu sözleşmeyi oluşturmaya çalışıyorlar.
A.T.A.: Hocam o sözleşme imzalanmadan, tam da böyle kritik bir anda müzik aramızı verelim isterseniz. Müzik seçtiniz mi, ne dinleyelim?
İ.S.A.: Ben Dua Lipa dinlemeyi çok seviyorum ve onun bir şarkısını söyleyebiliriz aslında. Dua Lipa'dan “Levitating” olsun.
A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor. Bu hafta konuğumuz artık beşinci kez konuğumuz olan İdil Seda Ak. İdil Seda Ak hocamız ile Sakat Muhabbet'in ilk zamanlarında 5. ve 6. programlarda başladığımız Sakat Tarih (I), Sakat Tarih (II)'nin Sakat Tarih (III) bölümünü iki yıl aradan sonra yapıyoruz, hele şükür diyelim.
Biz Sakat Tarih (I) ve Sakat Tarih (II)'de aslında mağara devrinden Roma'ya, Osmanlı'ya, Haçlılara, Rönesans'a yani bütün o devirleri iki bölüm boyunca kim ne yaptı, sakatlar ne durumdaydı gibi bütün o kötü durumları da anlatarak konuşmuştuk çünkü tarihte çok hırpalanan, yaftalanan durumlar var. Mesela Nazi döneminde bir öjeni durumu var; sakatları soykırıma uğratıyorlar ve aslında Yahudi soykırımından önce sakatları yok etmeye çalışıyorlar.
Sakat Tarih (II)'te de Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ni, CRPD'yi en kritik aşama diye kabul ettiğimiz için o noktada bırakmıştık ve sonra konuşmayı kararlaştırmıştık. Müzikten önce de CRPD'ye gelen süreci özetledik; Meksika hükümeti bir öneri getiriyor, ‘Biz ruh sağlığına ayrı, zihinsele ayrı, onlara bunlara ayrı yapıyoruz. Haydi hepsini bir tek şeyde yapalım’ diyor Meksika ve yedi yıllık çalışma sürecinin sonuna gelmişlerdi ki orada müzik arası verdik, Dua Lipa'yı dinledik. Şimdi devam ediyoruz hocam, buyurun, söz sizde.
Ve Tarihi Dönemeç: Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi (CRPD)
İ.S.A.: Evet, sonrasında 30 Mart 2007'de sözleşme artık New York'ta ülkelere imzaya açılıyor. Türkiye bu sözleşmeyi ilk imzalayan ülkelerden bir tanesi. Biz genellikle sözleşmeleri imzalayıp sonrasında uygulama aşamasına dikkat eden bir ülkeyiz. Bazı ülkeler ise sözleşmeyi imzalamadan önce kendilerini sözleşmedeki durumlara hazırlıyorlar ve ondan sonra sözleşmeyi imzalamaya karar veriyorlar. Sözleşmenin bir de İhtiyari Protokol’ü var. Bu İhtiyari Protokol de sözleşmenin idari makamı olan Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Komitesi'ne doğrudan başvuru hakkını veren haklar tanımlı. Dolayısıyla İhtiyari Protokol’ünü imzalayan ülkeler aynı zamanda sözleşmenin idari makamı olan komiteye de bir ihlal durumunda başvuru yapabiliyorlar. Biz daha sonra da 2014 yılında da ihtiyari protokolü imzalayarak sözleşmenin hem sözleşme metnini kendisine, hem de İhtiyari Protokol’üne taraf olduk.
İhtiyari Protokol
A.T.A.: İhtiyari Protokol nedir ve sözleşmeden farkı nedir?
İ.S.A.: Sözleşmedeki haklarla alakalı ülkenizde bir mağduriyet yaşadığınızda ve iç hukuku tükettiğinizde dış hukuka başvuruyorsunuz. Bizde genellikle kullanılan dış hukuk mekanizması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'dir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin dışında bir de Birleşmiş Milletler sözleşmelerinin sözleşme makamları oluyor ve Engelli Hakları Sözleşmesi'nde de Engelli Hakları Komitesi sözleşmenin makamıdır. Engelli Hakları Komitesi'ne de yine ülkenizde yaşadığınız bir hak ihlaliyle karşı başvuru yapabilir ve hakkınızı oralarda da arayabilirsiniz. İhtiyari Protokolü imzalamayan ülkelerin vatandaşları, bu haklarını komite nezdinde arayamıyorlar maalesef ama Türkiye sözleşmeyi imzaladı, İhtiyari Protokol’ü de imzaladı ve onayladı. Dolayısıyla hak arama mekanizması olarak sözleşmenin komite makamı da önümüzde bir hak arama kanalı olarak duruyor.
A.T.A.: Peki Türkiye'den bugüne kadar o makama bir başvuru oldu mu sizin bildiğiniz?
İ.S.A.: Hayır, maalesef olmadı çünkü Türkiye'deki hem bireyler, hem de hukukçular Avrupa İnsan Hakları Mekanizması'nı kullanıyorlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi mekanizması ile Birleşmiş Milletler Komitesi'nin mekanizması arasında aslında biraz bağlayıcılık farkı var yani komite bir karar veriyor ama kararı uygulayıp uygulamamak o ülkenin nezdinde kalıyor ve yine komitenin para cezası kesme yetkisi yok. Türkiye'de daha çok para cezası etkili olduğu için, para cezasını verebilen Avrupa İnsan Hakları mekanizması daha çok tercih ediliyor.
Ama şöyle bir şey yapmak mümkün; mesela, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gittiniz ve oradan istediğiniz sonucu elde edemediniz. Hakkınızı aramak için Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Komitesi'ne de yeniden bir başvuru yapmak mümkün ama şuna dikkat etmek gerekiyor; uluslararası hukuk mevzuatına göre iki farklı uluslararası mekanizmada aynı anda hak arayamıyorsunuz yani hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurayım, hem de komiteye başvurayım aynı anda gibi bir mekanizma maalesef işlemiyor. Dolayısıyla birine başvuruyorsunuz, oradan kararın sonucunu alıyorsunuz ancak sonrasında diğerine başvurabilme hakkınız doğuyor.
A.T.A.: Ben ikisine birden olacak mı diye soracaktım, siz açıkladınız. Peki, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nin sakatlık tarih açısından önemi nedir sizce? Buna ayrı bir bölüm açtık biz; tüm dünya tarihi bir yana, o bir yana dedik. Bunu hak eden bir şey mi sizce de?
İ.S.A.: Bir kere Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi, 21. yüzyılın ilk insan hakları sözleşmesidir. Dolayısıyla önemi biraz da buradan kaynaklanır. İkincisi, engelli bireylerin kendileri tarafından hazırlanmış bir sözleşme olduğu için kendilerinin ihtiyaçlarına çok çok çok büyük oranda cevap veren nitelikte bir sözleşmedir. Yani sözleşmeyi hakikaten gerçek anlamda uygulayan devletler, birçok engelli hakları bağlamında birçok sorunun cevabını da, yanıtını da sözleşme metninde bulabiliyor. Sözleşme metni doğru dil bakımından çok önemlidir çünkü sözleşme yeni bir takım terminolojiler getirmiştir ve bu dilin kullanımı birebir engelli kişiler tarafından tercih edildiği için doğru dili hedeflemiştir. STK işbirliği çok önemlidir, sözleşmenin uygulama kısımlarında, uygulamaya yönelik kısımlarında sivil toplum işbirliğine önemli atıflar vardır, kamu yetkililerinin sivil toplumla işbirliği yapması açısından oldukça güzel yönlendirmeleri vardır.
Sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda oy birliğiyle geçmiştir yani oy çokluğuyla değil, oy birliğiyle geçmiştir ve yine sözleşme hem ekonomik, hem kültürel, hem sosyal, hem medeni, hem de siyasi hakları kapsaması bakımından oldukça kapsamlı bir sözleşmeler.
Sözleşme ile Oluşan Yeni Terminoloji: Erişilebilirlik, Evrensel Tasarım, Ana Akımlaştırma, Makul Düzenleme
İ.S.A.: Biraz önce bir takım doğru dilden bahsettim, bir takım yeni terminolojiler getirdiğinden bahsettim. Peki bunlar neler?
Erişilebilirlik: Erişilebilirlik, sözleşmeden önce hayatımızda çok var olan bir kelime değildi. Erişilebilirlik ne demek? Erişilebilirlik, bilgiye ve fiziksel çevreye erişmek demek yani engelli kişilerin hem bilgiye erişirken ki bariyerlerinin, hem fiziksel çevreye erişirken ki bariyerlerinin ortadan kaldırılması ve gereken düzenlemelerin onların ihtiyaçları çerçevesinde yapılması demektir.
Evrensel tasarım ilkesi: Evrensel tasarım ilkesinde de şundan bahseder; engelli kişiler için öyle bir tasarım yapılmalıdır ki bunu bütün engelli grupları zorluk çekmeden kullanabilsin. Çok basit bir örnek vereceğim; bir alışveriş merkezine girerken döner kapı değil de otomatik açılan kapıların kullanılması ve burada tomatik açılan kapıların kullanılması evrensel tasarım ilkesidir. Evrensel tasarım şunu diyor; oradan hem engelli kişi, hem de engelsiz kişi rahatlıkla içeri girebilsin.
A.T.A.: Çocuk da olsa, yaşlı da olsa hepsini kapsıyor yani sadece engelli engelsiz değil; çocuk da öyledir, yaşlı da. Evrensel dediğine göre sadece insanı da değil, tüm canlıları da kapsıyor galiba çünkü evrenselliğin tanımı çok geniş.
İ.S.A.: Evet, aynen öyle. Mesela getirdiği bir başka terminoloji, ana akımlaştırma.
Ana akımlaştırma: Bir tasarım yaparken, bir yeri inşa ederken, bir internet sitesi kurarken, sen her hizmeti sunarken, her yapıyı oluştururken her zaman buradan da engelli kişinin yararlanacağını düşün ve ona göre hareket et ve tasarımını ona göre yap. Ana akımlaştırma da aslında engelli kişilerin de bu toplumun bir parçası olduğunu kabul et ve her hizmetten, her faaliyetten, her yapıdan engelli kişilerin de yararlanacağını düşün ve ona göre karar ver.
Makul düzenleme: Diyelim hali hazırda bir yapınız var ve o yapınızda engelli bir kişi çalışacak. Bir kamu binasını düşünelim ve bu bina 1980 yılında yapılmış, erişilebilirliği maalesef yeterince yok ama oraya bir engelli çalışan aldınız ve engelli çalışanın binaya girmesi gerekli. Makul düzenleme; binayı baştan yık, baştan yap, engelli kişinin erişilebilirliğine uygun hale getir demek değil; gerekli rampaları yap, o kişiyi ilk giriş katında bir oda tahsis et yani onun çalışabilirliğini sağlayabilecek olan makul düzenlemeyi kurgula ama bunun yanı sıra her zaman planlamanı da yap. Engelli kişilerin bu mekandan, bu bilgi kaynağından yararlanacağına ilişkin yeni düzenlemeleri de yavaş yavaş gerçekleştir ama ilk etapta hızlıca çözüm olarak en makul olan düzenlemeyi yap demek. Sözleşme bu konuda da açıklık sağlamıştır yani kriz çözme bağlamında makul düzenleme ilkesini getirmiştir.
Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nden Bugüne (2007 - 2025)
A.T.A.: Yani aslında bir an önce, zaman kaybetmeden gerekeni yap diyor. Peki sözleşmeden bugüneye bakarsak - 2007 dediniz, 18 sene olmuş imzalanalı - sözleşmeden sonraki dönemde sakatlar açısından dünya ne kadar değişti? Buna dair sizin bir görüşünüz varsa dinlemek isterim ben açıkçası.
İ.S.A.: Valla dünya ne kadar değişti kısmında hala soru işaretlerim var açıkçası. Dünyanın çeşitli yerlerinde, çeşitli ülkelerde, gelişmiş ülkelerde, daha az gelişmiş ülkelerde hala tartışmalar devam ediyor yani hala ideal olana kavuşmuş değiliz ama tabii gelişmiş olan ülkelerde bu durum ciddiyetle ele alınıyor ve mümkün olduğu çerçevede, gerekli makul düzenlemeler çerçevesinde hızlıca insanların sosyal hayata entegrasyonu sağlanmaya çalışılıyor. Gerek haklar bakımından, gerek fiziksel erişilebilirlik bakımından yani toplumsal hayata erişimleri kolaylaştırılıyor. Bizim ülkemizde de çeşitli haklar bakımından erişimin kolaylaştığı, gözle görülür biçimde erişilebilirliğin kolaylaştığı söylenebilir farklı hak alanlarına ama hala çok problemli alanlarımız var, hala fiziksel erişim uygulamalarımız çok kısıtlı ve sınırlı, hala hak odaklı çalışmalarımızın iki ileri bir geri şeklinde ilerlediğini söylemek mümkün.
Bunun için çok yol kat edilmesi gerekiyor. Bu yolun kat edilirken de şunu çok önemsiyorum ben; engelli kişilerin söz hakkına çok önemsiyorum yani engelli kişilere söz hakkı verilmesine ve bunların gerçek anlamda uygulanabilir şekilde katılıma dönüşmesine çok ihtiyaç var Türkiye'de.
Türkiye'de hala karar mekanizmalarında engelsiz kişiler yer alıyor yani engelsiz kişilerin engelli kişiler hakkında karar aldığı birçok kararı görüyoruz ve sonrasında da birçok sorun çıkıyor o kararlarda. Yama usulüyle alınan kararları tekrar yeniden revize etmeye çalışıyoruz ama bir yanıyla revize ediyoruz, bir yanıyla edemiyoruz. Bu sefer bir yanıyla engelli kişilere kolaylık sağlarken, öbür yanıyla da hala zorluklar yaşıyoruz. Ben gerek karar alma mekanizmalarında, gerek uygulama mekanizmalarında her zaman engelli kişilerin de karar mekanizmalarında olması gerektiğine inanıyorum.
A.T.A.: Bu hafta konuğumuz İdi Seda Ak idi. Sakat Tarih (III)'ü iki yıl aradan, hatta iki buçuk yıl aradan sonra yaptık. Hocam, çok sağolun konuk olduğunuz için ki çok büyük bir emeğiniz de var Sakat Muhabbet'e. Son sözlerinizi de alalım isterseniz bitirirken.
İ.S.A.: Tabii. Bu sözleşmenin ciddi şekilde hak alanlarına dokunduğunu söyleyebilirim; eğitim hakkı, sağlık hakkı, çalışma hakkı gibi alanların dışında kültürel yaşama, uygun yaşam standartlarına, siyasal ve toplumsal yaşama katılım gibi çok çeşitli hakka değindiğini ve içerisinde çok farklı tartışmalara yol açan çok önemli haklar barındırdığını da söylemem gerekli.
Bir de komiteden bahsetmiştik. Dünyanın farklı ülkelerinden 18 üyeyi içinde barındırır bu komite ve komiteye değerlendirmesi için bir hak ihlali karşısında başvuru yapabilirsiniz. Bizden de daha önce komite üyesi olarak Şafak Pavey vardı, hatırlarsınız belki ancak şu an Türkiye'den bir komite üyesi yok. Komite üyeleri arasında zihinsel engelli kişilerin de bulunduğunu söylemem gerekir. Bu açıdan da komite söylediğiyle yaptığı arasında çok ciddi bir uyum gösteriyor. Umarım darısı bizim ülkelerin karar alma mekanizmalarının başına diyorum ben.
A.T.A.: Hocam çok çok sağ olun. Temmuz ayı madde madde, kanun kanun resmi gitti ama bir dahaki bölümlerde keyifli bölümler olacak. Hatta 98. bölüm bu bölüm ve 100. bölüme dair kafamda bazı sürprizler var, onu da yakında duyarsınız zaten radyodan, ben de iletirim sizlere.
Son sloganımızı paylaşayım ve onu paylaşırken de benim amcamın oğlu Hakan Akkuş konuk da olmuştuSakat Muhabbet’e. Kendisi İngiltere Birmingham’da yaşıyor, çok sıkı bir dinleyicimiz bizim ve her bölümden sonra bana feedback gönderiyor. Bana son slogan ve son sözlerimle alakalı olarak şöyle demiş; ben ‘Dünyanın bütün sakatları eğleşin diyorum’ diyormuşum. “‘Abi ‘diyorum’ deme, hatalı kullanım o” ve “’Hoşçakalın’ diyormuşum, o da hatalıymış diyor. ‘Tamam Hakancığım’ dedim, ‘Düzelteceğim orayı’. Düzelterek söylüyorum, ‘Dünyanın bütün sakatları eğleşin’, hoşçakalın.