Ceyhan Usanmaz
Bir taraftan Atwood'un bu yeni romanının dünya çapındaki etkilerini bir süre daha hissedeceğiz gibi görünürken; bir taraftan da Türkçede, Doğan Kitap, yazarın külliyatını tamamlamaya doğru hızlı adımlarla ilerliyor.
'Klasik Korku Öyküleri' derlemesiyle de, klasik korku öyküsünün ‘edebiyat’ hüviyeti kazanmasında pay sahibi olan karanlık metinler bir araya getirilmiş.
Behçet Çelik, her yeni romanıyla o 'tek büyük roman'ını yazıyor aslında. Bir eleştiri değil bu; bazı romanlar hiç bitmesin isteriz çünkü. Bir evrene benzetmek daha doğru olur belki.
Söyleşiler ortak bir soru listesi üzerinden ilerliyor gibi görünüyor ama elbette her bir müzisyen için 'öznel' farklılıklar da mevcut...
Bir yıldır hiç kullanmadıysanız, elden çıkarın. Sırf süs olsun diye tutuyorsanız, atın gitsin. Evimiz müze değildir, koleksiyona gerek yok. Görüntü kirliliği yaratan her şeyi elden çıkarın. Eşyaları elden çıkarmak sizi daha az şeye sahip yapar ama sizi asla bir insan olarak daha az kılmaz. Düşünme, at!
Hiç kuşkusuz ‘eksikleri’ olan bir derleme; bazı isimlerin bu çalışmada neden yer almadığı da sorgulanacaktır tabii ama kitabı hazırlayanların bunun farkında olduğunun da altını çizmek gerekiyor.
John Le Carré'nin birçok eseri zaman içerisinde farklı yayınevlerinden yayımlanıyordu aslında ama bu sıralar iki yayınevinden yapılan yeniden basımlar ve yeni çevirilerle birlikte hem John Le Carré romanlarının Türkçedeki sayısı arttı hem de her biri çok daha kolay ulaşılabilir durumda.
Peşine düştükleri soruların bazıları şöyle: Kara delik nedir? Evdeki toz nereden gelir? Diyojen kimdir? Tardigrad nedir? Etobur bitkiler nasıl beslenir? Mikrodalga fırın yiyecekleri nasıl ısıtır? Terraformasyon nedir?
Can Yayınları yakın bir zaman önce, 'Fizikten felsefeye, genetikten ekolojiye pek çok alanda dünyada süregiden teorik tartışmaların izini süren eleştirel metinlerin yanı sıra, sosyal ve beşeri bilimler alanında aktüel tartışmaları kültür hayatımıza kazandırmak üzere Tellekt başlıklı bir alt marka' oluşturduğunu açıkladı.
'Kumarbaz’ı, 'Suç ve Ceza’yı ya da 'Yeraltından Notlar’ı kaleme alan o ‘el’i, nereye kadar görmezden gelebiliriz?
İnsanlık olarak henüz Jüpiter’e adım atabilmiş değiliz; şu sıralar, 2011’de fırlatılan insansız uzay aracı Juno’nun gönderdiği fotoğraflarla yetiniyoruz ama hayal gücümüz ışık hızı dinlemiyor tabii! İşte Osman Nuri Eralp’e Jüpiter semalarına dair yukarıdaki satırları yazdıran da bu ‘güç’; hem de yirminci yüzyılın henüz ilk çeyreğindeyken.
Toplamda yetmiş soru ekseninde, hayvan haklarının elbette öncelikli olarak hukuksal yönünü ve yanı sıra etik, bilimsel taraflarını irdeliyor yazarlar. Bir sohbet havasında ‘rahat’ ilerleyen ama aynı zamanda konulara serinkanlılıkla yaklaşan bir tavır sergiliyorlar.
“İflah olmaz bir polemikçi” olarak nitelendirilen Teodor Kasap , mizahi yönü kuvvetli ve son derece muhalif tavırlara sahip olmasıyla da başına büyük belalar açmakta çok gecikmez!
Kimi zaman sıkı, kimi zaman zor belli olacak kadar ince ama mutlaka birbiriyle bir şekilde bağlı denemeler vaat ediyor Armağan Ekici’nin kitabı.
Armağan Tunaboylu’nun her kitabı, yeni okuru dışlamayacak yapıda aslında. Bir polisiye serisinden bahsediyoruz belki ama Metin Çakır maceralarına istediğiniz kitaptan başlayarak dahil olabilirsiniz
Fotoğraf muhabirinin ortaya koyduklarını maalesef göremiyoruz ‘Köşe Bucak İstanbul’ kitabında ama Osman Cemal Kaygılı’nın 1930’ların İstanbul’una dair yazdıkları, o ‘nostaljik’ manzaraları zihnimizde canlandırmaya yetiyor.
'Babil Kitaplığı' öyküsü, ilham vermeye devam ediyor. Bu örneklerden biri de, Steven L. Peck’in yakın bir zaman önce Türkçeye de çevrilen 'Kısa Bir Cehennem' isimli romanı.
Kimi zaman Jungvari bir kişilik testi gibi bile değerlendirilen kitaplıkların hikâyesi, ne kadar anlatılırsa anlatılsın hiç bitmeyecek gibi görünüyor.
Yesari’nin gözlemleri kadar kaleminin kıvraklığının da eseri olan bu yazılar, bir portreler galerisi sunmanın yanı sıra tarihe farklı noktalardan bakmayı da sağlıyor.
'Dünün Dünyası', ilk defa yayımlanmıyor elbette Türkçede ama Zweig’ın yeniden gündeme gelmesinin hiçbir sakıncası yok.
'Bir Taşra Köpeği’nde, roman boyunca ismini öğrenemediğimiz kahramanımızın peşinde, adı yine roman boyunca anılmasa da neresi olduğunu tahmin edebildiğimiz kentte, kelimenin tam anlamıyla dolanıp duruyoruz.
Eğer bu masalları da aforizmaları okuduğumuz gibi okursak, her bir masalın merkezinde yalnızca 'cesaret'in yer aldığını zannedebiliriz örneğin; aslında cesaretin sabır, kararlılık, neşe, akıl ve bilgelikle kol kola hareket ettiğini görmezden gelebiliriz!
Arne Dahl yeni bir seri kaleme almaya başladı ve daha da önemlisi, Türkçede de düzenli olarak okuyabileceğiz gibi görünüyor bu yeni seriyi.
“Yunan Cinayetleri” seçkisini örnek alan bir derleme yayımlandı geçtiğimiz günlerde; “özel” bir derleme olarak da nitelendirebiliriz.
Her biri kendine has özellikler barındıran on altı “farklı” öykü okuyoruz İstanbul 2099 derlemesinde; ortak payda ise, gelecek tasavvurlarının distopyaya yakın durması.
Hikâyenin düğümü elbette çocukların söz aldığı bölümde çözülüyor, gerçi, düğümün nasıl atıldığı da önemli.
Portatif Edebiyatın Kısaltılmış Tarihi’nde “taşınabilir edebiyat” düşkünlerinin tarihçesini okuyoruz.
Barış Müstecaplıoğlu’nun ismini ilk olarak, 2002’de yayımlanan “Korkak ve Canavar” romanıyla duymuştuk. Okurlarını bambaşka diyarlara davet eden bu romanıyla Barış Müstecaplıoğlu’nun kendisi de, Türkçe edebiyatta pek sık adım atılmamış bir diyara girmiş oluyordu.
Charlie’nin Çikolata Fabrikası’nı ilk okuduğumuzda, eminim hepimiz, çikolata fabrikasına giriş imkanı veren “altın bilet”ten bir tane de bizim payımıza düşseydi keşke diye düşünmüşüzdür. Bir çikolata ırmağına ya da bir vanilyalı şekerleme dağına, ceviz odasına kayıtsız kalmak pek mümkün değil ne de olsa!
Werner Herzog, 23 Kasım’da başlayıp 14 Aralık 1974’te sona eren üç haftalık kış yürüyüşü boyunca notlar tutar. Aslında yayımlamak gibi bir düşüncesi yoktur, ama dört yıl sonra küçük not defterini eline yeniden alınca beklenmedik bir hisse kapılır ve bu metni tanımadığı kişilere gösterme arzusu, yabancı gözlere kapıyı ardına kadar açmanın dehşetine ve çekinliğine baskın gelir.