Sesli doğa müzesi.
Bitkiler âleminin tuhaf ve muhteşem dünyasını belgeleyen botanik sanatına dair her şeyin konuşulacağı bir program.
Sesli doğa müzesi.
Bitkiler âleminin tuhaf ve muhteşem dünyasını belgeleyen botanik sanatına dair her şeyin konuşulacağı bir program.
Her ikisi de nevi şahsına münhasır iki bitki: Biri ta Angola’daki çölün ıssızlıklarından, diğeri Sumatra adasının balta girmemiş yağmur ormanlarından… 1800’lerin sonunda bulunup getirilmiş ve bilim çevrelerinde şaşkınlıkla karşılanmış. Sınıflandırma sisteminin neresine ait oldukları da belirsiz.
Bu programın konusu ilk florilegium’lar... Sözcük anlamıyla “çiçek toplamak” anlamına gelen “florilegium” ilk kez 1590 yılında dillendirilmiş. Bitkilerin güzel görünümlerine odaklanan bir yayını tanımlamak için kullanılan Latince bir sözcük. Egzotik ülkelerden getirilen sıra dışı türler, bir sanatçı topluluğuna çizdirilmeye ve çiçek kitapları oluşturulmaya başlamış.
Çocuk kitapları yazarı Alp Gökalp, Can Çocuk Yayınları Telif Eserleri Editörü Mehmet Erkurt ve Çizer Duygu Topçu ile sohbetimizde, doğayı konu edinen çocuk kitaplarında botaniğin ele alınışını konuşuyoruz.
“Göksel dağlarda” yetişen kadim bir bitkiden, cennet bahçesinde Havva’yı kırmızı rengi ve tatlılığıyla baştan çıkartan “sonsuz hayat” meyvesi Elma'dan konuşuyoruz...
Bitki ressamı Işık Güner yeniden konuğumuz oldu; dünyanın önde gelen botanik illüstrasyonu koleksiyonları üzerine sohber ediyoruz bu kez: Bilimsel çizimlerin ve yayınların doğa tarihi müzelerinde, ulusal müzelerde ya da farklı kurumların özel koleksiyonlarında korunması ve sergilenmesi neden önemli? Peki, biz bu konuda ne durumdayız?
18. yüzyılın sonlarına dek süren Flaman Altın Çağı’nda, popülerliğinin zirvesine ulaşan türlerin “çiçeklendiği”, Flaman ölü doğa resimlerinden bahsediyoruz bu programda. Bahsi geçen eserler, Dutch Flowers başlığı altında ilk kez Londra’da, National Gallery’de bir arada sergilenmişti.
Bu programın hikayesi bir bereket sembolüne, birçok kültürde “yaşamın özü” olarak kabul gören bir bitkiye ait. Uzak Doğu’da koskoca bir kültürü biçimlendiren küçük beyaz taneciklerden konuşacağız. Konumuz, Pirinç... Dinsel inançlara, yaratılış mitlerine, toplumsal ilişkilere, sanata, hayallere kısacası insanla ilgili her şeye yön veren bir bitki, bir tahıl…
Keşiflerin altın çağına, 18. yüzyıla doğru uzanıp, doğa bilimcilerine ilham kaynağı olan merak kabinlerinden; koleksiyonundaki türlerin rengarenk çizimleriyle dolu Thesaurus kitabıyla ünü ülkesinin sınırlarını aşmış Amsterdamlı eczacı Albertus Seba’dan (1665–1736) konuşuyoruz.
Hayatımıza giren en eski bitkilerden birinden, soğan ve ailesinden bahsediyoruz bu programda. Soğan o kadar uzun yıllardır soframızda ve bahçemizde ki onunla bir nevi aşk ve nefret ilişkimiz de var sanki: Yeri gelmiş, şifa deyip baş tacı etmişiz, yeri gelmiş kokuyor demişiz. “Ayak takımının yiyeceği” diye de aşağılanmış ama şimdi o olmazsa olmaz; birçok mutfağın vazgeçilmez temel malzemesi artık.
Orta Asya’dan Anadolu’ya, oradan Avrupa’ya uzanan yolculuğunda hayatın, sanatın ve tarihin rengine bürünen Lale'yi sanat tarihçi, mimar ve yazar Gül İrepoğlu'ndan dinliyoruz. İrepoğlu, Yapı Kredi Yayınlarından çıkan Doğada, Tarihte, Sanatta Lale kitabının da yazarı.
Son zamanlarda bilim dünyasında bitki zekası üzerine, bitkilerin çevrelerindeki değişimi algıladıklarına, kendi aralarında gizli bir iletişim dili olduğuna dair artan bir fikir birliği var. Bu konuda yapılmış çokça araştırma var. Bitkiler dünyasına dair bize yeni perspektifler sunan bir kitabı anlatıyoruz: Daniel Chamovitz’in yazdığı, Metis Yayınları’nın Bilim serisinden, Gürol Koca’nın çevirisiyle yayımlanan “Bitkilerin Bildikleri”.
Farklı kültürlerde, dinlerde, söylencelerde farklı kimliklere bürünen “hayat ağacından” söz ediyoruz. İnsanlığın ortak kültürü olan “Hayat ağacı” sembolizmi nasıl doğmuş, mitlere ve efsanelere nasıl konu olmuş? Kültürden kültüre nasıl benzerlikler ve farklar var, sanata, mimariye, edebiyata nasıl yansımış?
Ortaçağ’dan Rönesans’a uzanan bir zaman diliminde dinsel sembolizmden hümanizme uzanan bahçecilik anlayışından, çiçeklerin o bahçede varoluş anlamlarından konuşuyoruz.
Kimi işleri Shirley Sherwood koleksiyonuna giren Işık Güner dünyada sadece iki kişiye verilmiş olan Mary Mendum ödülünün de sahibi. Bize olağanüstü bitki resimlerinin arkasındaki iz sürme hikayelerini, yakında yayımlanacak olan yeni kitap çalışmasını, bilimsellik ve sanat arasında, bitki ressamlığının inceliklerini anlatıyor.
Mabet ağacı, botanik adıyla Ginkgo biloba bugün yaşayan hiçbir yakın türü ya da benzeri olmayan, tümüyle kendine özgü bir ağaç… Botanikçiler bu ağacı, Plantea yani bitkiler alemi içinde Ginkgophyta dedikleri ayrı bir bölüm içinde değerlendiriyorlar. Bu bölümün içindeki sadece tek bir cinsten, yani Ginkgo’dan, tek tür olarak Ginkgo biloba bugüne kadar gelebilmiş.
Joseph Hooker’ın 70 yılı aşan upuzun kariyerinin önemli bölümü bitkileri biriktirmekle, sınıflandırmakla geçti; yeni türler keşfetti ve dünyanın farklı köşelerinde önemli floralar üzerine çalıştı. Akademik kariyeri çağdaşı birçok Viktoryen bilim insanı ile benzer bir süreci izliyor. Varını yoğunu satıp çıkılan tehlikeli yolculuklar, yıllar yılı zorlu coğrafyalarda yapılan araştırmalar, çizimler, gözlemler, atlatılan hastalıklar… Ve sonra tüm bu birikimleri bilimsel bir temele oturtma çabası.
Botanik bahçesi felsefesini nasıl kurarız, geleceğe uzanan bir botanik bahçesi tanımını nasıl kurgulanmalı? Program konuğumuz Düzce Ün. Orman Fak. Orman Botaniği Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Necmi Aksoy ile sohbetimiz bu hafta da devam ediyor.
Botanik bahçeleri, ülke florasındaki bitkilerin sergilendiği bir açık hava müzesi olmaktan öte, çevre baskısını artarak hissettiğimiz bu dünyada, sunduğu bilimsel araştırma olanaklarıyla doğanın ve insanoğlunun geleceği açısından da son derece önemli mekanlar. Peki, botanik bahçesi nedir; diğer bahçe türlerinden hangi özellikleriyle ayrılıyorlar? İlk botanik bahçeleri hangi tarihe uzanıyor, ne amaçla kurulmuş? Program konuğumuz Düzce Ün. Orman Fak. Orman Botaniği Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Necmi Aksoy sohbetimizde, bu soruları yanıtlarken bizim bahçe geleneğimizin köklerinden de söz ediyor...
Orman Fakültesi Orman Botaniği Anabilim Dalı Başkanı ve ÇEKÜL Yüksek Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ünal Akkemik ile aşırı yapılaşma yüzünden "hassas" durumda olan İstanbul'un doğal bitkilerini konuşuyoruz...
Zeytin ağacının yıllanmış, gün görmüş gövdesine bakan herkes hayal gücüyle birbirinden farklı hikayeler yazabilir. Birçok sanatçıya ilham veren gümüşi yaprakları Akdeniz ışığında ışıltılı bir görünüme kavuşur; gölgesinde dinlenmek insana huzur verir… Meyvesi, yağı ömrümüze ömür katar… Akdeniz toprağının neresine gidersek gidelim, bize hem geçmişi hem geleceği anlatan bu kutsal ağacın hikayesinden dem vuruyoruz.