Benan Kapucu
Program konuğumuz, Kültür Üniversitesi Öğretim Görevlisi, mitoloji ve felsefe derslerinin hocası Mehmet Sarıoğlu. Sandro Boticelli’nin klasik edebiyattan esinlenerek yaptığı İlkbahar tablosundaki çiçekleri; gösterge bilim yoluyla hikayeyi güçlendiren sembolik anlamlarını konuşuyoruz.
MS 1. yüzyılda Anavarza'da doğmuş Dioskorides ve Roma ordusunda hekimken gezdiği coğrafyalardaki bitki örneklerinden derlediği, şifalı bitkilerle ilgili muhteşem elyazması De Materia Medica'dan konuşuyoruz.
Patates, dünya tarihini değiştiren bir bitki. Bir kıtayı kurtardığı gibi, bir ülkeyi de perişan etti, insanlarının açlıktan ölmesine neden oldu. Bu iki uçta gidip gelen patatesin hikayesi, insanoğlunun toplumsal tarihiyle iç içe. “Dünya tarihini değiştirdiği” söylemi abartılı gibi gelse de tarihsel bulgular bize bunu gösteriyor.
14. Louis döneminin Barok tarzı Fransız usülü parkında, Rönesans döneminde insan için tasarlanan o pastoral manzaralar, dengeli ve son derece kontrollü bir sanat yapıtına dönüşür. Katı bir kuralcılık var bu yılların Fransız bahçelerinde. Ve insanın doğa üstünde tam bir egemenlik kurduğunu gösteriyor bize.
1700'lerden bir portreyi, botanik illüstrasyonu alanında çığır açmış olan Georg Dionysius Ehret'in hikayesi var bu programda. Bu gezgin-bahçıvan ve bitki ressamı, bugün botanik kitaplarında gördüğümüz bilimsel çizimlerin temel kurallarını belirleyen anlatım tekniğinin öncüsü.
Görkemli gövdesi üzerinde, kök gibi cılız dalların göğe uzandığı, sanki tepetaklakmış gibi görünen Baobablar, Afrika kültürünün önemli bir parçası. Habitatların kaybolması, yaşamını sürdürmesini sağlayacak kaynakların tüketilmesi sonucu, önlem alınmazsa bu güzelim ağaçların dünya üzerindeki varlıkları da ne yazık ki sona ermek üzere.
Voynich elyazması Ortaçağ’a ait. Ondan öykünerek tasarlandığı söylenen, grotesk figürlerle, sürreal anlatımlarla dolu Codex Seraphinianus ise modern zamanların ürünü. Bilinmeyen bir alfabe ve şifreli bir dille, dünya dışı gibi görünen bir florayı, faunayı, anatomiyi, mimariyi ve tuhaf nesneleri anlatan bu gizemli kitaplar hala bilinmezliklerle dolu...
Zeytinin insanoğluyla birlikte dünya üzerindeki yolculuğunu, mitolojiyi, dini sembolleri, edebiyatı ve sanatı nasıl etkilediğini konuşmuştuk. Zeytine dair ikinci programda bu kez “Ölmez Ağacının Peşinde” kitabının yazarı Artun Ünsal ile Anadolu'daki hikayesi üzerine sohbetteyiz.
Antik dönemlerden beri şifacıların her derde devası; güneşin ve “aydınlanmanın” sembolüdür, Hindiba. Yapraklarından köklerine, çiçeğinden sapına her zerresiyle, adeta şifa vermek için yaratılmış canlardan… Dünyanın her yerine yayılmış durumda, sayıca çoklar ve her şarta uyum sağlayacak kadar güçlüler…
Her ikisi de nevi şahsına münhasır iki bitki: Biri ta Angola’daki çölün ıssızlıklarından, diğeri Sumatra adasının balta girmemiş yağmur ormanlarından… 1800’lerin sonunda bulunup getirilmiş ve bilim çevrelerinde şaşkınlıkla karşılanmış. Sınıflandırma sisteminin neresine ait oldukları da belirsiz.
Bu programın konusu ilk florilegium’lar... Sözcük anlamıyla “çiçek toplamak” anlamına gelen “florilegium” ilk kez 1590 yılında dillendirilmiş. Bitkilerin güzel görünümlerine odaklanan bir yayını tanımlamak için kullanılan Latince bir sözcük. Egzotik ülkelerden getirilen sıra dışı türler, bir sanatçı topluluğuna çizdirilmeye ve çiçek kitapları oluşturulmaya başlamış.
Çocuk kitapları yazarı Alp Gökalp, Can Çocuk Yayınları Telif Eserleri Editörü Mehmet Erkurt ve Çizer Duygu Topçu ile sohbetimizde, doğayı konu edinen çocuk kitaplarında botaniğin ele alınışını konuşuyoruz.
“Göksel dağlarda” yetişen kadim bir bitkiden, cennet bahçesinde Havva’yı kırmızı rengi ve tatlılığıyla baştan çıkartan “sonsuz hayat” meyvesi Elma'dan konuşuyoruz...
18. yüzyılın sonlarına dek süren Flaman Altın Çağı’nda, popülerliğinin zirvesine ulaşan türlerin “çiçeklendiği”, Flaman ölü doğa resimlerinden bahsediyoruz bu programda. Bahsi geçen eserler, Dutch Flowers başlığı altında ilk kez Londra’da, National Gallery’de bir arada sergilenmişti.
Bu programın hikayesi bir bereket sembolüne, birçok kültürde “yaşamın özü” olarak kabul gören bir bitkiye ait. Uzak Doğu’da koskoca bir kültürü biçimlendiren küçük beyaz taneciklerden konuşacağız. Konumuz, Pirinç... Dinsel inançlara, yaratılış mitlerine, toplumsal ilişkilere, sanata, hayallere kısacası insanla ilgili her şeye yön veren bir bitki, bir tahıl…
Keşiflerin altın çağına, 18. yüzyıla doğru uzanıp, doğa bilimcilerine ilham kaynağı olan merak kabinlerinden; koleksiyonundaki türlerin rengarenk çizimleriyle dolu Thesaurus kitabıyla ünü ülkesinin sınırlarını aşmış Amsterdamlı eczacı Albertus Seba’dan (1665–1736) konuşuyoruz.
Hayatımıza giren en eski bitkilerden birinden, soğan ve ailesinden bahsediyoruz bu programda. Soğan o kadar uzun yıllardır soframızda ve bahçemizde ki onunla bir nevi aşk ve nefret ilişkimiz de var sanki: Yeri gelmiş, şifa deyip baş tacı etmişiz, yeri gelmiş kokuyor demişiz. “Ayak takımının yiyeceği” diye de aşağılanmış ama şimdi o olmazsa olmaz; birçok mutfağın vazgeçilmez temel malzemesi artık.
Orta Asya’dan Anadolu’ya, oradan Avrupa’ya uzanan yolculuğunda hayatın, sanatın ve tarihin rengine bürünen Lale'yi sanat tarihçi, mimar ve yazar Gül İrepoğlu'ndan dinliyoruz. İrepoğlu, Yapı Kredi Yayınlarından çıkan Doğada, Tarihte, Sanatta Lale kitabının da yazarı.
Son zamanlarda bilim dünyasında bitki zekası üzerine, bitkilerin çevrelerindeki değişimi algıladıklarına, kendi aralarında gizli bir iletişim dili olduğuna dair artan bir fikir birliği var. Bu konuda yapılmış çokça araştırma var. Bitkiler dünyasına dair bize yeni perspektifler sunan bir kitabı anlatıyoruz: Daniel Chamovitz’in yazdığı, Metis Yayınları’nın Bilim serisinden, Gürol Koca’nın çevirisiyle yayımlanan “Bitkilerin Bildikleri”.
Farklı kültürlerde, dinlerde, söylencelerde farklı kimliklere bürünen “hayat ağacından” söz ediyoruz. İnsanlığın ortak kültürü olan “Hayat ağacı” sembolizmi nasıl doğmuş, mitlere ve efsanelere nasıl konu olmuş? Kültürden kültüre nasıl benzerlikler ve farklar var, sanata, mimariye, edebiyata nasıl yansımış?
Ortaçağ’dan Rönesans’a uzanan bir zaman diliminde dinsel sembolizmden hümanizme uzanan bahçecilik anlayışından, çiçeklerin o bahçede varoluş anlamlarından konuşuyoruz.
Kimi işleri Shirley Sherwood koleksiyonuna giren Işık Güner dünyada sadece iki kişiye verilmiş olan Mary Mendum ödülünün de sahibi. Bize olağanüstü bitki resimlerinin arkasındaki iz sürme hikayelerini, yakında yayımlanacak olan yeni kitap çalışmasını, bilimsellik ve sanat arasında, bitki ressamlığının inceliklerini anlatıyor.
Mabet ağacı, botanik adıyla Ginkgo biloba bugün yaşayan hiçbir yakın türü ya da benzeri olmayan, tümüyle kendine özgü bir ağaç… Botanikçiler bu ağacı, Plantea yani bitkiler alemi içinde Ginkgophyta dedikleri ayrı bir bölüm içinde değerlendiriyorlar. Bu bölümün içindeki sadece tek bir cinsten, yani Ginkgo’dan, tek tür olarak Ginkgo biloba bugüne kadar gelebilmiş.
Joseph Hooker’ın 70 yılı aşan upuzun kariyerinin önemli bölümü bitkileri biriktirmekle, sınıflandırmakla geçti; yeni türler keşfetti ve dünyanın farklı köşelerinde önemli floralar üzerine çalıştı. Akademik kariyeri çağdaşı birçok Viktoryen bilim insanı ile benzer bir süreci izliyor. Varını yoğunu satıp çıkılan tehlikeli yolculuklar, yıllar yılı zorlu coğrafyalarda yapılan araştırmalar, çizimler, gözlemler, atlatılan hastalıklar… Ve sonra tüm bu birikimleri bilimsel bir temele oturtma çabası.
Botanik bahçesi felsefesini nasıl kurarız, geleceğe uzanan bir botanik bahçesi tanımını nasıl kurgulanmalı? Program konuğumuz Düzce Ün. Orman Fak. Orman Botaniği Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Necmi Aksoy ile sohbetimiz bu hafta da devam ediyor.
Botanik bahçeleri, ülke florasındaki bitkilerin sergilendiği bir açık hava müzesi olmaktan öte, çevre baskısını artarak hissettiğimiz bu dünyada, sunduğu bilimsel araştırma olanaklarıyla doğanın ve insanoğlunun geleceği açısından da son derece önemli mekanlar. Peki, botanik bahçesi nedir; diğer bahçe türlerinden hangi özellikleriyle ayrılıyorlar? İlk botanik bahçeleri hangi tarihe uzanıyor, ne amaçla kurulmuş? Program konuğumuz Düzce Ün. Orman Fak. Orman Botaniği Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Necmi Aksoy sohbetimizde, bu soruları yanıtlarken bizim bahçe geleneğimizin köklerinden de söz ediyor...
Orman Fakültesi Orman Botaniği Anabilim Dalı Başkanı ve ÇEKÜL Yüksek Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ünal Akkemik ile aşırı yapılaşma yüzünden "hassas" durumda olan İstanbul'un doğal bitkilerini konuşuyoruz...
Zeytin ağacının yıllanmış, gün görmüş gövdesine bakan herkes hayal gücüyle birbirinden farklı hikayeler yazabilir. Birçok sanatçıya ilham veren gümüşi yaprakları Akdeniz ışığında ışıltılı bir görünüme kavuşur; gölgesinde dinlenmek insana huzur verir… Meyvesi, yağı ömrümüze ömür katar… Akdeniz toprağının neresine gidersek gidelim, bize hem geçmişi hem geleceği anlatan bu kutsal ağacın hikayesinden dem vuruyoruz.
Maria Sibylla Merian, böcek bilimine yüzyıllar öncesinden ışık tutan, botanik sanatının en önemli isimlerinden biri. Metamorfozu belgeleyerek böceklerin gelişim sürecine dair yerleşik fikirleri değiştiren; Surinam'ın bilinmeyen hayvanlarını ve böceklerini keşfeden ilk böcek bilimci… Frankfurt'tan Hollanda'ya, oradan Güney Amerika'daki Surinam'a, Avrupalıların daha önce hiç tanımadığı egzotik yaratıkları görmek için bilimsel keşif yolculuklarına çıkmış, zamanının ötesinde bir kadını anlatıyoruz.
Tüm zamanlarda asalet ve zarafet sembolü olan, dünyanın belki de en çok sevilen çiçeği Orkidelerden konuşuyoruz. Bin bir türlü renkte, göz alıcı formlarda karşımıza çıkan, her tür zor şartlarda bile olanca güzelliğiyle açan, kırılgan, zarif ama öte yandan da son derece dayanıklı çiçekler bunlar…Orkide, 26.000’e ulaşan tür çeşitliliğiyle, çiçek açan bitkiler arasında tartışmasız en kalabalık ailelerden birine sahip.