Program konuğumuz, Kültür Üniversitesi Öğretim Görevlisi, mitoloji ve felsefe derslerinin hocası Mehmet Sarıoğlu. Sandro Boticelli’nin klasik edebiyattan esinlenerek yaptığı İlkbahar tablosundaki çiçekleri; gösterge bilim yoluyla hikayeyi güçlendiren sembolik anlamlarını konuşuyoruz.
Akılcılığın, bilimsel yaklaşımın bir uzantısı olarak “doğanın birebir yansıtılmasını” ilke ediniyor Rönesans sanatçıları… Dünyayı olduğu haliyle betimlemek istedikleri için dinsel sahnelerdeki doğa ve çiçek betimlemelerinin de daha gerçekçi olmaya başlar. Resimdeki figürler -ki bunlar çoğunlukla dinsel konularla ilgilidir- daha doğal olmaya başlar. Kutsal ve felsefi aşk, iyimserlik, yalınlık, yumuşak çizgiler ve güzelliğin önemsendiği bir şiirsellik vardır.
Bilimsel gözlemin önem kazanması doğanın incelenmesine yol açar. İnsan doğanın bir parçasıdır, bireydir, özgürdür, kendine güvenir, kişiliğini önemser. Resim biçim ve içeriğin bütünleşmesi yönünden de başarılıdır. Çiçekler sadece süsleme amaçlı değildir, her biri bir sembolizme karşılık gelir. Bunun en büyüleyici örneklerinden biri elbette Boticelli’nin klasik edebiyattan esinlenerek yaptığı İlkbahar tablosu.
“Aslında Medici ailesinin bir düğün hediyesidir bu. Gelin Semiramis Apriani. Soylu bir ailenin kızı Simonetta Vespucci, Rönesans’in önde gelen ressamları model olarak kullanıyor. Boticelli’nin hikayesi bir kara sevdanın hikayesi. İlk dikkat çeken bin bir çiçeğin serpiştirildiği halı gibi bir zemin Altın noktada cennet bahçesinin ortasındaki Afrodit’in başının üzerinde dalların aralanmasıyla oluşan bir hale vardır. Meryem Ana’nın kutsallığına gönderme… Sol tarafta Üç Güzeller…
Bütün önemli kadın kahramanların orta noktadaki kadının yüzü Simonetta Vespucci’dir, bunun hüznünü hep yaşar. Yerde bu mesajları verecek çiçekler yerleştiriyor. Bu eser, Sémiramis Appriani ile evlenmek üzere olan kuzeni Lorenzo di Pierfrancesco’ye bir düğün hediyesi olarak Médicis tarafından Botticelli’ye sipariş edilmiş (1478-1482). Boyutları: 2.03 X 3.14 m.
“Papatyalar, aşkı ve safiyeti gösterir. Anlam bilimsel açısından bu tabloyu inceleyeceksek temiz kalplilik, masumiyet, saflık ve maalesef ayrılık… Tabloda sol kenarda Üç Güzeller’den yüzü Hermes’e dönük olan, aslında Botticelli’nin platonik aşkı zamanın muhteşem güzeli, çok genç yaşta zatürreden ölmüş Simonetta Vespucci’dir.
“Hodan çiçeği şunu söyler: ‘Uzun zamandan beri seviliyorsunuz!’ Melankoliye karşı, enerji verici özelliği ile de tanınır. Zavallı Simonetta’nın çok aşina olduğu, hastalığı için hep kullandığı bir nebattı.” +++Yaşlı Pilinius “ neşe veren bitki” der Hodan için, şarabın içine katılarak içildiğinden bahseder. Rivayete göre içkinin içine atılan birkaç Hodan yaprağı aşıklara cesaret verir, erkeklerin gelin adaylarına rahatça, sıkılmadan evlilik teklif edebilmelerini sağlarmış.
“Çörek otunun Latince adı Nigellus siyaha çalanm anlamına geliyor. ‘Nigelle de damas’, ‘Venüs saçı’ olarak da adlandırılıyor; saçın karmaşık ve girift yapısından dolayı ‘aşk bağının, sadakatın’ göstergesi…
“Menekşe, alçakgönülllülüğün, haya ve edebin göstergesi… Venüs’ün bastığı çimenler arasında bolca bulunan menekşeler yoluyla Boticelli kaybettiği aşkına “Eğer size kalbimi açabilme cesaretini gösterebilseydim” diyor.
Beniunutmaçiçeği, içten aşk ve unutulma endişesinin göstergesi… Kendi içinde zıt anlamlı iki dili taşır. Hıristiyan dünyasında önemli bir ritüel çiçeği olarak bilinir. Mezarlıklara giderken ziyaret edilen mezarın başucuna bir demet Miyositis çiçeği bırakmak gelenek haline gelmiştir. Çünkü birçok gelenekte bu çiçek “Ölmüş olan kişinin ruhunu Cennet’de selâmlar!” Hastalığının farkında olan Simonetta’nin tüm sevenlerine alegorik vedası…
Baldırıkara otu ya da aynı çiçeğin bir çeşidi, diğer adıyla Venüs Saçı. Çiçeklerin dilinde, ketumluk, gizlilik, düşmana rağmen gerilemeyen aşk” anlamı var. Bitkinin iç içe duran sapları sadakati de simgeler. Öte yandan baldırıkara otunun bir başka cinsi Çayır dikenlisi, Hades’in ölüler diyarındaki yeraltı bitkilerinden biri. 3 Güzellerden ortada duran -ve aslında Simonetta’yı temsil eden- Thalia dans ederken topuğu bir Baldırıkara bitkisine basar.
Çiğdem ise afrodizyak etkileri Ortaçağ’dan bu yana bilinen bir bitki. Göstergeleri sevinç, gençlik neşesi ve aşk sonucu yapılan evlilik. Mitosu da ilginç olan bu çiçeğin kökeni de Yunan mitolojisinde adı çok sık olmasa da anılıp, bilinen yiğit bir kahramandan, Crocus ‘dan gelir. Bir güç yarışmasında yaralandığında yakın arkadaşı Hermes sevgisinin bir ölümsüz nişanesi olarak Crocus’den damlayan kan damlalarını birer çiğdem çiçeğine çevirmiştir.
Bir de Olympos’da bulunan tanrıların en görkemlisi olan Zeus ve sevgili karısı Hera’nın yattıkları yataklarının üzerine her sabah çiğdem çiçekleri serpilirmiş. Zeus ve Hera’nın yatağına her sabah serpilen bu çiçeklerden ünlü ozan Homeros’da söz etmiştir. Crocus’dan kadîm Anadolu da çok etkilenmiş ve halen süre gelen geleneklerimize göre, bazı yörelerimizde gençler kızlı erkekli olarak yeşil yaylalara dağılırlar ve çiğdem çiçekleri toplarlar.
Daha sonra kapı kapı dolaşıp her haneden yağ, pirinç ya da bulgur toplarlar, pilavlık malzemelerle pirinç ve bulgur pilavları pişirip içlerine çiğdem çiçeği de katarak bir şölen hazırlarlar. Şölen adı çiğdem pilavı şöleni olarak bilinir.
Parma menekşesinin anlamı: “Bırakın sizi doya doya seveyim.” 1800'lerde Avusturya İmparatoru'nun kızı Düşes Maria Luigia’nın çok sevdiği bu çiçeği Viyana Kongresi'nin emriyle, Parma şehrinin sembolü olarak duyurmuş.
Bu küçük çiçek sık sık mektuplarda düşesinin imzasının yerini alır; elbisesine de özellikle motif olarak işlenir; tüm pelerinleri mor olarak dikildi. Sarayda yaşayan hizmetkârlar bile bu renkte giyinmeye başlar.
Güller, aşkın ve ve sevginin sembolü. Hem Aphrodite (Venüs)’in ikon göstergesidir, hem de Aşk ve İlkbahar’ı simgelerler.