Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, Eylül–Ekim–Kasım aylarında sakatların deneyimlemesine yönelik çalışmalarla öne çıkan İstanbul Bienali’ni, erişilebilirlik, temsil ve birlikte üretim başlıkları üzerinden Eser Epözdemir ve Seben Ayşe Dayı ile ele alıyor.
Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Apaçık Radyo'ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoşgeldiniz, ben Alper Tolga Akkuş ve bugün 24 Aralık 2025 Çarşamba.
Yılın sondan bir önceki programında bu hafta bir kez daha sanata eğileceğiz. Geçen hafta tiyatro sanatı, körlerin sanat deneyimini konuşmuştuk. Bu hafta da İstanbul Bienali'ne bir giriş yapacağız. Eylül-Ekim-Kasım aylarında İstanbul'da Bienal yapılmıştı ve Bienal’de bu sene - önceki yılları bilmiyorum ama konuşacağız bunu konuklarımla - sakatların da deneyimlemesine yönelik çalışmalar olmuştu.
Bu hafta konuklarım Eser Epözdemir ve Seben Ayşe Dayı. İkiniz de hoşgeldiniz. Nasılsınız, iyi misiniz?
Seben Ayşe Dayı: Çok teşekkür ederim Alperciğim. İyiyiz, sen nasılsın?
A.T.A.: Ben de iyiyim. Eser Hanım, siz nasılsınız?
Eser Epözdemir: Merhabalar, hoşbulduk.
A.T.A.: Şimdi Eser Epözdemir adı tabii Apaçık Radyo dinleyicilerine yabancı gelmiyordur. Zamanında Açık Radyo'da da çalıştığını biliyorum Eser Hanım'ın ki Açık Dergi’de İlksen ile beraberdi diye hatırlıyorum hatta.
E.Ö.: Evet, doğru söylüyorsunuz. Biz sizinle denk düşemedik o zamanlarda ama üç yıla yakın Açık Dergi maceram var, doğrudur. Açık Radyo'nun tedrisatından geçmişlerden biri olarak bugün de eski eve yine dönmek çok hoş. Çok teşekkür ederiz davetiniz için.
A.T.A.: Rica ederim, ben teşekkür ederim kabul ettiğiniz için. Seben Ayşe Dayı da zaten daha önce konuğum olmuştu. Hatta geçen sene Seben ve Serim’i konuk olarak Şubat ayında iki bölüm üst üste ‘Sakat Aşk’ ve ‘Yine Sakat Aşk’ diye programlar yapmıştık.
S.A.D.: Aynen öyle. Doyamamıştık konuşmalara Alperciğim, çok da güzel bir yayındı. Ailecek senin programına katılmayı biz de çok seviyoruz.
A.T.A.: Her zaman hoşgeldiniz - tabi Serim de. Arka planda ama ben Serim ile görüştüm. Serim, ‘Ya ben olmayayım, sen onlarla konuş’ demişti bana. Serim Berke Yarar’a da bir selam söyleyeyim buradan.
Benim ilk sorum var tabi; Eser Epözdemir ve Seben Ayşe Dayı kimdir? Bugüne kadar neler yaptınız ve sakatlığınız var mıdır? Eser Hanım sizinle başlayalım isterseniz.
E.Ö.: Peki, efendim, çok mersi. Birden fazla alanla ilgilenen ahtapot karakterlerden diye tarifleyeceğim ben kendimi. Ana meselem, ana odağım aslında görselle uğraşmak. Eğitimim, formasyonum da bunun üstüne.
Çok farklı alanlarda çalıştım, eğitim aldım. Bugün ne yapıyorum diye sorarsanız, kültürel üretici başlığını kullanmayı seviyorum ben. Biraz da tetikleyici bir başlık olarak kültür üretilir mi, kültür nasıl üretilir gibi soruları da sorduran konuları seviyorum.
İki tane daha alt başlığa ayrılıyor bu: Evet, aktif olarak yapıt üretiyorum, yerleştirme ve heykel yapıyorum, sergilere katılıyorum. Bir yandan da son yedi yıldır - artık 2026 ile birlikte yedi yıl olmuş olacak- sevgili Seben'le, Serim'le, Erişilebilir Her Şey'le birlikte içinde olmaktan çok keyif aldım ve yeni başlığımızın da ikinci bir meslek başlığı adı altında kullandığım tanımıyla kültür-sanat erişilebilirliği danışmanlığı olan bir de çok keyif alarak yaptığım bir süreç var.
Zaten aslında bugün buluşmamızın vesilesi de bu başlık altında. Uzun lafın kısası, böyle şeylerle uğraşıyorum ben. Görselle ve görselin nasıl farklı içeriklerle kullanılabileceğiyle ilgili görsel çeviri bir noktada da yaptığımız bir şey Bianel’de ki bundan da birazdan zaten bahsedeceğiz.
A.T.A.: Sakatlığınız var mı peki sizin?
E.Ö.: Bildiğim kadarıyla yok.
A.T.A.: Seben, senden de alayım. Kimsin, neler yaptın ve sakatlığın var mıdır?
S.A.D.: Beni zaten tanıyor bence Apaçık Radyo dinleyicileri. Ben Seben. Ben aslında gazeteciyim, bir dönem gazetecilik de yaptım, Radikal kapanana kadar orada güzel günlerimiz oldu.
Sonrasında biraz akademiye bulaşayım dedim. İngilizce antropoloji masterı yaptım. Ondan sonra biraz eğitim antropolojisi alanında okulda, okullarda çocuklarla çalıştım. Bir yandan tezimi yazdıktan sonra da aslında Erişilebilir Her Şey'i kurduk biz de 2019'da.
Aslında küçük yaşlardan beri zaten bir engelli hakları savunucusuydum ve Erişilebilir Her Şey ile de var olma halimizi işimiz halimize getirdik diyebilirim.
Erişilebilir Her Şey’in üç kurucu ortağından biriyim ve orada da aslında okuduğum bilim dalları gereği de araştırmalar yapıyoruz, farklı eğitimler veriyoruz. Bu anlamda onların tasarlanması gibi ekibin daha sosyal bilimsel lokomotifiyim diyebilirim.
A.T.A.: Senin sakatlığın var mıdır peki?
S.A.D.: Ben de bildiğime göre doğuştan serebral palsim var ama başka bir şeyim yok.

Kültür-Sanat Erişirebilirliği Danışmanlığı
A.T.A.: Şimdi Eser Hanım, dediniz ya kültürel erişilebilirlik çalışıyorum, öyle bir alan seçtim. Dünyada böyle bir tanım var mı yoksa bunu siz mi türettiniz? Bununla ilgili dünyada nasıl oluyor bu işler ya da oluyor mu? Buradan başlayalım sohbete.
E.Ö.: İhtiyaca göre şekillenen bir süreç oldu diyebilirim bu tanımı kullanmamızın kökü. Benim bildiğim kadarıyla, bu danışmanlık başlığı altında bunu Türkiye'de yapan ben varım; dünyada da bir üç kişi var diye biliyorum - çoğalıyor olmasını da diliyorum çünkü bu şununla da alakalı: Bu çok yeni bir alan. Erişilebilirlik yeni bir alan değil aslında ama sanat erişilebilirliği de görece yeni bir alan ama bunu bir alan olarak tanımlamak yeni daha doğrusu. Bu arada da bir ihtiyaçtan çıkan tanımı üretmek konusuna o zaman noktayı koymuş oluyoruz. Çok çok taze, daha belki konuşmaya başlamak üzere olan bir bebek gibi de tanımlayabiliriz.
Şu anda özellikle son 15 yıldır dünyada çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık bağlamı altında gelişen de bir alan erişilebilirlik. Biz de bunu kendi ekibimiz için her anlamda geliştirmeye çalışıyoruz.
İşbirliğimizde bizimle birlikte olan, özellikle bunun kültürel içerikteki erişilebilirliğini, sanat bağlamındaki erişilebilirliğini nasıl genişletebiliriz, nasıl böyle bir şey olduğunu anlatabiliriz ve böyle bir ihtiyaç olduğunu anlatabiliriz soruları temelde bizim meselemiz.
A.T.A.: Seben’e geleyim. Sanata erişim bir hak olarak görülmüyor nedense sakatlar için. Bu konuda senin deneyimlerin de var mı Seben?
S.A.D.: Konuyu biraz daha önden alırsak, biz maalesef ülkemizin ya da dünyanın şu an geldiği noktada o kadar çok farklı koldan zorlanır olduk ki.. Biraz şuraya itiliyoruz ister istemez; bütün toplum itiliyor aslında ama nedense sakatlar daha çok itiliyor doğal olarak.
‘Şükredin zaten maaşınız var, memur oluyorsunuz, daha ne istiyorsunuz’ gibi bir yere geliyor hala konu bir yerde ama eğitim hakkı, sağlık hakkı ya da hukuksal haklara erişim nasıl bir hak ise ve yaşam hakkının parçacıklarıysa aynı şekilde sanata erişim de aslında eşit bir hak.
O kadar çok şey var ki önümüzde almamız gereken hak olarak. Ben okuduğum disiplin gereği bunu hatırlatmayı hep çok gerekli görüyorum. Kültür ve sanat toplum olabilmemiz için bize açılan en güzel alan olabilir. Kavram olarak, disiplin olarak, kültür sanat aslında bir arada bir şey deneyimleyebileceğimiz en rahat ve en kolay bir araya gelinebilen alan olmalı zaten. Toplumdaki o entegrasyon sağlansın, kapsayıcılık artsın yani biraz buradan bakmak gerektiğine inanıyorum.
A.T.A.: Aslında ‘hep birlikte, hep beraber’ diyoruz biz sakatlar olarak entegre için ama aslında bunu sağlayan en önemlisi sanat belki ve ona erişim.
Şimdi ortalara bir yere geldik. Müzik paylaştığımızı Eser Hanım biliyor tabi Açık Radyo günlerinden. Ben müziği konuğa soruyorum. Seben ya da Eser Hanım, ne dinleyelim? Var mı aklınızda bir şey? Seben daha önce konuk oldu, Eser Hanım seçsin bu haftalık.
E.Ö.: Şunu seçtim efendim bizler için: Johnny Nash’den “I Can See Clearly Now”.
A.T.A.: Çok güzel şarkıdır. ‘Artık apaçık görüyorum ve duyuyorum’ diyor şarkıda. Körler ve sağırlar için geldi bir yandan da, öyle tınladı bende en azından.
A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor. Bu hafta konuklarım Erişilebilir Her Şey girişiminden Seben Ayşe Dayı ve Eser Öpezdemir.
Asıl konumuz Erişilebilir Bienal Turları ve bununla ilgili Eser Hanım’a önce söz vereceğim ben. Bu, bu sene mi başladı yoksa daha önce de oluyor muydu? Tarihçesini alalım ve bugüne gelelim isterseniz.

Erişilebilir Bienal Turları
E.Ö.: İstanbul Bienali'nin bir önceki edisyonunda yani 17.’sinde bizim uzun zamandır aslında yürüttüğümüz iletişimlerin sonucu olarak bir erişilebilir tur yapma fırsatımız olmuştu. Sesli betimleme yani körler ve az görenler için gerçekleşen bir tur ve ayrıca sağırlar ve az duyanlar için de ayrı bir tur yani aslında toplamda iki tur olarak bir örnek tur yapmıştık. Çok hoş geri dönüşleri aldık. Hayatında ilk defa katılımcıların çoğunun bir bienal deneyimlemek üzere olanak bulduklarına dair şeyleri duyunca, o tura katılan insanlarla da geri bildirimlerini alıp nasıl bir şey olsa sizin için uygun olur konularını da daha derinlemesine konuşunca zaten biliyorduk ve emin olduk.
Bu içerikteki yapıların, bienallerin, sergilerin erişilebilir olması az önce de sözünü ettiğimiz kültüre katılım konusuna o kadar büyük bir katkı sunma potansiyeline sahip ki bununla ilgili konuşmalara devam etmeye niyet ettik.
Sonuç olarak da İstanbul Bienali'nde yani 18. İstanbul Bienali'nde az önce de bahsettiğiniz üç aya yayılan o süreçte, Eylül – Ekim ve Kasım'da 10 adet erişilebilir işaret dili turu, 10 adet erişilebilir sesli betimleme turu gerçekleştirdik.
Bizim için çok acayip diyeceğim, kelimeyi bilerek kullanıyorum, acayip keyifli geçti çünkü bir önceki bienalde o deneyimlediğimiz, gelsem çok hoş olur, diğer yapıtları da görsem, diğer mekanları da görsem, içerik neymiş, nasıl oluyormuş gibi birçok soruyla merakı olan izleyici bu sefer o soruların cevabını buluyor oldu.
Hem çok öğreticiydi bence tüm taraflar adına, hem çok keyifliydi, hem de gerçekten bu alandaki ihtiyacın ne kadar büyük olduğunu görebileceğimiz bir veri tabanı sundu bize.

Galata Rum Okulu ve Zihni Han
Bu yaptığımız 10'ar adet turlardan dokuzar tanesi seçtiğimiz iki mekanda gerçekleşti; Galata Rum Okulu ve Zihni Han. Bienal'in diğer mekanlarına yayılmak hem düşündüğümüz bir şeydi, hem de en sağlıklı şekilde tırnak içinde nasıl çıkabileceğimizi düşündük bu yapılardan çünkü bu yapıların erişilebilirliği de ana konulardan bir tanesi. En rahat ulaşıma sahip olan ve yapıların içerisinde de hareket alanı en rahat olanları tercih ettik. Dokuzar tur dışarıda, birer tur da iki mekan arası birden çok mekanı gezdiğimiz turlardı.
Sebenciğim, yanılıyorsam sen lütfen düzelt; 350'ye yakın engellenen bireyin katılımını bu şekilde sağlamış olduk bienale ve gerçekten çoğunun söylediği şey şuydu: ‘Ben buna gelirim, bu hep böyle olsun, ben zaten aslında bir sanat izleyiciymişim ve bundan acayip keyif alıyorum. Bunu yapabiliyor olmak, o kadar güzel bir şey ki lütfen daha sonra da olsun’. Karşılaştığımız herhangi bir yorum bunun aksi tarafında olmadı.
A.T.A.: Seben, sen de katılımcıların deneyimlerini paylaşır mısın bize? Katılan kişiler neler aktardı sana ve nasıl ulaştınız bu insanlara? Çağrı yaptınız ve döndüler mi? Çünkü sakat insanlara genelde böyle çağrı yapınca pek itibar etmiyorlar. Erişim zor olabiliyor ve onları ikna etmek de zor olabiliyor. Bu aşamaları biraz aktarsana bize.
S.A.D.: Biz burada bir kültürü baştan yarattığımızı ya da bir toplumun parçasıyla bir alana köprü kurduğumuzu çok net anladığımız bir alandı. Bence burada iki tane farklı görüş vardı; bir, insanlar bilmiyorlar ve biz de erişilebilir bienal, erişilebilir sergi gezmek ne demek gibi bir yandan onu anlattık. Bir yandan da buraya gelmenin neden değerli olduğunu da anlatmak gerekti çünkü engelli ve engellenen kitlede ya da senin deyiminle sakat kitlede birazcık kızgınlık da var. Toplumumuzda böyle şeyler hiç olmadığı için, ‘Siz yapın ki zaten yapmanız gerekir bunu, biz gelmesek de olur’ diyen bir kitle de vardı ama bir yandan da ‘Aa ne güzel, şahane böyle bir şey yapılıyor’ diyen bir kitle de vardı. Biz ikinci kitleye odaklandık.
Tek tek İstanbul, Ankara ve Eskişehir'deki engelli derneklerine ulaştık aslında. İçimizdeki körlük uzmanımız Ilgın Aydınoğlu ve sağır kültürü uzmanımız Neveda Öner, derneklere tek tek mail attılar, aramalar yaptılar ve dernekleri aslında ağırladık.
Bundan bağımsız olarak da tabii Erişilebilir Her Şey’in sosyal medya hesaplarından, internet sitesinden de bu duyuruları yaptık. Mesela ilk haftalarda daha azken, sayı dördüncü-beşinci haftadan sonra normalde bizim koyduğumuz katılımcı sayısının da üstünde bir kapasiteye ulaştı. İnsanlar buna alıştıkça, böyle örnekler çoğaldıkça da bu sirkülasyon artacak kesinlikle bence.
Deneyim olarak da çok güzeldi. Bir kere ayrı turlar yaptık; Cumartesileri sağırlara işaret diliyle, Pazar günleri ise kör ve az görenlere sesli betimleme ve dokunsal materyallerle düzenledik.
74 Yaşındaki Sağır Bir Kadının Bienal Deneyimi
S.A.D.: Sağırlar için kendi ana dilleriyle sergideki eserlerin içeriklerini dinlemek muazzam keyifliydi. Hele 74 yaşında çok tatlı bir teyzemiz vardı ve ‘Ben hayatımda ilk defa bir müzeye, bir sergiyi gezmeye geldim ve şahane bir şeymiş’ dedi, ‘Hep yapın, hep gelelim’ diye de ekledi. Düşünsenize, 74 yaşında, İstanbul yaşıyor yani hayatında hiç sergiye, müzeye, bir yere gitmemişler ve muhtemelen ana dilinde bir içerik alamadığı için am bunu duymak bile çok harikaydı.
Şunu da gördük mesela; yaşça daha ileri yaşlarda olanların deneyimi ile daha gençlerin deneyimi çok farklıydı. Özellikle daha üniversitede olan gençler körlükte de sağırlıkta da inanılmaz ilgililerdi çünkü o dokunsal materyallerle eserleri tam olarak anlamak ve Eser’in yaptığı betimlemelerle yani dokunarak ve sesle kafalarında o sanat eserinin tamamen canlanıyor olması müthiş tamamlayıcı bir deneyimi yarattı görmeyen kitle için.
Sonuçta şöyle bir şey gördük Alper: Çok yabancı oldukları bir dünyaya biz bir kapı açtık ve bu turlar sürekli olduğu için de öğrendiler. Hatta körlerden bazıları ilk hafta geldiler ve sonradan tekrar gelenler de oldu, bunu biz de listelerden gördük. Aslında kültürel köprü ve öğrenme alanı da açtığımız için ayrıca çok mutluyuz.
A.T.A.: Bienal kapsamında oldu ama şimdi bir de böyle bir deneyim yaşandı. Bunun tadını alan körler ve sağırlar doldu. Bundan sonra bienali beklemeden başka sanat etkinliklerinde böyle şeyler düşünüyor musunuz? Bazı konserlerde yapıyorsunuz erişilebilir şeyler ama sanat etkinliklerinde Eser Hanım, uzmanlığınız da bu olduğu için siz de buna cevap verin isterseniz, böyle bir niyet var mı? Bienalleri beklemeden başka müzedir, sergidir var mı böyle planlarınız geleceğe dönük?
E.Ö.: Niyetler her zaman var ki zaten çalışmaları da sürdürüyoruz. Dediğiniz gibi, bienal iki senede bir oluyor ve son bienal biraz daha farklı gerçekleştiği için üç senede bir oldu.
A.T.A.: Bir sene sarkmıştı, evet, doğru.
E.Ö.: Evet, biraz daha farklı bir zamanlaması oldu. Konserlerle, yerleşik sergilerle ya da geçici sergilerle müzelerde ya da galerilerde çeşitli süreçleri yürütüyoruz. Zaten herhalde ilk olduğunda duyuracağımız ilk kişilerden biri de siz olursunuz.
Az önce Seben'in de o bahsettiği o koca güzel paragraf gibi, buradaki lezzeti ve ihtiyacı da kurumlara da aktarıyor olmak çünkü biz bu bienal sürecindeki o toplam 20 turla şunu gördük. Gerçekten bu altyapı sağlanınca kurumlar içinde çok öğretici ve biz bunu zaten çok rahat yapabilirmişiz diyebilecekleri bir nokta var.
Biz de o noktayı gerçekleştirmek için bir tür köprülük gerçekleştiriyoruz ve kültürel köprülük diyebiliriz belki buna.
Demin başta da söylemeye çalıştığım, çok kısaca o görsel çeviri konusu, kültürel çeviri konusu da bienalde yaptığımız sesli betimleme içeriğindeydi. Bütün mesele görsel iken, kimi zaman da işitsel iken bunu nasıl kelimeyle ifade ederiz ve o görsel kültürü kelimesel kültüre geçiririz buradaki çeviriyi kısmı bizi çok heyecanlandırıyor. Dolayısıyla sergilerde de, şu anda yerleşik olan müzelerde, galerilerde de bütün eserlere bunu yapabilecek kapasitemizi biz de geliştirmek üzerinde çalışıyoruz.
A.T.A.: Bu hafta konuklarım Erişilebilir Her Şey girişiminden arkadaşlarım Eser Epözdemir ve Seben Ayşe Dayı'ydı. Kendileriyle bienaldeki erişilebilir turlarını konuştuk. Çok çok sağolun konuk olduğunuz için.
Bir de yeni yıl da geldi artık, son sözlerinizi yeni yıl dilekleriyle beraber alayım. Eser Hanım, sizden alalım son sözlerinizi.
E.Ö.: Umarım kendimizden olmayana, tırnak içinde kollarımızı açarak ve daha şefkatle yaklaşabileceğimiz yıl ve yıllar olur. İhtiyacımız çünkü biraz da bu diye düşünüyorum. Hepimiz için çok leziz olsun süreçler. Çok mersi.
A.T.A.: Teşekkür ederim. Seben senden de alayım istersen.
S.B.A.: Teşekkür ederiz Alperciğim bize bu alanı açtığın, anlatma fırsatını tanıdığın için. Ben de insanların artık bir olma kavramını dillerine değil, akıllarına ve gönüllerine yerleştirdikleri bir yıl diliyorum çünkü dilde olunca bir şeyin gönülde ve akılda oturmadığında da oturmuyor. O yüzden bir olmayı hepimizin içine sindirerek tekrardan hayata merhaba dediği bir yıl olsun.
A.T.A.: Çok çok sağol sen de. Konuklarım dediğim gibi Eser Epözdemir ve Seben Ayşe Dayı’ydı. Kendileriyle bienali ve sakatların bienale erişimini konuştuk. Sakat Muhabbet’i dinleyenlere de teşekkür ediyorum, bu sayede bizim muhalefetimize destek de verdiniz. ‘Dünyanın bütün sakatları eğleşin’ diyorum ve sanat da bunun bir yolu. Haftaya görüşmek üzere, hoşçakalın.


