Aydın Engin
Cinayetten hemen sonra Erdoğan, Hrant'ın evine kadar gidip taziyelerini bildirdi ve ekledi, "Bu cinayetin Ankara'nın labirentlerinde kaybolmasına izin vermeyeceğiz". Kayboldu ama…
Osman Kavala 1000 gündür Sıilivri’de tek kişilik hücresinde volta atıyor. Yani tutsaklığının (tutukluluğunun değil tutsaklığının) 1000. gününde "Ah Osman, vah Osman" demenin; Osman Kavala'ya yaşatılan derin ve benzersiz hukuk cinayetinden söz etmenin artık pek anlamı yok. O günler çoook geride kaldı.
Yabancı bir ülke toprağında neden savaşa girildiğini açık seçik bilmek istiyoruz. Ev ödeviniz de bu. Eğer ödevinizi yapmazsanız bizlerden bir şeyler sakladığınıza karar vereceğiz.
Tartışılacak, "Acaba" filan denecek yanı kalmadı. Bu savaş demektir. Çatışma, sıcak temas, gözlem, önlem filan gibi sözcükler artık lâf ebeliğidinden ibarettir.
Bu mektup uzadıkça uçar. Yine de sen yokken olup bitenlerin çok çok küçük bir dilimini anlatabilirim. İyisi mi vazgeçelim.
Gün oğulları ölüme yatmış annelerin sesi olma günü anne...
Seçime yürüyoruz. 2002’den bu yana ilk kez umutlar yeşerdi; ürkek, kısık sesler yükseldi. Kara derili Obama’yı iktidara taşıyanlar alanlarda “Yes, we can” diye haykırıyorlardı, “Evet, yapabiliriz”. Şimdi aynı yalınlıkta ve içerikte bir cümlecik Türkiye’nin alanlarında, salonlarında, sokaklarında çınlamaya başladı: Evet, yapabiliriz...
Bugün 94 yaşımızı bitirdik, 95’e bastık. Cumhuriyet: 94 yaşında bir delikanlı, diye yazıp övünsem yanlış mı olur? Delikanlı işte. Gözünü budaktan sakınmayan, haberi okurundan esirgemeyen, yorumu eğip bükmeyen bir delikanlı...
CHP, hem Kürt seçmenlerden, hem MHP küskünü İYİ Partililerden, hem Saadet Partisi’nin mütedeyyin tabanından ve “Bunca yıl AKP’ye oy verdim, Reis’i seçtim ama artık bu kadar yolsuzluğu, bu kadar hırsızlığı, bu kadar hırçınlığı, bu kadar savaş düşkünlüğünü kabul edemem” diyecek vicdan ve izan sahibi AKP seçmenini kucaklayabilecek, en azından biraz zorlanarak da olsa benimsetebilecek bir aday bulup çıkarmak zorunda…
Bu siyasal aymazlıkta ısrar edenler, Türk milliyetçiliğini açık açık ya da gizli gizli bilinçlerinde yaşatanlar, 25 Haziran sabahı “Erdoğan başkan, gerisi yalan” gerçeğine uyanacaklar.
Bıkanınız, “Bu gazeteci de başka konu bilmiyor, yazmıyor” diye yakınanınız varsa yakınmasın. 24 Haziran öncesi yurttaş olarak, seçmen olarak, gazeteci olarak, gazete okuru olarak yani hepimiz için kolları sıvama günleri. Başardık başardık, başaramadık ülkemizin üstüne çökmüş bir karabasan kalıcılık kazanacak.
Deran Bebek, Sen bu mektubu okuyacak yaşa geldiğinde belki ben bu dünyadan göçmüş olurum. O yüzden acelem var. O yüzden sana şimdi, daha bu günden mektup yazıyorum.
Dün annesinin kucağında hapishaneye giren alta aylık Deran bebek üstüne bir Tırmık yazdım. Alışılmadık ölçüde bir ilgi odağı oldu. Özellikle Deran bebekler için bir ninni bestelenmesi çağrısı önemsendi, benimsendi, desteklendi. Birbirinden güzel ninni linkleri gönderenler mi istersiniz, ninni besteleyecek müzisyenlere “ninni sözü” yazıp yollayanlar mı istersiniz...
Bizler içeride ya da dışarıda aynaya baktığında gözünü kendinden kaçırmayan, geceleri uykuları bilinçaltına işlemiş suçluluk duygularıyla bölünmeyenlerdeniz...
Adalet Nöbeti’nin örgütlenmesinin ve sürekliliğinin en ağır yükünü taşıyan avukat Kemal Aytaç ve eylemin aktivistlerinden avukat Gülendam Şan Karabulut Cumhuriyet'ten Aydın Engin'in sorularını yanıtladılar.
CHP’nin bu uzun yürüyüşü bir parti propagandasına dönüştürmeye tenezzül etmeden, “Adalet” arayışını bayraklaştırmayı yeğlemesi elbette alkışlanmalıdır. Keza HDP’lilerin, bir ara önerilen “Eş genel başkanlar için adalet” gibi sınırlayıcı, daraltıcı bir slogan yerine “Herkes için adalet” gibi kucaklayıcı bir sloganı yeğlemeleri de elbet alkışlanmalıdır.