Bu mektup uzadıkça uçar. Yine de sen yokken olup bitenlerin çok çok küçük bir dilimini anlatabilirim. İyisi mi vazgeçelim.
Nedense camlar buğulandı, zaten sana ne zaman mektup yazmaya kalksam sonlara doğru hep böyle oluyor; doğum günün kutlu olsun
Biliyorsun sana her yıl mektup yazdım. Hatta bazen içimden geldi, herhangi bir yıl dönümü olmadan da mektup yazdım. Ama doğum gününde ilk kez yazıyorum.
Bugün 65'i de devirdin. Sana dolu dolu bir "Nice yıllara" diyeceğim, sakın gülme.
Şimdi Kınalı'da, senin adada olmak vardı. Doğum günü diye cimriliği bırakıp kendimize pahalı bir şişe kırmızı şarap açtırmak vardı. Sonra aynı şişeden bir tane daha; sonra bir tane daha... Belki doğum günü partisine Ali'yi (Bayramoğlu), Sarkis'i de (Seropyan) çağırırdık.
Ama bu mümkün değil. Ben Kınalı'da değil, benim adada, Marmara'dayım, sen ise çok, ama çok uzaklardasın ve 12 yıldır yaptığın gibi uyuyorsun.
Olsun.
Ben de tek başıma, senin doğum gününü kutlarım. Epeydir açmaya kıyamadığım, varlıklı bir arkadaşın armağan ettiği bir şişe Chianti'm var. Onu açacağım.
* * *
Bana "Oralarda ne var ne yok" diye sorma... Sana mektup yazıyorum, roman değil. Olup bitenlerin özetini yazmaya kalksam İstanbul telefon rehberinden de kalın bir kitap çıkar ortaya.
Meselâ...
Osman Kavala'yı hatırladın mı? İçeride. Hem de neredeyse iki yıldır içeride. Sen (ben de) onu çelebi, karıncayı bile incitmez, sesini yükseltmez biri diye biliriz değil mi? Sorma, azılı teröristmiş. Gezi direnişini filan o örgütlemiş ve parasal kaynaklarını o sağlamış.
İnanmadın!..
İstediğin kadar inanma, koskoca savcı, ağır ceza mahkemesinin ağır yargıçları ile devletin en tepesindeki elele vermişler ve bizlerden buna inanmamızı istiyorlar.
Efendim? Evet evet, senin o pek sevdiğin deyimle "Bizi salak sanıyorlar"...
Ha, Ahmet Altan ile Nazlı Ilıcak da hapisteler ve ömür boyu ağırlaştırılmış hapse mahkûm edildiler. Yargıtay ise bir türlü dosyayı önüne koyup bu hukuk ayıbını temizlemeyi göze alamıyor.
Niye mi göze alamıyor?
Korkuyorlar herhalde oğlum. Hani Türkiye'yi AB'ye taşıyacak, askeri vesayete son verecek diye pek çok aydından destek alan AKP reisi var ya, o şimdi ülkenin başkanı oldu. O senin bildiğin başbakan filan yok artık. Sadece "Başkan" var. O başkan ne derse o oluyor. Yapmayan belasını buluyor...
Gazeteciler ya AKP medyası olmak gibi bir meslek onursuzluğunu seçiyorlar ya da hapse giriyorlar ya da hapis tehlikesini göze alarak mesleklerini yapmaya çabalıyorlar... Hapishaneler gazeteci dolu. Sayıları her gün değişiyor. Bazen artıyor, bazen bir iki azalıyor. Şu anda galiba 134 gazeteci hapiste...
İçini mi kararttım?
Peki sana iyi haber vereyim. Ben ve Cumhuriyet'te birlikte olduğum, kimileri aylarca hapiste kalmış arkadaşlarım için galiba beraat yolu göründü. Ama sen yine de yoğurdu üfle; ben öyle yapıyorum.
Bu mektup uzadıkça uçar. Yine de sen yokken olup bitenlerin çok çok küçük bir dilimini anlatabilirim. İyisi mi vazgeçelim.
Şey... AGOS'u merak etme. Zımba gibi bir ekip, hepsi genç, öyle senin gibi 65 yaşında moruk yok aralarında ve senin de, benim de elimizden gelebilecekten çok daha iyi bir AGOS çıkarıyorlar.
* * *
Mektubu burada bitireceğim. Gözlüklerimi silmem lazım. Nedense camlar buğulandı. Siliyorum yine buğulanıyor, siliyorum yine, siliyorum yine... Zaten sana ne zaman mektup yazmaya kalksam sonlara doğru hep böyle oluyor.
Nice yıllara kardeşim. Doğum günün kutlu olsun.
Ayrıca unutma, halâ benden 13 yaş küçüksün ve arayı asla kapayamayacaksın.