Mithat Sancar

Kürt sorununda uzun zamandır Cehennem şartları ile Cennet ihtimali arasında salınıyoruz. Cehennem'den çıkıp Araf'a geldiğimiz dönemler oldu.

Norbert Elias, Zaman Üzerine adlı değerli eserine, "zaman nedir" sorusuna verilmiş bir cevapla başlar.

Devlet ve/veya hükümet yanlısı medya, önemsizleştirmek ya da devletin ve/veya hükümetin sorumluluğunu örtbas etmek istediği zaman, yaşananları "olay" diye verir. Mesela katliamlar, birden "olay" oluveriyorlar; "Uludere olayı", "Maraş olayları" gibi...

ODTÜ olaylarının ışığında, "2012'nin hakim rengi neydi?" diye soracak olursak, "Hükümetin ve Başbakan'ın gittikçe otoriterleşen yönetim anlayışı, tepeden bakan, tahammülsüz, tahrik edici, sınırları aşan söylemi ve üslubu," diyebiliriz pekâlâ.

Taraf, benim gözümde ve benim için bir yol hikâyesidir. Bu kadarı, Taraf'ın "farklılığı"nı açıklamaya yetmez elbet. Zira bütün hayatlar, eninde sonunda birer yolculuktur ve her yolculuk iyi kötü bir hikâyedir.

Açık Gazete'de Mithat Sancar'la, 13 Aralık'taki duruşmanın öncesinde, Türkiye'de yargı tarihinin, daha doğrusu Türkiye toplumunun karanlık kuyularından bir tanesi olan ve 14 yıldır anlaşılamaz bir saçmalık içerisinde süren Pınar Selek davasını ve Türkiye'nin vahim insan hakları tablosunu konuştuk.

İnsan Hakları Günü'nün ritüellerinden biri, belki de en önemlisi, başta hak örgütleri olmak üzere çeşitli kuruluşların, önceki yıldan bu yana yaşanan gelişmelere ve özellikle ihlallere dair bilançolar çıkarmalarıdır.

Açık Gazete'de Mithat Sancar'la, BDP'li milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması girirşimi ve ombudsman olarak Hrant Dink'in yazdığı bir yazıdan dolayı Türk Ceza Yasası'nın 301.

BDP'li vekillerin dokunulmazlıklarını kaldırma tartışmasının, basit bir gündem değiştirme taktiğini çok aşan boyutlara sahip olduğu daha baştan belliydi.

Başbakan'ın "sürpriz çıkışları"na alıştık artık. Bu tür açıklamaların hepsinde derin bir mana ya da plan arayanlar da var; bunları, gündem değiştirmeye yönelik basit bir siyaset oyunu olarak görenler de.

Mithat Sancar'la Açık Gazete'de, Gazze'de yaşananlardan yola çıkarak, savaş sırasındaki sıradan insanların hikâyeleriyle, gazetelerin dış politika sayfaları arasında okuduklarımız ve istatistiklerin aktardığı sayılar arasındaki mesafeyi konuştuk

Parlamentonun 8 üyesinin de içinde bulunduğu ve son katılanlarla beraber sayıları 10 bini bulan kişi açlık grevinde. Bu belki de tarihin en büyük çaptaki toplu siyasal açlık grevi.

Açlık grevleri misalinde, "siyasal kibir"den kaynaklanan tepki, daha ziyade iktidardaki siyasetten yana olanlarda gözlenirken; "milli kibir"den kaynaklanan refleks, "millet sathı"nda ciddi bir yayılma gösteriyor.

Açık Gazete'de Mithat Sancar'la son derece yoğun, yorucu ve zorlu gündemin arasında, hapishanelerde 56 gündür devam eden açlık grevlerini konuştuk: "Bütün gelişmeler, açlık grevlerinin her an bitebileceğine işaret ediyor. Böyle olmasını diliyor ve böyle olacağını varsayarak devam ediyorum.

Mithat Sancar'la bugün, Türkiye gündemindeki iki önemli olaya değindik: 50. gününe giren açlık grevleri ve 29 Ekim mitinglerindeki polis şiddeti ve mitinglere konan yasak.

Ne olacak bu "dil meselesi"? Yok, sadece "anadili"nden söz etmiyorum, her alanda karşılaştığımız köklü bir soruna dikkat çekmek istiyorum.

Açık Gazete'de Mithat Sancar'la Filipinler'de 40 yıldır süren içsavaşın bir barış anlaşmasıyla sona erdiği ve Kolombiya'da hükümetle Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri'nin (FARC) devam eden çatışmanın çözümü için Oslo'da biraraya geldiği haberleriyle başlayıp, bu çatışmaları ve çözüm süreçlerini Tür

Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven, Kürt sorununa dair çok önemli şeyler söyledi. Devletin geçmişte vahim "hatalar" yaptığını belirtti. Bugün yaşadığımız acıların ve açmazların kaynağında bu "hatalar"ın yattığını anlattı.

Açık Gazete'de Mithat Sancar'la, Türkiye'nin gündemine ve olan bitene toplumsal tepkilerimize baktığımızda çok net bir şekilde gördüğümüz yarılma ve parçalanmışlık durumundan yola çıkarak toplumun ruh sağlığı üzerine konuştuk.

Önümüzdeki yıllarda AKP'nin ve Türkiye'nin gidişatına dair işaretleri açıkça okuyabilceğimiz, tek adam esasına göre kurgulanan AKP Kongresi'nden nasıl bir sonuç çıkarabiliriz: "Tek adam zihniyetiyle, otoriter yöntem ve tarzlaçoğulcu bir siyasal sistem ve birlikte yaşam kurmak, demokratik bir yapı ve

Tekçi zeminde çoğulcu bir siyasal sistem ve birlikte yaşam kurmak kolay değil. Otoriter yöntem ve tarzla, demokratik bir yapı ve kültür oluşturmak, kolay olmamanın ötesinde, galiba mümkün değil...

Açık Gazete'de Mithat Sancar'la Türkiye tarihinin en önemli davalarından biri olan çeşitli boyutlarıyla daha epeyce tartışmamız gereken Balyoz Davası'nı konuştuk: "Balyoz Davası'nın, darbecilikle hesaplaşma açısından tarihsel öneme sahip olduğundan kuşkum yok.

Türkiye'de 30 yıldır süren, -açık ya da kapalı söyleyelim- savaşın yine çok kanlı bir gününden sonra Mithat Sancar'la konuşuyoruz: "Her yerden ölüm fışkırıyor. İnfilak eden cephaneliklerden, batan göçmen teknelerinden, dağlardan, şehirlerden.

"Huzursuzluğun dingin filozofu" mu desek, "sıkıntının iltimassız dili" mi, "hüznün mütevazı şairi" mi yoksa? Fernando Pessoa'dan söz ediyorum; edebiyat tarihinin benzersiz figüründen.

Açık Gazete'de Mithat Sancar'la Kürt sorununda nasıl olup da dönüp dolaşıp aynı yere geldiğimizi, bu kendini tekrar edip duran kısırdöngüden nasıl kurtulabileceğimizi konuştuk: "Silahları susturmak ve çözümün yolunu açmak için muhtelif denemeler yapıldı.

Bu yazın çok zor geçeceği, geçen kıştan belliydi. Tabii görmek isteyenler için...

Açık Gazete'de Mithat Sancar'la TBMM tarafından açıklanan "Teröre Karşı Milli Mutabakat Metni"ni ele aldık: "Milli mutabakat' projeleri, hangi ambalaj içinde sunulursa sunulsun, demokratik siyasetin askıya alınması ya da etkisizleşmesi talebini temsil ederler.

Açık Gazete'de Mithat Sancar'la Antep'teki, içinde çocukların da bulunduğu 9 sivil kişinin hayatını kaybettiği bombalı saldırı üzerine bir türlü içinden çıkamadığımız şiddet döngüsünü, savaş halini konuştuk: "Şiddet döngüsünün kaç on yıldır neredeyse hiç şaşmayan bir ritmi olduğunu, bu ritmin, böyle

Önceki gün Antep'te bir "insanlık suçu" işlendi. Canlar yitti, bedenler yaralandı, ruhlar bir kez daha örselendi. Bu acılar orta yerde dururken bütün öbür şeyleri anlatmak zor, ama bu acıları anlatacak kelime bulmak daha da zor.

Ölümün soğuk nefesinden başkası değildir yaz ortasında "ruhları üşüten". Uzak mevsimlerden bir ustanın, Yukio Mişima'nın "Yaz Ortasında Ölüm" başlığıyla anlattığı hâlleri yaşıyoruz sanki.