"Karanlık ufukta bir nefeslik durak — ama hâlâ karanlık"

Ufuk Turu
-
Aa
+
a
a
a

Ufuk Turu'nda Ahmet İnsel, Gazze’deki geçici ateşkesi, Trump’ın “3 bin yıllık savaşı bitirdik” sözleriyle şekillenen gerçeklikten kopuk diplomasi anlayışını, Filistin’deki siyasi belirsizliği ve Netanyahu’nun geleceğini değerlendirirken; aynı zamanda Peru ve Madagaskar’da yaşanan siyasi krizlere, Sarkozy’nin hapis cezasına ve Suriye’de SDG–Şam yönetimi arasında bahsş geçen ön anlaşmayı mercek altına alıyor.

""
Ufuk Turu: 14 Ekim 2025
 

Ufuk Turu: 14 Ekim 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Günaydın Ahmet!

Ahmet İnsel: Günaydın!

Özdeş Özbay: Günaydın!

A.İ.: Günaydın ikinize de.

Ö.M.: Dünyanın karanlık ufkunda yapacağımız tura nereden başlıyoruz?

A.İ.: Karanlık ufukta küçük bir umut demeyelim de en azından soluk alma, nefes alma anı var şu anda Gazze’de her şeye rağmen ve tabii bu insana çok garip geliyor. Bu kadar büyük yıkım, insani bedeli, 65-70 kişinin öldüğü 2 milyonluk bir kent ve bölgenin tarumar edildiği 2 yılın ardından bunu sevinçle karşılamak biraz garip geliyor. Diğer taraftan esir takasında 20 esirin canlı olarak teslim edildi ama aşağı yukarı bir o kadar da ceset teslim edilecek biliyorsunuz, bir kısmı teslim edildi bir kısmı da bu akşam teslim edilecek. Cesetler de aynı şekilde değiş-tokuşa tabiler. İsrail hapishanelerinde tutuklu 2 bin civarında Filistinli serbest bırakıldı. Garip bir sevinç ortamı ama o ölüm, yıkım ve eziyet şimdilik sona ermiş gibi gözüküyor, en azından ara verilmiş gibi gözüküyor ve buna da sevinmek lazım, buna üzülecek değiliz.

Ö.M.: Evet, teslim edilenler arasında Dr. Hussam Abu Safiya yok, olmayacak da deniyor, çok önemli bir nokta o da. Bir de Marwan Barghouti’nin de verilmeyeceğine dair söylentiler, konuşmalar var, o da önemli bir Filistin lider.

A.İ.: Evet, şu anda zaten İsrail’in teslim etmeyi kabul ettikleri teslim edildi, diğerlerini zaten başından itibaren vermeyeceğini belirtmişti İsrail. Bu tabii Filistin örgütünün ve Filistin halkının yeniden bir siyasi birlik içinde yeni oluşumunun karşısındaki en büyük engellerden bir tanesi ki İsrail’in de en çok istemediği şey de bu herhalde. Filistin halkının yeniden bir siyasi örgütlenme içinde birleşmesi, şu anda İsrail yönetiminin hiç istemediği bir şey.

Bu arada tabii ki Trump türü çatışma çözümü diye bir yöntemle herhalde önümüzdeki dönemde çatışma çözümleri analizleri gündeme gelecek. Bir tür bireysel ilişkilere dayalı, insanların sırtını sıvazlayıp ama ertesi gün bileğini bükerek, tamamen güç dengelerini, kim güçlüyse ve bilek güreşine dayalı güç gösterisine dayalı bir diploması sonuçta Trump’ın yürüttüğü. Uzun bir müddet İsrail’in bütün bu yıkım, cinayet, öldürme, soykırım olarak tanımlanabilecek politikaya göz yumdu ve hatta destekledi ama birdenbire de Netanyahu’nun bileğini büktü. Bunu yaparken de gerçekten bütün genel uluslararası diplomasiyi, genel ilişki tarzını tamamen yıkarak ABD’de yaptığını dünyaya taşıdı diyebiliriz. Trump’a göre savaş bitti ama tabii ki bitmiş değil.

Ö.M.: “3 bin yıllık savaşı sonlandırdık” dedi.

A.İ.: Evet, onu diyecektim. 3 bin yıllık savaşı sonlandırdı. Peki, bu ne demek? Şöyle bir cümle söyledi, “Bu ana gelmek için 3 bin yıl gerekti.”Nereden neyi başlattığını da insan anlayamıyor. Bu Amerikan protestan evanjelist dünyasındaki İsrail fantezisi ve oradan Mesih’in yeniden çıkacak beklentisinin üzerine oluşmuş bir fantezinin bu kadar elle tutulur bir şekilde dile getirilemezdi herhalde. Düşünebiliyor musunuz? Bu ana gelmek için 3000 yıl gerekti? Yani hakikaten insan düşünemiyor, düşünmekte zorluk çekiyor bütün bunları.

Ö.Ö.: Bu arada bu tarih bilgisinde de baştan sona bir sorun var; anti semitizm daha çok Hristiyan dünyasında olan bir şeydi, Orta Doğu’da böyle büyük bir İslam-Yahudi kavgası da yoktu zaten.

A.İ.: Zaten 3 bin yıla gidiyoruz, İslam nerede? İslam 1500’lerde, yarısında! 3 bin yıl neyin başlangıcı, nereden başlıyor? Milattan önce 1000. yıldan başlıyor! Ortada ne Hristiyanlık var, ne de İslam var. Yahudilik bile kendisini tam doğru dürüst oluşturmamış bir ortamda.

Bu anlaşmanın kısa vadede en çarpıcı sonucu, alıcı kısmı bitti yani doğrusunu söylemek gerekirse diğer geri kalan ölmüş olanların cenazeleri teslim edildikten sonra bitmek üzere. 24 ceset galiba bu akşam teslim edilecek yani en azından bu bekleniyor. Asıl zor ve belirsiz kısım şimdi başlıyor yani Filistin örgütleri arasında anlaşma olacak mı? Bu anlaşmanın olabilmesi için gerekli bazı liderler İsrail hapishanesinde ve Mahmut Abbas ne dereceye kadar Gazze’de geçerli? Hamas, Gazze’de çok ciddi prestij kaybına uğradı ama şu anda çok garip bir şekilde Trump, Hamas’a kısa bir süre için Gazze’de güvenliği sağlama görevi verdi. Burada çok ciddi bir sorun var çünkü Hamas’ın bu güvenliği sağlama görevi sırasında Gazze’deki bazı Filistinlileri, muhalifleri İsrail ajanı olmak şüphesiyle infaz etmesi ihtimali var geçmişte yaptığı gibi yani böyle bir korku da var şu anda Gazze’de.

Ö.M.: Son derece acayip açıklamalar var, insan anlamlandırmakta çok büyük güçlük çekiyor. Bir yandan aile fotoğrafının ardından başlayan Sharm El-Sheikh’deki barış zirvesinde, “Kapsamlı bir belge imzalayacağız, bu masanın etrafında çok kıymetli ülkelerin temsilcileri var, onların yaptıkları katkılar unutulamaz, 3 bin yıllık savaşı sona erdirdik,” ifadesini kullanıyor. Erdoğan için de, “Ne zaman başım sıkışsa her zaman yanımda oldu, çok teşekkür etmek istiyorum. Harika bir insan, hiçbir zaman bizi yüz üstü bırakmadı,” diyor. Ayrıca da, “Katar Emiri çok büyük bir beyefendi ve inanılmaz bir lider. Ben çetin insanları yumuşak insanlara nazaran daha çok seviyorum,” diyor. “Cumhurbaşkanı Erdoğan en güçlü ordulardan birine sahip, Azerbaycan siz de gayet iyi bir iş çıkardınız, Ermenistan’la 32 yıl savaştınız ve bir saatte çözdük. Meloni de gerçekten iyi bir lider, çok önemli bir imza töreni,” demiş. Yani Ahmet Hamdi’nin ‘Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında’ şiirinde olduğu gibi bir durum.

A.İ.: Öyle laflar ediyor ki Azerbaycan’ı desteklerken o ‘Azerbancan’ cümlesinde sanki Türkiye Azerbaycan’ın yanında Ermenistan’a karşı 32 yıldır savaşmış gibi anlatıyor.

Ö.M.: Aynen öyle. ‘Yekpare geniş bir alanın parçalanmaz akışında’ diye Ahmet Hamdi’nin şiirini tekrar anmış olalım.

A.İ.: Trump’ın üslubu, tarzı böyle yani ne olursa, aklına ne gelirse oraya yapıştırıyor. Zaten Azerbaycan-Ermenistan-Türkiye arasındaki sınırın ne olduğunu da pek bildiğini zannetmiyorum.

‘Gazze’yi kim yönetecek?’ sorusu var şimdi önümüzde. Trump projesindeki gibi uluslararası bir ekip mi yönetecek? Filistin otoritesi mi, Filistin yönetimi mi? Yani başında Mahmut Abbas’ın olduğu Ramallah’daki yönetim mi yönetecek? Buna Netanyahu şiddetle karşı çıkıyor, bir şekilde olacak herhalde ama nasıl olacağını bilmiyoruz. Donald Trump, Gazze’yi Riviera’ya dönüştürme projesinden pek bahsetmiyor bu son günlerde biliyorsunuz. Bunu, bu projenin Filistinliler nezdinde çok büyük tepki görmesinden korktuğu için konuşmuyor değil Trump; bu projenin gerçekleşmesi için 2 milyon Filistinlinin en azından 1 milyonunun Gazze’yi terk edip çevredeki Arap ülkelerine mülteci olması projesi vardı ama hiçbir Arap ülkesini ikna edemedi. Başta Mısır olmak üzere kimseye Filistinli 1 milyona yakın mültecinin kabul edilmesi projesi önerisini kabul ettiremedi. Şimdi orada 2 milyon - gerçi artık 2 milyon kalmadı - biraz göç etmiş olanlarla 2 milyona yakın Filistinlinin olduğu yerde Gazze Rivierası yapamazsınız. Dolayısıyla bu şimdilik askıya alındı ama bunun yarattığı inanılmaz bir yıkım var, bunu küçümsememek lazım. Denizden nehre kadar bütün İsrail’in İsrail toprakları olması emelini besleyen İsrail aşırı sağının, Netanyahu da bunun bir parçası ama açıkça her seferinde dile getirmiyor ama İsrail aşırı sağının hayallerini okşadığı ve onlara somut bir hedef dile getirmiş oldu. Bundan sonra önümüzdeki dönemde İsrail aşırı sağı nasıl Batı Şeria’nın ilhakı olduysa, Gazze’nin ilhakı teması üzerinden İsrail de politikasını yürütecek.

Ö.M.: Ahmet, izninle bir ufak ilavede daha bulunayım; zaten Netanyahu bu ilhak meselesinden vazgeçmediğini belirten ifadeler kullandığı gibi Knesset’te yapılan trajikomik gösteri konuşmasında çeşitli insanlara teşekkür ederken kendi damadı yapsatçı Jared Kushner ve kızı Ivanka’nın da bulunduğu yerde onlara da övgü gönderdi, “Onlar da büyük yardım yaptılar,” dedi. Öyle bir planın da devam ettiğini hissettiren bazı açıklamaları da olmadı değil.

A.İ.: Evet, dediğim gibi orada bazı engeller var. Arap ülkelerine Filistinliler ne kadar gitmek isterler, ülkelerini terk etmek isterler bilmiyorum ama en azından Arap ülkelerinin kabul etmeyeceği açık. Son olarak isterseniz şunu hatırlatalım; Haaretz’de ilginç bir haber yayınlandı, tabii bu sadece İsrail’deki Netanyahu muhaliflerini ilgilendiren bir haber ama şöyle diyor başyazıda, ‘7 Ekim sonrası esir alınan İsrailli esirlerin hepsi canlı veya ölü geri alındığına göre, artık Gazze savaşının herhangi bir gerekçesi kalmadığına göre esas şimdi 7 Ekim’de İsrail güvenlik güçlerinin bu kadar büyük bir zaaf göstermesinin nasıl olabildiğini araştırmanın zamanıdır. Burada Netanyahu’nun sorumluluğunun araştırılmasının zamanı şimdi başlamıştır’ diye bir gündem getirdi. Galiba önümüzdeki dönemde Netanyahu hakkında Knesset’te başka türlü sözler de işitmeye başlayacağız diye düşünüyorum.

Ö.M.: Bakalım.

A.İ.: Bu sefer gerçekleşmiş olan bir görevden alma operasyonu Peru’da gerçekleşti. 9 Ekim’i 10 Ekim’e bağlayan gece Peru’daki kadın cumhurbaşkanı Dina Boluarte, parlamentodaki milletvekillerinin ezici çoğunluğuyla sürekli devam eden ahlaki yetersizlik gerekçesiyle görevden azledildi. Ahlaki yetersizlikten kasıt, yolsuzluklara bulaşmış olmaktan ziyade bütün güvenlik güçlerinin, Peru’da adli sistemin giderek artan ve hızla artan günlük şiddeti, çetelerin insan kaçırma, fidye isteme, çeşitli sanatçılara karşı şantaj ve saldırılar düzenleme girişimlerine karşı toplumda oluşan tepkinin ifadesi bir bakıma. Çok ciddi biçimde son dört yılda Peru’da artık zenginlerin değil, küçük esnafın, şarkıcıların, otobüs şoförlerinin fidye için kaçırıldığı ve cinayet sayısının giderek çok ciddi biçimde arttığı, çetelerin sokakta kol gezdiği bir ortam var. Bu ortamın sorumluluğuyla ilgili yedi kere görevden alma teşebbüsü mecliste Boluerte hakkında geldi. Bu seferki gençlerin de sokağa dökülmesiyle ve özellikle geçtiğimiz hafta bir müzik grubunun gösterisi sırasında çetelerin bu müzik grubuna ateş açması ve bunun karşılığında polisin müdahale etmesi ve çıkan çatışmada beş kişinin yaralanmasından sonra başlayan gençlerin büyük protesto gösterilerinin ardından Boluerte görevden azledildi. Onun yerine, yeni seçimlere kadar - yeni seçimler ilkbaharda olacak - geçici olarak vekaleten geçen meclis başkanı José Jerí ise 38 yaşında ve o da ırza geçme ve nüfus ticaretiyle suçlanıyor.

Ö.M.: Çok acayip bir yer!

A.İ.: Biliyorsunuz, Dina Boluerte de bundan üç sene önce Pedro Castillo’nun görevden azledilmesiyle cumhurbaşkanı yardımcısı olarak göreve gelmişti. Castillo ve Boluerte, bundan önceki seçimlerde Peru’daki Marksist, Leninist, solcu parti Özgür Peru Partisi’nin adayı olarak, üyesi olarak seçilmişti ve seçildikten sonra hızla partisinden uzaklaşmış ve aşırı sağla işbirliği yapmaya başlamıştı.

Peru’de esas tehlike şimdi ortaya çıkıyor; Dina Boluerte’nin görevden alındığı günün ertesinde Peru’nun başkenti Lima’nın belediye başkanı aşırı sağcı Rafael López Aliaga, başkanlıktan istifa ettiğini ve cumhurbaşkanı adayı olduğunu ilan etti. Başında olduğu Halkçı Yenilenme Partisi, Peru’nun başta gelen aşırı sağ partilerinden bir tanesi ve şu anda Aliaga en güçlü cumhurbaşkanı adayı gözüküyor kamuoyu yoklamalarında. Aşırı muhafazakar bir kişi, kendisini bir tür Bukele – biliyorsunuz, Peru’nun Bukele’si ne demek.

Ö.M.: Evet, El Salvador’un başkanı Nayip Bukele. Kendisi son derece sağcı ve gangsterlerle birlikte.

A.İ.: Çetelere karşı da mücadelede her türlü insan hakkı kuralını bir kenara bırakıp dişe diş, kana kan politikasını uygulayan bir başkan. Trump’ın en sevdiği cumhurbaşkanlarından bir tanesi, belki Erdoğan’dan daha fazla seviyor zannediyorum Bukele’yi. Peru’daki bu büyük güvensizlik sorununun yanında bir de çok ciddi bir aşırı muhafazakar bir aday, milyoner bir iş adamı aynı zamanda Opus Dei’ye sadık bir Katolik’in - Opus Dei biliyorsunuz, Katolik dünyasının aşırı sağ akımını temsil eder - önerisi de suç örgütü üyelerinin hemen askeri mahkemelerde yargılanmaları ve kent teröristi olarak yargılanmaları. Bir de şöyle bir şey var, tabii meclis üyelerinin yarısı da Peru’da farklı suçlamalarla damgalı üyelerden oluşuyor. Dina Boluerte’nin devrilmeden önce kamuoyu yoklamalarındaki popülaritesi %5’ti yani kamuoyu yoklamalarında deneklerin sadece %5’i Boluerte’ye güven duyduğunu belirtiyordu. Şu anda ise parlamento üyelerinden sadece %2’si böyle.

Ö.M.: %2! İnanılmaz!

A.İ.: Evet. Bakalım önümüzdeki günlerde göreceğiz nasıl bir gidişat olacak Peru’da ama aşırı sağın gümbür gümbür gelme ihtimalinin çok güçlü olduğunu söyleyebiliriz. Başka bir cumhurbaşkanına geçelim isterseniz? Madagaskar cumhurbaşkanına.



Geçen hafta bu genç yeni kuşak, kendini Z kuşağı olarak tanımlayan gençlik hareketlerinin Nepal’de, Filipinler’de, Endonezya’da, Bangladeş’te hükümetin beceriksizliklerine, yetersizliklerine karşı sokak gösterilerinin giderek arttığını belirtmiştik. Madagaskar’da da bu devam ederken, geçtiğimiz Cumartesi günü cumhurbaşkanı Andry Rajoelina, polis ve askeri güçlerini gösterileri artık şiddetle bastırmasına davet etmişti. Zaten şiddetle bastırması için, 11 kişinin ölümüne neden oldukları için bir hafta önce gösteriler iyice büyümüştü. Fakat askeri birliklerin bir kısmı Cumartesi sabahı bu emri yerine getirmeyi reddetti ve gençlerin yanında yer aldı. Birdenbire ve bir kumdan şato gibi bütün güvenlik sistemi çöktü.

Ö.M.: Evet.

A.İ.: Hem ordu güçleri, hem de jandarma bu isyancı askerlerin yanında yer aldı ve cumhurbaşkanı Andry Rajoelina büyük ihtimalle Madagaskar’ı terk etmek zorunda kaldı. Büyük ihtimalle diyoruz çünkü tam da ne olduğu bilinmiyor. Kendisi dün akşam televizyona çıkamadı, sosyal medyada bir video kaydı yayınlandı, yürürlükteki anayasaya saygılı davranmaya çağırdı. “Bana karşı çıkanlara karşı nefretim yok,” dedi ama herhalde önümüzdeki saatler içinde Rajoelina’nın da azledilmesi, görevden alınması mecliste söz konusu olabilir. Mecliste bunu sağlayacak çoğunluk şu anda yok gibi gözüküyor ve kendisinin Reunion Adası’nda olma ihtimalinden bahsediliyor. Kendisi de 2023’de muhalefetin boykot ettiği bir seçimde yeniden cumhurbaşkanı seçilmişti ve aslında 2009’dan beri iktidarda Andry Rajoelina. Cumartesi günü onu deviren, daha doğrusu ona karşı tavır alan askeri birlik 2009’daki cumhurbaşkanını devirerek onu iktidara getirmişti aynı zamanda.

Ö.M.: Şimdi slogan ‘ordu-gençlik el ele’ değil mi burada?

A.İ.: Bir şekilde öyle gibi gözüküyor ama bunlar pek hoş sloganlar değildir bilirsiniz tecrübeyle sabit. Diğer taraftan bir eski cumhurbaşkanı da dün savcılıkla yaptığı görüşmenin sonunda 21 Ekim’de Paris’in merkezindeki La Santé hapishanesinde kendisine verilen hapis cezasını çekmek üzere hapse gireceği bilgisini aldı; Nicolas Sarkozy. Nazilerle işbirliği yaptığı için II. Dünya Savaşı sonunda müebbet hapse mahkum edilen Mareşal Philippe Pétain hariç Fransa’da tarihinde hiçbir cumhurbaşkanı hapis cezasına çarptırılmamıştı ve Sarkozy ile bu da bir ilk oluyor. Pek uzun dönem hapiste kalacağını zannetmiyorum, beş yıllık hapis cezası var ama şu anda hapis cezası kesinleşmiş bile değil.

Ö.M.: Evet ama ilginç bir durum. Bu arada son 1 dakikamız gibi bir vakit kaldı Ahmet.

A.İ.: Suriye ile ilgili şunu belirtelim hemen bitirirken; Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Şam hükümeti arasında bir sözlü anlaşma yapıldığı bilgisi dolaşıyor. Bu sözlü anlaşmaya göre, SDG, Suriye ordusuna dahil olacak fakat bulundukları bölgelerde kendi birlikleri olarak var olacaklar yani dağıtılmayacaklar. Bu önümüzdeki dönemin önemli tartışmalarından biri olacak gibi gözüküyor. Suriye’deki dengenin, istikrarın Türkiye açısından sağlanması SDG’nin dağıtılmasına bağlanmıştı biliyorsunuz ve buna karşın gerçekçi durum bunun tam tersini gösteriyor. Türkiye bu konuda ısrarcı olursa belki de esas Suriye’deki istikrarsızlığın ana kaynağı olarak bir müddet sonra Türkiye gösterilmeye başlanacak.

Ö.M.: Bunu tabii çok daha etraflıca konuşma fırsatı bulacağız.

A.İ.: Sadece sözlü bir anlaşma olduğu söyleniyor o yüzden daha fazla üzerinde durmamız mümkün değil.

Ö.Ö.: Mazlum Abdi, ‘ön anlaşma’ diye duyurdu.

A.İ.: Ön anlaşma, sözlü anlaşma yani orada Arapça bir kelime oyunu var gibi geliyor bazı yerlere göre yani ön anlaşma da sözlü anlaşma olarak yapılabilir yani yazılı, imzalanmış bir anlaşma değil ama gerçekçi olan da bu zaten.

Ö.Ö.: Şu anda varılan anlaşmayı kastediyorsunuz?

A.İ.: Evet. Fiili, gerçekçi olan bu yani Türkiye’nin tavrı esas gerçekçi değil. Bunu izlemeye devam edeceğiz.

Ö.M.: Peki Ahmet. Çok teşekkür ederiz, görüşmek üzere.

A.İ.: İyi günler.

Ö.Ö.: Görüşmek üzere.

Ö.M.: Hoşçakal!