Ufuk Turu’nda Ahmet İnsel, Arjantin’de Javier Milei’nin yükselişinden İrlanda’da Catherine Connolly’nin zaferine, Afrika’daki 'iktidarı bırakmayan' yaşlı liderlere uzanan haftanın seçimlerini ve kalıcı iktidar yapılarını değerlendiriyor.
Ömer Madra: Günaydın Ahmet, merhabalar!
Ahmet İnsel: Günaydın her ikinize de!
Özdeş Özbay: Günaydın!
Ö.M.: Kusura bakma biraz geç girdik, çok yoğun haber var.
A.İ.: Yurt dışında da her şey her zaman yoğun zaten. Arjantin’den başlayalım isterseniz?
Ö.M.: Lütfen.

A.İ.: Arjantin’deki ara seçimlerde Javier Milei kazandı. Kendisi anarşist, özgürlükçü gelenekten gelen bir neoliberal özgürlükçülük olarak iki sene önce başkan seçilmişti biliyorsunuz ve mecliste partisi La Libertad Avanza (Özgürlük İlerliyor) partisinin çok küçük bir grubu vardı ve iki yılın sonunda bu ara seçimlerde milletvekillerinin ve senatörlerin bir kısmının yeniden seçilmesi söz konusuydu. La Libertad Avanza, Peronist muhalefete karşı beklenmeyen bir başarı kazandı ve oyların %41’ini aldılar. Karşısındaki birleşmiş muhalefetin meclis ve senato seçimlerinde aldığı oy ise %32. Senatonun üçte biri, meclisin yarısı yenileniyordu ve Milli Eğilim Partisi çoğunluk olmadı ama gene de meclisin en güçlü partisi oldu. Milletvekili sayısını 37 milletvekilinden 80 milletvekiline çıkarırken, senatör sayısını ise 6 senatörden 12’ye çıkardı.
Ö.M.: Hatta Democracy Now!’da 14 diyor.
A.İ.: Ben 12 okudum ama 14 de olabilir, ‘%100 arttırdı, 6’dan 12’ye çıktı’ diye yazıyor ama belki müttefiklerini de dahil etmişlerdir 12’ye çünkü senatör listesinde sağ partinin de Özgürlük İlerliyor partisiyle ittifakı vardı Böylece müttefikleriyle ittifak olduğunda iki tane sağ partiyle 257 milletvekillik mecliste 110 milletvekiline sahip olacaklar bu üç parti. Hâlâ çoğunluğa sahip değiller, 72 senatörlük senatoda da 28 senatöre sahip olacaklar. Dolayısıyla büyük, beklenmedik bir başarı çünkü Arjantin’de iki yıl zarfında Javier Milei’nin yaptığı bütün bu düzensizleştirme, kuralsızlaştırma politikaları kısmen meclis tarafından ve seçimle gelen eyalet valileri tarafından engellenmişti ama ciddi bir tepki de endişe de doğurmuştu.
Diğer taraftan şunu da kabul etmek lazım; iki faktör burada rol oynamış gibi gözüküyor. Hatırlayacaksınız, seçimlerden önce bahsetmiştik, Donald Trump eğer seçimleri Javier Milei’in partisi kazanırsa Arjantin’e çok büyük mali yardım yapacağını söylemişti. Bu apaçık şekilde bir başka ülkenin siyasal yapısına, seçimine müdahil olması. 
Ö.M.: Evet, miktar olarak da eklemiş olayım; 40 milyar dolarlık bir ekonomiyi kurtarma parası vereceğini söylemişti Trump. Bu çok muazzam bir miktar!
A.İ.: Evet, Arjantin için çok büyük bir miktar. Diğer taraftan ikinci faktör ise enflasyonun düşmüş olması. Javier Milei iktidara geldiğinde enflasyon % 210 idi - yıllık enflasyondan bahsediyorum. Şimdi ise %32’ye düşmüş durumda yani Türkiye’deki enflasyonun biraz altında diyebiliriz. Tabii bu enflasyonun düşmesi orta sınıfa, alt sınıflara ağır bir bedel olmasına rağmen halk nezdinde yapılan araştırmalara göre gene de 2023’ten önce 20 yıl boyunca Arjantin’i yönetmiş olan Nestor Carlos Kirshner ve ondan sonra karısı Cristina Fernandez de Kirshner’in yönettiği 20 yıllık Arjantin’deki Peronist yönetime dönüş korkusunun çok ciddi olduğu da belirtiliyor. 2002-2023 arasında Peronistler - popülist sol hareket diyebiliriz belki - Arjantin’i yönetmişti.
Diğer taraftan Arjantin’de oy vermek mecburi olmakla beraber bu sefer katılım %68 olmuş. Bu da tabii ciddi biçimde hem Nestor Carlos Kirshner yönetiminden yeniden Peronistlerin geri gelmesinden hoşnut olmayan ama aynı zamanda Javier Milei yönetiminden de hoşnut olmayan ve onun geleceğinden ürken bir kesimin seçime katılmadıklarını gösteriyor. Ciddi bir boykot demeyelim çünkü çok ciddi bir boykot çağrısı olmadı, iki tarafa da mesafeli olan bir kesim var.
Tabii bu kesim gelecek iki sene sonraki başkanlık seçimlerinde nasıl davranır? Hangi adayın peşinden gider? Bunları bilmek, kestirmek kolay değil. Javier Milei bu açıdan belki önümüzdeki dönemde programını bütün rahatlığıyla uygulayamayacak çünkü hâlâ mecliste çoğunluğa sahip değil. Örneğin, Arjantin’in en büyük, en kalabalık ve Peronistlerin en güçlü olduğu Buenos Aires eyaletinde yani başkent ve civarındaki eyaletinde oyların %5.1’ini alarak başa baş geldi ki burası Peronistlerin kalesi olarak tanınır yani bu da bir gösterge; seçime katılımın biraz düşük olmasının yarattığı bir boşluğu doldurmuş gibi gözüküyor Milei. Önümüzdeki iki yıl zarfında da emek piyasasını daha da düzensizleştirme, kuralsızlaştırma politikasını uygulayacağını ve bir büyük vergi reformunu hayata geçireceğini belirtti. Önümüzdeki günlerde göreceğiz ama Arjantin’de küçük Trump diyebileceğimiz bir iktidar var. Tabii ki Trump kadar elinde ne mali güç var, ne de siyasi olarak tamamen duruma hakim diyebiliriz. Trump ile çok yakın işbirliği içinde Güney ve Kuzey Amerika arasında bir köprü oluştuğunu söyleyebiliriz. 
Ö.M.: Ben de bir şey sorayım; çok ciddi kemer sıkma politikaları, binlerce hükümet görevlisi memurun işine son vermek ve kamusal yatırımları, alt yapı, sağlık ve eğitim konularında kısma gibi yöntemleriyle büyük protestolara yol açmıştı. Buna rağmen kazanmış olması ilginç.
A.İ.: Evet. Şöyle bir şey var; geçmişteki o iki sene öncesinin %200’ü aşmış enflasyonunun yarattığı şoku da orta sınıf, en azından işçi sınıfının bir kısmı hâlâ unutmuş değil yani ondan da hâlâ korkuyorlar doğrusunu söylemek gerekirse.
Ö.M.: Şu de ilginç; tabii 40 milyar dolarlık bir kurtarma operasyonu bayağı ciddi bir kâr getirir onlara.
A.İ.: Tabii beklenti getiriyor, bir de bu aynı zamanda ABD’nin Arjantin ile çok daha yakın işbirliğine girmesi, ABD’nin Arjantin’e yatırım yapması vb. Beklentilerini de gündeme getiriyor. Biliyorsunuz, Arjantin’de ciddi bir iktisadi yapı sorunu var aynı zamanda. Bakalım göreceğiz, bu iki yıl zarfında Arjantin’deki bu emek piyasasının iyice düzensizleştirilmesi, kuralsızlaştırılması, emekçilerin sırtına çok daha büyük bir yük yüklenmesine karşı Arjantin’in geleneksel olarak güçlü olan örgütleri, sendikaları direnebilecekler mi? Esas önemlisi de Javier Milei’e karşı alternatif bir güçlü ortak aday çıkarabilecekler mi? Şu anda böyle bir figür gözükmüyor.

Buradan İrlanda’ya geçelim isterseniz; İrlanda’da Cumartesi günü Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Şunu hemen belirtmek isterim; Türkiye’de 2014 yılında ilk defa cumhurbaşkanı halkoyuyla seçildiğinde hem bu sistemi destekleyen siyaset bilimciler ve Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi ‘Halkoyuyla seçildiği andan itibaren Cumhurbaşkanı güç dengesi tamamen değişir, yeni bir rejim başlar’ diyerek Anayasa değişikliğinden önce başkanlık rejimini fiilen başlatmışlardı hatırlarsanız ve 2017’de Anayasa değişikliğiyle fiiliyatı hukukiye çevirdiler. 2014’teki sistemde Türkiye’de Cumhurbaşkanının yetkileri Anayasal olarak son derece sınırlı iken ‘Ben halkoyuyla seçildim’ diyerek yeni Cumhurbaşkanı Erdoğan fiili olarak Anayasa’nın kendisine tanımadığı hakları veya tanıdığı çizginin ötesine geçerek kendi yetkilerini üç yıllık bir hukuki durum, fiili durumla ülkeyi yönetmişti. İrlanda’da da Cumhurbaşkanı halkoyuyla seçiliyor ama hemen hemen hiçbir yetkisi yok ve kimse bunu gündeme getirmiyor. ‘Halkoyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanının yetkilerinin olmaması kabul edilemez’ diyen bir Cumhurbaşkanı yok şu anda İrlanda’da.
İrlanda’da Catherine Connolly, birinci turda oyların %63.4’ünü alarak, oyların %29.4’ünü alan rakibi Heather Humphreys’i açık ara geçerek birinci turda seçildi. Katılım oldukça düşük: %46. Connolly, demokrat özgürlükçü aday, İrlanda’nın birleşmesini savunuyor ve çevre konusunda son derece hassas birisi, sol çevreci bir demokrat aday. İki defa üst üste seçilen, bir önceki görev süresi 11 Kasım’da sona erecek olan Cumhurbaşkanı Michael D. Higgins ile aynı yolda devam etmeyi öneriyor. Cumhurbaşkanının İrlanda’da Anayasa’nın koruyucusu ve ordunun başkomutanı olmaktan başka bir yetkisi yok.
Şunu da hatırlatmak lazım; hatırlayacaksınız, 1990’larda İrlanda’nın ünlü bir kadın cumhurbaşkanı vardı: Mary Robinson. Kendisi 1990’larda son derece önemli bir rol oynamıştı, Anayasa’nın kendisine tanıdığı hakları, yetkileri kullanarak, bunları aktif biçimde kullanarak koyu Katolik muhafazakar bir toplum olan İrlanda’da sekülerleşmeyi sağlayacak adımlar atmıştı. Bunların arasında örneğin, kürtaj yasağına son verilmesi vardı ki bu son derece önemliydi. 2000’lerden itibaren benzer sekülerleşme adımlarının atmış ve böylece büyük bir özgürleşme çığırı açılmıştı İrlanda’da. Catherine Connolly de Michael D. Higgins’in açtığı yoldan devam etmeyi öneriyor.
Biliyorsunuz, İrlanda, Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında. Ayrıca İsrail’e karşı Filistin’in haklarını savunan ve İsrail’in Gazze’ye saldırısını şiddetle eleştiren ilk ülkelerden birisidir. Bu İrlanda solunun bir başarısı aynı zamanda çünkü işçi partisi, sosyal demokratlar ‘Kârdan Önce Halk’ adını taşıyan sol parti ile İrlanda’nın birleşmesi mücadelesinin tarihi partisi Sinn Féin birleşerek Catherine Connolly’i aday gösterdiler yani kendileri aday göstermediler, tek bir aday gösterdiler. Ben tanımıyorum ama belki siz bilirsiniz rap grubu Kneecap da çok etkiliymiş seçimlerde. 
Ö.M.: Evet, destek oldu. Ben de şunu ekleyeyim izninle; çok ilginç aslında çünkü hem ABD’yi, hem de Britanya’yı suç ortağı, soykırıma destek olmakla eleştirdi - gayet radikal yani.
A.İ.: Evet.
Ö.M.: Uzun zamandan beri bizim en temel sorunlarımızdan biri olarak ortaya koyduğumuz iklim değişikliği konusundaki varoluşssal tehdide karşı kuvvetle mücadele azminde olduğunu belirtmesiyle de çok ilginç birisi Catherine Connolly.
A.İ.: CatherineConnolly çok ilginç birisi, evet. Bağımsız bir aday aslında yani yanılmıyorsam 2000’lerin başında İrlanda İşçi Partisi’nden istifa etmiş ve ondan sonra kendisi sol bağımsız aday olarak çalışmış mahalli yerel yönetim örgütlerinde. Tabii solun birleşerek kendisini desteklemesi de önemli. İrlanda’yı yöneten iki sağ parti vardır biliyorsunuz; Fine Gael ile Fianna Fáil. Önümüzdeki seçimlerde bu iki partinin koalisyonuna da son verebilir diye bir ümit de var doğrusu.

Ö.M.: Evet ilginç bir örnek. Bir de tabii benzer bir örnek de Zohran Mamdani örneği ki ona daha uzun boylu eğilme fırsatımız olacaktır diye ümit ediyorum.
Ö.M.: Evet ilginç bir örnek. Bir de tabii benzer bir örnek de Zohran Mamdani örneği ki ona daha uzun boylu eğilme fırsatımız olacaktır diye ümit ediyorum.
A.İ.: Seçilebilirse evet.
Ö.M.: Evet, seçilme ihtimali çok yüksek gözüküyor.
A.İ.: Hatta şöyle bir şey okudum; Demokrat Parti’nin muhafazakar veya sağ kanadı bu gelişmeden de son derece huzursuz olduğunu söylüyorlar.
Ö.M.: Evet, engellemeye çalışıyorlar.
A.İ.: Evet.
Ö.M.: Müthiş bir konuşması var, fırsat bulursak onu da radyoda, Açık Gazete’de biraz konuşuruz.
A.İ.: New York belediye seçimleri yaklaşsın onu da ele alacağız.

Buradan isterseniz Afrika’ya geçelim; Afrika’da bambaşka bir manzara var. Afrika’da iki tane seçim oldu hafta sonunda; biri, Fildişi Kıyısı’nda, diğeri ise Kamerun’da. Fildişi Kıyısı’nda 83 yaşındaki Alassane Ouattara, oyların %89.7’sini alarak birinci turda dördüncü kez seçildi ki kendisi 2011’den beri başkan. Seçime katılım %50 civarında olduğu söyleniyor. İki belli başlı rakibinin seçime girmesini engellemişti Ouattara; biri eski başkan, Laurent Gbagbo’nun aldığı bir ceza bahanesiyle, diğeri de uluslararası bir bankacı olan Tidjane Thiam ki onun da Fransız vatandaşlığı olduğu ortaya çıktı. Thiam, Fransız vatandaşlığından ayrıldığını belirtti ama Fildişi Kıyısı vatandaşlığına geçmek için oyaladılar ve seçime giremedi. Bu iki muhalif adayın ortak cephesinin her türlü seçim kampanyası yasaklandı, gösterilere karşı tutuklamalar yapıldı, bunlar bildiğimiz şeyler tekrar etmeye gerek yok. Bu Afrika’daki ikinci seçimi ilginç yapan ise Afrika’nın en yaşlı başkanı - dünyanın da belki en yaşlı başkanı olabilir, ona bakmadım - 92 yaşında olan Cumhurbaşkanı Paul Biya, sekizinci kez başkan seçildi.
Ö.M.: Ben baktım aslında. Evet, dünyanın en yaşlı başkanı.
A.İ.: 43 yıldır Kamerun’un başında, oyların %53’ünü almış. Karşısındaki 79 yaşındaki rakibi Issa Tchiroma ise oyların %35’ini almış resmi verilere göre. Yalnız Tchiroma, geçen Haziran ayına kadar Paul Biya’nın uzun yıllardan beri çeşitli bakanlıklarını yapmış yani iletişim bakanlığı, ulaştırma bakanlığı ve en son çalışma bakanlığını 2025 Haziran’ına kadar yapmış yani Biya’nın hep yakınında olmuş bir kişi. Kendisi şöyle bir şey söyledi, “Ben yıllardır Biya rejiminin içinde çok yüksek mevkilerde bakanlıklar yaptım ve bu rejimin nasıl seçim hilesi yaptığını çok iyi biliyorum”. Yani böyle bir seçim kampanyası yaptı. Seçimlerden birkaç gün önce Başbakan’ın da şöyle söylediği belirtiliyor, “Paul Biya’nın seçimi kaybedeceğini herkes biliyor, şimdi seçim sonuçlarına onun kazandığı bir giysi giydirmek gerekecek”. Bakalım, seçim sonuçları Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edildi ama muhalefet nasıl bir organizasyonla devam edecek. Kamerun’da ciddi bir muhalefet olduğunu söylemek de zor doğrusu. Bitirmeden buradan şuna geçmek istiyorum; Afrika’da yıllardır iktidarı bırakmayan çok ciddi bir yaşlı erkek diktatörlüğü söz konusu.

Ö.M.: Şunu da ekleyeyim; Paul Biya, 92 yaşında ve yedi yıllığına seçildi yani 99 yaşında görevi ancak sona erecek, çok ilginç.
A.İ.: Evet, benzer bir şekilde Ekvator Ginesi’nde Teodoro Obiang Nguema Mbasogo, 83 yaşında ve 1979’dan beri yani 46 yıldır ülkenin başında; Kongo’da Denis Sassou Nguesso, 82 yaşında ve iç savaştan sonra, 1997’de iktidarı almış ve devam ediyor ki ondan evvel de 1979-1992 arasında da başkanlık yapmıştı; Uganda’da Yoweri Museveni, 81 yaşında ve 39 yıldır iktidarda, kendisi Anayasa’da Cumhurbaşkanı adayı olmayı 75 yaş ile sınırlandırmış ve 75 yaşına gelince bu sınırı kaldırttı. Eritrea’yı bazı gözlemciler Afrika’nın Kuzey Kore’si olarak tanımlıyorlar, belki duymuşsunuzdur; Eritre’de Isaias Afwerki, 79 yaşında ve Eritrea’nın iç savaş sonrası bağımsızlığını kazandıktan sonra, 1993’ten beri seçimsiz tek parti yönetimiyle iktidarda. Bunların arasında biraz daha genç olan Rwanda’da Paul Kagame var ve o da 68 yaşında, 31 yıldır iktidarda, 2000’lerin başında iktidara gelmişti. Gene pek konuşulmayan Djibouti’de Ismail Omar Guelleh, 77 yaşında ve o da 1999’dan beri seçiliyor, en son 2021’de oyların %95’iyle seçilmişti. Bu yaşlanmış ve bir türlü yaşlanmayı kabul etmeyen, iktidarı terk etmeyen ve iktidarı ancak öbür dünyaya göçmek koşuluyla kabul eden erkek egemen sistem hakikaten son derece ilginç.
Ö.M.: Evet, süreyi bitirdik ama şunu da ekleyeyim; 1982’den beri yönetiyor Pauş Biya ve 99 yaşına kadar da yönetecek, “Yürekten umuyorum ki hep birlikte barışçıl, birleşmiş ve müreffeh bir Kamerun’u inşa edeceğiz,” demiş. 82’den beri yönetiyor, olamamış ama bundan sonra olacak herhalde!
A.İ.: Bundan sonra olacak! Mali’deki durumu ele alacaktık ama onu daha sonra ele alabiliriz. Son derece vahim bir gelişme içinde Mali.
Ö.M.: Peki, çok teşekkür ederiz.
A.İ.: İyi günler.
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.


 
   
   
 
 
 
