Açık Gazete’nin köşelerinden Korona Günleri’nde Selim Badur son gelişmeleri ve bilimsel makaleleri aktardı.
(18 Mayıs 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.
Selim Badur: Günaydın, merhabalar, iyi haftalar.
Özdeş Özbay: Günaydın.
SB: Günaydın. 3 gündür program yapmıyoruz ve geçen kısa sürede, birtakım olumsuzluklar yoğun bir şekilde farklı ülkelerde devam etmekte. Siz de bahsettiniz, özellikle hem Afrika’da hem de Güney Amerika’da yaşananları. Latin Amerika’da enfekte birey sayısı 500 bini geçti, bunu ısrarla vurgulamakta yarar var diye düşünüyorum. Çünkü ülkemizde hâlâ bırakın sokaktaki insanı Bilim Kurul Üyeleri’nden bazıları dahi “havalar ısınınca bu virüs ortadan kalkar canım!” gibi bir yaklaşım içindeler.
ÖÖ: Evet, öyle açıklamalar yaptılar gerçekten.
SB: Evet güney yarımkürede yaz dönemi bitiyor tabii de havaların sıcak olduğu ülkelerde 500 bin vaka var, hâlâ biz yaz gelecek, plajlar açılacak, olgular kalkacak diyoruz. Neyse bu tuhaf bir durum.
ÖÖ: Sıcaklıklardan ziyade ultraviyole ışınlarının da gücünü yitirdiğini söylüyorlar.
SB: Güney Amerika’da ultraviyole yok mu yani! Güney Amerika ülkeleri deyince Peru’dan ilginç bir bilgi var, Peru’da Lima’da geçen hafta sonunda 88 bin olgu ve 2,572 ölü vardı. Peru’da pozitiflerin büyük çoğunluğu pazar yerlerindeki satıcılardanmış ve o coğrafyada gerçekten pazar yerleri özellikle sebze, meyve satışı yapılan pazar yerlerinin kültürü çok yaygın. Örneğin ülkede 1200 kadar pazar var ve burada 30 binden fazla satıcı ya da taşıyıcı, görevli çalışmakta, bunların %79’u pozitifmiş yapılan çalışmalarda. Bu çok büyük bir oran, hani ¾’ü pozitif. Bu durum aynı zamanda Brezilya, Kolombiya ve Meksika’da da başka coğrafyalarda alışık olmadığımız, bir risk grubunun var olduğunu gösteriyor. Gıda sektörüyle ilgili Fransa’dan da ilginç bir haber var. İki tane mezbahada yapılan çalışmada 100’den fazla mezbaha çalışanı pozitif çıkmış; COVID-19 gıda ile bulaşmayan bir enfeksiyon ama yine de hastalığın yaygınlığını gösteriyor. İlginç ve biraz çelişkili gibi görünen ama açıklaması da biraz acı olan bir durum, İsrail’den geliyor, İsrail’deki yaşamını yitirenlerin sayısı işgal altındaki Filistin’dekinin 60 misliymiş. Bu nasıl olur diye bakınca, bunun tek açıklaması “Filistin’liler yıllardan beri kısıtlamalar ve eve kapanmalarla yaşıyor, ondan herhalde” demişler. Biraz ironik biraz da acı bir durum herhalde.
ÖM: Evet, dünyanın en büyük açık hava hapishanesi aslında.
SB: Evet, işte onun için belki koronavirüs yayılımını engellemiş oluyorlar. Tabii biz kuzey Afrika ülkelerine de bakabiliriz. MENA bölgesi yani Middle East-North Africa 2011’den beri yoksulluğun alıp başını gittiği bir bölge, 20 milyondan fazla insan günde 2 Dolar’ın altında bir gelirle yaşamakta. 2020 yılında da koronavirüs nedeniyle bu bölgedeki ülkelerde 1,7 milyon kişi işini kaybetmiş, 8 milyon yeni yoksul var, bu önemli ve karamsar bir tablo. Nisan ayı itibariyle MENA bölgesinde yapılması gereken uygulamalar için 247 milyon Dolar gerekli ama bağışlarla sadece 73 milyon Dolar toplanmış. MENA bölgesine ait bu durum ve bu analiz Lancet’in Global Health serisinde Mahammed Karamouzian isimli bir araştırıcı tarafından yayınlandı. Bunun dışında yine aynı bölgede Mısır’da, hani ülkemizde eskiden ‘Şeker Bayramı’ yeni Türkiye’ ise ‘Ramazan Bayramı’ diye adlandırılan Aid El Fitr yani Ramazan sonundaki bayramda sokağa çıkma yasağı konmuş. Bu önlemi alan ve ilan eden ilk İslam ülkesi, 24-29 Mayıs’ta toplu taşıma olmayacak, dükkanların tamamı da kapalı olacakmış. Gelişmiş ülkelere baktığımızda Japonya resesyonu ilan etmiş, buna karşın Almanya’da ligi maçları başlamış. Fransız eski Milli Eğitim Bakanı Najat Vallaud Belkacem, şimdi kendisi Fransa’nın önde gelen bir STK konfederasyon gibi çalışan ONG ONE başkanı, “yaşanan durum yeni sınıflar savaşıdır” demiş. Sınıflar savaşı eski politik terminolojide kullanılırdı, unutmuştuk ama günümüzde tekrar bir ‘sınıflar savaşı’nın örneğini oluşturuyor diye açıklıyor yaşananları.
ÖÖ: Bu artık bir süredir, sürü bağışıklığı yerine sınıf bağışıklığı gibi kavramlar da sendikalar tarafından dillendirilmişti.
SB: Evet, ona biz değinmiştik haftalar önce. Fransız Sağlık Bakanı Olivier Véran “kurallara iyi uyulursa, bu kurallara istisnalar olmazsa, salgın tenceresinin kapağı yerine konmuş olur” gibi bir cümle kullandı. Bunun üzerine Fransız gazeteleri biraz da ironik bir şekilde 1679 yılında Denis Papin’nin bulduğu düdüklü tencere, üzerinden metaforlar yapıp “iyi de bu kapağı kapamadan önce tencerenin içinde bulunan sıkışmış buharı çıkarmak amacıyla supap açılmalı” filan gibi böyle farklı farklı açıklamalarla biraz da değim yerindeyse dalga geçiyorlar. Tabii önemli bir nokta, bize aylarca belki de model ülke olarak gösterilen Güney Kore’den geldi, Güney Kore için “insanlar telefonlara indirilen bir aplikasyonla izleniyorlar, çok fazla test yapılıyor, çok iyi önlemler alındı, yasak olmadan üstesinden geldiler” deniyordu. Tamam tüm bunlar gerçek olabilir ve bir dönem için olgu sayısını durdurmuş da olabilir Güney Kore; ama biliyoruz ki 29 yaşında bir ‘clubber’ deniyor galiba gece klüplerini dolaşan, gezen bir genç 1-2 Mayıs gecesi çok fazla sayıda bar, gece klübü ve diskoteği ziyaret ediyor, 6 Mayıs’ta pozitif olduğu saptanıyor. Daha önce değindiğimiz bu durumun ayrıntıları ortaya çıkmaya başlamış. 1500 kadar kişi aynı mekanlarda bulunuyor, bir de bunların temaslarıyla beraber 5500 kişinin enfekte olmuş olabileceği, direk ya da dolaylı yoldan temas etmiş olabileceği düşünülüyor. Sadece 3077’sine ulaşılmış bugüne kadar. Tabii bu durum özellikle LGBT’ye karşı diskriminasyon, ayrımcılık, dışlamayı ve nefreti beraberinde getiriyormuş. KCDC denilen, Güney Kore CDC kuruluşunun başkanı Jeong Eun-Kyeong diyor ki “bazı kişilerin sorumsuz davranışı şimdiye dek alınan tüm önlemleri boşa çıkartmaya neden olabiliyor”. Bunu şunun için söylüyorum, hani tamam her şey yolunda derken önlemler bazı açılardan birazcık gevşek tutulursa ya da bazı dikkatsizlikler, hızlı bulaşan bu virüsün süratle yeniden yayılımına yol açıyor.
Biraz da bu haberlerin dışında bilimsel yayınlara bakalım bu 3 gün içinde neler olup bitti. Tabii hafta sonuydu ama yine de birkaç ilginç yayın var, Kai Chen ve arkadaşları Lancet Planet Health’de bir yazı yazdılar ve Çin’de alanın temizlenmesi ile karantina süresinin ilişkisini incelemişler. Sayısal değerler verilip azot dioksit miktarındaki azalmayı gösteriyorlar hem Wuhan bölgesinde hem Çin’de. Özellikle Ümit Şahin’e bu yazıyı ileteceğim. Oldukça ilginç sayısal değerlerle önemli bir yazı diye düşünüyorum. Bir önemli nokta da yine Lancet Global Health’de çıktı, Clara Menendez, pandemi süresince hastaneye gitmeyen insanlar olduğunu biliyoruz “covid-19 hastaları var, biz sağlık kuruluşlarına gitmeyelim aman orada enfekte oluruz!” diye. Bunlardan bir tanesi, bu nedenle olumsuzluk yaşayan çocukların aşıya götürmeyen insanlar, bugün biliyoruz ki ABD’de bu nedenle çocukları aşıya götürülmeyen kişilerin sayısı 2,5 milyonu aşmış. Yani “6 Ocak – 20 Nisan arasında 2,5 milyon daha az çocuk aşıya gidiyor hem aşı tedarikçilerinin hem de aşı uygulamalarının aksaması nedeniyle kızamık aşısı tüm dünyada 117 milyon çocuk 37 ülkede aşıdan mahrem kaldılar” deniyor.
ÖM: Bu global bir şey yani?
SB: Evet. 117 milyon da global olarak 37 ülkede aşılamanın aksadığını söylüyor. Futbolu istiyorsanız, futbolda da Almanya ligleri açtı belki ama Dinamo Dresden takımının tümü enfekte olduğu için karantinaya alınmışlar. Her ne kadar bizde Futbol Federasyonu Başkanı “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” gibi enfekte olanları ayırıp lige devam mesajı verdi ise de..
ÖÖ: Evet “pozitif olanları çıkarırız, geri kalanlarla yolumuza devam ederiz” dedi.
SB: Bu karar da çok iyi! Peki Türkiye’den iki haber vereyim sonra da aşı konusunda bir bilgi var onunla bitiririz eğer vaktim kalır ise.
ÖM: Tabii tabii.
SB: Bu koronvirüsle ilgili Türkiye’de yapılacak çalışmalarda etik kuruldan önce bir komisyon izni zorunluluğu getirildi, duymuşsunuzdur, bu önemli bir karar ve bu karara çok itiraz var, özellikle “Türkiye Bilim Akademi bilimsel çalışmaların izne tabi tutulması uygulaması Türkiye’de ilk kez oluyor, bundan utanıyoruz” diyor; Prof. Dr. Önder Ergönül bu açıklamayı yapmış, önemli. Bunun dışında TTB açıklamaları var, Türk Toraks Derneği bütün uzmanlık dernekleriyle beraber bir açıklama yaptı. Altına 27 tane tıp uzmanlık derneği imzasını koymuş, içinde Türk Toraks Derneği, Akademik Geriatri Derneği, Türk Gastroentroloji Derneği, Milli Pediatri Derneği gibi çok sayıda, tümünü saymayacağım ama 27 dernek var. Hemen hemen bütün uzmanlık alanlarının dernekleri kısacası “biz etik kurullardan gerekli izni alıyoruz zaten, neden bir de ayrıca bakanlığın izni alınacak? Böyle şey olur mu?” diyorlar. Yani uluslararası düzenlemeler, anayasa ve hekim meslek etiği kurallarına göre hekimlerin çalıştığı yerlere bakılmaksızın kişilerin kimlik bilgilerinin gizli kalmasına özen göstererek covid-19’la ilgili sağlık hizmeti sırasında elde edilen kişisel verilerden yararlanarak bilimsel araştırma yapma hakkı bulunmaktadır. Bu daha önce sanıyorum perşembe günü yaptığımız programda bir New England Journal Medicine’de böyle 125 merkezden 174 yazarlı ve Türkiye’de çok kabul görmüş bir dergideki yazıdan bahsetmiştim. O yazının sonra geri çekildiği haberi geldi, büyük bir olasılıkla bu izin ile ilintili, yani neden böyle bir şey yapılıyor diye. Aslında bu yeni bir şey değil tabii, insanlar yeni gibi görebilir ama bu durumu biz H1N1 salgınında da yaşamıştık.
Türkiye’de daha doğrusu aşıya geçerken Türkiye’den bir haber, Sabah gazetesinde bir haber çıktı “Türkiye dünyada bir ilki gerçekleştirerek koronavirüsü öldüren kumaş geliştirdi” diye. İşin nasıl sulandırılacağına bir örnek olarak verdim; aşılarla ilgili olarak da her ne kadar Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni aşıdan umudunu kestiğini açıklamışsa da yine de o konuda yoğun çalışmalar sürüyor. En ilginci de şimdiye kadar biz aşılar ve bu enfeksiyondan korunma da B lenfositlerini ve B lenfositlerinin ürettiği antikorları hep tartışmış idik. Ancak Colombia Üniversitesi’nden Angela Rasmussen B değil T lenfositlerin önemine vurgu yapıyor. Hiç T lenfositleri üzerinden sağlanan korumayı şimdiye kadar gündeme getirmemiştik. Bu T hücrelerinin iki önemi var, hem B lenfositlerinin antikor üretmesine yardımcı oluyorlar, bunlar ‘T helper’ hücreleri, bir kısmı da sitotoksik T lenfositi dediğimiz öldürücü T lenfositleri. İşin ilginç yanı bu konuda çalışmalar birdenbire yoğunlaştı. La Jolla Institute for Immunology’den Shane Crotty ve Alessandro Sette isimli iki araştırıcı hangi virüs parçalarının T hücre yanıtına yol açtığını araştırmışlar. Iowa Üniversitesi’nden Steven Varga ise virüsle hiç temas etmemiş yani koronavirüs ile enfekte olmamış bireylerin %34’ünde virüse özgü T lenfosit aktivitesi saptamışlar. Diyorlar ki “daha önce geçirilmiş solunum yolu enfeksiyonları etkenlerine karşı oluşmuş bağışıklığın çapraz reaksiyonudur bu”; ilginç noktalar bunlar, T hücrelerinin rolü tartışılıyor. Benim bugün aktaracaklarım bunlar, sanırım vaktimiz de dolmak üzere.
ÖM: Yarın bayramda Açık Gazete olmayacak.
SB: Onun için Çarşamba’ya bırakayım. Kawasaki hastalığı gibi birtakım spekülasyonları önümüzdeki çarşamba günü konuşalım.
ÖM: Çok teşekkür ederiz.
SB: Ben teşekkür ederim, iyi yayınlar.