Sağ(lam)lık Sosyolojisi

-
Aa
+
a
a
a

Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, akademisyen Sevcan Tiftik ile kendisinin önerisiyle hayata geçen 'Sağlamlık Sosyolojisi' adlı dersi üzerine konuşuyor.

""
Sağ(lam)lık Sosyolojisi
 

Sağ(lam)lık Sosyolojisi

podcast servisi: iTunes / RSS

Alper Tolga Akkuş: Merhaba, Apaçık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoşgeldiniz, ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 24 Eylül 2025 Çarşamba. 

Bu hafta bir kez daha Sevcan Tiftik’i konuk ediyoruz. Sevcan Hocamızı daha önce bu sene Mart ayında, 8 Mart'tan hemen önce konuk almıştık ve onunla tez konusu olan ‘Türkçe Romanda Sakat Erkeklik Temsilleri’ni konuşmuştuk. Bu hafta ise kendisinin önerisiyle hayata geçen bir dersi konuşacağız ama detayları tabii Sevcan Hocamız verecek. Sevcan Hocam hoşgeldiniz tekrar. Nasılsınız, iyi misiniz?

Sevcan Tiftik: Hoşbuldum, merhaba Alper Bey. İyiyim, sağolun, siz nasılsınız?

A.T.A.: İyiyim ben de. Mart'tan bu yana neler değişti? Sakatılık çalışmaları çalışıyorsunuz siz de, değerli bir akademisyensiniz. Bu alanda ya da kendi hayatınızda Mart'tan Eylül sonuna geldik ve neler değişti hayatınızda?

S.T.: Son kaydımızdan bu yana hayat çok hızlı gelişti ama ağırlıklı olarak kendi çalışma alanlarıma döndüğümü söyleyebilirim. Hep vermeyi istediğim dersleri, kendi hazırladığım içeriklerle öğrencilerle buluşturmanın hem mutluluğunu, hem de heyecanını yaşıyorum diyebilirim. Şimdi bu sağlamlık sosyolojisi ile birlikte zaten biraz da onu açacağız. 

A.T.A.: Sağlamlık ama ‘Sağ (lam) lık sosyolojisi’. Bunun detayını, bu ismi niye uygun gördüğünüzü zaten konuşacağız. Az çok anlaşılıyor ama açacağız zaten. 

Benim bir ilk sorum var, onunla başlayayım yine her zaman olduğu gibi; Sevcan Tiftik kimdir, bugün kadar neler yapmıştır ve bir sakatlığınız bulunuyor ise bunu bize aktarır mısınız lütfen?

S.T.: Bir ayağı sivil toplumda, bir ayağı akademide olan feminist bir araştırmacıyım. Doktora çalışmam sırasında az önce söylediğiniz gibi burada bir araya gelmiştik; ‘Türkçe Romanda Sakat Erkeklikler’ üzerineydi. Sakat erkeklik temsillerini incelediğim, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji bölümünde tamamladığım bir tez idi. 

Şimdi de bu ilgi alanlarım doğrultusunda Bilgi ve Acıbadem Üniversitesilerinde dersler veriyorum. Daha önce bir araya geldiğimizde de yine toplumsal cinsiyet ve beden üzerine yoğunlaşan derslerim şimdi daha ziyade sakatlık, erkeklik, sağlamlık kuyruğu üzerinde ilerliyor. Bu hafta da hatta Acıbadem'de derslerim başlıyor. Bugün konuşacağımız ders, Acıbadem psikoloji bölümünde vereceğim ders. 

Sakatlık deneyimime dair söyleyebileceğim şey kısa süreli bir deneyimim olmuştu ama nörotipik zihinli olmadığımı, nörotipik olmadığımı söyleyebilirim; sadece deneyim olarak sakatlığım var.

A.T.A.: Deneyim nedir peki? Yani çok özel değil ise ne deneyim yaşadınız?

S.T.: Yüz felci yaşadım. Biraz uzun sürdü ama ondan sonra ilaçlarla ve fizik tedaviyle toparladım.

A.T.A.: Bu bizim kayıttan sonra mı yoksa daha önce olan bir şeydi? Ben çünkü anımsayamadım, bunu konuşmadık galiba sizinle.

S.T.: Sakatlık deneyimi olarak geçirmiştim. Çok önce Ankara patlamaları sırasındaydı yani zamanını hatırladığımda bunu söyleyebilirim sadece.

‘Makul Beklentileri Askıya Almak: Queer ve Sakat Çatlaklar’

A.T.A.: Tabi onu duyunca da insan bir tuhaf oluyor tabi, o günleri hatırlayan insanlar içinde böyle. 
Şimdi sizinle tabi bu dersi konuşacağız ama detaylı konuşmak için bunu müzik arasında sonraya bırakacağım ben. 

Siz, Temmuz ayında Asosyoloji Dergi’ye bir röportaj vermiştiniz ve biz aslında Temmuz ayında sizinle bununla yazışmıştık. Siz demiştiniz ki ‘Böyle bir ders başlatıyorum, konuşalım mı?’ ve eklemiştiniz, ‘Bu kayıt sömester başlayınca olsun’ demiştiniz. O yüzden de biz bunu Eylül’e bıraktık aslında. O söyleşide de başlık şöyleydi: ‘Makul Beklentileri Askıya Almak: Queer ve Sakat Çatlaklar.’ Bu söyleşiden ve Asosyoloji Dergi'den bize bahsederseniz sevinirim.

S.T.: Çok teşekkür ederim bunu da buraya getirdiğiniz için. Burada aslında hem queer alanını, hem de sakatlık alanının makul beklentiler üzerinden şekillendirdiği yerden söyleşi ilerledi ama bu genel olarak toplumsal cinsiyet derslerimde de çok üzerinde durduğum bir şey. 

Bu makul beklenti denen şey ne? Bu norm haline gelen, bizden beklenen şeyler neler? Çünkü bunlar; sistemin, insanların, toplumun bize dayattığı çoğu zaman sorgulanmayan normatif kalıplar. O yüzden söyleşide de buna değinerek başlamak istedim. 

Örneğin; bu makul beklentiler üzerinden neyi söyleyebilirim? Üretkenlik, tutarlılık, başarı, gelişimimiz, hız... Bunların hepsi sistemin bize dayattığı şeyler ve özellikle sakat özneler olarak ya da queer özneler olarak bu beklentilere uyamadığımızda sadece dışlanmakla kalmıyoruz; görünmez de oluyoruz, ayrımcılıklara da maruz bırakılıyoruz. 

Söyleşide de benim anlatmaya çalıştığım şey şuydu; makul beklentileri askıya aldığımızda başka türlü düşünme, birlikte olma, bir arada yaşama alanı açılıyor bize. Bu alanları nasıl yaratabiliriz? Sesimizi nasıl çoğaltabiliriz? Burada çatlaktan kastım, sadece normu kırmak, bir şeyi kırmak değil, kırık yerler değil; yeni bilgi üretiminin, birbiriyle ilişkilenmenin, direnişin yeni ortaya çıkan alanlarını yeni nüvelenen şeyler olarak da söylemeye çalıştım yani sadece saf bir kesinti değil, bir direniş imkanı olarak söylemeye çalıştım. Umarım net olmuştur.

A.T.A.: Evet, çok net. Makul beklenti teriminin İngilizce'de evrensel bir karşılığı var mı yoksa biz mi bunu ürettik? Çünkü ben bu alanda hiç duymamıştım daha önce, ilk defa duydum. O yüzden merak ediyorum aslında.

S.T.: Yani kavram ya da terim olarak ben ortaya koymadım. Böyle bir kavram var ise de bilmiyorum. Tamamen söyleşi özelinde gelişen bir şeydi.

A.T.A.: Çok güzel: ‘Makul beklenti’. Bizden beklenenler aslında ‘sağlam toplum’. ‘Biz bunları, bunları, bunları böyle böyle yapıyoruz ve siz de bunları, bunları böyle böyle yapın’ diye dayatıyor bize yani makul beklenti bu. Doğru mu anladım diye aslında açıyorum biraz da.

S.T.: Normu bizden beklenenlerle bir araya getirmek, normu konuşturmak, normun ne olduğunu anlatmak için tam da akademik düzeyden çekerek daha gündelik hayat diline çektiğimiz bir yerde ortaya koyduk ve sanırım da olmuş böyle.

Aydınlanma Anı

A.T.A.: Çok güzel olmuş. Bizim sakatlar olarak söyleyeyim ben, queer bir birey değilim ama sakatlar adına söyleyebilirim ki aslında queer de bireyim bu arada - sakat olduğum için queer bir bireyim - bu da başka bir boyutu aslında işin ki bu konuları da zaten biz daha önce Umut Derin'i konuk aldığımızda konuşmuştuk. Şimdi queer bir birey değilim deyince bana da ters geldi yani nasıl queer değilsin sen? Yani kendi kendime bir aydınlanma yaşadım. Queer çünkü sakatı da kapsıyor bir yandan yani çok daha geniş bir kavram. 
Onlara öykünmek, onlar gibi olmak değil, bizim kendi koşullarımızla kendi normalimizi yaratmak gibi tınladı içimde, beynimde. Bunu açalım biraz. Ne diyorsunuz, bu dediğim size makul geldi mi? Makul kelimesini kullanayım yine soruyu sorarken de hatta.

S.T.: Yani makulden beklenen şey zaten normal olması ve herkese uyması. Makullüğünüz ortadan kalktığı anda aynı zamanda queer olarak, sakat olarak söylediğiniz şeyler sizi otomatik olarak norma karşı direnen, o beklentiye karşı direnen, o beklentiyle sorunu olan, o beklentiyi sorunsallaştıran, ‘Burada bir sorun var, benim bununla bir meselem var, toplum bana bunu dayatıyor ve niye bunu dayatıyor, insanlar niye buna uyum sağlamaya çalışıyor ve uyum sağlamayanlara, bunu sorgulayanlara ne oluyor’ meselesi. Tam da queerin ve cripin meselesi. 

Doğal olarak söylediğiniz şey, bunu iki tarafa olarak direkt ayırmayacağım ama makullüğün queerle ve crip kuramla da, aktivizmle de birleştiği yer, bunun sorgulamalarında yatıyor. 

Normun nasıl altına uyuyoruz? Normal olan neden normal olarak kabul ediliyor? Sözünü ettiğimiz, biz hepimiz bunu neden bekler olduk meselesi - iki teorik ve aktivist alanında temelinde yatıyor - bu alışılagelmiş kabullerin sorgulanması meselesi.

A.T.A.: Şimdi queer çok yaygın biliniyor da crip’i bilmeyenler olabilir dinleyenler arasında. Crip de sakatın İngilizce’deki argosu. Mesela ‘disabled’ı engelli, ‘crip’i de sakat diye çevirebiliriz. Doğru muyum? Akademisyen olarak size teyit ettireyim ben bunu. 

S.T.: Ben ‘kötürüm’ olarak kullanıyorum yani ‘sakatlık’ ve ‘kötürüm’. Kötürüm Teorisi (Crip Theory) diyorum kendimce.

A.T.A.: Şimdi ortalara bir yere geldik Sevcan Hocam ve biliyorsunuz müziği ben konuğa bırakıyorum; ne dinleyelim bu hafta?

S.T.: Bir Ermeni Amerikan müzik grubu var; üçlü bir kadın grubu, Zülal. Onlardan “Binygol” şarkısını rica edeceğim.

A.T.A.: Tabii ki. 15 Eylül de daha yeni geçti. Hrant Dink'in doğum günü ve Hrant Dink ödülleri de verildi. Onun tam akabinde olması da çok hoş oldu. 
 

Sağ(lam)lık Sosyolojisi Dersi

A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor. Şimdi siz bir dersten bahsetmiştiniz. Dersinizde dediğim gibi, sizin de dediğiniz gibi, sağlamlık sosyolojisi ki ‘Sağ(lam)lık Sosyolojisi’ diye bunu söyleyebiliriz. 

Bu dersin aklınızda belirme süreci, ortaya çıkması ve hatta yeni başladınız diye biliyorum ki tam da bugün, bugün 16:30, biraz sonra ders başlayacak, doğru mudur?

S.T.: Evet, tam gününe denk geldi. heyecanlıyım o yüzden de.

A.T.A.: Tarihçesini biraz alalım. ders nasıl ortaya çıktı? Dünyada bunun örneği var mı yoksa siz kendiniz mi ürettiniz? Nasıldır hikayesi?

S.T.: Ben Acıbadem Üniversitesi’nde bu dersi vereceğim; Sağlamlık Sosyolojisi. Sizin de söylediğiniz gibi, parantez içerisinde (lam)’ı aldığımızda işte sağlık sosyolojisi olarak geçiyor. Sağlık Sosyolojisi çok yaygın bir ders. Sosyoloji kürsülerinde yine beden politikalarının işlendiği dersler içerisinde özellikle yer verilen bir ders. Benim de psikoloji öğrencileriyle birlikte çok güzel bir deneyimim oldu geçen dönem. 

Ben erkeklik çalışmaları dersi veriyordum orada ve daha ziyade psikoloji ve sosyoloji alanında ilerliyorduk. Burada da erkeklik çalışmaları ki artık bunu burada zikretmeme gerek yok ama kesişimsel bir bakıştan işlediğimiz ders, öğrencilerin de tartışmasıyla, katılımıyla birlikte ilerlettiğimiz bir ders ve öğrencilerin ilgisini zaten queer, sakat, crip haftaları oldukça çekmişti. Hatta konuklarımızdan biri de Umut Derin idi bu arada; Kekre’yi izlettiğimiz ve üzerine de yorumladığımız bir haftamız olmuştu. 

Buradan olumlu tepkiler geldikten sonra ben hemen bölüm başkanımıza yazdım. Öğrencilerin çok ilgisini çekti ve ders başladığından beri de her hafta konuşuyoruz bunu. Ben, ‘Gelecek dönem sakatlıkla, sağlamlıkla alakalı bir ders verebilir miyim?’ dedim ve dersleri iletmeye başladığımız süreçte sağolsun Bölüm Başkanımız Olga Selin Hünler de seve seve kabul etti. 

İçeriği hazırladım, bölümümüz onayladı ve öğrencilerle buluşmaya hazır. Umuyorum öğrenciler de aynı heyecanı taşırlar çünkü geçen dönem mezun olan öğrencilerimiz artık yetişemeyecekler buna ama oldukça merakla, ‘Gelecek dönem biz hangi dersleri işleyeceğiz?’ diye soruyorlardı ve o zaman, ‘Muhtemelen sağlamlık ve sakatlık konuşacağız arkadaşlar’ demiştim ve oldu. 

Dersin İçeriği

S.T.: Biraz dersin içeriğinden minicik bahsetmek isterim; burada sağlığı, haliyle sağlamlığı da sadece fizyolojiye sıkıştıran ya da biyolojiye sıkıştıran bir bakışın ötesine geçiyoruz ve sağlığı toplumsal ve kültürel bir olgu olarak ele alıyoruz yani kişilerin sağlık ve hastalık deneyimlerini, sağlamlık, sakatlık deneyimlerini, sınıf, cinsiyet, yaş, etnik köken gibi toplumsal değişkenlerle birlikte inceliyoruz. Burada sakatlığı, cripi, kötürüm teorisini, sağlamlığı yani bunların her birini damgalanmayla birlikte, bakım emeğiyle birlikte, kronik hastalıklarla yaşamak, sağlık yaklaşımları, neoliberalizm bunlarla birlikte ele almaya çalışacağız. 

Sakatlık başlığını söylerken, sağlamlığı söylerken, nörotipiklik ve nöroçeşitliliğin de dersin konusu olacağını söylemek isterim çünkü sadece beden üzerinden değil, aynı zamanda zihinsel çeşitlilikleri de ele alacağım bir ders. Sağlık sistemleri, politikalar, hasta-hekim ilişkileri, sosyal politika, devlet politikaları gibi pek çok şeye değineceğiz. Sosyal eşitsizlikten tutun tıbbi, toplumsal, inşaaya kadar uzun bir serüven bizi bekliyor.

Beden Politikaları: Normalin İcadı ve Sağlamcılık

A.T.A.: Programı bana da atmıştınız, çok sağolun. Şu anda ona bakıyorum ve görüyorum ki üçüncü haftadaki ders başlığı; ‘Beden Politikaları: Normalin İcadı ve Sağlamcılık’ imiş. Bu derste ne olacak? Afişe biz bunu yazdık zaten ama o dersin özelinde neler paylaşacaksınız öğrencilerle?

S.T.: Sağlamcılığın nasıl kurulduğunu anlatarak başlamak iyi olacak. Zaten ilk hafta dersi tanıtıyorum ama dersi tanıttıktan sonra bardağın dolu tarafının bu kadar ele alındığını yani bardağın dolu tarafını gören, bu bizim nezdimizde söylediğim bir şey değil de sağlık sistemlerinin bize dayatılan şeylerin mükemmelliği sağlamlığı kadar kuruyor, sürdürüyor. bu meseleyi birlikte açmak istiyorum. Şu an syllabus önümde açık değil, oraya tam neyi not düşmüşüm? O kısmı göremiyorum.

A.T.A.: Syllabus dediğiniz o program değil mi? Bu başlığın altında sağlamcı normların tarihsel kökenleri, tıbbi model, sosyal model tartışmaları yazıyor.

S.T.: Evet, tıbbı modelle, sosyal modeli konuşacağım ama bunun öncesinde, bunun oturması için sağlamlığı ne kuruyor şeklinde bedensel ve zihinsel açıdan biraz bunu ele alalım istedim. 
Sağlamcılık nasıl besleniyor ve bedene bakışı ortaya koyan, bedene sakatlığa, hastalıklara yaklaşımı ortaya koyan bu bakış bize bedenleri anlamaya nasıl olanak sağlıyor. 

Bir bölüm daha ilerlemeden bunları konuşmak istedim. Evet, burada sosyal modele, sakatlığa bakışta bunları didikleyeceğiz ama ona geçmeden, oraya bir okuma yerleştirmişim ama sanırım izlencede o şu an yok. Orada sağlamcılıkla alakalı bir okumam var ve hem nöroçeşitlilik ve nörotipiklik tartışmasını yaratıyor, hem de aynı zamanda sosyal model ve tıbbi modelin artık bugün nasıl bedenlere bakışta yeterli kalmayacağını tartışan bir metin ve o metin üzerinden Türkiye'deki deneyimlerimizi de konuşacağız yani kendi gündelik hayatımızdaki sağlamcılık nasıl bir şey ve sağlamcılık bakışıyla, sağlamcı zihniyetle ve sağlamcı normlarla neleri dışarıda bırakıyoruz, nelere gözümüzü kapatıyoruz, neye kulağımızı tıkıyoruz ve bir şeye neden oluyor muyuz? 

Bu öğrenciler yarın psikolog olacak öğrenciler, psikososyal danışmanlık verecek öğrenciler ve istedim ki biraz sağlamcılığı tanısınlar ve bu sağlamcılık, aslında bardağın nasıl dolu tarafında olmadığını göstermek istediğim bir şey.

A.T.A.: Psikoloji öğrencilerine vereceksiniz bu dersi; peki, psikolojiyi seçmenizin özel bir anlamı var mı? Çünkü psikoloji önemli bir dal. Psikolojiye denk gelmesi, istediğiniz bir şey miydi yoksa böyle mi denk düştü? Psikoloji öğrencilerine bunu vermek nasıl ortaya çıktı?

S.T.: Psikoloji bölümü beni davet etmişti. Sevgili Olga - tekrar ona selam göndermiş olayım buradan - öğrencilerin ilgili olduğunu, bir kitlesi olduğunu paylaştığında bölümlerinde toplumsal cinsiyet, erkeklik, queer üzerine ders vermemi rica etmişti. Erkeklik çalışmalarıyla başladık ama dediğim gibi, kapsayıcı bir erkeklik çalışmaları dersiydi bu. Şimdi de o yüzden bölümden bana davet geldiği için aynı bölümle sakatlık, yine erkeklik ve toplumsal cinsiyet üzerinde ilerliyorum. Benim tercihim olmadı aslında oradan davet geldi ama çok mutluyum orada olmaktan.

A.T.A.: Kavramsal bir şey. Bu ders sizce her fakültede yapılmalı değil mi? Bence verilmeli her fakültede, sizce de öyle değil mi? Yani sadece psikoloji değil de hukuka da, iletişime de, tıbba da... Çünkü bu bilinmeyen bir alan aslında.

S.T.: Ben Acıbadem Üniversitesi özelinde değil de Bilgi Üniversitesi’nde de ders veriyorum aynı zamanda. Mesela Bilgi'de bizim ‘Gündelik hayatta toplumsal cinsiyet’ diye bir dersimiz var. Bu ders zorunlu değil seçmeli yani her bölümden öğrencinin seçebileceği bir ders. Genel eğitim bölümünün derslerinden bir tanesi, alan fark etmeksizin öğrenciler seçiyorlar. Beş şube olarak veriyorum ben bu dersi ve burada bütün konuştuklarımızın içinde yer aldığı bir toplumsal cinsiyet bakışı kazandırmaya çalışan bir ders. Şöyle ki, ‘Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ne demek, karşıtlığı ne demek?’ gibi sorular üzerinden yine sakatlıkla, sağlamlıkla ele aldığım bir ders.

Bu muhtemelen Acıbadem'de psikoloji bölümü özelinde yapılmaz yani buna Acıbadem'in genel eğitim bölümü, rektörlüğe bağlı bölümün olduğu, o derslerin verildiği bölüm başkanının karar vereceği ve o bölümün karar vereceği bir şey. Acıbadem biraz daha tabi Bilgi’ye göre daha yeni bir üniversite ve umarım orada da bu ders bütün fakültelere yayılan bir kitle dersi olur. 

Kastettiğiniz şeyi anladım yani sağlamlık sosyolojisi ya da sakatlık çalışmaları neden bir kitle dersi olmasın. Umarım biz bunları görürüz ama Bilgi’de bunun başladığını söyleyebilirim.

A.T.A.: Çünkü benim kendi teşhisim ki zaten sakat bir bireyim ve 106. bölüm olacak bu bölüm, buradan deneyimlerim de var. Hiç bilinmiyor. Bilenler biliyor da bilmeyenlerin hiçbir haberi yok ve umurumda da değil gibi geliyor bana bir yandan sakatlık konusu. O açıdan aslında açtım. 

Robert McRuer, Alison Kafer ve Erving Goffman

A.T.A.: Bir de tabii sizin bu derslerinizde üç önemli - sakatlık çalışması filozofu diyeyim - isim de var, okumalar yapıyorsunuz onlardan; Robert McRuer, Alison Kafer ve Erving Goffman. 

Bu isimleri, bilmeyenlere anlatalım biraz ve Türkiye'den de böyle isimler var mı, çıkabilir mi? Sakat olmayanlar vardır ama sakat olup da o işin içine giren  var mı? Bilmiyorum, ben tanımıyorum da belki siz biliyorsunuzdur diye sordum bu soruyu.

S.T.: Türkiye'deki teorisyen, kuramcı sorusunu hem sakat aktivisti, hem feminist queer aktivisti bu bir taraftan düşünüyorum aklıma kimse gelmiyor. 

A.T.A.: Aslında yaptığım kuyuya taş atma işi aslında yani olsun diye söyledim ama  sonra olur belki. Sözün de kendi sihri var ne de olsa.

S.T.: Erving Goffman'ı biraz bunların dışında tutacağım; kendisi sosyolojinin klasik isimlerinden bir tanesi. Onun ‘damga kuramı’ bize aslında toplumun normal dışına itilen bireylere nasıl baktığını, nasıl etiketlediğini gösteriyor. Bugün hala damgalanma süreçlerini tartışırken, öğrencilerin - tamam psikoloji öğrencileri, sosyoloji öğrencisi değiller ama – Goffman ile tanışmaları iyi olur diye düşündüğümden onu bir yere koydum. 

Robert McRuer ve Alison Kafer ise benim dersimin temel okumalarından bir tanesi. Lennard Davis de bunlardan bir tanesi. Hatta Sibel Yardımcı ve Yıldırım Şentürk’ün  Türkçeleştirdiği Sakatlık Çalışmaları
Sosyal Bilimlerden Bakmak
kitabının içerisindeki temel okumaları ders Türkçe olduğu için yer alıyor. 

Burada onlara yer verme nedenim iki programdır; Robert McRuer zikrediyoruz burada ama Crip Theory ile birlikte disability, sakatlık çalışmalarını bir araya getiren özellikle sağlamcılığın neoliberal kapitalizmle nasıl iç içe geçtiğini anlaşılır, açık bir biçimde ortaya koyan isimlerden bir tanesi kendisi. 

Sağlam beden, üretkenlik, verimli olmak... Bunların normla ilişkisi, normalin normun zemininde nasıl yattığı, özellikle sadece bedensel, biyolojik açıdan değil; ekonomik ve politik birer dayatma olarak ele aldığı bir metin Crip Theory bir yandan da. Sadece onu düz bir bedene, zihine bakış teorisi olarak ortada ele alamayacağımız ortada ve o yüzden McRuer'e bu yüzden yer veriyorum yani hem queer hem crip kesişiminde anlaşılır olsun diye. 

Alison Kafer ise queer/crip gelecek tahayyülleri üzerine çalışan bir isim. Feminist queer teorisyen araştırmacılardan bir tanesi ve o da bize zamanı ve geleceği farklı bir yerden tahayyül etmenin imkanını gösteriyor, bunu yeniden düşünmeyi öğretiyor. Daha kırılgan, bakım ilişkileri üzerinden kurulan, daha yavaş hatta yine söyleyeceğim makul beklentileri askıya alan bir dünya tahayyülü sunuyor. Kendisine bu yüzden yer vermiştim. 

Bu üç isim umuyorum öğrencilere yeni bakış açısı kazandıracaktır çünkü daha önce okuduklarını düşünmüyorum. Benim dersimi alan öğrenciler, Robert McRuer ile tanıştılar ama ilk defa alacak öğrenciler özellikle sakatlık çalışmalarıyla, crip teorisiyle, bu denli gelecek tahayyülüyle ilk kez karşılaşacaklar queer feminist açıdan. O yüzden kendisine yer verdim.

A.T.A.: Peki bu isimler sakat bireyler midir?

S.T.: Robert McRuer öyle. Gofmannn da damgalama üzerine çalışan klasik isimlerden bir tanesi. McRuer, sakat ve aktivist aynı zamanda da. Kafer’i ise şu an hatırlayamıyorum.

A.T.A.: Ben de McRuer'i biliyorum. Alison Kafer’i ben de bilmiyorum aslında ama Goffman’ın sakatlığı bulunmuyor diye biliyorum. 

S.T.: Evet, değil.

A.T.A.: Sevcan Hocam, çok çok sağolun konuk olduğunuz için tekrar bir kez daha. Son sözlerinizi alalım ve bitirelim. Son sözleriniz var ise onları da alalım ve bu hafta noktalayalım programı.

Bu dersi bana siz göndermiştiniz böyle bir ders başlıyor diye. Gene sadece siz kendiniz değil, başka duyduğunuz varsa da ‘böyle bir şey varmış’ derseniz benim için de iyi olur bu. Onu da paylaşmış olayım, çok sağolun.

S.T.: Ben teşekkür ederim. Hem dersime yer verdiğiniz için, hem de tekrar Sakat Muhabbet’te ikinci kez burada olmak güzel hissettiriyor. 

Tekrar çok zikrettiğimiz, bugün yine Umut Derin’den bahsettik burada, derste de birlikte çalışacağımız, çalıştığımız isimlerden birisi kendisi. Eminim sizinle de ders dışında da, derse ilişkin şeylerde de Umut Derin ile birlikte Sakat Muhabbet’i sürdürmeye devam ederiz. Umarım dinleyicilerimiz de beğenir.

A.T.A.: Umut Derin deyince siz aklıma geldi, çok bahsettim artık yeter diyecekler ama - benim Sit Down diye bir oyunum var ve onu Haziran ayında Onur Haftası’na özel tabii çağrı yapmadan - biliyorsunuz Türkiye'nin durumunu - kendi kendimize anlaşıp, Umut'un da davetiyle beraber bir yerde yapmıştım ve çok keyifli geçmişti. Umut'a da buradan öyle bir selam göndermiş olalım. 

Sakat Muhabbet'in bir de son sloganı var. Her programda da ona biraz daha yaklaşıyoruz gibi hissediyorum ben; ‘Dünyanın bütün sakatları eğleşin’.

Aslında herkese çağrı bu ve o da bir şekilde olacak gibi geliyor bana. 40 defa deyince olurmuş. 40 defa demedim ben çünkü slogan sonradan çıktı ortaya. 106 bölüm oldu ama 40. kez deyişte bir şeyler olacak galiba yani söz değerli tabii ki dediğiniz gibi. 

Haftaya görüşmek üzere, hoşçakalın.

S.T.: Hoşçakalın.