Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, öteki erkeklik temsillerine değinmek üzere Umut Derin Eroğlan ile yönettiği "Kekre" belgeselini, sakatlık ile queerlik arasındaki ilişkiyi konuşuyor.
Alper Tolga Akkuş: Merhaba, Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoş geldiniz. Ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 26 Haziran 2024 Çarşamba. Bu haftaki programı destekleyen Alper Can Kılıç'a teşekkür ederek başlamak istiyorum. Haziran ayı pek çoğunuzun da bildiği gibi bir bakıma da Onur Ayı. LGBT+ bireyler ve aktivistler, bu ay içerisinde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de Haziran ve Temmuz'a kayan şekilde etkinlikler gerçekleştiriyorlar. Ben de yaşamakta olduğum Mersin'de Mersin Onur Haftası Hazırlık Komitesi’nde yer alan bir sakat hakları aktivisti olarak, Haziran ayını da geçmeden bu konuya girmek istedim. Konuğum benim Mersin'e taşındığım 2012’de, tanıştığım ilk kişilerden birisi olan, LGBT+ hakları aktivisti sevgili arkadaşım Umut Derin Eroğlan. Umut, Açık Radyo’ya, Sakat Muhabet’e hoş geldin. Nasılsın, iyi misin?
Umut Derin Eroğlan: Herkese merhabalar, hoş buldum Alper. Öncelikle davet ettiğin için teşekkür ederim. Buradan herkesin Onur Ayı’nı kutlayarak başlayalım isterim.
A.T.A.: Ben de katılıyorum senin bu kutlamana. Umut Derin Eroğlan kimdir, bugüne kadar neler yapmıştır, bir sakatlığın var mıdır diye başlayalım istersen sohbete.
U.D.E.: Kendimi tanıtarak başlayayım ben de. Ben Umut Derin. Mersin'de yaşıyorum, LGBT+ hakları alanında çalışıyorum. Spesifik olarak da aslında trans aktivizmi ile uğraşıyorum. Bir transım. 10 yılı aşkın süredir LGBT+ hakları alanında profesyonel, gönüllü işler yapıyorum. Eleştirel erkeklik meselesiyle ilgili bir süredir düşünüyor ve üretim yapmaya da çalışıyorum. LGBT+ hakları ve eleştirel erkeklik meselelerini kesen noktalarda akademik, sanatsal çıktılar yaratmaya çalışıyorum. Bugün üzerine de konuşacağımız Kekre belgeselinin yönetmeniyim. Benim de ilk işim bu arada bu ve devamı da gelecek gibi duruyor, bakalım.
Sakatlık meselesine gelince, aslında kendimi sakat olarak tanımladığım bir durum yok gibi görünse de hâlâ biliyorsunuz, her ne kadar Dünya Sağlık Örgütü bunu hastalıklar listesinden çıkarmış olsa da trans olmak çoğu yerde karşımıza cinsiyet kimlik bozukluğu şeklinde çıkıyor. Bilmiyorum, bir sakatlık sayılır mı ama böyle bir atanmış durum söz konusu. Onun dışında da bir engellilik ya da sakatlık durumu statüsüne sahip değilim. Ama tabii ki de bu ömür boyu böyle olacağı anlamına gelmez. Herkes gibi potansiyel bir sakatım. Bununla ilgili kendimi de geliştirip farkındalığımı da artırmaya çalışan çalışmalar yapmaya çalışıyorum.
Kekre ve Öteki Erkeklik Temsilleri
A.T.A.: Bu hafta programı açarken Haziran ayı, LGBT+ Onur Ayı’ndan bahsettim. Bazı dinleyicilerimiz de Sakat Muhabbet’de bu konunun nasıl bir bağı var diye şaşırmıştır aslında, hemen onu da açayım ki sen biraz açtın zaten.
Kekre’den bahsettin. Senin yönettiğin, benim de öteki erkek temsillerini içinde sakat erkek temsiliyeti olarak yer aldığım Kekre belgeseliyle başlayalım istersen. 2021'de çıkmıştı belgesel ve o dönem benim de evime gelip, benim hayatıma da dahil olup o kısmı çekmiştiniz. 4 Haziran Salı günü de - çok yeni bir tarih aslında - Onur Ayı kapsamında Mersinefil ve Culture Civic desteğiyle Üto’s Yeniden’de Kekre’yi tekrar bir daha gösterdik ve gösterim sonrası da sen ve ben söyleşi yaptık izleyicilerle beraber. Ben sana, ‘Kekre ve Öteki Erkeklik Temsilleri’ diyorum, boşluk bırakıyorum, boşluğu sen doldur istersen.
U.D.E.: Evet, böyle bazı kimliklerle LGBT+ hareketini ya da yine biraz önce bahsettiğim gibi erkeklik meselesiyle bazı avantajlı ya da dezavantajlı kimliklerimizi yan yana koyduğumuzda çoğu insanın aklında ne alaka, nasıl yani diye yankılar uyanıyor. Ama bazı kimlikler kesişimsellikle ilgili potansiyeli bize bu tartışmaları yapıyor ve birbiri için kesen bazı tartışmalı alanlar yaratıyor. Eleştirel erkeklik içerisinde sakatlığı konuşmak o yüzden de mümkün oluyor.
Kekre ve öteki erkekler meselesine geldiğimizde, Kekre zaten eleştirel erkeklik ile bazı erkeklik temsillerini, erkeklik inşaatlarını ve deneyimlerini, temsillerini odağa alan ve aslında birbiriyle örtüşen ya da uzaklaşan deneyimleri bize gösteren ve hangi erkeklik sorusunu bize doldurmaya aday bir belgesel. 22 dakikalık kısa bir film. Daha çok makbul erkekliğe uymayan, en az bir yanı olan farklı erkeklik temsillerini - bunlardan birkaçına da sahip olabiliyordu oradaki starlarımız. Bu kimlikler üzerinden erkeklik inşası deneyimlerini dinleyen ve aslında toplumsal cinsiyet rollerinin kurgusallığını ifşa etmeye niyeti olan bir film. Burada biz sakatlık meselesini de bir kimlik olarak alıp, erkeklik kimliğinin avantajları varken, mesela sakat bir kimlikle nasıl sakat olmayan bir erkeğin deneyimlerinden ayrışır ya da toplumsal erkeklik baskısına nasıl maruz kalır ya da her ne kadar burada bir dezavantajı varsa da kadınlık deneyimine göre avantajlı yanları nasıl hala devam edebilir sorularını konuştuğumuz bir belgesel oldu.
Senin burada kendi deneyimlerini aktarıyor olman, hem sakatlık aktivizmi alanındaki çalışmaların, hem de diğer hak temelli alanlardaki farkındalığın ve deneyimlerin bize zengin bir alan açtı aslında. Yine keza mülteci bir erkeğin yaşadığı deneyimleri gördük, trans bir erkeğin deneyimlerine şahit olduk. Trans ama eş cinsel bir erkeğin diğer deneyimlere göre nasıl farklılıklarla baş ettiği, nasıl toplumsal erkeklik şiddetiyle baş ettiğini gördüğümüz bir belgesel oldu.
Matruşka da filmin zaten sembolüydü biliyorsun. Her şey kutunun içinden, Matruşka’nın içinden bir başka Matruşka çıktı, çıktıkça çıktı. Kimlikler de böyle zaten biraz. Kimlikleri konuştuğumuz, kimliklerin getirdiği ve götürdüğü şeyleri ve toplumsal karşılıklarının ne olduğunu konuştuğumuz, konuşturduğumuz bir belgesel oldu. Öteki erkeklik temsili de yani erkek deyince sanki kafada bir tek temsili var ve tüm erkeklik deneyimleri ona sahipmiş gibi algılanıyor ama tabii ki de öyle bir deneyim yok. Kadınlık için de, erkeklik için de içinden bir sürü farklı kimlikle, farklı kombinasyonlarla biri birinden daha aşağıda, biri birinden daha yukarda oluyor ve her zaman daha makbul olan, yukarıda olan aşağıdaki olana şiddet uyguluyor. Bir şekilde bu fiziksel olmak zorunda değil; toplumsal, psikolojik, ekonomik birçok şiddet biçimini uyguluyor. Bunu da belgeselde görmüş olduk.
Kekre’nin eleştirel erkeklik çerçevesinde bazı erkeklik temsillerini nasıl inşa edildiğini gösterdiğini söyleyebiliriz. Bir de ufak kelime oyunu yaptık biliyorsun. Tersten okuduğumuzda erkek oluyor. Bir de Kekre’nin anlamı da biliniyor zaten - ağızda kalan kötü, rahatsız edici bir tat. Erkeklik meselesi de öyle. Konuşulduğu zaman çoğu insan için konfor alanını kaçıran ya da o insanın çok konuşmaya alışkın olmadığı bir konu. O yüzden kelime anlamı ve kelimenin tersten okunuşu da böyle tatlı bir kelime oyunu yapıyor. Literatürde de çok fazla erkeklik çalışmaları yaygın değil. Hele hele öteki erkeklerin bağlamında bir eleştirel erkeklik çalışması bulmak çok güç, bu akademide de, sanatsal üretimlerde de böyle. Yani birçok noktaya değdiğini düşünüyoruz filmin. Hem eleştirel erkeklik çalışmalarında bir tuttuğu alan var, hem de kimlik siyasetinde kimlikler bağlamında, dezavantajlı kimlikler bağlamında tuttuğu bir alan var. O bakımdan tatlı bir iş oldu. Senin de eline, emeğine sağlık. Birlikte böyle Matruşkaları açıp içindeki kimlikleri birazcık irdelemiş olduk.
Eleştirel Erkeklik
A.T.A.: Başından beri çok fazla söylediğin bir şey var; eleştirel erkeklik. O ne demek? Onun bir tanımını yapsana bilmeyenler için, ilk defa duyanlar için.
U.D.E.: Tabii yapalım. Akademik bir karşılığı var, bunu biraz akademik camiada yapılan üretimlerde görüyoruz ya da tartışmalarda çok gündelik dilde yaygın kullanılan bir kavram değil. Yani eleştirel erkeklik, erkeklik meselesine bakış açımızı daha eleştirel bir noktadan alıp, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin aslında sebebi olan, olabilecek potansiyel ya da şu an mevcutta olan erkeklik davranışlarını ve erkekliğin tuttuğu alanı eleştiren ama bunu yaparken erkekliğe dair konuşurken çok riskli bir alan var. Yani burada tekrar erkekliği üretme riski, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin farkında olan, daha profeminist bir bakış açısıyla erkeklik eleştirisi yapabilmeye ve bu alanda üretim yaparken kullandığımız bir kavram.
Erkeklik konuşmak çok riskli bir alan. Tekrar tekrar üretilme potansiyeli çok yüksek erkekliğin. Mevcuttaki eşitsizliği daha da şiddetlendirebilme potansiyeline sahip. O bakımdan mesela Kekre de, temsiller de ve yaptığımız eleştirilerde daha profeminist olan, daha bu toplumsal cinsiyet rollerini eleştiren toplumsal erkeklik, toplumsal kadınlık - bu konulara biraz daha eleştirel bakabilen bir perspektif çizdik. O yüzden de bu, çokça filmin içinde de görünüyor. Biz de bununla filmi anlatırken, sohbet ederken bu kavramdan faydalanıyoruz.
A.T.A.: Ortalara bir yere de geldik Umut. Sana daha önce yazmıştım zaten; bir müzik seçiyoruz ve müziği de konuğumuzdan istiyoruz. Sen müzik seçtin mi, anons eder misin dinleyenler için?
U.D.E: Tabii, tabii. Konumuzla biraz alakalı olsun istersen; Nazan Öncel’den “Erkekler de Yanar” dinleyelim istersen.
A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor ve bu hafta konuğumuz Umut Derin Eroğlan. Umut ile ilk bölümde Kekre belgeselini ve Haziran ayı içindeyken Mersin’de, Üto’s Yeniden’de belgeselin gösterilmesini ve belgesel üzerine konuştuk aslında. Ben bu programa Umut’u davet ederken, ona bir mesaj yazmıştım. O mesajı da aynen okuyayım, paylaşayım sizlerle; ‘Umut selam. 4 Haziran Kekre belgeseli gösterimi dolaysıyla seni Açık Radyo, Sakat Muhabbet’e konuk etmek istiyorum. Kekre ve sakat erkek_likler ana başlık. Erkek bu arada her harfi ters şekilde çevrilmiş şekilde yazacak, Kekre’ye de gönderme olması açısından. Belgesel üzerinden erkek olmayı, toplumsal erkek kavramını, makbul erkek mitini de ele alabiliriz. Ama asıl şunu tartışalım istiyorum seninle - Queer mi sakattır yoksa sakat mı queerdir?Judith Butler’ın Queer Theory ve Robert McRuer’ın Crip Theory bahislerine de gireriz belki. Ne dersin?’ Şimdi bu bölümde de buna değinelim. Aslında müzik arasından hemen önce ona biraz değindi Umut da. Erkeklik eleştirisi tehlikeli, onu belirleyebiliriz demişti. Sakatlık açısından da sağlamcılık öyle, aynı şey. Sağlamcılığı da eleştirirken güçlendirebiliriz ama ben sana şunu soruyorum şu anda; queer mi sakattır, sakat mı queerdir?
Queer mi Sakat’dır, Sakat mı Queer’dir?
U.D.E.: Bence her ikisi de. Çünkü birbiriyle aslında çok ortaklık gösteren iki kimlik bunlar. Hangi bağlamlarda? Bir kere queer kavramının ilk çıktığı zamanlarda yaygın kullanılan anlamı karşılığı sonradan içi boşaltılmış ve şu an aslında sahiplenilen bir noktada - tuhaf kelimesi. Acayip, tuhaf hatta tırnak içinde ‘ucube’. Böyle baktığımız zaman aslında sakatlık meselesinde de bu kavramlar çok yaygın bir şekilde dile getiriliyor, dile getirilmese de aslında buna getiriliyor. Öyle de bir karşılığı var. Burada bir ortaklık var zaten böyle tanımlama açısından ve aslında konumlandırma açısından her ikisi de makbülün uzağındaki noktalarda yer alıyor. İkincisi, ikisinin de aslında iki temel kimliğin de beden politikası yapıyor olması. Daha doğrusu sağlamlık üzerine, makbullük üzerine, değerlilik üzerine bir eleştirisinin olması ve beden politikası yapıyor olması da çok kesin bence. Politik olarak birbiriyle yan yana, politika yapmayı güçlendiren bir ortaklık bu. Kesişimsellik meselesi var yani bu çok zaten olmazsa olmaz bir kavram galiba.
Bu iki kimliği konuştuğumuzda, kesişimselliği hiç konuşmadan geçemeyiz. Çünkü her iki kimlik de bir çatı, bir kimlik gibi düşünebiliriz. Yani sakat olan bir insanın sakatlığı dışında bir sürü kimliği var. Kadın olabilir, onun dışında LGBT+ olabilir, mülteci olabilir, daha makbul görülmeyen başka bir kimliğe tabi olabilir. LGBT+ kimlikler için de bu geçerli. LGBT+ olmak da bir çatı kimlik. Onun dışında kişi yine biraz önce saydığım kimliklerden bir ya da birkaçını aynı anda sahip olabilir ki zaten bunu şöyle görüyorum ben biraz; karikatürize edecek olursak, hem sakatlar için hem de LGBT+ için sadece bu kimlikle yaşamak, bilhassa beyaz Türk bir erkek engelli olduğunda da bu çok zor. Türkiye'de, hatta dünyada da. LGBT+ olduğu zaman da çok zor. Sadece bu kimliklerle olmak bile aslında makbul. Diğer kimliklerin hepsinin makbul olduğu matematikte zaten çok zor ama zaten böyle bir temsil yok, biliyoruz.
Yani illaki başka kimlikleri de var insanların ve dezavantajlı olduğunda karikatürize edecek olursam yani böyle puan veriyor olsak, her dezavantajlı kimliğe bir puan veriyor olsak eğer bu iki kimlikten birine sahipseniz zaten bayağı bir puan sepetiniz dolu oluyor. Diğerleriyle geldiği zaman da çok ezici bir farklılık oluyor bunlar. Böyle yıldızlı, bonuslu kimlikler gibi diğer kimliklerle bir araya geldiğinde de etkisi yüksek olacak bir şey gibi. Belki böyle oyun falan tasarlanabilir biraz bunun içini boşaltmak için - oyun içerisinde bir takım kimlikleri kazanıyor olabilir.
Karakterimiz aslında bazı kimlikler olduğu zaman diğer kimliklerin etkisinin on katına, çarpı yirmiye çıktığı bir durum söz konusudur. Sakatlık da böyle, LGBT+ olmak da böyle aslında - makbulün dışında olan iki kimlik. Beden politikası yapan, yapmak zorunda kalan belki de. Şimdi biz biraz aktivist bir yerden konuşuyoruz Alper seninle ama ikisi için de sadece görünür olmak başlı başına bir politika yapmak anlamına geliyor. Onun da yükü çok ağır aslında. Baktığımız zaman yani engelli birisinin tırnak içinde engelini saklayamaması, trans birisinin trans olduğunu saklayamaması, bunu tercih edecek olsa bile belki yapamıyor olması haliyle onu bir aktivist haline getiriyor. Yani kimliği görünür iki durumdan bahsediyoruz. Bu gibi çok ortak yanı var ve aslında birlikte mücadele alanlarını da açıyor. Ama yıllardır ne sakat hareketi çok LGBT+ kapsayıcı olabiliyor, ne de LGBT+ hareketi çok sakat kapsayıcı olabiliyor. Buna çok kesişimsel baksak da zaman zaman yakınlaşmalar oluyor. Sakat LGBT+ yanılmıyorsam 2015’lerde örgütlenmişlerdi, bu benim için iyi bir deneyimdi ama sonra sürdürülemedi. Böyle alanlarda ortaklık yapmak aslında bu meseleleri anlatmak için de iyi bir potansiyel barındırıyor. Hak temelli alanlara sadece bir kimlikle değil de bunu kesişimsel olarak anlatmak çok daha etkili olabiliyor, böyle görüyorum. Yani aslında hem sakatla queer, hem de queerler sakat oluyor. Çok fazla ortak özel durumumuz var. Politika yapma biçimimiz de çok benzeşiyor, öyle görüyorum.
Judith Butler’ın Queer Theory ve Robert McRuer’ın Crip Theory
A.T.A.: Şimdi çok güzel bir konuya da geldik. Sen erkeklik eleştirirken onu da besleyebiliriz demiştin. Ben de demin sorumda demiştim. Bizde de sağlamcılık aynı durumda. Sağlamcılığı da eleştirirken besleyebilirsiniz, aynı şeyler ve aslında çözümler de aynı zaten. Buradan şuna geleceğim; ben soruyu sorarken, Judith Butler’ın Queer Theory ve Robert McRuer’ın Crip Theory demiştim. Robert McRuer de hem eşcinsel, hem de sakat bir aktivist. İngiltere'de yaşıyor ve Crip Theory kitabıyla da bir ufuk açtı aslında bütün alanda. Robert McRuer’ın o kitabından hareketle, benim de bir düşüncem var öteden beri; sakat, LGBT+ ve kadın hareketi birleşse, bu üç toplumsal dinamiğin birleşmesi gerekiyor diye düşünüyorum ve McRuer da kitabında bundan bahsediyor aslında. Sen eşcinsellik dedin, girdin aslında biraz ama bunu da diyelim. Olur ve güzel olur diyoruz. Ama nasıl olabilir? Çünkü ben bu programı dinleyen sakatlar, ‘Kardeşim biz tırnak içinde ‘bilmem ne miyiz?’, sen niye buna giriyorsun?’ diyebilirler. Hep öteki kimliği bir öcüileştirme var aslında, sen de biliyorsun bunu. Nasıl bunu bir araya getirebiliriz, bununla ilgili bir beyin fırtınası yapsan ne çıkar içinden?
U.D.E.: Yıllardır böyle. Dediğin gibi, tespit edilen aslında ne kadar güçlü bir politika üretilebileceğini bildiğimiz bir alan. Bu alanlar birleşse ama hep bir şeyle karşılaşıyoruz, dediğin gibi, bir hareket içerisindeki bir dirençle karşılaşıyoruz. Bu da galiba hâlâ ve hâlâ yetersiz bir dirsek temasının olmamasıyla ilgili. Yani belki çok kişisel ilişkilerle de gidiyor. Politik olarak, kurumsal olarak adımların atılması gerekiyor, bunu takip eden mekanizmaları üretmemiz gerekiyor. Sakatlar ile ilgili bir örgütlenme içerisinde LGBT+’ların güvenli olabileceği alanları yaratmak ve orada bu konuları özneleri ile tartıştıkları, bildikleri ve temas ettikleri alanlar açmak. Belki de o alan içerisinde açılma konusunda cesareti olmayan kişilerin de açılacağı bir alana vesile olur. Aynı şekilde LGBT+ hareketi içerisinde de sakatlık meselesi. Dediğim gibi, ben 2015’lerden beri çok yüksek sesle duymuyorum çünkü o örgütlenen yapı galiba dağıldı. Ama mesela bizim Muamma LGBT+ Derneği'ne gelen giden, sakat hareketinde örgütlü olmayan ama LGBT+ hareketinde örgütlü olan sakatlar var mesela. Belki onların örgütlerinebileceği bir alanı açmak yani göreceli bunu demekle belki şey olmaz ama LGBT+ hareketinin sakat kapsayıcı olması bir tık daha kolay. Çünkü sakatlarla ilgili önyargı, toplumsal önyargıyla LGBT+’lara dair olan önyargı arasında biraz bir doz farklılığı var. Sakat bir insan sadece bu kimliğiyle orada var olmak isteyebilir ve aslında dışarıdan o örgütlenmeye, o topluluğa getirdiği bir LGBT+ fobisi olabilir. Orayla mücadele etmek için de işbirliği yapmak gerekiyor. Yani bizlerin, örgütlenen insanların, örgütlerin bir araya gelerek belki bir şeyler üretmesi ya da şu an yaptığımız bu sohbeti yaygınlaştırmak, iki hareketi de kapsayıcı hale getirmek, her iki hareketin öznelerinin farkındalık düzeyini arttırmaya yarayacak şeyler yapmak.
Buraları kesiştirmek gerekiyor. Dediğin gibi, kadın kimliği, LGBT+ kimliği ve sakat kimlikleri mesela bir kesişse ne olur - muazzam bir şey olur. Yıllardır sosyalist hareketin işçiler üzerinden belki hayal kurduğu şeyi ve yeni toplumsal hareketlerde biz de buradan kurabiliriz. Kaybedecek bir şey yok. Burada bir araya gelmek ve hemzemin şekilde politika üretmeyi kapsayıcı hale getirir, biraz daha güçlü siyaset yapma fırsatını bize getirir diye düşünüyorum. Ama hep bir direnç oluyor Alper. Yani yıllardır biz mesela konuşuyoruz, ediyoruz - özeleştiri olsun - bizim derneğimizin bulunduğu apartmanın bir engelli rampası yok ve bunun için aslında bizim ekstra bir çabamız da olmadı. Hep hayıflandığımız, keşke olsa deyip bıraktığımız bir şey. Burada böyle küçük görünen ama aslında çok büyük şeyler de var erişilebilirlikle ilgili. Biraz bu temasları daha güçlendirmek dışında bir yol, yöntem göremiyorum. Yani birbirimizi tanımaya - birbirimizden kastım, biz birbirimizi tanıyoruz da atıyorum benim çevremdeki LGBT+’ların çoğunun sakatlıkla ilgili - belki şu an sakat kelimesini kullanıyoruz ama - bazen bazı insanların engelliyi tercih ettiği ya da etmediği, sakatı tercih ettiği, körü tercih ettiği gibi sakat hareketi içerisinde çok tartışılan ama yani bizim hareket içerisinde çok da tartışılmayan konuları hâlâ tartışmaya, duymaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Yani çok daha 101 seviyesinde ve sürekli sirkülasyonu olan hareketleriz. Sakat hareketi de aynı, LGBT+ hareketi de öyle. Yani böyle sürekli yeni kimlikli insanların dahil olduğu dönüşüm şeyi çok yüksek, diğer siyasi hareketler gibi değil, sürekli yeni birileri katılıyor aramıza...
Yıldız Tar’a; Merhaba Canım’a Sakat Muhbabet’den bir selam
A.T.A.: Bu hafta Umut Derin Eroğlan idi konuğumuz. Kendisiyle Kekre belgeselini, öteki erkekler sakat mıdır, queer midir gibi konuları konuştuk. Son sözünü alacağım Umut. Bu arada Yıldız Tar’a selam gönderelim. Yıldız da Mayıs ayı başında Açık Radyo’ya başladı. Merhaba Canım programı var iki haftada bir Cuma günü Açık Gazete içinde Yıldız’a da bir selam gönderelim ondan da rol çalmış olmayalım. Son sözler diyerek son sorumu sormuş olayım sana.
U.D.E.: Öncelikle tekrar teşekkür etmek istiyorum bu alanı açtığın için ve bugün burada bunları konuşma fırsatımız olduğu için. Buradan Onur Ayı mesajımı da ileteyim; son yıllarda özellikle giderek dozu, şiddeti artan kurumsallaşmış bir LGBT+ nefretiyle karşı karşıyayız ve Haziran ayları LGBT+’lar için dünyanın her yerinde coşkuyla karşılanır. Son yıllarda özellikle bu coşkunun yanında bir de büyük kaygıyla başlıyoruz bu aya. Arkadaşlarımız her an gözaltına alınacak mı, şiddete maruz kalacak mı gibi korkularla bu coşkuyu yaşamak durumunda kalıyoruz. Umarım bu sene bu kaygıları biraz daha azaltan bir atmosfer olur, LGBT+’ların talepleri daha görünür olur, daha güvenli alanlarda, daha güvenli işlerde LGBT+’ları görebiliriz diyorum. Herkesin Onur Ayı’nı kutluyorum ve burada bu yayını dinleyen, henüz belki açılmamış, henüz belki örgütlenmemiş, birtakım soru işaretleri olan ve kendisini yalnız hisseden birileri varsa da onlara, ‘Yalnız ya da yanlış değilsin!’ demek istiyorum. Onur Ayımız kutlu olsun, Yıldız’a da hayırlı olsun, mutlaka Onur Ayı’na özel bir şeyler yapacaktır. Ben de onları takip ediyor olacağım. Kesişe kesişe kazanacağız galiba. Bugüne de son sözüm bu olsun. Konuştuğumuz kimliklerden hiçbiri bir diğeriyle ittifak yapmadan bir dünyayı tahayyül etmiyor bence. LGBT+’ların özgürlüğü, heteroseksüelleri de özgürleştirsin sakatların özgürlüğü…
A.T.A.: Sağlamcıları da özgürleştirsin.
U.D.E.: Sağlamcıları da özgürleştirir yani zaten tahayyülümüz de bu yönde. Birlikte mücadele etmeye, görünür olmaya, bu sohbetler etmeye devam edelim.
A.T.A.: Çok sağol Umut konuk olduğun için. Bu hafta Onur Ayı içindeyken Umut Derin Eroğlan’ı konuk aldım. Bu hafta destekçimiz Alper Can Kılıç'a teşekkür etmek istiyorum ve bir daha ki hafta başka bir konuyla görüşmek üzere hoşça kalın diyorum.
U.D.E.: Hoşça kalın.