Çölün Devi Saguaro Kaktüsü

Botanitopya
-
Aa
+
a
a
a

Vahşi Batı'nın sessiz tanıkları, Arizona Çölü'nün devleri saguaro kaktüsünden konuşuyoruz. Kızılderililerin kültüründe ölümsüzlük sembolü olan kaktüs, hayatın yenilenişini kutlayan ritüellerin de bir parçası...

Saguaro kaktüsleri
 

Saguaro kaktüsleri

podcast servisi: iTunes / RSS

Western’in babası sayılan John Ford’un 1946 yılında çektiği, 1880’lerin başında Arizona’nın gümüş madeni kasabası Tombstone’da geçen bir hikayeyi anlatan Sevgili Clementine filmi, kaktüsü başrole yerleştirip vahşi batıyla özdeşleştiren ilklerden biri muhtemelen. Bu kült filmin O. K. Corral kasabasında hasımlar arasında geçen silahlı çatışmanın anlatıldığı son sahnede, kasabayı çevreleyen yaşlı saguaro kaktüslerinin dramatik bir rolü vardır. Dev kaktüsler -Amerika’nın Vahşi Batı tarihinin sessiz tanıkları olarak her karede görünür neredeyse. 

Saguaro, ağaçsı bir çöl bitkisi. 15-20 metre boyunda devasa bir ağaç boyutuna erişecek kadar büyüyebiliyor. Kaktüs ailesinden. Bilimsel adı Carnegiea gigantea. Anavatanı, ABD'nin  Arizona Eyaleti'nin Sonora Çölü. Meksika'nin Sonora Eyaleti'nde, Whipple Dağları'nda ve Kaliforniya'nın Imperial County kasabasında yetişiyor. Kaktüsün atalarının, bölgenin çölleşmesi üzerine 15 ile 18 milyon yıl önce evrimleştiği sanılıyor.

"Arizona eyaletinin simgesi" olan saguaro kaktüsünün adı, Batı Amerika Birleşik Devletleri'nin kullandığı Mayo Dili'ne dayanıyor.  “Sah-wah-ro” olan kaktüsün adı değişerek, Meksika'da yaygın olarak konuşulan İspanyolcaya ve sonra da İngilizceye geçmiş.

Sonora bölgesi yerlileri, uzan zamandır saguarodan faydalanıyor. Orta ve güney Arizona’da yaşayan Pima ve “çöl insanları” anlamına gelen Tohono O’odham kabileleri kaktüsün kuru kaburgasını kullanarak topladıkları meyveleri taze tüketir, çekirdeklerini öğütüp yemeklerine katarmış. Bu meyvelerin şerbetini mayalandırarak yaptıkları şarabı törenlerde içer, çölde hayatın yenilenişini kutlarlarmış.  “Bir saguaroya dönüşüp sonsuza dek yaşayacak, her yaz meyve vereceğim” der Pima yerlilerinin bir halk efsanesinde. Ölümsüzlüğün simgesidir.

Bütün çöl bitkileri gibi etli yaprakları olan saguarolar kurak iklimlerde hayatta kalmasını sağlayan muazzam adaptasyonlar geliştirmiş. İlginç bir botanik yapısı ve yaşam döngüsü var: Kaktüslere özgü, krassulasean asit metabolizması denen özel fotosentez yöntemi sayesinde diğer bitkilerden farklı olarak karbondioksidi geceleri alıyor, gözenekler açıkken tutarak  depoluyor. Gündüz ise terleme yoluyla su kaybını en aza indirmek için gözeneklerini kapatıyor de depoladığı karbondioksit ile fotosentezi sürdürüyor.Bu yolla yapılan fotosentez, diğer inden daha az enerji sağladığı için bitkinin büyüme hızı da daha düşük… Yapraklı olan ağaçlara kıyasla, kaktüslerin terleme oranı 30 katı kadar daha düşük. Dikene dönüşmüş yapraklar da yüzey alanını küçülterek yine terlemeyi minimuma indirmiş oluyor. Tabii, su tutan bu özelliği sayesinde birer su istasyonu gibi çölde susuz kalmış başta kuşlar, tüm hayvanların hatta insanların imdadına yetişebiliyor. 

Kazık köklü bitkinin toprak yüzeyine yakın küçük ve sık kökleri, yağmur yağdığında su çekmeye hazır bir pozisyonda… Kökleri, yerin sadece birkaç santim altında büyüyor ki böylece kısa bahar yağmurları sırasında mümkün olduğunca çok yağmur suyunu, yeraltı sularına karışmadan depolayabiliyorlar.

Su kaybını önleyen bir diğer özelliği de bitkiyi kaplayan, kalın mumsu yapıdaki kütikulası… Kütikula, ışığı geçiren ama suyun geçişini engelleyen şeffaf bir örtü. Yüzey alanı az olduğu için terlemeyi en aza indiren dikenlerin, bitkiye hayati bir katkısı daha var: Bu kaktüsü lezzetli bulan büyük otçul hayvanların ona yaklaşmasını engelliyor; bir yandan da gövdeye gölge sağlıyor.

Arizona çölünün ortasında yükselen sütunları andıran saguaro kaktüsü çok heybetli, büyümek için çok da acelesi olmayan bir kaktüs türü. 175-200 yıl kadar yaşayabiliyor. Bilinen en uzun saguaro kaktüsü 23 metre boyunda ve tahminen 200 yaşında. Bu yaşa gelmiş bu dev kaktüslerin dal sayısı 50’yi aşıp, toplam gövde ağırlığı da 1 tona ulaşabiliyor.

Saguaroların büyümesi yavaş olduğu için çiçeklenmesi de uzun sürüyor. 30-35 yaşına gelip de 2 metreye ulaştıktan sonra çiçeklenebiliyor ancak… Nisan ve Haziran ayları arasında, gece serinliğinde, beyaz renkli, mumsu yapıda  9-10 cm çapında beyaz çiçekler açıyor.

Bu boru biçimindeki çiçekler, yine onun gibi geceleri ortaya çıkan uzun burunlu yarasayı çekmek için olgun kavun kokusuna benzeyen tatlı bir koku yayıyor. Ve bu cezbedici kokunun büyüsüne kapılan, en sadık polen taşıyıcısı olan yarasalar çiçekten çiçeğe geçerek tozlaşmalarını sağlıyor. Her çiçeğin ömrü yalnızca bir gece sürüyor olsa da üç hafta içinde her kaktüs, ardışık olarak 200’den fazla çiçek açıyor. Dallarının tepesinde oluşuyor çiçekler; o yüzden daha çok dal, daha çok çiçek ve üreme şansı demek ki saguarolar ancak 75 yaşından sonra dallanabiliyormuş. Çiçekler solup da yenebilir, yakut kırmızısı renkte meyveye dönüştükten sonra sıra bu kez beyaz kanatlı güvercinlere, kaplumbağalara ve böceklere geliyor.Mayıs ve Haziran ayları arasında ise saguaro kaktüsleri, her çiçeğin altında içi binlerce tohumla dolu, bol yağlı kırmızı meyveler vermeye başlıyor. 

 

Kaktüslerin gövdesini delip, açtığı cebe yuva yapan Gila ağaçkakanlarının temel besin kaynağı da bu lezzetli meyveler… Ağaçkakanların boşalttığı yuvalara daha sonra bir başka kuş; cin baykuşu yerleşiveriyor. Saguarolara zarar vermeyen bir yaşam biçimi bu; su kaybını önlemek amacıyla kuşların yuva için açtığı bu delikleri, sert bir kabukla bağlıyor. Bitki ölünce kalıp gibi geride kalan bu kabuklara “saguaro çizmesi” deniyormuş. Tabii saguaroların kuşlarla kurduğu bu ortaklık, tohumlarını yüzlerce kilometre uzağa ulaştırmak için… Karıncalar tohumları ağaç köklerine taşırken, kablumbağalar da gölge yerleri seçer.

Saguaro parlak kırmızı renkte meyvesinde topluiğne başı büyüklükte binlerce minik siyah tohum üretebilir. Kaktüsler çöl koşullarına dayanıklı ama tohumları öyle değil, filizlenebilmesi için gölgeye ve neme ihtiyaçları var. Bir kaktüs yaşamı boyunca ürettiği 40 milyon tohumdan sadece biri, ailesi kadar uzun yaşama şansına sahip. Sadece 5 santime kadar ulaşması için bile 10 yıl geçmesi gerekiyor, ebeveynlerinin boyutuna ulaşması ise 100 yıllık bir çaba demek… Saguaro kaktüsleri, bildiğimiz o ikonik dallanma formunun dışında -çok nadir olarak- yelpaze biçiminde bir yapıyla da dallanıp büyüyebiliyorlar.

Bu narin fidanların büyüme aşamasında o yüzden, “bakıcı ağaçlara ” ihtiyacı var. Saguaro kaktüslerinin bakıcıları, genellikle palo verde ağaçları, yine bir başka çöl bitkisi olan kreozot çalıları ve kimi durumda da -Pima yerlilerinin hayat ağacı olarak kabul ettiği- mesquite ağaçları… Minik saguaroları bulmak neredeyse imkansız, kayaların arasında ve bu bakıcı ağaçların gölgesinde dikkat çekmeden boy atıyorlar. Bakıcı ağaçlar, kaktüs fidelerinin sıcak çöl güneşinden ve kış donlarından korunmasına yardımcı oluyor. Bir yandan da onu kendine yem yapabilecek hayvanlardan gizliyor ve nemi korumasına yardımcı oluyor. 

Kew Kraliyet Botanik Bahçelerinde yer alan, botanik ressamlarından Matilda Smith’in çizdiği saguaro kaktüsü (1892) çiçeklendiğinde Joseph Dalton Hooker, “Bu bitkinin İngiltere’de çiçeklenmesi bahçeciliğin önemli bir zaferidir” diye yazmıştır bir makalesinde. Saguaro, botanik bahçelerinde egzotik bitkilere ayrılan bölümlerin en gözde bitkileri arasındadır. 

Viktoryen gezgin ve maceracı Marianne North’un Vegetation of the Arizona Desert (1875) kitabından, yalnız yola çıktığı ilk seyahatinde çizdiği resim saguaro kaktüsünün arka planında Arizona çölünün bitki örtüsünü de anlatıyor.

Şarkıcı / YorumcuParça AdıAlbüm AdıSüre
The Good, The bad and The Ugly Ennio Morricone 02:40