Dünya İklimi Eşik Noktasına Yakın

-
Aa
+
a
a
a

10 Aralık 2005James Hansen*Fuel Cell Today / Bangkok Post

 

Dünyanın sıcaklığı, son 30 yılın hızlı küresel ısınması yüzünden şimdi Holocene çağının tepe noktasından geçmekte. Holocene çağı 10 bin yıldan fazla süren, nispeten istikrarlı bir iklim dönemiydi. Bundan sonra 1 derece Celsius'tan fazla bir ısınma, dünyayı bundan önceki bir milyon yılda olduğundan daha sıcak bir hale getirecektir.

 

"Böyle gelmiş, böyle gider" ("business-as-usual") senaryoları, yani karbondioksit (CO2) salımlarının son on yılda olduğu gibi yılda yüzde 2 oranında artmaya devam etmesi, bu yüzyıl içinde dünyaya 2 ya da 3 derece ilave ısınma getirecektir. Böylesine sert ve şiddetli bir artış öyle değişikliklere delalet eder ki, bu pratikte şimdikinden farklı bir gezegenimiz olacak demektir.

 

Dünyanın iklimi bir eşik noktasına yaklaşmış, ama henüz onu aşmamış durumdadır; bu nokta aşıldığında, istenmeyen sonuçları olan geniş kapsamlı iklim değişikliğini önlemek artık imkânsızdır. Bu değişiklikler kapsamına, bildiğimiz haliyle Kuzey Kutbu (Arctic) bölgesinin yok olması ve bunun yaban hayatı ve yerli halkların hayatı üzerine getireceği bütün değişiklikler girmez sadece: dünyanın dört bir yanında denizlerin yükselmesine bağlı olarak çok daha büyük çapta kayıplar da girer.

 

Deniz seviyeleri önce yavaş yavaş yükselecektir: Grönland ve Antarktika (Güney Kutbu) uç ve saçaklarında buz ırmaklarının hızlanmasına bağlı olarak meydana gelen kayıplar, artan kar yağışları ve buz örtülerinin iç kısımlarında bu örtülerin kalınlaşması nedeniyle neredeyse dengelenecek; bu yüzden deniz seviyesindeki yükselme başlangıçta yavaş olacaktır. Ama, Grönland'da ve Batı Antarktika'da buzlar yumuşayıp eriyen sular yüzünden "yağlandıkça" (lubrication) ve payanda görevi gören buz kütleleri de ısınan okyanuslar yüzünden ortadan kalktıkça, denge buz kaybına doğru kayacak, böylelikle buz örtülerinde hızlı bir dağılma-çözülme sürecine sebep olacaktır.

 

Dünya tarihine bakıldığında, 2 ile 3 derece arasında bir ısınma ile deniz seviyesinde ulaşılan yeni dengenin (equilibrium) sadece Grönland'da ve Batı Antarktika'daki buzların çoğunu içine almakla kalmayıp, aynı zamanda Doğu Antarktika'nın bir bölümünü de kapsayacağı ve böylelikle deniz seviyesini 25 metre yükselteceği görülmektektedir.

 

Bir yüzyıl içinde sahil bölgelerinde yaşayanlar, fırtınalara bağlı olarak düzensiz sellerle yüzyüze gelecekler, sürekli değişen su seviyesinin üstünde kalmak için evlerini/işyerlerini sürekli olarak yeniden inşa etmek zorunda kalacaklardır.

Bu karanlık ve kasvetli  "böyle gelmiş, böyle gider" iklim değişikliği senaryosu ancak bir şekilde durdurulabilir: O da, sera gazı salımlarının bu yüzyılın ilk çeyreği içinde yavaşlatılabilmesi halinde. Eşik noktasını aşmaktan kaçınmak için küresel ısınma artışını 1 derece Celsius altında tutma hedefine ulaşmak, iki şey yapmayı gerektirir: Bunlardan birincisi, karbondioksit salımlarının artma oranını önce durdurmayı, ondan sonra da karbondioksit salımlarının artma oranını azaltmayı. Bunun da yolu öncelikle enerji verimliliğini iyileştirmekten geçer. İkincisi, küresel ısınmayı etkileyen karbondioksit dışındaki diğer gazların, özellikle metan ve karbon monoksitin – dolayısıyla troposferdeki ozonun – ve kara karbon (kurum) aerosollerinin salımında mutlak bir azaltmaya gidilmesini.

 

Eylemlere acilen ve derhal geçilmelidir. Yoksa, karbondioksit üreten altyapının on yıl içindeki muhtemel oluşumu, küresel ısınma artışını 1 derece tavanının altında tutmayı pratik olarak imkânsız hale getirecektir. Son derece kaygı verici gelişmelerin başında Çin'in, Amerika Birleşik Devletleri'nin ve Hindistan'ın çok büyük sayıda kömür yakan tesis inşasını planlamaları geliyor: Çünkü, bu santrallerin inşasında karbondioksitin tecrit edilmesi, yani üretilen enerjiden ayrılıp toprak altında depolanması (sequestration) mekanizmaları öngörülmemektedir.

 

Karbondioksit Sorunu

 

Karbondioksit üzerinde bu kadar büyük bir dikkatle durulmasının sebebi, tüm öteki şartların aynı olması halinde, artan karbondioksitin küresel ısınmaya yol açacağının anlaşılmış olmasıdır. Karbondioksit bir sera gazıdır. Bu gaz d]nyanin kızılötesi ışınımını massetmekte (absorb), sıcaklığın uzaya salımını azaltmaktadır. Bu da, dünyanın massettiği güneş enerjisi miktarı ile uzaya salınan enerji miktarı arasında geçici bir dengesizliğe yol açmaktadır. Dolayısıyla, dünya enerji dengesini eski haline getirinceye kadar ısınmaya devam edecektir.

 

Küresel ısınma sadece geçen 30 yıl içinde yarım derece Celsius'tan fazla ve yaklaşık 1 derece Fahrenheit kadar olmuştur.

 

Karbondioksit konusunda iyi haber şudur: Yıllık fosil yakıt salımlarının yaklaşık yüzde 40'ı hâlâ emilmekte, massedilmektedir. Karbondioksit salımlarını azaltır, ormanları artırma ve tarımsal uygulamalarımızı da iyileştirme yoluna gidersek, muhtemelen bu emilme oranını da artırabiliriz. Kötü haberse şu: Atmosferdeki karbondioksit miktarının istikrara kavuşturulması, karbondioksit salımlarının yüzde 60 ile yüzde 80 arasında azaltılmasını zorunlu kılabilir. Ne var ki, bunun aksine, karbondioksit salımları hâlâ artmaktadır: Son 10 yıl içinde bu salımlar her yıl yüzde 2 oranında artmıştır.

 

Bu türden sürekli büyüme kaçınılmaz mı, yoksa elimizde alternatif bir yol mevcut mu? Uzun vadede, bir yandan karbondioksit salımlarını azaltırken bir yandan da enerji ihtiyacını karşılamak, yenilenebilir enerjilerin geliştirilmesini, enerji santrallerinde üretilen karbondioksitin tecrit edilmesini, ve belki de nükleer enerjide yeni nesle geçilmesini gerektirecek. Ama şimdi, salım artışının durdurulması (artış grafiğindeki eğrinin düzleştirilmesi), şimdi iyileştirilecek enerji verimliliği ile sağlanabilir. Bir teknoloji lideri ve dünyadaki en büyük karbondioksit üreticisi olarak Amerika Birleşik Devletleri'nin burada liderlik rolünü üstüne alması çok önemlidir.

 

Genel olarak endüstriden kaynaklanan CO2 salımları azalmaktadır. Buradaki iki sorun, enerji santrallerinden ve taşıt araçlarından kaynaklanan salımlardır. Her iki durumda da çözüm, kritik olarak verimliliğe bağlıdır. Enerji santrallerinde, karbondiyoksit tecridi gerçekleşmedikçe veya bu tecrit gerçekleşene kadar, yeni bir fosil yakıt santrali inşasından kaçınmamız gerekiyor.  Taşıt araçlarında verimlilik kritik bir nokta; çünkü, dünyada araç sayısı hızla artmaktadır. Hidrojen teknolojisinin gelecekte bu sorunu çözeceğini ileri sürmek yanlış olur. Hidrojen yapmak için de enerji gerekir. Verimlilik her zaman gerekli olacaktır. Bunu şimdi sağlarsak, alternatif senaryoları uygulama yoluna daha kolay girebiliriz.

ABD'de yollara çıkan araç sayısı her yıl artmakla birlikte, 2030'a kadar yaklaşık yüzde otuza ulaşacak bir verim artışını devreye sokmayı öngören mütevazı tavsiyeleri kabul etmekle dahi, artan emisyon artışları yolundan ayrılmamız mümkün olabilir. Bu, elde olan teknolojiye dayanacak ve otomobil yapımcılarına verimlilik artışını devreye sokmaya yetecek zamanı sağlayacaktır.

 

Yalnızca bu mütevazı eylemin 35 yılda birikecek yararının, hidrojenle çalışan araçlar ilâve olmadan dahi, Alaska Ulusal Yaban Hayatını Koruma alanında çıkarılacak petrolün yedi katından fazla petrol tasarrufu sağlayacağı, ABD Jeoloji Araştırma Kurumu (US Geological Survey) tarafından tahmin edilmektedir.

 

Teknik bir mesele olarak ele alınırsa, küresel sıcaklık artışını 1 derece Celsius'un altında durdurmak, tümüyle ulaşılabilir bir hedeftir. Şimdi her şey, bilinçlenmiş bir kamuoyunun, şu ısınan yerküre üzerinde liderlerin siyasi iradesini güçlendirmesine bağlı.

 

Çeviren: Ömer Madra

 

* James Hansen'in Amerikan Jeofizik Derneği yıllık toplantısında 6 Aralık tarihinde yaptığı konuşmadan derlenmiş metin. Hansen, NASA Uzay Çalışmaları Goddard Enstitüsü Başkanı'dır.

Earth's climate near tipping point (Özet)

Is There Still Time to Avoid 'Dangerous Anthropogenic Interference' wit Global Climate? (Tam metin)

NASA'da görevli iklim bilimci James E. Hansen (NASA'ya bağlı Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü Direktörü), geçen ay bir seminer vermiş ve bu seminerde küresel ısınma ile bağlantılı sera gazlı emisyonlarının azaltılması çağrısında bulunmuş. 
 
Direktör şimdi yaptığı bir söyleşide, Bush yönetiminin bu açıklama sonrasında konuşmalarını aktif olarak engelleme çabası içine girdiğini duyuruyor. Enstitünün halkla ilişkiler kadrosuna yapacağı tüm konuşmaları, basından gelen görüşme taleplerini vb. gözden geçirme emri verilmiş. NASA engelleme iddialarını yalanlıyor ve koyulan kuralları düzgün bir bilgi akışı sağlamaya yönelik koordinasyon önlemleri olarak adlandırıyor. Ve NASA çalışanlarının işlevinin politikaları eleştirmek ve politika belirlemeye yönelik açıklamalar yapmak değil, bilimsel araştırmaların bulgularını açıklamak olduğunu söylüyor.
 
Hansen ise, bütün bunların kamuoyunun bilgilendirilmesini engellemeye yönelik bahaneler olduğunu savunuyor. Açıklamaları kısıtlayıcı bütün bu prosedürlerin kamuoyunun iklim değişikliğine ilişkin ve geleceğe yönelik tehlikelere işaret eden yeni bulguların anlam ve önemini tam olarak kavramasını engellediğini söylüyor. "Kamuoyu ile iletişim kurmanın şart olduğu anlaşılıyor, çünkü, bu konuyu bulandıran özel çıkar odaklarının üstesinden gelmenin tek çaresi kamuoyunun kaygılarını dile getirmesi olacak" diyor. 

63 yaşında bir fizikçi olan Dr. Hansen 1967'den beri NASA'da çalışıyor. Goddard Enstitüsü'ndeki bilgisayarlarda küresel iklim simülasyonu yapma çalışmalarını yönetiyor. 1988 yılından beri kömür, petrol ve diğer fosil yakıtların yanmasının kaçınılmaz yan ürünleri olan ısı-tutucu emisyonların uzun erimli tehlikeleri konusunda kamuoyunu uyaran açıklamalar yapmakta. ABD Bilimler Akademisi başkanı Ralph J. Cicerone Hansen'ın dünyanın en üretken ve en yaratıcı bilim insanlarından biri olduğunu söylüyor.

Yönetimlere konuyla ilgili pek çok kez brifing vermiş. 2001 yılında Dick Cheney ve kabine üyeleri kurum ve isi temizlemenin de önlem olarak etkili ve karbon dioksit emisyonunu azaltmaktan çok daha kolay bir ilk adım olduğuna ilişkin bulgularıyla ilgilenmişler.

2004'te yönetimin iklim bilimcileri susturmaya çalıştığını ve Kerry'e oy vermeyi planladığını söyleyince Bush yönetimi nezdinde epey itibar yitirmiş. Dr. Hansen bütün bunların Aralık ayından beri, karbon dioksit emisyonlarını azaltmak konusunda daha fazla gecikilmesinin yarattığı çok açık tehlikeler konusunda kamuoyuna açıklama yapmasını engellemek için yapılan baskılar yanında hiç kaldığını söylüyor.

6 Aralıkta Amerikan Jeofizik Birliği'nin San Francisco'daki yıllık toplantısında verdiği seminerde mevcut teknolojilerle, özellikle motorlu taşıtlarda, karbon dioksit emisyonunda önemli azalmalar sağlanabileceğini söylemiş ve ABD bu konuda başı çekmezse iklim değişikliğinin sonunda dünyayı farklı bir gezegen haline getireceğini eklemiş. 

ABD yönetimin politikası emisyon artışını yavaşlatmaya yönelik "gönüllülük" temelinde önlemler almak, bunu tersine çevirmeye yani karbon dioksit emisyonunu azaltmaya yönelik bir irade yok. 

Dr. Hansen bu konuşmayı yaptıktan ve 15 Aralık'ta, 2005 yılının en az son bir yüzyılın en sıcak yılı olduğunu gösteren bulguları yayımladıktan sonra, yönetim kademesinden, böyle açıklamalar yapmaya devam etmesi halinde çok ağır sonuçları olacağına ilişkin yoğun baskılar gelmiş.

Çeviri: Ayşe Berktay