Makale - Yorum - Analiz
Guardian gazetesinin eski genel yayın yönetmeni ve medya köşe yazarı Peter Preston, Türkiye'de basın özgürlüğünün durumunun giderek kötüleştiğini öne sürdü.
Türkiye’yi yönetenlerin bazı Batı ülkelerinde propaganda/miting talepleri o ülkelerin merkez ve eyalet yönetimleri tarafından kabul edilmiyor.
Almanya’da yayınlanan günlük Die Welt gazetesinin Türkiye muhabiri Deniz Yücel on üç gün gözaltında tutulduktan sonra “terör örgütü propagandası ile halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla tutuklanıyor.
"Bu 'referandum'un kötü niyetle bir 'plebisit'e dönüştürülme ihtimali vardır."
AKP’de Recep Tayyip Erdoğan, Cemaat’te ise Fethullah Gülen’in sözü kanundu. Erdoğan ve Gülen’in takipçileri, bu iki ismin ortaya koyduğu fikirleri, izledikleri çizgiyi hiçbir sorgulama cesareti gösteremedi.
Nusaybin’in Xerabê Bava'da (Kuruköy) köyünden 9 gündür haber alınamıyor. Sokağa çıkma yasağı ilan edilen köyden medyaya düşen iddialar ise korkunç.
Referandumda evet demek, bunca yanlışın müsebbibi zihniyete sınırsız iktidar tanımak ve daha büyük yetkilerle yeni yanlışlar yapmasının yolunu açmak anlamına gelir. İşte bu yüzden, sadece getirilmek istenen ucube sisteme değil, mimarı ve de yürütücüsü olmayı amaçlayan kişiye de hayır denmesi gerektiğini düşünüyorum.
Hükûmet sistemimizi baştan sona değiştiren, Anayasamızın toplam 69 maddesini etkileyen çok önemli bir Anayasa Değişikliği Teklifi referanduma sunuldu. 16 Nisan’da oylanacak. Herkes konuşuyor. Tek konuşmayanlar anayasa hukukçuları!
Vialon: "Türkiye’de akademisyenlerin ihraç edilmesi, eleştirileri engellemek ve AKP politikalarına karşı çıkma potansiyeli olan kişilere bir gözdağı verme ve caydırma amacını taşımaktadır"
Tehlikenin farkında mısınız? Bugün Türkiye üniversitelerinden büyük bir beyin göçü yaşanmaya başlamış durumda... Bir zamanlar Hitler Almanyası’ndan kaçanlara Türkiye üniversiteleri kapılarını açmıştı. Şimdi tersi yaşanmakta! Ne yazık ki öyle.
Yakın geçmişte yaşadıklarımız "olağanüstülük"ün "dayanılmaz bir cazibesi olduğu" ve çetrefil sorunların hallinde kestirme yol olarak algılanabildiğini ortaya koymaktadır. Buna karşılık tecrübemiz, uzun vâdede bu cazibeye kapılma ve "olağanüstülük"ü kendisini doğuran nedenlerden bağımsız olarak "düzen" haline getirmenin kapsamlı sorunlara neden olduğunu göstermektedir.
Yalanlar öyle bir atmosfer yaratır ki, bu ortamda herkesin yalan söylediği varsayılır. Hakikat şüpheli ve müphem bir hale bürünür. Anlatılanlara, doğru oldukları için değil, hatta kulağa doğru gibi geldikleri için bile değil, duygusal bakımdan cazip oldukları için inanılmaya başlanır. Sistemli bir şekilde yalan söylenmesinde esas amaç, Arendt’in yazdığı gibi “bizatihî insan doğasının dönüştürülmesi”dir. Yalanlar eninde sonunda, büyülü düşünceye teslim olan ve olup bitene aldırmaktan vazgeçen halkta bir uyurgezerlik halini besleyip büyütecektir.
Bu referandumda da yüzde 50’lerden birine eklemlenecek yüzde 1’lerin bile etkisi ve belirleyiciliği büyük olacak.
“Hayır”, demokratik bir anayasanın yapılmasını ve toplumun gelişip ilerlemesini sağlayacak tarihsel bir tercihtir.
Demokrasi İçin Birlik, referandumda oylanacak anayasa değişikliği teklifine karşı “Hayır” diyeceklerini açıkladı.
21 Ocak 2017’de TBMM’de kabul edilen ve halkoyuna sunulması beklenen değişikliğin Anayasa’ya uygunluk sorunu, üç açıdan tartışılabilir: şekil, esas ve olağanüstü hal (OHAL).
Yargının tarafsız ve bağımsız olmasının istenmediği bir düzen için, OHAL koşullarında Anayasada değişiklik yapılması demek yargının otorite ve gücünün el değiştirmesi ve güçlü olanların eline geçmesidir ki; Anayasa değişikliğinin en olumsuz ve endişe verici yanı budur.
Bütün yürütme yetkisini elinde toplayan başkanın yasama organı karşısındaki etkinliği sadece (kuvvetle muhtemel) çoğunluk partisinin başkanı olmasının getirdiği avantajla ilgili de değil. Düzenlemenin başkanla Meclis arasındaki ilişkilere dokunan her maddesine sinmiş bir “başkancılık” ruhu var. Meclis başkana feda edilmiş; bu çok açık.
Türk Tabipler Birliği (TTB) Başkanı Raşit Tükel, "baskı ve zulüm politikalarına karşı 'Hayır' diyeceklerini" belirterek, "Barışın egemen olduğu laik, demokratik ve özgür bir ülke için mücadele etmeye devam edeceğiz. Çünkü tüm haksızlıkların nasıl son bulacağı referandum sonucuna bağlı” dedi.
“Bu koşullarda meşru bir referandumun dünyada örneği yok” diyor Ralston Saul, “Siyasi bir pozisyon aldığımız için değil, PEN olarak yüz yıldır aynı yerde durduğumuz için söylüyoruz bunu."