Afrika Boynuzu'nda 37 milyon insan açlıkla karşı karşıya. Zengin ülkelerin “kayıp ve hasar finansmanını” benimseme zamanı.
Vanessa Nakate'nin 08.11.2022 tarihinde The Guardian’da yayımlanan "Afrika ülkeleri iklim krizine 'uyum sağlayamıyor.' İşte zengin ülkelerin yapması gerekenler" yazısını paylaşıyoruz.
Eylül ayında memleketim Uganda'dan, tarihî bir kuraklık yaşayan Kenya'daki Turkana’ya seyahat ettim. Bir sabah, doktorların en şiddetli akut yetersiz beslenme vakalarına sahip hastaları gördüğü hastanede bir çocukla tanıştım. Ailesi, ihtiyacı olan tedaviye zamanında ulaşamamıştı. O akşam güneş battığında çocuk ölmüştü.
Çocuk, Afrika Boynuzu'nda açlıkla karşı karşıya kalan 37 milyon insandan biriydi. Dört başarısız yağışlı mevsimin ardından Kenya, şiddetli bir kıtlık riskiyle karşı karşıya. Bu ıstırap daha da kötüleşecek. Uzmanlar Etiyopya, Kenya ve Somali'deki kuraklık bölgelerinin yılın geri kalanında normalin çok altında yağış alacağını tahmin ediyor.
Afrika kıtasının tamamı, tarihî küresel emisyonların yüzde 4'ünden daha azından sorumlu olmasına rağmen Afrika halkı iklim krizinin yükünü taşıyor. Toplumlarımızın, ekonomilerimizin ve en önemlisi insanlarımızın büyük hasarlar aldığına şahit oluyoruz. Aynı adaletsizlik dünyanın diğer düşük gelirli bölgelerini de felce uğratıyor: Pakistan'da bu yılın başında meydana gelen sel felaketi, tüm ülkenin üçte birini sular altında bırakarak 1.700'den fazla insanın ölümüne sebep oldu. Dünya Bankası, Pakistan'ın toplam ekonomik zararın 30 milyar doların (26 milyar sterlin) üzerinde olduğunu tahmin ediyor ve yeniden inşası 16 milyar dolara mal olacak.
Pakistan, küresel emisyonların yalnızca yüzde 0,3'üne neden oluyor ancak Kenya ve Somali gibi diğer ülkeler tarafından salınan sera gazları için kelimenin tam anlamıyla cezasını çekmek zorunda. Dahası bu ülkeler kendilerine verilen zararı ödeyecek kaynaklara sahip değiller. 2021'de yaşanan sel felaketinde Almanya hükümeti, selden zarar gören kasabaları ve altyapıyı yeniden inşa etmek için anında 30 milyar avro (26 milyar sterlin) ödeme yapabildi. Buna karşılık Pakistan, yalnızca yüzde 34'ü finanse edilen bir BM acil durum çağrısına güvenmek zorunda kaldı. Mozambik, 2019'daki Cyclone Idai'nin ardından toparlanabilmek için IMF kredisi almak zorunda kaldı ve bu da ülkeyi daha ciddi bir borç sıkıntısına itti.
Zengin ülkelerin sömürge ve yağmalama mirası Pakistan, Kenya ve Mozambik gibi ülkeleri iklim kriziyle başa çıkmak için yeterli kaynaktan yoksun bıraktı. Aşırı hava olayları karşısında iyileşecek para olmadan, benimki gibi ülkelerin önümüzdeki birkaç on yıl içinde hayatta kalabilmeleri için çok az umut var.
Bu hafta COP27'de iklim krizinin etkilerine karşı en savunmasız ülkeler masaya bir çözüm getiriyor. Bu krize büyük ölçüde neden olanlardan, yarattıkları zararın ödenmesine yardımcı olmalarını istiyoruz. Buna BM dilinde “kayıp ve hasar finansmanı” deniyor. Bu talep çoktan müzakerelere hâkim olup, müzakerecilerin gecenin geç saatlerine kadar tartışmasına neden oldu.
Dünyanın iklim açısından en savunmasızları arasında yer alan Pasifik ülkesi Vanuatu, bu tür bir malî desteği ilk olarak 1991'de önerdi. Ancak konu yıllardır teknik BM müzakerelerinde düğümleniyor. Bu düğümlenme de zengin ülkelerin, iyileşmek ve yeniden inşa etmek için paraya ihtiyacı olan toplumlara malî destek sağlamayı geciktirmesine izin verdi. Şimdi, kayıp ve hasar konusu nihayet kaçınılmaz bir hale geliyor. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar bunun neden gerekli olduğunu anlamaya başladı.
Bazıları, enerji ve yaşam maliyeti krizlerinin ortasında bu tür bir finansmanın mümkün söyleyebilir. Ancak öne çıkan bir suçlu var: fosil yakıt endüstrisi. Loss and Damage Collaboration tarafından hazırlanan yeni rapor, 2022'nin ilk yarısında sadece 6 fosil yakıt şirketinin dünya çapındaki gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşen aşırı hava ve iklimle ilgili olayların toplam maliyetlerini karşılamaya yetecek kadar para kazandığını ve bunun yanı sıra neredeyse 70 milyar dolar (61 milyar sterlin) kâr elde ettiğini gösteriyor. BM genel sekreteri bile, kayıp ve hasar ödemelerini finanse etmek için fosil yakıt devlerinden beklenmedik vergiler alınması çağrısında bulundu.
Diğerleri ise paranın gerçekte nasıl kullanıldığını kontrol edemeyeceğimizi, hükümetlerin bu paraları ihtiyacı olan toplumlara iletmeyebileceğini ve bunun yerine kendi projelerine harcayabileceklerini iddia ediyor. Ama neyin işe yaradığını biliyoruz. Stockholm Çevre Enstitüsü tarafından geçen hafta yayımlanan bir rapor, parayı ihtiyacı olan toplumlara ulaştırmanın en etkili yolunun onlara doğrudan bu parayı vermek olduğunu ortaya çıkardı. Bu tür doğrudan transferler, acil ihtiyacı olan topluluklara küçük ve erişilebilir hibeler şeklinde olabilir.
Eksik olan, bunu gerçekleştirecek siyasi iradedir. Ancak iklim felaketleri biriktikçe, kayıp ve hasarı görmezden gelmek giderek zorlaşıyor. İnsanlar COP27'yi “Afrikalı Polis” olarak tanımladı. Bu isim ancak dünya liderleri, yaratılmasında oldukça az rol oynadıkları bir krizden muzdarip toplumların ihtiyaçlarıyla gerçekten ilgilenmeye hazırsa yaşayabilir. Bu hafta Şarm El-Şeyh'te toplanan liderlere şunu söylüyorum:
Açlığa uyum sağlayamazsınız. Zamanı boşa harcamayı bırakın. En çok ihtiyacı olanlara fon sağlamaya başlayın.
Vanessa Nakate bir iklim aktivisti, UNICEF iyi niyet elçisi ve A Bigger Picture [Daha Büyük Resim] kitabının yazarıdır.
Çeviren: Eda Kılıç