Tropikal ormanlardan hem büyüleyici hem tuhaf mı tuhaf, hatta irkiltici bir bitkiyi anlatıyoruz: Nepenthes, yani suibriği… Göze çarpan, canlı kırmızı renkte, kocaman açılmış dev ağzı ve sıkı sıkıya sarılan sülükdalları olan suibriğini görüp de irkilmemek pek mümkün değil doğrusu.
Başka bir uzaydan gelmiş gibi görünen bu tuhaf bitkilerin nasıl beslendiğini, avına nasıl tuzak kurduğunu ve stratejik davrandığını öğrendiğiniz zaman gözünüze daha da korkutucu görünmeye başlıyor. Nepenthes’in 140 ayrı türü var, etçil bitki olarak tanımlanıyorlar. Anavatanı Borneo, Sumatra ve Filipinlerdeki yağmur ormanları; Hindistan’ın Megalaya Eyaleti, Sri Lanka, Avustralya Qeensland’in küçük bir kısmı ve Madagaskar’daki tropikal ormanlar… Özellikle, nemli, sulak bölgelerde yaşayan bitkiler bunlar… Ama bazıları çorak topraklarda bile yaşıyor. Çoğu tırmanıcı; birkaç çalımsı tür arasında boyu 20 metreye ulaşanlar bulunuyor. Farklı iklim ve çevresel koşullara adaptasyon becerisi oldukça yüksek Nepenthes’lerin; ağaç gövdelerinde, kuru taşlı zeminde bile yetişebiliyor.
Böceklere ve diğer hayvanlara, genellikle bitkilerin yem olduğunu biliyoruz ama misilleme yapıp bu durumu tersine çeviren bitkilerin sayısı hiç de azımsanacak gibi değil. 650 bitki türü (ve birkaç mantar) çoğunlukla böcekleri, eklembacaklıları kimi durumlarda da daha büyük avları türlü tuzaklarla kendine çekiyor, hapsedip afiyetle sindiriyor.
Tabii bu durum, doğanın sistematiğine -o zamanki bilgilerle tabii- öyle ters düşer ki- doğa bilimci ve botanikçi Carolus Linneaus, önceki bilim kitaplarında var olan pek çok örneğe ve çizimlere rağmen etçil bitkilerin varlığına inanmayı uzun bir süre reddeder ve şüpheyle bakar. İlk kez 1737’de yayımladığı Hortus Cliffortianus kitabında Nepenthes adını kullanmış; Sri Lanka’dan Avrupa topraklarına gelen Nepenthes distillatoria türünü ise 1753 yılında Species Plantarum kitabında yayımlanmış. 1875 yılında yazdığı kitapla onları dünyaya tanıtan Charles Darwin bu tür bitkileri “böcekçil” diye tanımlamıştı ama daha farklı hayvanları da avladıklarından bugün onları nitelendirirken “etçil” sözcüğü tercih ediliyor.
Peki Nepenthes ne anlama geliyor, Linneaus’un verdiği bu ismin esin kaynağı ne? Bitkinin adının etimolojik kökeni -yeni tanımlanan birçok bitkide olduğu gibi- Yunan mitolojisine dayanıyor. Homeros’un eseri Odyssea öyküsünde, Tanrıça Helen’in bütün acılarını unutması için Mısır Kraliçesine verdiği iksirin adıdır bu; olumsuzluk eki olan “ne” ve keder anlamına gelen “penthes” sözcüklerinin birleşiminden oluşuyor. “Keder olmadan” anlamına geliyor.
Nepenthes adıyla, bilimsel dergilerde tanımlanmadan önce suibriğiyle ilgili bilinen en eski kayıt 1658 yılında Histoire de la Grande Isle de Madagaskar (histuar dö la gran il dö madagaskar) / Büyük Madagaskar Adasının Tarihi kitabındaki yazısıyla Fransız sömürge valisi Etienne de Flacourt’a (etyen döflakur) ait. Adı henüz konmamıştır ama kitapta bitkiyi “kapaklı küçük bir vazoya benzer çiçeği olan, sarı ve kırmızı renklerde, 7 inç uzunluğunda” diye tarif eder…
Suibriği ya da bilimsel adıyla Nepenthes, bilim çevrelerinde kabul edildikten sonra birçok dergide çizimleriyle birlikte yer almış ama geniş bir kitleyle tanışması çok sonra olur. National Geographic dergisinden Paul Zahl, Mayıs 1964 sayısında yayımlanan Malaysia’s Giant Flowers and Insect Trapping Plants /Malezya’nın Dev Çiçekleri ve Böcek Kapan Bitkileri makalesinde bu etçillerden bahsedince, 19. yüzyılın bahçe ve botanik dergilerinden ya da Darwin’in bilimsel makalesinden sonra ilk kez bu bitkiler geniş bir kitleyle tanışmış olur. Zahl’ın Borneo ‘da keşif gezisi sırasında çektiği fotoğraflarındaki Nepenthes türleri sanki başka bir dünyadan gelmiş gibi görünür okuyuculara da… Bu makalesinde ayrıca yerel halkın bu bitkilere “maymun bardağı” dediğini; Sarawak’ta gördüğü, Nepenthes rafflesiana’yı büyük bir ustalıkla bardak gibi tutarak bir dikişte nektarını içen orangutanı da fotoğrafladığını da anlatıyor.
Evet, bitkinin nasıl beslendiğine, avına nasıl tuzak kurduğuna bakalım… Genellikle verimsiz topraklarda yetişen bir bitki olduğu için günlük besinlerini böceklerden (özellikle karıncalardan) ve diğer küçük vahşi canlılardan takviye edecek biçimde evrim geçirmiş olduğunu söyleyebiliriz.
Etçil bitkiler avlarını tuzağa düşürmek için farklı yöntemler geliştirmiş; aktif kapan ve pasif kapan diye iki ayrı mekanizmadan yararlanıyorlar. Darwin’in “dünyanın en harika bitkisi” dediği Dionaea muscipula, yani Venüs sinek kapanı gibi bazı türler örneğin, böceklerin ilgisini çekmek için aromalı bir nektar salgılıyor; böcek bitkinin kapan biçimindeki yaprağına konduğu zaman aniden -saniyenin otuzda biri hızında- kapanıyor. Böcek bir daha asla çıkamıyor ve bir hafta sonra sadece geriye atıkları kalıyor. Suibriği dediğimiz Nepenthesler ise pasif avcılar; böcekler ya da başka hayvanların renk, koku veya nektarlarına kapılıp yaklaşmasını sonra bitkinin içindeki sıvı dolu bölüme düşmesini bekliyorlar.
Birçok Nepenthes türü var keşfedilen, ama hepsinin ortak özelliği, içinde baştan çıkarıcı öz suyun biriktiği ibrik biçiminde yaprak uzantıları. Filizlerin ucunda büyüyen bu şişkince bölüm, içindeki sıvı yeterli miktara ulaştığında kapak açılana dek genişleyerek şişiyor. Parlak renklerde “peristome” denen dudağa benzeyen bölüm, tatlı bir nektarla avı kendine çekiyor; yüzeyi tutunamayacak kadar kaygan olduğu için de nektarın cazibesine kapılan dikkatsiz misafirler, doğrudan ibriğin içine düşüyorlar. Renk, biçim ve boyutları oldukça farklı olan suibriği bitkilerinden bazıları iki litre kadar sıvıyı içinde tutabilir, bir sıçanı bile avlayabilir.
Bristol Üniversitesi’nden Biyolog Ulrike Bauer ve ekibinin yakın zamanda bu bitkinin, tropik iklimde, hava koşullarındaki değişime göre davranarak, yarı zamanlı avlandığını keşfetmiş. Suibriğinin ağız kenarları kuruyken, beslenmek için nektar arayan karıncalara güvenli bir basamak işlevi görüyor. Keşfe giden karınca, koloniye geri dönüp de tatlı haberi paylaşınca karıncalar kaynağa akın ediyor. Ama tropikal iklim nedeniyle kısa süre içinde ıslak ve kaygan hale gelince ise karınca kolonisi için tam bir ölüm kapanına dönüşüyor. Tehlike mesajları anında koloniye ulaşmadığı için karınca akını sonlana dek bitki uzun uzun bu açık büfenin keyfini sürmeye devam ediyor.
Suibriğinin içinde biriken sıvı, genellikle yağmur suyuyla seyrelmesine rağmen hafif asitli bir sıvı. Pek çok tür, yağmur suyunun fazlasını engellemek için kapağa benzer yapılar geliştirmiş. Bitkinin iç kısmında, “tuzak çukuru” denen kısım mumsu bir salgıyla kaplı. Bu bölüme temas edildiğinde, yüzeydeki kristaller düşüyor ve tuzak çukurunun iç yüzeyi aşırı kaygan hale geliyor. Bitki avını yakaladığı zaman biriktirdiği sıvının asit oranı hızla artıyor ve kurbanın dokularının parçalanmasında sindirim enzimlerine yardımcı oluyor. Bitki bu dokulardan nitrojen ve başka besinler de alıyor.
Nepenthes’e benzer ama farklı aileden olan, Kobra zambağı ve Sarracenia türünün bazı üyeleri gibi Yeni Dünya türleri de hayvanları tuzağa düşürmek için “ibrik”lerini kullanıyor. Tüm etçil bitkilerde olduğu gibi, Nepenthes’in de avlarına tuzak kurma yöntemi gerçekten de hem ürpertici hem de bir yönüyle hayranlık uyandırıcı.
Birçok türü var; anavatanı Borneo olan Nepenthes rajah, en büyük ibriklere sahip, yaklaşık 3.5 litrelik nektarı tutabiliyor- bir sıçanın boğulmasına neden olacak kadar. Nepenthes rafflesiana ise çiçek nektarlarının peşinde olan kelebekler ve arılar gibi böcekleri tuzağa düşürmek amacıyla olgun ibriklerinden tatlı bir koku yayacak biçimde evrimleşmiş. Nepenthes lowii ve Nepenthes hemsleyena gibi diğer türler de bunun yerine ödülü paylaşıyor. Nepenthes lowii 2009 yılında keşfedildiğinde botanik dünyasını hayli şaşırtmış. Kimi yarasa türlerinin; Afrika, Güneydoğu Asya, Hindistan ve Avustralya’da yaşan kimi nektar kuşlarının Nepenthes hemslayana’nın nektarından beslendiği; bazı kurbağa türlerinin de bu bitkileri yumurtlama yeri olarak kullandığı anlaşılmış. Sri Lanka’ya özgü Nepenthes distillatoria 17. yüzyıl sonunda botanik literatürüne giren ilk suibriği türü. Sri Lanka halkı bitkinin saplarını bükerek sığır ipi olarak kullanıyormuş.
Nepenthes Attenboroughi adı verilen Filipinler’in Palawan bölgesindeki bir dağın tepesinde yetişen bu etçil bitkiden ise bugün sadece birkaç yüz tane kaldığı sanılıyor. 30 cm büyüklüğe ulaşan ibriğe düşen hayvanlar bir daha kurtulamıyor. 2007’de Hıristiyan misyonerlerin haber vermesi üzerine bölgeye giden botanikçiler keşfettiği bu bitkiye, doğa programlarıyla yakından tanıdığımız ünlü İngiliz program yapımcısı David Attenborough’nun ismi verilmiş.
Nepenthes uzun zamandır bilim insanlarını etkileyen bir bitki. 18. yüzyıl sonunda farklı örneklerin Avrupa’ya gönderilmesiyle birlikte Viktorya döneminde seralarda yetiştirilmeye başlamış. En önemli bitki koleksiyonerlerinden Sir Joseph Banks’ın kültüre alınması için Avrupa’ya getirdiği ilk türlerle (Nepenthes mirabilis) Kew Kraliyet Botanik Bahçelerinin tanışması 1789 yılına tarihleniyor. Altın çağı da bundan sonra başlıyor. Kew’a getirilen bu bitki örneği çok uzun yaşamasa da bitki avcılarına hem araştırma yapmak hem de satışa sunmak için daha fazla canlı bitki toplamaları için teşvik edici olmuş. Charles Darwin kimi örnekleri Kent’teki evi Down House’da bir serada saklamış. Botanik bahçesinin yöneticisi Sir Joseph Hooker’a sık sık yazmış bu bitkilerle ilgili… The Movements and Habits of Climbing Plants/ Tırmanıcı Bitkilerin Davranışı ve Hareketleri adlı yeni araştırmasında incelemek üzere Nepenthes lavis ve Nepenthes distillatoria örneklerini istemiş. Hooker’e bu bitkilerin yapraklarının ucuyla hareket edip etmediğini sormuş, Hooker da yanıt mektubunda öyle yaptıklarını kesinlikle gözlemlediğini söylemiş. Ağustos 1864 tarihinde Hooker aynı zamanda şöyle yazmış: “Nepenthes ibriğin sapıyla tırmanıyor, ibrik de o süreç tamamlandıktan sonra gelişimini tamamlıyor. Bizim Nepenthes ilk gördüğümden beri muazzam biçimde gelişti ve saplarla da çok güzel biçimde uzağa tırmanmayı sürdürüyor.” 1872 yılında en özel olanlarının adlarını da sıralayarak bu cinsin ilk monografını da yazmış.
Viktoryen dönemin bitki ressamı ve kaşiflerinden Marianne North da Borneo Sarawak’ın dağlarında yeni bir suibriği türü keşfetmişti. Marianne resmetmeden önce henüz bilim dünyasının bu türün varlığından haberi yoktur; o yüzden botanikçilere ilk kez sunulduğunda büyük bir heyecan yaratır. Bir fidanlık firmasının sahibi olan James Veitch Borneo’ya bitki toplayıcılarını gönderir sonra, bu türün izini sürmek için… 1876 yılında bu türün bir örneği alınır ve Kew’da korunmak üzere yine Hooker’a gönderilir. Marianne North’a atfen Nepenthes northiana adı verilir bu türe ve ayrıntılı bir tanımlamayla birlikte 1881 yılında Gardener’s Chronicle dergisinde yayımlanır. Bu tür Sarawak’ta, sadece çok sınırlı bir alanda vahşi olarak yetişiyor ve tutkunları tarafından aşırı derecede toplandığı için nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya.
Bir diğer bitki toplayıcı Robert Jamie de Singapur’dan Sir Joseph Dalton Hooker’a Nepenthes rafflesiana ilgili ormanda üç ayrı tür olduğunu, -ona gönderdiği bitkinin baş kısmının bataklıklarda yürürken gördüğü yüksek ağaçlarda yetişen bir Nepenthes rafflesiana olduğunu düşündüğünü yazmış.
Bitki toplayıcılarının büyük zorluklarla uzak yollardan taşıdığı bu cezbedici bitkilerden oluşan koleksiyon, büyümeye; bir yandan da yeni türleri keşfedilmeye devam ediyor. 2013 yılında Kew’ın botanikçisi Martin Cheek Filipinlerde 12 yeni Nepenthes türünü adlandırmış ertesi yıl yeni türler Nepenthes zygon yıllar önce yanlış bir isimle buraya getirilmiş olan Kew’in Tropik Fidanlığında keşfedilmiş. Bu botanik bahçesinde habitatlarının yok olması nedeniyle vahşi dünyada da zaten yok olduğu düşünülen Nepenthes extincta dahil yaklaşık 7 milyon herbaryum örneği korunuyor. Günümüzde nesli tükenme tehlikesi altında olduğu için Nepenthes türlerinin ticareti sıkı denetim altında tutuluyor.
Şarkıcı / Yorumcu | Parça Adı | Albüm Adı | Süre |
---|---|---|---|
Christoph Willibald Gluck | Dance of the Blessed Spirits | Orpheus ve Euridis Operası | 7:27 |