'Müzakereli devrim'in yolu

-
Aa
+
a
a
a

13 Şubat 2013Taraf Gazetesi

Kürt sorununda yeni çözüm süreci, sıkıntılara ve zorluklara rağmen ilerliyor. Aşılan her zorluk, sürecin olgunlaşmasını sağlar; sürecin sürdürülebilir ve çözümün ulaşılabilir olduğu inancını her gün biraz daha güçlendirir. Bu inançla birlikte çözüm çabalarına toplumsal destek de artar.

Zorlukları ve sıkıntıları büyütme eğilimi, başlangıçta epey yaygındı. Fakat süreç olgunlaştıkça, bu eğilim zemin yitiriyor. Elbette sürecin akışına ve hedeflerine ilişkin eleştirel, sorgulayıcı ve şüpheci yaklaşımlar her zaman olacaktır, olması da iyidir. Lakin her “sıkıntı”yı kriz, her krizi de sürecin tıkandığına veya yürümeyeceğine dair bir delil olarak gören veya sunan tutumların ciddi anlamda sorunlu olduğunu da kabul etmek gerekir.

Önce Öcalan’ın sürecin merkezinde olması üzerinden türlü spekülasyonlar yapıldı. Kürt hareketinin diğer bileşenlerinin, özellikle de Kandil kolunun “Öcalan’ın talimatlarını dinlemeyeceği” tezleri piyasaya sürüldü. Fakat bu bileşenlerden art arda gelen Öcalan’ın arkasında olduklarını dair açıklamalar, bu tezin tedavül gücünü azalttı.

İmralı’ya gidecek heyet konusu ikinci önemli kriz noktası olarak işlendi. Oysa herkesin “çok zor” olacağını peşinen kabul ettiği bir süreçte bu tür “sıkıntıların” yaşanması hiç de beklenmedik bir durum değildir. Asıl olan bu süreci sürdürme iradesiyse, bu gibi “engellerin” aşılmasının yolları da mutlaka bulunur. Nitekim bulunmuş görünüyor. Hem hükümetten gelen sinyaller, hem de BDP’den yapılan açıklamalar, “yola devam” anlamına geliyor.

Kuzey İrlanda

Tablonun şimdiye kadar belirginleşen kısmı, dünyadaki başka müzakere deneyimlerine benziyor. Mesele Kuzey İrlanda barış sürecinde, müzakerelerin ilk safhalarında İngiltere tarafının dayatmalar ve oldubittiyle sonuçlanacak manevralar peşinde koştuğunu, bizzat müzakerelere katılan Sinn Fein liderlerinden dinlemiştik. Aynı kişiler, kendilerinin “siyaset imkânları”nı kullanarak bu çabaları boşa çıkardıklarını, süreç derinleşerek ilerledikçe de İngiliz tarafının bu heveslerden büyük ölçüde vazgeçtiğini, engelleri görüşerek ve birbirlerini gözeterek aşma noktasına geldiğini anlattılar

Kürt sorununda çözüm sürecinin, Kuzey İrlanda deneyiminden daha karmaşık olduğunu söyleyebiliriz. Bir defa, bizdeki şekil ve çapta bir “muhataplık” sorunu orada yoktu. Müzakere masasına Sinn Fein’in oturacağı konusunda bir tereddüt, masadan çıkacak anlaşmanın IRA tarafından kabul edileceği konusunda bir şüphe mevcut değildi.

Öte yandan Kuzey İrlanda meselesinin coğrafi, siyasi ve hukuki kapsamı daha dar ve daha belirgindi. Müzakerelerin siyasi odağını, K. İrlanda’nın statüsü ve geleceği oluşturuyordu. Varılacak anlaşmanın, Birleşik Krallık’ın idari sisteminde bir değişiklik yaratması kaçınılmazdı; ama bu değişikliğin, devletin siyasal yapısını yeniden kurmayı gerektirmeyeceği de açıktı. Ayrıca IRA’nın silah bırakması hâlinde, militanlarının siyasal ve toplumsal hayata entegre edilmesinin önünde büyük hukuki ve siyasi engeller yoktu.

Müzakere ve kolektif öğrenme

Evet, bizde zorluklar daha fazla, ancak bunlar aşılmaz değil. Şu bir aylık tecrübe bile, bu açıdan umutlu olmamızı sağlayacak önemli dersler içeriyor. Esasen müzakere süreçleri, aynı zamanda kolektif öğrenme süreçleridir. Atılan her yapıcı adım ve aşılan her engel, bu öğrenme süreci çerçevesinde çözüm çabalarını istikrara kavuşturacak faktörlerin oluşumunu teşvik eder.

Kolektif öğrenme ile siyaset imkânları arasında sıkı bir bağ bulunduğunu belirteyim. Yani müzakere sürecinin kolektif öğrenme dinamiklerini harekete geçirebilmesi ve bu dinamiklerin serpilebilmesi için, siyasal alanı olabildiğince genişletmek ve özürleştirmek gerekir.

Güney Afrika deneyimi, müzakere ile kolektif öğrenme arasındaki bu diyalektiğin en çarpıcı örneğidir. İmkânsız gibi görünen bir dönüşümü gerçekleştiren bu ülke, bu sonuca, çok boyutlu ve çok derin zorlukları yenerek ulaştı. Ve üstelik bunu “müzakere”yle gerçekleştirdi. Bu yüzden G. Afrika deneyimi, “müzakereli devrim” veya “müzakereci devrim” diye niteleniyor.

Türkiye’nin önündeki yol

Kürt sorununu müzakere yoluyla ve demokratiktemelde çözmek, Türkiye’de de büyük bir dönüşümü beraberinde getirecektir. Kürt sorununda çözüm ile Türkiye’nin demokratikleşmesi taleplerini, aynı hedefin ayrılmaz unsurları olarak görmek bu açıdan hayati önem taşıyor. Böyle bir çözüm, toplumsal/ulusal kimliği yeniden tanımlama, siyasi ve idari sistemi yeniden yapılandırma sonucunu doğuracaktır. Bu formülü tersinden de kurabiliriz şüphesiz. Üstelik demokratik bir çözümün dönüştürücü sonuçları, sadece Türkiye’yle de sınırlı olmayacak, yaşadığımız bölgeyi de kapsamına alacaktır.

Yol zorluklarla dolu, ama varılacak yer çok değerli. Bu nedenle sorumluluklar da çok ağır, sorumlulukların farkında olmak da çok önemli...