Nereye Doğru'da Cengiz Aktar, ABD’nin atom bombası öncesi Japonya’ya yaptığı hava saldırılarına, her Perşembe günü yapılacak küresel genel grev çağrısına, Birleşmiş Milletler Filistin Özel Temsilcisi Francesca Albanese'nin yayınladığı rapora, İsrail’le ticareti kesmeyen ve kârlarını giderek arttıran şirketlere ve Türkiye’de Umut Vakfı’nın açıkladığı bireysel silah sayısına değiniyor.
Nereye Doğru’ya Japonya’nın atom bombası atılmadan önceki durumunu anlatarak başlayan Cengiz Aktar, “6 Ağustos’taki son programda, 6 Ağustos’un ABD’nin Japonya'ya attığı ilk atom bombasının 80. seneyi devriyesi olduğundan bahsetmiştik. Bu konuyla ilgili söylemek istediğim birkaç bilgi daha var; o zamanlar başta ABD olmak üzere Batı basını, ‘Eğer bu bombalar atılmasaydı Amerikalıların güvenliği tehlikede olacaktı’ gibi yalan bir haber ortaya atmıştı. Bugün olduğu gibi, herkes de buna inanmıştı. Little Boy -küçük çocuk - adlı bombanın atılmasından önce Japonya'nın ne halde olduğu ile ilgili bir araştırma yaptım. Bomba atılmadan önce Japonya zaten muazzam bir yıkım yaşamış. ABD, 1945 Mart ayında - Ağustos'tan aylar önce - Tokyo'ya düzenlediği hava saldırısında tek bir gecede 100 binden fazla sivil kişiyi öldürmüş. Bu olaydan hiç bahsedilmiyor. Bir milyon kişi de bu saldırı yüzünden yerinden olmuş. Osaka'ya bombayla yapılan hava saldırısı, şehrin 20 kilometre karesini yıkıyor. 4 bin kişi hayatını kaybediyor. Kısaca bu little boy - küçük çocuk - ve üç gün sonra Nagasaki'ye atılan Fatman - şişman adam - bombalarından önce 100 Japon şehri ABD tarafından tamamen veya büyük ölçüde harap edilmiş. Hiç bunlardan bahsedildiğini duydunuz mu?” diye belirttiğinde Ömer Madra, “Hayır, hiç bunlardan bahsedilmiyor. En son Tom Dispatch haber sitesinde çıkan yazıda, Enola Gay'in 12 kişilik mürettebatının son ferdi Theodore 'Dutch' Van Kirk’ün 93 yaşında öldüğü yazıyordu. Kendisi korkunç bir katliam," yorumunu yaptı. Aktar, “Aynı şeyler 80 sene sonra bu sefer Filistin'de oluyor,” diyerek Gazze gündemiyle programına şöyle devam etti.
“Açık Gazete tatildeyken geçen hafta 21 Ağustos'ta küresel genel grev çağrısı yapıldı ve yarın 28 Ağustos'ta devam edecek. Bu grev bir seferlik değil, her Perşembe yapılacak. Fevkalade önemli ve mümkün olduğu kadar bunu yaymak gerekiyor. 28 Ağustos Perşembe için özellikle 'banka işlemleri yapmayın, üretimi ve tüketimi yavaşlatın, toplu taşıma kullanmayın, yakıt almayın, ana caddeleri kapatın' deniyor. Bununla ilgili rakamlar var. Dünyada bu uygulanır ise günlük kayıp milyarlarca euro olarak ifade ediliyor. Herhalde giderek rakam da büyüyecek. Küresel genel grev, 28 Ağustos Perşembe günü olacak, bunu da not edelim. İlk çağrı epey bir ses getirdi. Herhalde bu tatil havasından da çıkınca, özellikle Kuzey Yarım Kürede grev giderek büyüyecektir, öyle anlaşılıyor çünkü öbür tarafta o ölüm makinesinin - İsrail'in ve arkasındaki Batılıların çoğunun - duracağı yok. Birkaç tane istisna ülkeyi her seferinde söylemek lazım; Slovenya, İspanya, İrlanda ve Norveç. Bunlar İsrail'in ne olduğunu ifşa eden ülkeler. Küresel genel grev bağlamında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'nin Filistin özel temsilcisi Francesca Albanese - dünya çapında tüm Yahudi siyonistlerin hedefinde olan hukukçu - başkanlığında ‘İşgal ekonomisinden soykırım ekonomisine’ başlıklı çok önemli bir rapor yayınlandı," derken, Madra da, “Bugün bu rapor Democracy Now!'da İngilizce olarak yayınlanıyor ve Francesca Albanese ile yapılmış çok kapsamlı bir söyleşi var. Albanese, ‘Kesinlikle artık İsrail'le diplomatik bağların kesilmesinin tam zamanı - hatta zamanı geldi geçti bile. Uluslararası hukuk bağı açısından soykırımın bütün niyeti açıkça görünüyor. ABD, en önemli yardımcı faktör olarak Birleşmiş Milletler Krizi'ni büyüten ülkedir' diyor,” eklemesini yaptı. “Bu diplomatik bağla olabilecek bir şey değil; burada hedefte olan hükümetlerden ziyade şirketler çünkü bu şirketlerin çoğu özel şirketler. İsrail ile herhangi bir ülke diplomatik ilişkilerini kesse ne olacak? Önemli olan o ülkenin veya o ülkede çalışan, o ülkenin adıyla anılan özel şirketlerin faaliyetlerini durdurması. Tüyler ürpertici bir rapor bu," diyen Aktar, programına şöyle devam etti, "Askeri endüstriyel kompleksle ilgili bir iki bölümü çevirdim, onlardan bahsedelim; İsrail'in nasıl bir ölüm makinesi haline geldiğini anlatan tüyler ürpertici paragraflar var. İsrail, dünya çapında en büyük sekizinci silah ihracatçısıdır. SIPRI raporlarına göre, ilk 50’de olan iki tane çok önemli şirketi var ve bunlardan bir tanesi, meşhur Elbit Systems. Kamu özel ortaklığı olarak başladı ama şimdi tamamen özel bir şirket. Diğeri ise Israel Aerospace Industries yani İsrail Uzay Sanayileri. Elbit, tamamen İsrail Savunma Bakanlığı ile birlikte çalışıyor. Özel şirket olmasına rağmen Elbit çalışanları bakanlığa entegre olarak bakanlığın içinde çalışıyorlar. Elbit, geçen sene İsrail savunma ödülünü almış. Hangi taşı kaldırsan altından Elbit çıkıyor yani hakikaten Elbit her yerde. Mesela Amerika'nın yeni uçan ölüm makinesi olarak anılan Lockheed Martin F-35 savaş uçağını ilk kullanan İsrail hava kuvvetleridir. F35’in değerini, 'Bak ne güzel vuruyoruz, öldürüyoruz’ diyerek arttırıyorlar. Bu programda sekiz devlet ve en az bin 600 şirket var. O şirketler arasında bir İtalyan üretici var. Şirketin adı Leonardo ve bu ad Leonardo da Vinci'den geliyor. F-35'in en önemli tedarikçilerinden biri olan ölüm üreticisi bu şirketi Bayraktar satın almış. İsrail, F-35 uçağını bu sene içerisinde ‘beast mode’ - canavar mod - dedikleri en öldürücü seviyede kullanmış. Zaten yaptıkları tahribatın boyutlarını görüyoruz. İsrail Hava Kuvvetleri'ndeki F-35 ve F-16'lar son derece gelişmiş uçaklar ve her türlü bombayı taşıyabiliyorlar. Bu Birleşmiş Milletler raporunda artık rakamları var, meraklıları rapora girip bakabilir. Ekim 2023'ten bu yana bu uçaklar 85 bin ton bomba atma gücü sağlamış. 180 binin üzerinde büyük çoğunluğu kadın ve çocuk olan sivil Filistinliyi öldürüp, yaralamış. Elbit Sistem ve Israel Aerospace Industries, heksakopter dedikleri altılı, kadrokopter dedikleri dörtlü drone'lar da üretiyorlar. Bu şirketler bu işleri kendi başlarına yapmıyor, bütün dünyadan da teknik destek alıyorlar. Mesela en büyük destekçilerinden bir tanesi, çok itibarlı bir okul olan Massachusetts Institute of Technology, MIT. Japonya'nın Fanuc Corporation'ı robotik makineleri sağlıyor. Danimarkalı Möller ve Maersk nakliyeci. Bütün bu parçaları, silahları ve hammaddeleri bu şirketler taşıyor. Bu rapordan kimsenin ‘suçsuzum’ veya ‘işbirlikçi değilim’ diyecek durumda olmadığı anlaşılıyor. Ülkelerde faaliyet gösteren şirketlerin neredeyse tamamı İsrail'e ve soykırıma çalışıyor. Soykırım ekonomisi lafı da artık iyice oturdu. İspanya hükümeti son derece sert çıkışlarda bulunuyor. Memleketin her tarafında gösteri üstüne gösteri yapılıyor ama İspanyol şirketleri ticarete devam ediyor. Hepsi olmasa bile bir kısmı devam ediyor. Dolayısıyla açgözlülüğün getirdiği böyle bir uluslararası mekanizma var ve bu tıkır tıkır çalışıyor. İsrail'e bütün dünya ‘dükkan senin’ demiş vaziyette. Muazzam kar ediyorlar. Bu arada Tel Aviv borsası rekor üzerine rekor kırıyor. Askeri harcamalarda %65 artış gerçekleşmiş vaziyette. Kişi başına 46,5 milyarla en yüksek kar seviyelerine ulaşılmış. Artık yıllık karlardan bahsetmiyorum bile yani muazzam bir alışveriş var burada ve bu herhalde böyle sürecek çünkü hiç kimsenin - özellikle Batı'da veya Japonya'yı da dahil edersek Batı koalisyonunda - ticareti kesme, bitirme gibi bir derdi yok maalesef. Madra da, “Sözünü ettiğimiz bu raporda sonuçlar bölümünde, ‘Bu Gazze soykırım trajedisi önceden belirlenmişti. Daha büyük İsrail projesi hedefi olarak yerli Filistin nüfusunu ortadan kaldırmaktan ve hepsini silmekten bahsediliyor. Çok çok önemli bir vurgu,” eklemesini yaptı.
“Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun Filistin Devleti'ni tanıma için - neredeyse tek maddeli - oturumu 22 Eylül'de yapılacak. Artarak süren katliam sanki 22 Eylül’e kadar İsrail'i ve Filistin'i bırakmamak gibi bir hedefle cereyan ediyor," diyerek programına devam eden Cengiz Aktar'a Ömer Madra da, “Bu raporun sonuç bölümünde iki önemli madde daha gözümüze çarptı; devam etmekte olan bu soykırım, İsrail'e tanınmış olan istisnai statünün ve sürekli cezasızlığın bir sonucudur. Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısının uyardığı gibi, eğer biz bu kanunları, hukuku, herkese eşit olarak uygulamazsak o zaman selektif, seçilmiş şekilde uygulanacağı anlamına gelir ve bu da tam bir sistemin mutlak çöküşüne sebep olur. En önemli ilkemiz de budur. Dünya ilk defa canlı yayında gösterilen yerleşimci kolonyal sömürgeci soykırımı izlerken, bu soykırım ancak ve ancak adalet kavramıyla karşılanabilir Bu kadar insanlığa karşı, bu kadar hayatın kaybedilmesi ve yok edilmesi insanlığa bir hakarettir ve uluslararası hukukun temsil ettiği her şeyi yıkar,” eklemesini yaptı.
Cengiz Aktar, “Herhalde devletlerin vermek durumunda olduğu mecburi katkı paylarını keserek, 80. yıl dönümünde Birleşmiş Milletleri yok edecekler. İş oraya doğru gidiyor,” diyerek son olarak Türkiye ile ilgili bir haberle programını tamamladı, “Umut Vakfı Başkanı Ayhan Akçam'ın gazeteye verdiği bir demeçten, Türkiye'de bireysel silah sayısının 40 milyona dayandığı bilgisini öğrendik; bu silahların %85’i ruhsatsız. Kaba bir hesap yaparsak, yetişkin erkeklerde birden fazla bireysel öldürücü ateşli silah var - bu korkunç bir rakam. Umut Vakfı'nı takip etmek lazım. Biliyorsunuz, bu bireysel silahlanma Türkiye'nin kanayan yaralarından biridir.”