Ufuk Turu'nda Ahmet İnsel, Donald Trump'ın ABD'de ikinci başkanlık dönemini mercek altına alırken, özellikle Elon Musk'ın konumu hakkında bilgi veriyor.
Ömer Madra: Günaydın Ahmet, merhabalar
Ahmet İnsel: Günaydın!
Özdeş Özbay: Günaydın!
Ö.M.:Ufuk Turu bütün ufkumuzu genişleten ve aydınlatan Trump yemin töreniyle başlayabiliriz herhalde, yemin değil mi?
A.İ.: Evet. Bütünüyle bu gösteri toplumunun zamanında 1960'larda Fransız sitüasyonist düşünürün ünlü bir kitabı vardır hatırlarsanız, Gösteri Toplumu. Türkçesi de zamanında çevrilmişti. Gösteri Toplumu’nun bütün imkanlarını, bütün tekniklerini kullanan bir gün oldu dün ABD’de. Bu başkanlık gösterisi ve aynı zamanda ulus ve başkanın tek bir gövdede, tek bir yerde fiilen birlikte karar alma gösterisi. Bundan önce bir başkan göreve başladığında, elbette kararnameler imzalamaya başlayacak - bu doğal bir hak, en azından Anayasa’nın öngördüğü bir hak başkana. Fakat okuduğum kadarıyla, bugüne kadar hiçbir başkan, başkanlık seremonisi yani bir büyük tiyatroda veya büyük bir konser salonunda yapılan gösteri sırasında ortaya bir masa getirip ilk başkanlık kararnamelerini herkesin gözü önünde ve bir tür açık arttırma organizatörü gibi tek tek göstererek imzaladığı kararnameleri kaldırıp, ‘Bu da iki’ diye göstererek başkanlık yetkisini kullanmaya başladığı görülmemiştir.
Ö.M.: Evet, çok haklısın. Araya girdim ama yani situasyonist, enternasyonel daha doğrusu ‘durumcu enternasyonel’ diyeceğim.
A.İ.: Durumcu.
Ö.M.; Evet. 1957'de kurulup 1972'ye kadar devam eden ve Avrupa'nın önde gelen entelektüellerinin, siyasi teorisyen ve avangard sanatçılarının oluşturduğu Guy Debord, en önemli ismi. Tam senin de hatırlattığın gibi, onların yarattığı bir durum gerçek hayatta önümüze çıkıyor.
A.İ.: Aynen ve orada imzaladığı kararnamelerin arasında tabii ki insanın tüylerini diken diken eden ve hakikaten bu başkanlık yetkilerini bu şekilde kullanmanın ABD demokrasisinin artık köküne, temellerine dinamit atmak anlamına geldiğini çok açık biçimde gösteren eylemlerle birlikte bu gerçekleşti.
Bu iptal edilen kararnamelerden başlayalım; Trump, Biden’ın 67tane kararnamesini iptal etti bir kalemde. Bunların içinde bazı ilaç fiyatlarını düşüren kararnameler de var. Şunu da belirteyim; bütün bu kararnameleri orada ,gösteri merkezinde, sahnede herkesin önünde yapmadı; orada imzaladığı birkaç kararnamenin içinde en anlamlısı, 6 Ocak 2021'de Washington'da Biden'a görev verilmesi kararını engellemek için meclisi basan bin 500 kişiye verilen cezaları affetti. Bunların içinde sadece silahlı çete konumunda olan iki grubun cezalarını indirdi ama diğerlerinin cezalarını affetti çünkü zaten kendisinin çağırdığı bir eylemdi bu aslında. Trump, o bin 500 kişiyle birlikte şu anda suçlu olarak mahkum edilmiş olması gereken bir kişi ama şu anda Cumhurbaşkanı yani affetmesine şaşıracak değiliz elbette.
Ö.M.: Evet, sitüasyonist internasyonelin bir toplantısında gibiyiz.
A.İ.: Evet, aynen. Diğer taraftan Batı Şeria’daki bazı Yahudi yerleşimcilere yönelik şiddet kullanan yerleşimcileri, kolonlara yönelik yaptırımları iptal etti ve Paris İklim Sözleşmesi'nden çıktı. Gerçi diyeceksiniz ki bu ilk defa değil, zaten geçen sefer de başkanlığı sırasında çıkmıştı, Dünya Sağlık Teşkilatı'ndan da hemen çıktı bir kalemde. Diğer taraftan oval ofise geçtiğinde de bir dizi kararname ile özellikle de sınırı izinsiz geçmeye çalışan göçmenlere yönelik kararnamelerle bir dizi önlem almaya başladı. Bunların arasında, ordunun yurt içinde güvenlik görevi için kullanılması, özellikle ulusal muhafızların Meksika sınırında ve Meksika sınırının içinde doğrudan güvenlik görevi ile güçlendirilmesi de var. Diğer taraftan - gerçi kendisinin vereceği bir karar değil, büyük ihtimalle en yüksek yargı makamına kadar gidecektir çünkü Anayasa’nın 14. maddesi ABD’de doğan çocuğun ABD vatandaşı hakkına sahip olduğunu belirtiyor, biliyorsunuz ama bu maddeyi ihlal eden bir karar alınmasını tavsiye etti çünkü şu anda onun doğrudan bu maddeyi değiştirme hakkı yok; oturma izni olmadan ABD’de bulunan anne ve babadan ABD içerisinde doğan çocukların ABD vatandaşı olma hakkını iptal etme girişimi bu ve bu bayağı Anayasa’nın ciddi bir maddesinin değişmesi demek. Çevre ve sanayi ile ilgili kararnameler bol miktarda var tahmin edeceğiniz gibi. 1 Şubat'tan itibaren de Meksika ve Kanada'ya %25 gümrük vergisi konacağına ilişkin bir kararı imzaladı. 19 Ocak veya 17 Ocak'tan itibaren faaliyetleri ABD’de kısıtlanmış olan TikTok'a, 75 gün mühlet tanıdı.
Federal ajanslarla ilgili olarak da Elon Musk'un biliyorsunuz, çok ciddi projeleri var. İlk kararlardan bir tanesi, federal ajans çalışanlarının evden çalışma hakkı iptal edildi yani tam zamanlı olarak iş yerlerine gelip çalışma mecburiyeti getirildi. Ayrıca yeni iş alımları da donduruldu ve yeni düzenlemeler çıkartmaları, yapmaları da şimdilik durduruldu. Bu federal ajanslar konusuna ciddi biçimde eğilmek lazım çünkü biliyorsunuz Elon Musk'ın başında olacağı bir idare bu - federal ajanslarla ilgili çok ciddi bir tensikat programı hazırlıyor. Elon Musk, başkanlık töreninden hemen önce bu konuda çok açık konuştu. 400 tane federal ajanstan bahsediyoruz yani doğrudan merkezi hükümete, yönetime bağlı olarak çalışan ajanslar bunlar. Diğerleri eyaletlere bağlı olarak çalışan kurumlar ve onlara doğrudan müdahale edemiyor tabii federal sistem olduğu için ama federal ajanslar, doğrudan Washington'daki yönetime bağlı olarak çalışan 400 ajansta iki-üç milyon çalışan var. Bunların %75’i işini kaybedebilir, işten çıkartılabilir veyahut işten çıkmaları için çeşitli taciz mekanizmaları kullanılabilir ve büyük ihtimalle de kullanacağını söylüyor Elon Musk. Mesela evden çalışma izninin tamamen iptal edilmesi taciz mekanizmasının ilk adımı. Diğer taraftan Elon Musk, inanılmaz bir taciz sistemi başlattı yani bu hakikaten dünyada görülmemiş bir şey veyahut sadece totaliter devletlerde görürdük ama onların da elinde zamanında böyle büyük iletişim imkanları olmadığı için bunu daha sınırlı yöntemlerle yapıyorlardı. Elon Musk, sahte işlerde - kendisinin tabirinden bahsediyorum - şu anda hükümetin değil ama yönetimin önemli mevkilerinden birinde çalışacak olan dünyanın en zengin kişisi. Sahte işlerde çalışan federal ajans çalışanlarının bazılarının isimlerini X'te teşhir etti. Sahte işler ne demek? Yani lüzumsuz, aslında hiç gereği olmayan işler bunlar. Peki, bu işler hangi işler? Hepsi çevreyle ilgili işler. Bu 400 ajanstan esas olarak çevre konularında olan ajansların çalışanlarının tasfiye edilmesi, işten çıkartılması veyahut kendilerinin istifa etmeleri yöntemiyle aşağı yukarı 1,5 milyon çalışanın bir-iki yıl içinde işten çıkarılması, işlerinin iptal edilmesi, ajansların iptal edilmesi hedefini dile getirdi. İki yılın sonunda da 2 bin milyar dolarlık bir federal bütçenin daralmasını öngörüyor. Bu da toplam federal bütçenin toplamının %30'u demek. Peki, bu gerçekleşebilir mi? Gerçekleşmesi çok zor çünkü bu federal çalışanların da elleri boş durmayacak, mahkemelere başvuracaklar, yetki gaspından bahsedecekler, kendilerine yönelik tacizlere karşı dava açacaklar ama bütün bunlar da o ajansların kendi işlerini görmek yerine hayatta kalma mücadeleleriyle vakit geçirmelerine yol açacak ki amaç da zaten bu.
Ö.Ö.: Bir yandan Elon Musk sürekli olarak Javier Milay'nin ‘başarılarını’ paylaşıp duruyor. En son yine dün tekrar Milay'ın bu bütçe kısıtlamayı başarmış olması, bütçe fazlasına geçmiş olması gibi paylaşımlar yapıyordu.
A.İ.: Evet tabi tabi zaten örneklerden bir tanesi de Milay ki Milay da zaten yerinde zıplayıp duruyormuş.
Ö.M.: Evet, kahkahalar içindeydi, seyrettim. Şu da çok ilginç; Elon Musk toplantı bittikten sonra ilk olarak Nazi selamı verdi. Bu da çok önemli bir durum. Nazi grupları da ‘Yaşasın, nihayet kavuşuyoruz’ diye içerikler atmışlar internet platformlarında.
A.İ.: Tabii Trump'ın bütün bu söylediklerini yapma kapasitesi ne kadar? Sistem ne kadar direnecek? Elon Musk ile beraber DOGE denen yönetimi veyahut ajansı - tam yönetim de değil, bakanlık da değil, bir tür idare, azaltma idaresi, federal devleti daraltma, küçültme ajansı diyelim - yönetmesi öngörülen diğer milyarder biliyorsunuz, o yönetimden çekildi ama çekilme nedeni bu işleri tasvip etmedikleri için değil, önümüzdeki seçimlerde milletvekili adayı olacakları için çekildiler. Dolayısıyla doğrudan olmasa da dolaylı biçimde o işlerin içinde olacak demektir diğer milyarderlerin. Bu milyarderler niye rahat durmazlar? Kendi paralarını kazanmanın ötesinde bir de niye milletin başına bela olurlar diye insan kendi kendine soruyor çünkü bizim bildiğimiz kapitalizmde genellikle milyarderler veya büyük servet sahipleri el altından iktidarı beslerler, desteklerler ama kendileri angaja olmazlardı. Burada ise garip bir şekilde bu angajmanlığı bariz biçimde gösteren Elon Musk gibi - aslında kendisini bir şekilde bir ikinci başkan gibi görenler gibi - artık iyice zıvanadan çıkanların yanında, Mark Zuckenberg'leri, Peter Thiel'leri…
Ö.M.: Jeff Bezos'ları...
A.İ.: Evet, Bezos - bütün bunlara baktığımızda, başka tür bir davranış biçimi görüyoruz ve bu hakikaten de bu yeni kapitalizmin, o yağmacı kapitalizm dediğimiz kapitalizm türünün bir özelliği. Teknolojik şirketler çok moda oldu ve bu teknoloji tabirini kullanmak biliyorsunuz, tekno feodalizm, tekno yağmacılık, tekno korsanlık gibi tabirler giderek artıyor bu şirketlerin hakim olduğu kapitalist sistemi tanımlamak için ama bu şirketlerin önemli bir özelliği, üreterek yani Joseph Stiglitz’in çok doğru bir tespiti var, birkaç gün önce bir makalesinde okudum, kendisi diyor ki, ‘Evvelden de John Davison Rockefeller da çok zengindi, çok milyarderdi ve elbette iktidarı etkileyen bir gücü vardı veya Henry Ford çok büyük servet sahibiydi ve hatta o biliyorsunuz Nazi taraftarıydı, Henry Ford. Fakat Ford'un ve Rockefeller'in derdi; petrol satmak, otomobil satmak ve bunu satarak yapmak.’ Bu teknoloji milyarderlerinin derdi ise giderek daha fazla olarak kullanıcıların verilerini toplamak ve bu verileri bedava toplayarak kullanıcıların yani benim, Ömer, büyük ihtimalle senin de vardır birkaç tane sosyal medya hesabın, Özdeş’in de var biliyorum, hepimizin kullanıcı olarak X'e girdiğimizde, Facebook'a girdiğimizde, WhatsApp kullandığımızda kullanıcı olarak verilerimizi, yer verilerimizi, kimlerle görüşme yaptığımızı, ne tür sitelere baktığımızı, nerelerden alışveriş yaptığımızı vs. bütün bu bilgileri bedava olarak toplayarak ve bizim davranışlarımızı etkileyecek bilgileri önümüze sürekli sunarak ve bunun havuzunu sürekli genişleterek, sürekli daha fazla insanın bilgisini toplayarak o insanların davranışlarını, tüketim davranışlarını olduğu gibi siyasal davranışlarını da - bunu X'de Elon Musk çok açık biçimde yapıyor, Zuckerberg de dolaylı biçimde yapıyor biliyorsunuz başka şirketleri bu işe dahil ederek - toplayarak bu kullanıcıları bir tür ham madde haline getirmek. Bu çok değişik bir şey; ham madde haline getirmek ve onu verimli biçimde, en maksimum verimde kullanarak zenginleştirmek ve kendilerinin bunun üzerinden bir hakimiyet kurmaları. Bu yağmacı kapitalizm dediğimiz şey işte burada kaynaklanıyor ve tabii giderek daha fazla kâr getirir konumda olması için de bunun giderek daha fazla insanı kontrol eden, o ağa dahil eden, verilerini ele geçirip onları etkileyebilme kapasitesine sahip olma yarışı. Tabi bu ucuz bir şey değil, bunun maliyeti çok yüksek ve özellikle de bu maliyet hem insan maliyeti, hem malzeme maliyeti, hem de enerji maliyeti. Şu anda Uluslararası Enerji Ajansı'nın değerlendirmesine göre, bu veri merkezlerinin, yapay zeka işlemlerinin ve kripto işlemlerinin 2026 yılında kullanacağı öngörülen enerji miktarı, Japonya'nın bir yıllık enerji tüketimine eşit.
Ö.M.: Evet, bu daha da iyiye doğru gidecek gibi gözükmüyor yani akıl almaz bir durum. Chris Hedges'in önemli bir yazısı oldu ‘How Fascism Came?’ diye, yine sık sık yazıyor, Chris Hedges Report'ta çıkmış bir yazı, ‘Faşizm nasıl geldi?’ diye. Şimdi bu yazıyı özetleyecek durumumuz yok ama şunu söylüyor, ‘Demokrasi zaten epey yıl önce çatlamıştı demokrasimiz, Søren Kierkegaard’ın hastalığının ölüme dönüşmesi durumundayız, onun pençesindeyiz. Ruhun artık donup kalması, umutsuzluktan ahlaki ve fiziki bir çöküşe gitmesi... Trump'ın tek yapması, beklenecek şey ki bir çıplak polis devleti kurmak için bir düğmeye basması. Bu yetecektir ve yapacak. Şunu da yazmıştım, Empire of Illusion: The End of Literacy and the Triumph of Spectacle (Yanılsama İmparatorluğu) adlı kitabımda; ‘Gerçeklik ne kadar dayanılmaz hale gelirse bu yıkılmış, moralsiz toplum da bunu duymaktan o kadar kaçıyor. Gösteri toplumu ne kadar kendisini başka oyunlara, saçma yalancı olaylara, ‘aman meşhurlar ayrılmış mı, ne olmuş kızmışlar mı?’ dedikodularına, işte bunlar da aslında ölmekte olan bir medeniyetin izleri...’ diye de bitiriyor yazısını.
A.İ.: Evet, burada da tabii biraz geriye gidip, 1990'lardan itibaren bu teknolojik gelişmeleri bir ilerleme, özgürleşme, demokratikleşme olarak tanıyıp, bunun önündeki engelleri kaldıran yöneticiler de - Bill Clinton başta olmak üzere ki Barrack Obama da var bunun içinde - bu sorumlular arasında.
Ö.M.: Aynen, öyle yazıyor zaten.
A.İ.: Evet, onun için söylüyorum, orada da belirtiyor. Onların da yaptıklarının bir bilançosunu çıkartmak lazım çünkü şu anda – belki Bezos hariç - Zuckerberg, Musk gibi kişiler bundan 10-15 sene öncesine kadar, hatta Zuckerberg bundan 4-5 sene öncesine kadar liberal demokrasinin yıldızları olarak kendilerini lanse ediyorlardı ve öyle konumlandıklarını belirtiyorlardı. Tabii ki ihtiyaçları da vardı çünkü o liberal demokrasinin ifade özgürlüğü iddiası veya sözü çerçevesinde kendi alanlarını sürekli genişletme kapasitesine sahipler ama şimdi artık ifade özgürlüğü adı altında tamamen tersine bir rekabetin hiç olmadığı, diğer taraftan tekel durumunun her alanda, kendi alanlarında da tekel durumunun yapıldığı, bir vergi optimizasyonu sürecinin yapıldığı ve özgürlükçülük adı altında aslında özel mülkiyetçiliğin zirveye ulaştığı, bir dinamizmi, bir gelişmeyi savunuyorlar.
Burada ilginç bir şey var; çevreci anarşist, Amerikalı sosyolog Murray Bookchin'in 1985'te söylediği bir sözle bitirelim istersen bugün. Şöyle diyor Bookchi, “Kendilerini libertaryen - özgürlükçü Milay gibi ki biliyorsunuz kendisini en fazla özgürlükçü olarak, libertaryen olarak tanımlayan Arjantin Cumhurbaşkanı Başkanı Milay – olarak tanımlayan sağcı kişilere aslında verilmesi gereken ad özel mülkiyetçidir, sahipçilerdir yani mülkiyet sahipçiliği fikriyatıdır esas dertleri çünkü onların gözünde özgürlük, dünyayı bir gayrimenkul varlığına dönüştürmek özgürlüğünden başka bir şey değildir.
Ö.M.: Murray Bookchin çok haklı görünüyor doğrusu.
A.İ.: Sırbistan'da dün öğretmenler grevdeydi, büyük kentlerde de %80 greve dahil oldular. Pazar günü de gene ‘Elleriniz Kanlı’ eylemleri çok yaygın biçimde Sırbistan'da yapıldı. 18 Ocak'ta da muhalefetteki Demokrat Parti milletvekili Sırbistan meclisinde grev başlattı öğrencilerin yolsuzluklarla mücadele çağrılarını desteklemek için. Avukatlar da yedi günlük bir grev başlattılar geçtiğimiz hafta sonunda. Sırbistan'da yönetimin yolsuzluklarıyla mücadele konusunda önemli bir toplumsal mücadele sürüyor, bunu da yakından izlememiz lazım.
Ö.M.: Evet, yolları açık olsun, yakından takibe alalım, çok ender çünkü.
A.İ.: Evet. Bu dünyanın gayrimenkul varlığına dönüşmesi çerçevesinde önemli. Tabii bu gayrimenkul varlığa dönüşen dünya, yolsuzlukların da zirveye vardığı bir dünya aynı zamanda.
Ö.M.: Son bir söz; üstelik yalnız dünya değil, Mars'a da götüreceğiz mülkiyeti. Dün Trump açıkladı, oraya da taşıyor.
A.İ.: Tabii, çünkü bu dinamik sürekli. Bunun önemli bir özelliği de durağan olması mümkün değil, sürekli genişlemesi lazım var olabilmesi için çünkü maliyeti de sürekli artıyor.
Ö.M.: Evet, aynen öyle. Peki, çok teşekkür ederiz.
A.İ.: İyi günler.
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.