"Pragmatik olmak" ne demek, kime pragmatik denir? Pragmatiklik ilkesizliğin mazereti midir?
Bazen yabancı bir dilden alınan terimler, özellikle Türkiye siyasetinde, yanlış kullanılıyor ve bu yanlış kullanım benimseniyor. "Pragmatik" kavramı da bunun bir örneği. Geçmiş bir programda, benzer bir durumu "subliminal mesaj" terimi bağlamında ele almıştık.
Pragmatik sözcüğünün kökeni, eski Yunanca üzerinden Latince'ye geçmiş ve 19. yüzyıl sonrası yaygın kullanıma ulaşmış. "Olgularla ilintili" anlamındaki "pragmatikos" sözcüğü, "fikirlerle ilintili" anlamındaki "dogmatikos"un karşıtı. Bugünlerde gerek "pragmatik" gerekse "dogmatik" sözcüğü olumsuz çağrışımlara açık. Pragmatik kişi koşullara göre farklı davranan, dogmatik kişiyse kendi bildiği doğruları incelemeden karşıt görüşleri kestirip atan olarak anlaşılıyor. Böyle çağrışımlar olsa da pragmatiklik ilkesizlik veya “dün ak dediğine bugün kara demek” değil. Nitekim, pragmatik terimiyle örtüşen noktaları olan dilbilimdeki pragmatiks ve felsefedeki pragmatizm alanları bize daha derinlemesine bir anlam analizi yapma imkânı veriyor. Dolayısıyla, dün söylediğinin bugün tam tersini yapan siyasetçilere, her ne kadar "ben tükürdüğümü yalamam" deseler de, "pragmatik kişi" nitelemesini yakıştırmak yanlış. Hem de "pragmatiklik" kavramına haksızlık.
Herkes her konuda fikrini değiştirebilir. Ama özellikle kamusal alanda görüş bildiren biriyseniz, fikrinizi niye değiştirdiğinizi açıklamakla ve hesap vermekle yükümlüsünüz. Buna gerek bile duymadan konuşup geçmek kesinlikle pragmatik bir kişilik göstergesi sayılmamalı. Pragmatik olmak, en başta eylemi kuramsal düşüncenin önüne koyan bir anlayış. Bu anlayışa akrabalık gösteren örnekleri en az üç alanda görebiliriz:
1. Dilbilim çalışmaları
2. Felsefe tarihi
3. Eğitim yöntemleri
İlk örneğimiz, dilbilim. Dilbilimde en temel iki alan sözdizimi (sentaks) ve anlambilimdir (semantik). Sözcüklerin belli bir dilde doğru dizilişleri, yani gramere uygun olup olmadıkları sentaksın, ne anlama geldikleri ise semantiğin konusudur. Fakat bazen bir cümlenin ne anlama geldiği bağlamla doğrudan ilişkili olabilir. Örneğin size "amma sabırlısınız" dersem, sentaktik olarak doğru bir cümle kurmuş olurum. Ama bu bir övgü mü yoksa bir yergi mi, bunu tek başına bu cümleten çıkartmak imkânsız. "Amma sabırlısınız" dediğimde bunu olumlu yönde, bir tür hayranlık ifadesi olarak söylüyor olabilirim. Ama olumsuz anlamda bir eleştiri olarak da söyleyebilirim. Hangisini kastettiğim, kime, ne zaman ve ne sebeple konuştuğuma yani bağlama bağlıdır. İşte bu, pragmatiksin konusu. Burada bağlam yani koşullara bağlı olarak anlamın saptanması söz konusu. Olgularla ilintili bir durum var. Bu açıdan pragmatiks alanı, pragmatik kavramına (uzaktan da olsa) temas ediyor.
Felsefede de pragmatizm adı verilen düşünce okulunun, dil ve mantık çalışmaları çerçevesinde ve genel olarak eylemi önceleyen bir anlayışla ortaya çıktığını görüyoruz. 1950'lerin Oxford/Cambridge felsefecileri, örneğin J. L. Austin ve Paul Grice, sözcüklerin bir tür "eyleme aracı" olarak görülmeleri ve bir cümlenin anlamının o cümlenin ötesinde söyleyenin niyeti ve genel bağlamı çerçevesinde incelenmesi gerektiğini savunuyordu. Austin'in dil felsefesinde klasikleşmiş kitabının başlığı, pragmatizm ile uyumlu olan görüşünü yansıtıyor: Sözcüklerle Nasıl İş Yapılır [How To Do Things with Words]
Dil felsefesindeki pragmatik anlayış daha genel olarak pragmatizm adı verilen felsefe ekolüyle de bağlantılı. Pragmatizmin kurucu babası, 20. yüzyıl başı felsefecilerinden son derece nev-i şahsına münhasır bir kişi olan mantıkçı ve dil felsefecisi Charles Sanders Peirce. Johns Hopkins Üniversitesi'nde yolu Peirce'la kesişen bir başka önemli pragmatist felsefeci ve eğitimci ise John Dewey. Dewey, Peirce'dan bir kuşak daha genç bir felsefeci, psikolog ve eğitimci. Chicago Üniversitesi'ndeyken geliştirdiği pragmatizm temelli felsefi görüşleri ve deneyime dayanan uygulamalı eğitim metodolojisiyle biliniyor.
Dewey'nin eğitim anlayışında da eylemenin, deneyim ve uygulamanın ön planda olduğunu görüyoruz. Chicago Üniversitesi bünyesinde kurmuş olduğu "Laboratuvar Okulları" hâlâ varlığını sürdürüyor. Fakat Dewey'nin hayatında bir de Türkiye Cumhuriyeti sayfası var. Dewey 1924'te, yani Cumhuriyet'in ilk yılında davetli olarak Türkiye'ye geliyor ve 3 ay kadar kalarak incelemelerde bulunuyor. Sonra da kendi deyişiyle "enerjik, özgür ve bağımsız bir ülke idealine sahip olan genç Türkiye'nin eğitim sistemine dair bir rapor hazırlıyor.
Dewey'nin raporundaki Türkiye'de eğitimin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için yaptığı tespit ve öneriler çok yerinde. Hatta bir çoğu bugün bile uygulanabilir nitelikte. Dewey, okulları, kütüphaneleri, çocuk yuvalarını, müzeleri ziyaret ediyor. İlgili bakanlıklarla görüşüyor. Eğitimde uygulamanın öneminden, öğretmenlerin koşullarının iyileştirilmesinden, kadınların çalıştıkları iş yerlerinde çocuk yuvaları açılmasının gerekliliğinden, her ilde bir kütüphanesi olmayan genç Türkiye’nin gezici kütüphaneler açarak halkı okumaya teşvik etmesinden söz ediyor. Dewey'nin raporunda benim en ilginç bulduğum, İstanbul Üniversitesi'nde bir Arkeoloji Bölümü kurulması gerektiği yönündeki önerisi. Belli ki, çok önemli arkeolojik yapılara ev sahipliği eden Türkiye'nin kendi arkeologlarını yetiştirmesini önemsiyor.
Burada bir parantez açarak, Berlin'deki olağanüstü Bergama Müzesi'ndeki yapıtların 19. yüzyıl sonlarında kâh kaçırılarak, kâh II. Abdülhamit'in izniyle Almanya'ya taşınarak oraya yerleştirildiğini not etmek isterim. Bugün Bergama ilçesinde kalan yapılar ve genel yerleşke bulguları bile zamanında bu yörenin ne kadar etkileyici bir medeniyet merkezi olduğunu gösteriyor. Türkiye'nin epey zamandır Bergama'dan kaçırılan ve ("biz daha iyi koruruz" bahanesiyle) geri verilmeyen tapınak yapılarını geri almaya çalıştığını da belirtelim.
Dewey'nin eğitimci kişiliğine verilen değer ve Türkiye'ye davet edilmesi bile farklı bir vizyonun ve ilerici bir öngörünün ipuçlarını taşıyor. Dewey'nin Türkiye ziyareti hakkında eğitimcilerin, tarihçilerin ve felsefecilerin yapmış olduğu pek çok inceleme ve Türkçe kaynağa ulaşmak mümkün. Bilkent Üniversitesi de bir "Dewey Projesi" başlatmış, sitede yararlı birçok bağlantı bulabilirsiniz. Türkçe kaynaklara örnek olması için, Prof. Cemil Öztürk'ün John Dewey’nin Türkiye Eğitim Raporu ve Öğretmen Yetiştirme Sorunlarımız Üzerine başlıklı yazısına dikkat çekelim.