Açık Radyo ve gerçekleri anlatmak

-
Aa
+
a
a
a

Güven Güzeldere, programcımız Prof. Dr. Selim Badur’u konuk aldığı 19. Radyo Günleri Özel Yayını'nda “Bilimde yapılan yanlışlar, hatta sahtekârlıklar bilimsel çalışmanın güvenilir bir bilgi kaynağı olmadığını gösterir mi?” sorusuna yanıt arıyor ve Prof. Badur'la Açık Radyo ve gerçekleri anlatmak üzerine tartışıyor. 

Fake mi Fact mi? Sahte mi gerçek olgu mu?

(12 Nisan 2022 tarihinde Açık Radyo’da Açık Bilinç 19. Radyo Günleri Özel Programı’nda yayınlanmıştır.)

(Bu metin hızlıca hazırlanmış bir ses kaydı deşifresidir, nihai biçiminde olmayabilir.)

Ömer Madra: Merhabalar herkese, merhaba Güven bey, Selim bey.

Selim Badur: Merhaba.

Güven Güzeldere: Merhaba, günaydın Ömer bey!

ÖM: Özel yayın yapıyoruz ve konumuz belli, Dinleyici Destek Günleri’nin içindeyiz, hummalı bir şekilde devam ediyor. Sizin de katkılarınızı heyecanla bekliyoruz. 

GG: Ve biz bu kez programı iki kişi yapıyoruz Selim Badur’la birlikte; hem destek isteyeceğiz hem de Açık Radyo’nun önemini biraz aslında vurgulamaya çalışacağız. Prof. Selim Badur’u tabii herkes tanıyor, tanıtmama gerek yok, daha önce Açık Bilinç’te de konuk olmuştu. Merhaba Selim bey!

SB: Merhaba, günaydın herkese.

ÖM: Radyo’nun da en eski programcılarından biri.

SB: Değil mi? Öyle oldu, evet.

GG: Evet, ben şimdi ikinizin yanında çocuk kalıyorum.

SB: Sonradan gelip geçenlerden…

GG: Estağfurullah! Dinleyici Destek Şenliği cumartesi günü başladı, işte şimdi ortalarına yaklaşıyoruz. Fena da gitmiyor gibi, yani ekonomik bir kriz içinde aslında ülke, herkes bunun zorluğunu yaşıyor, buna rağmen destekçilerin Açık Radyo’ya destek olması bence çok önemli ve çok anlamlı. Ben zaten Açık Radyo ile dinleyicileri arasında böyle bir, hani tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş mu derler, kapağı yuvarlanmış tencereyi bulmuş mu derler, hangisi yuvarlanıyor tam şimdi?

ÖM: Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. Evet, öyle bir durum var. Yani Açık Radyo dinleyicilerinden gayri insanlardan belki böyle bir fedakarlık beklenmezdi fakat herkes büyük bir cömertlikle desteklemeye devam ediyor gibi anlıyorum. acikradyo.com.tr ya da 0 212 343 41 41 numaralı telefondan destek olmak mümkün. Biz de bu desteklerin devam etmesini rica ederek bugün biraz Açık Radyo’nun bir bilgi kaynağı olarak öneminden bahsetmek istiyoruz. Bundan bahsederken de şimdi en önemli bilgi kaynaklarından birisi günümüzde bilimsel çalışmalar, fakat orada da aslında birtakım sahtekarlıklar filan yapıldığını da görüyoruz. Biraz bundan da konuşalım istedik; sahtekarlıkla dürüstlük arasındaki çizgiyi nerede çekeceğiz, nasıl anlayacağız, bu konularda Açık Radyo’nun bize yol gösterici bir tarafı da oluyor. Bir de aslında Açık Radyo’nun merak uyandırma üzerine bence çok önemli bir işlevi var, ondan da daha sonra bahsedeyim istiyorum. Selim bey, siz uzun yıllardır bilimsel çalışmalar içinde yer alıyorsunuz, bilimde en ilginç gelişmelere de sahne olan viroloji, mikrobiyoloji alanlarının tam içindesiniz. Covid salgını başladığından beri dünyada olan bitenleri Açık Radyo’ya da aktarıyorsunuz. Biraz bu konulardan konuşsak mı?

SB: Tabii, çok teşekkürler, birdenbire siz başladığınız zaman bu Açık Radyo’nun önemine, Güven bey belki siz hatırlamamış olabilirsiniz ama Ömer bey hatırlayacaktır, yıllar önce ben o zamanlar yurtdışında çalışıyordum, bir Bukowski darbesi yemişti Radyo bir süre için, eğer yanılmıyorsam iki hafta için, değil mi Ömer bey?

ÖM: Evet, 15 gün.

SB: Evet, yasaklandık 15 gün kadar. Sonra ben açıldığını öğrendim, açıldığı günü hatırlıyorum ve o zaman Enstitut Pasteur’ün faksından -cep telefonu filan yoktu- bir faks çektim Açık Radyo’ya, yani “bu nasıl güzel bir gün!” diye, sanıyorum Meral hanım “bunu bulabilirim arşivden” demişti. Böyle silik soluk bir faksla kutlamıştım, şimdiki gibi değildi. Tabii ben Amerika’yı ve Anglosakson kültürünü bilmiyorum ama özellikle Fransızca konuşulan bölgelerde, ama sadece Avrupa, Belçika filan değil, Fransa filan değil, Afrika’da filan da yaşantımın belirli bir süresini geçirdim ve radyo dinlemeyi seven bir insanım, ben hiç Açık Radyo gibi bir radyoya rastlamadım o ülkelerde. Yani çok iyi klasik müzik yayını yapan, işte çok iyi politik yayınlar yapan, spor yayını yapan radyolar vardı ama Açık Radyo gibi her şeyi biraz da alternatif yönden ele alan ve her şeye dokunan böyle bir radyo yok. Onun için bu ülkede çok az şeyle övünür hale geldik, oraya düşürüldük nedense ama sanıyorum çok övündüğümüz bir şey Açık Radyo’ya sahip olmamız, böyle bir radyoya, böyle bir şansa sahip olduğumuz için tüm çalışanlarına, Ömer bey başta olmak üzere kurucularına, herkese ben çok teşekkür ederek başlamak istiyorum. 

"Açık Radyo güvenilir, doğru bilgi için bir kaynak"

GG: Ben de bu arada izniniz olursa bir iki cümle ile… Aslında bu teşekkürler için sizin de isminizi saymak lazım. Ben gerçek anlamda 1999’daki büyük Marmara depreminden sonra Açık Radyo dinleyicisi oldum. Daha önceden de dinliyordum ama 1999’daki depremin arkasından gördüm ki gerçekten güvenilir, doğru bilgi için bir kaynak Açık Radyo. Başka hiçbir kurumun yapamadığı şeyleri yaptı. Aynı şey aslında bu Covid salgınında da oldu. Yani benim oturduğum ABD’nin Boston bölgesinde, dünyanın en prestijli sayılan, dinleyici desteğiyle yaşayan iki tane radyo var, işte sürekli Harvard’dan, MIT’den insanları çıkartıp bu salgını takip ediyorlar ama salgının başından beri siz, Selim bey, biz en başta, her gün neyin ne olduğunu bilmezken bilimsel verileri toplayıp bize aktardınız. Yani bakkaldan ekmek aldık, o ekmeği silecek miyiz, deterjanla mı yıkayacağız, ne yapacağız, bunu bile bilmiyorduk aslında. Aşılar yoktu, çok tedirgin bir dönemdi, iki sene öncesinden filan bahsediyorum. Burada da bence Açık Radyo bütün dünyanın gıpta edeceği, en önde gelen radyolarından bence, ileriye gitmeyi becerdi. Bu da işte sizin gibi insanlar sayesinde oldu. T.C. vatandaşı olmanın çok bir avantajı olmuyor dünyada, onu söyleyeyim. Her tarafa giderken vize almanız gerekiyor, işte türlü çeşitli kötü muameleye de maruz kalıyorsunuz ama Türkçe biliyor olmak, Türkçe dinleyebiliyor, Türkçe radyo dinleyebiliyor olmak Açık Radyo dinleyicisi de olmak açısından aslında bir ayrıcalık. Ben de bunu ekleyerek size teşekkürleri yineleyeyim.

SB: Aslında o ilk günlerde gerçekten özellikle hem Korona Günleri hem de Önce Sağlık programında sayın Ayşegül Tözeren’le birlikte, Ömer bey hatırlayacak birçok konuk aldık; İsveç’ten Amerika’ya, Fransa’dan… İşte tabii sizin yaptığınız programla karşılıklı birbirimize methiyeler diziyormuşuz gibi oldu ama sizin yaptığınız programların da çok büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Özellikle bilim felsefesi çok önemli bir şey, yani buradan nereye geçeceğim, niye söylüyorum; ikimizin ortak yönü varmış, bu bilim sahtekarlığını birazcık okurken fark ettim, en fazla sahte ve yapay olarak üretilmiş, sahte olarak üretilmiş yayın nöroloji ve neuroscience ve mikrobiyoloji alanında çıkıyormuş. Böyle bir istatistik var yani…

ÖM: Yani sizin alanlarınızda.

SB: Evet, kesinlikle yani her an suçların…

ÖM: Çok komik.

SB: Evet, çok ilginç.

ÖM: Trajikomik. 

SB: Çok uzatmayacağım ama bilim sahtekarlığı konusunu Güven beyle konuşacağım, belki ileride bunu böyle 3-5 dizi halinde yapabiliriz. Çok ilginç öyküler var, ama benim çok ilgimi çeken bir tanesini anlatıp tek bir örnek vermeme izin verirseniz eğer iki dakikada bitireceğim. 1974 yılı William Summerline isimli bir araştırıcı, kendisi Memorial New York’ta, Memorial Sloan Kettering kanser merkezinde çalışıyor. Kendisi bir dermatolog ve transplantasyon immünolojiyle çalışıyor. Bugüne dek çok önemli çalışmalara imza atmış fakat son çalışmasında şunu gösteriyor; beyaz fareleri alıyor, bir de siyah fareler var, siyah farelerden aldığı doku parçalarını beyaz farelere aktardığı zaman öyle birtakım işlemlerden geçiriyor ki siyah fareden aldığı dokuları, hiç immün sistemi baskılama prosesini uygulamadan nakil yapabiliyor, yani en ufak bir sorun olmadan. Beyaz fareler üzerinde siyah deri parçaları var “bakın bu transplantasyon tuttu” diyor. Bir gün bu yayın oluyor ve çok, devrim gibi, nasıl bir iştir bu sonunda immünosüpresif kullanmadan diye… Uzatmayayım, asistanlarından biri bir fark ediyor ki o siyah deri parçaları aslında siyah fareden gelmiyormuş; siyah keçeli kalemle boyamış farelerin üzerini adamcağız. Böyle bir sahtekarlık ortaya çıkıyor. Bunun gibi çok hoş, insanı gülümsetecek ama çok da acı birtakım bilim sahtekarlıkları var. Eğer bunların örneklerini dizi halinde geliştirirsek sizinle tartışmak isterim. Tabii bunun, sahtekarlığın nedenlerine bakmak lazım. Bunlar da bizim ileride sizinle yapmayı düşündüğümüz, belki öyle bir şey gerçekleşirse, orada ele alacağımız konulardan bir tanesi. Ama bunun başlıca nedeni tabii bu “ya yayınla ya kaybol ortadan” sloganı ve bu slogan üzerine insanların daha fazla yayın yapmak için yalan yanlış şeylere başvurmak zorunda kalmaları, itelenmeleri belki de. Ben burada duyarım.

ÖM: Ben de hemen bir araya girip ufak bir şey eklemek istiyorum; yani son zamanlarda dünyanın muazzam sıkıntısını çektiği ya da bazı çıkarlara çok hizmet ettiği için çok az sayıda insanın kâr ettiği bir şey bu yalan haber ve işte enformasyon pandemisi gibi…

SB: Enfodemi gibi.

ÖM: Enfodemi diye adlandırılan şey. Geçenlerde çok ilginç bir araştırmadan bahsettik, Açık Gazete’de de bahsetme fırsatı bulduk azıcık; yani özellikle Fox TV gibi yani milyarderlerin sahip olduğu, işte petrolcüler, vs. silah tacirlerinin kontrol ettiği onların çok hizmetindeki bir medyanın takipçilerinin dünyayı nasıl algıladıklarına ilişkin bir araştırma yapmak için… Bir de şeyle araştırmışlar, yani Fox diye para verip Fox yerine mesela CNN seyrettirmişler zorunlu olarak. Yani parasını verip saatlerce CNN seyrettirmişler aslında Fox izleyen insanlara. Ve dünyaya bakışlarında önemli değişiklikler olduğu, yani gerçekliğe daha yakın bir dünya görüşüne, üstelik bir ay gibi de oldukça kısa sayılabilecek bir süre içinde, günde yedi saat filan seyrettirdikten sonra. Bu çok temel bir problem aslında. Yani göründüğünden komik, hatta biraz da trajikomik gibi gözüküyor ama göründüğünden çok daha önemli bir mesele. Çünkü Fransa’da da şimdi Marine Le Pen’in yani %50’ye yakın oy alabilmesi gibi bir şeyden bahsediliyor ikinci turda seçimlerde ve bir de şey çok ilginç, yani Amerika’daki bu sahte haber yayanların aslında bütün sağ kanatla muazzam bağlantılı olduğu da ortaya çıkıyor. Bu aslında dünyanın gidişatı konusunda en önemli temel meselelerden biri gibi geliyor. Orwell’in “1984” romanını filan bile, bana sorarsanız, artık onun da biraz ötesine geçmiş. Bu durumda bizimki gibi objektif yayın yapmaya çalışan ve çok sayıda, bu işin uzmanı demeyeyim ama, dürüst bir şekilde yayın yapmaya çalışan, bilgilerini paylaşmaya çalışan insanların birarada olduğu bir topluluk bana çok önemli geliyor, hele şimdi hayati önemde. Ne dersiniz Güven bey?

GG: Galiba bütün Türkiye’ye zaruri Açık Radyo dinletilse başka türlü bir ülke olabiliriz demeye getiriyorsunuz sanki öyle mi?

ÖM: Yani zorunlu dinlemek biraz şey ama neyse, önce destekçilere böyle bir lafın edildiği bir radyoya destek olmalarını isteyelim; 343 41 41 telefonun da kullanılabileceğini hatırlatalım, aynı zamanda da tabii acikradyo.com.tr’den sağ üst köşede “Program destekçisi olun” düğmesini tıklayarak internet üzerinden yapmak mümkün ve yani işte bir saat için 350, yarım saat için de 200 lira vererek bunu yapmak mümkün ve bu çok iyi gidiyor. Sayenizde bütün programcılar da muazzam götürmekteler bunu. Ben de bunu ilave edeyim ve ondan sonra da size tekrar bırakayım.

GG: Bir şey ekleyeyim, şimdi demin şaka minvalinde söyledim bu herkese Açık Radyo dinletme konusunu ama gerçekten öyle bir şey olabilse bir fark yaratırdı, buna inanıyorum aslında. Destek için de şunu söylemek isterim, aslında Açık Radyo’ya destek mesela insanın sevdiği insanlara çok güzel bir doğum günü hediyesi de olabilir, çünkü desteği siz yapıp başka birisinin ismiyle o destekte bulunmanız mümkün. Dolayısıyla başka birisinin ismini sevdiği bir programda geçirtmek de mümkün, bunu ekleyeyim. Son olarak, şimdi Selim beyin dediği çok doğru; yani bilimde sahiden acayiplikler oluyor bazen. Bazıları yanlışlardan kaynaklanıyor, dürüst yanlışlardan, bazıları basbayağı sahtekarlıklardan kaynaklanıyor. Ben hep şöyle diyorum, e peki zaten bilimin bugün doğru bulduğu yarın yanlış çıkabilir, bir de bunun üstüne sahtekarlıkları falan da koyacaksak “bilimi niye güvenilir bir bilgi kaynağı olarak alalım?” diyenler var. Şu bence çok önemli, bilimin kendi yöntemi içinde kendi yanlışlarını düzeltebilme mekanizması var; yani yanlış olan bir şey sonsuza dek yanlış olarak kalmıyor. Mutlak bir yanlış, işte bazen birkaç yüzyıl sürdüğü de oluyor, evet, bilim tarihi çalıştığımızda bunu görüyoruz ama bir şekilde yanlışlar doğrulanıyor, sahtekarlıklar ortaya çıkıyor. Dolayısıyla başka alanlarda bilgi kaynağı olduğunu iddia eden, başka alanlarda olmayan bir şey var bilimde. Ben bunu doğrusu çok önemli buluyorum. 

SB: Çok katılıyorum bu söylediğinize. Tabii ileride bunun belki daha ayrıntılı nedenlerini, neden insanların bu yola başvurduklarını konuşmak önemli. Daha sonra dergilerden geri çekilen makaleler, bunları da konuşmak mümkün ama şu haberciliğin objektifliği konusuna gelince aklıma bu İngiltere-Arjantin arasında Falkland Adaları nedeniyle olup biten bir süreç, bir savaş vardı… 

ÖM: “Guerra de las Malvinas”

"Objektif habercilik ve doğru kaynağa ulaşmak ciddi bir sorun"

SB: Evet, BBC’nin yayınlarını ben hatırlıyorum, o beni çok etkilemişti, çünkü BBC yayın yaparken “bugün İngiliz kaynaklarına göre şunlar, şunlar oldu, Arjantin kaynaklarına göre de şunlar, şunlar oldu” dediği zaman İngiltere’de hükümet hop oturup hop kalkıyordu. Yani objektifi bu, bilmiyorum, Ömer bey ne düşünürsünüz ama artık zaman değişiyor ve iyiye doğru bir ivme de kazanmıyor. Örneğin BBC bile 20. yüzyılda bu bahsettiğim örnekteki gibi bir objektiflik sergilemiyor gibi geliyor bana. Bilmiyorum siz ne diyorsunuz?

ÖM: Kesinlikle katılıyorum, bunu en eski dostlarımdan Murat Belge ile de yıllar önce konuşmuştuk, yani “BBC de mi? Sen daha yakından izliyorsun filan deyip, “maalesef evet” demek zorunda kalmıştım. “Yani bizim bildiğimiz BBC ha?!” Evet, yani hele bu iklim meselesine gelince, yani tarihin en önemli bilimsel gerçeklerinden biri olduğu artık ortaya çıktı. En büyük bilim kurumları, IPCC filan bunu “geri dönüşsüz bir noktaya 3-5 yılımız kaldı” diye, bu kadar ciddi bir şey söylerlerken BBC’de buna yeterince yer verilmek şöyle dursun bir tek işte fairplay gibi, böyle bir anlayışla, yani dengeli yayın anlayışıyla bütün bilim inkarcılarını, iklim inkarcılarını çarşaf çarşaf sabah programlarına filan çıkarttıklarını dehşetle izledik ve hâlâ da bunu yapıyorlar yani. COP26’da son derece garip şeyler de oldu yani, STK’lar pandemi nedeniyle alınmazken büyük petrol şirketleri, fosil yakıt şirketleri, en büyük delegasyon olarak fosil yakıt şirketleri orada vardılar. BBC bunu görmezden geldiği gibi aksine bir yayın yaptı. Bu dehşet verici bir durum. İşte onun için çok BBC bile öyleyken biz kendi…

SB: Evet, bilmiyorum Güven bey çok konuştum, size bırakacağım sözü hemen ama yani o kadar çok tek taraflı, bir tek sesten bir yayın bombardıman altındayız ki alternatifler gittikçe azaldı. Bu en gelişmiş, en saygın kurumlarda ve ülkelerde bile böyle olduktan sonra işte Açık Radyo’nun önemi burada da bir kez ortaya çıkıyor sanıyorum. Çünkü BBC örneğini verdik ve şu anda bütün olup bitenleri hem pandemi nedeniyle hem Ukrayna konusunda o kadar tek taraflı bir yandan geliyor ki yani doğrulama sistemi nasıl olmalı, kim tarafından doğrulanmalı? Şimdi “Rusya’dan haber almıyor muyuz”, diyeceğim; iyi de alırsak onun objektifliğinden zaten çok derin kaygılar beslediğim için ne yapacağımı şaşırdım. Ya da Çin’de pandemi artıyor deyip de sürekli bir kalemde silmek doğru değil. Neyse, bunu -Çin’de olup bitenleri- önümüzdeki günlerde Korona Günleri’nde konuşacağız ama gerçekten objektif habercilik ve doğru kaynağa ulaşmak gün geçtikçe, sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada ciddi bir sorun olmaya devam ediyor. Onun için biz, Açık Radyo dinleyicileri ve çalışanları olarak şanslıyız diye düşünüyorum.

ÖM: Lütfen destek olun diye bir kez daha hatırlatayım hemen!

GG: Evet, acikradyo.com.tr veya 0 212 343 41 41 numaralı telefondan destek olmak mümkün. Ben de başka bir örnek vereyim o zaman; Türkiye’de biz bunlardan payımıza düşeni alıyoruz tabii ki. Son zamanlarda çok konuşulan bir konu, “bilinçaltı temizliği” diye geçiyor, bu işe çok paralar harcanıyor diye anlıyorum. Bu işten bir sürü insan, psikiyatrist ya da psikolog olmadığı halde, işte “bilinçaltınızı kuantum yöntemiyle temizleyeceğim” diye üstelik bir sürü paralar kazanıyor filan. Şimdi yani evet, peki birtakım sahtekarlar çıkıp buralardan para kazanmanın yolunu buluyor olabilir ama bana doğrusu daha acı gelen tarafı insanların böyle sahtekar kişilere paralarını, zamanlarını ayırmaları, ümit bağlamaları, bir şeyler olabileceğini sanmaları. Bu konuda yalnız iki cümle ederek bitirmek istiyorum; şimdi bir kere bilinçaltı terimi yanlış, yani “bilinç dışı” diyor Freud ve bilincin böyle altı, üstü olan bir metaforla açıklanmaması gerektiğini defalarca söylüyor. Birkaç kez bilinçaltı demiş olmasına rağmen aslında Freud’un önerdiği -sonuçta bu kavramı da en sistematik biçimde çalışmış olan kişi Freud- yani birisi size bilinçaltı diye bir şeyden bahsediyorsa demek ki bir kere Freud bilmiyor, bu bir işaret en baştan.

ÖM: Serol Teber’in de ‘Didik Didik Freud’da altını defalarca çizdiği şey bu işte, bilinçdışı kavramını getirmesi zaten. 

GG: Evet. Kuantum fiziği de zaten çok zor bir alan ve kuantum ilkelerinin makro düzeydeki objelere nasıl yansıdığı bilinmiyor. “Kuantum yöntemiyle ben size bilinçaltı temizliği yapacağım” diyorsa birisi, üstelik fizikçi de değilse filan, yani tamamıyla uyduruyor olduğu açık. Dolayısıyla böyle şeylere lütfen kanmayın demek istiyorum. Bunu ileride başka bir programda “bu bilinçaltı temizliği denen şey nedir?” diye ele alalım istiyorum. Bir başka ele almak istediğim konu -burada da yine Selim Badur’un konuk olacağını umuyorum- Selim beyin de aynı kurumda bir süre çalıştığı Nobel ödüllü çok önemli bir Fransız immünolog, “Suyun Hafızası” diye bir kavram ortaya atmıştı ve deneysel olarak bunu kanıtladığını öne sürmüştü. Nature isimli, belki dünyanın en prestijli biyolojik bilimler dergisinde de yayınlanmıştı. Fakat bunun aslında çok ilginç bir hikayesi var, burada Benveniste’in sahtekarlık yapmaktan ziyade, iddia ettiği şeye gerçekten inandığını düşünmek de mümkün, fakat aslında bunun doğru olmadığı da sonradan ortaya çıktı. Bunu da herhalde kendi başına bir başka programda konuşsak iyi olacak bir şey galiba. 

ÖM: Bu çok önemli, uzun boylu konuştuğumuz ve yakınlarımızı da etkileyen bir kavram ayrıca. 

SB: Evet.

ÖM: Evet o da büyük bir sahtekarlık.

SB: Peki son iki dakikamız kalmış, bakalım bugün ve bu yarım saat içinde kaç destek oldu? Bunu kimden öğrenebiliriz bilmiyorum ama umarım artmıştır. 

ÖM: Arkadaşlarımız sayıyı vereceklerdir bize.

SB: Evet.

"Manipüle edilmemiş bilgileri almamız konusunda Açık Radyo’nun değeri çok büyük"

GG: Ben son bir şeyden daha bahsetmek istiyorum; Açık Radyo’yu çok cazip kılan bence iki unsurdan bir tanesi, güvenilir kaynağı olması ise bir tanesi de bende merak duygusu uyandıran bir yer olması. Gerçekten Açık Radyo dinleyicisi olursanız ve birkaç hafta düzenli dinlerseniz, birdenbire kendinizi içinde yaşadığınız şehrin tarihini merak eder ya da ne bileyim fotoğrafçılığın tarihini merak eder ya da bitkilerin dünyasını merak eder buluyorsunuz. Hiç aklınıza gelmeyen konularda merak uyandırıyor. Türkiye’nin en önde gelen nörobilimcilerinden bir tanesi Prof. Marsel Meşulam -Amerika’da çalışmalarını sürdürüyor- onun yazdığı “Duyudan Bilişe” diye çevrilebilecek çok güzel, benim de çok yararlandığım bir makale vardı. Orada diyor ki “Merak duygusuna sahip olmak ancak çok gelişmiş beyinleri olan canlılara özgü bir olaydır. Bu insanlarda var. İnsansı maymunlarda filan da rastlanıyor ama mesela ne yaparsanız yapın bir kertenkeleyi herhangi bir konuda merak ettiremezsiniz, çünkü onda gerekli nörobilimsel, nöral altyapı yoktur” diyor. İşte Açık Radyo da, insanlarda merak uyandırma konusunda bence sahiden öncü bir kurum. Benim de en sevdiğim taraflarından birisi budur doğrusu. 

SB: Katılıyorum dediğinize.

ÖM: İki küçük şey ilave edeyim izninizle; bir tanesi Açık Radyo’nun daha yayına geçmeden önceki manifestosunda “size hiçbir şey öğretmeye kalkmıyoruz, meraksızlık sendromuna olsa olsa geçici bazı çareler üretmeye çalışırız” diye başlamıştık daha radyo yokken. Hakikaten de bu gerçekleşti. Daha dün konuşuyorduk, yani hem kokusu, koku tariflerinin, bizatihi kokuların olduğu radyo hem de çizgilerin anlatıldığı bir radyo, yani merakın üst noktası. Öteki de zaten esas itibariyle bu konuyu sonuna kadar sürdürmekte kararlı olan bir şey. Marsel Meşulam deyince de bir özel bilgi vereyim, benim sınıf arkadaşım oluyor kendisi. 

SB: Öyle mi?

ÖM: Evet, büyük bir mutlulukla onun izlerini takip etmeye çalışıyorum Hakan Gürvit’ten, bir diğer programcı, bilimci arkadaşımızdan. Yani bu da bir hoşluktu ayrıca. 

GG: Evet, beni de Hakan tanıştırmıştı. Belki Marsel Meşulam hocayı da günün birinde Açık Bilinç’te konuk ederiz diye düşünüyorum. Program biterken Selim bey, ben son birkaç cümle için sözü size bırakayım hem de destek istemeyi yeniden unutmayalım diyorum.

SB: Evet, bahsettiğimiz konular yani hem objektiflik hem insanların görmediği aykırı birtakım bakış açılarına yer vermesi… ve Ömer beyin bahsettiği gibi bu merak konusu çok önemli, çok değerli bir konu. Sizin, sizlerin, hepimizin aslında daha objektif, böyle daha fazla manipüle edilmemiş bilgileri almamız konusunda Açık Radyo’nun değeri çok büyük. Onun için lütfen destek diyelim biz de bu Açık Bilinç programında, adı güzel program Açık Bilinç’te. Ben burada durayım ve size bırakayım sözü ama bu bilim sahtekarlığına eğer bir ara fırsat bulursak, buna iyi çalıştım yani bayağı doküman hazırladım. 

GG: Tamam, böyle bir program yapmak üzere sözleşmiş olalım.

SB: Tamam.

GG: Dinleyici Destek Şenliği’nin özel yayınındayız, Açık Radyo’ya desteklerinizin devam etmesini rica ediyoruz. Yani şu mümkün, “başkası desteklesin, ben zaten açıyorum dinliyorum, desteklemek zorunda değilim” diye düşünebilirsiniz ama herkes böyle düşünürse o zaman Açık Radyo kapanır. Dolayısıyla destek olmakla kalmayıp başka eş, dost, tanıdıklarınızın da elinden tutup birkaç kişiyi daha destekçi hale getirirseniz daha mutlu olacaksınız. Ben böyle düşünüyorum, dolayısıyla size de bir faydası olur. Destek ricasıyla bu Açık Bilinç yayınını böylece kapatalım isterseniz.

ÖM: Evet, kapatıyoruz.

SB: Bu başlangıçta Güven beyin dediği doğum günü hediyesi konsepti de çok güzel, çok hoş bir şey yahu! Bu güzelmiş!

ÖM: Evet, doğum günü hediyesi olarak. Selim Badur ve Güven Güzeldere’ye çok teşekkürler. Açık Radyo’nun dinleyici destek projesi üzerinde, destek günlerinde çok güzel, sıcak bir program yapmış olduk sayenizde. Görüşmek üzere.

SB: Biz teşekkür ederiz.

GG: Biz teşekkür ederiz. Selim Badur’a da çok teşekkür ederim katıldığı için.

SB: Sağ olun! Çok teşekkürler, herkese selamlar.