Ömer Madra

Canlılar âleminin, varolduğu milyarca yıldır karşı karşıya bulunduğu en büyük varolma krizi karşısında global bir vatandaş hareketi yaratmak zorundayız.

Ey okur, sadece 22 – 25 Nisan tarihleri arasında yayımlanan gazetelerde, Türkiye'nin önde gelen gazeteci ve yazarlarından bazılarının kalemlerinden çıkmış yazılardan yapılmış alıntılardan oluşan bir "kolaj - tefrika" okuyacaksın bu sefer, durumu değerlendirip anlayabilmek için...

Ömer Madra, Şalom gazetesinin geçen haftaki "Perşembe Sohbetleri"nin konuğuydu.

Dinleyicilerimizden aldığımız inanılmaz mektuplar sayesinde, aralarında henüz birkaç aylık bebeklerin de bulunduğu genç dinleyicilerimize daha dürüst, daha iyi bir dünya bırakmak üzere, her gün inatla, en azından birkaç çift lâf ve birkaç titrek notadan oluşan bir yayını sürdürme sorumluluğunu cılız

Ömer Madra'nın, 8 Mayıs 2004 tarihinde, Mimar Sinan Üniversitesi'nde düzenlenen "AB'ye Giriş Sürecinde Düşüncede, Düşte ve Günlük Yaşamda Değişimler" konulu sempozyumda yaptığı konuşmanın metni...

Grönland'daki buz tepesi üzerinde uydularla yapılan son inceleme, buz başlığının bilim insanlarının korktuğundan daha da hızlı eridiğini ortaya koyuyor. Denize doğru akıp giden buz miktarı, beş yıl öncesinin iki katına çıkmış durumda...

"Bu tuzaktan kurtulmanın tek yolu var: Dişimizi sıkıp, bir yandan fosil yakıt tüketimimizi kısacak kahramanca tedbirler alırken, bir yandan da kolları sıvayıp alternatif enerji sistemleri geliştirmek üzere çok kapsamlı bir programa girişmek. Bu, 19. ve 20.

ABD Başkanı Bush, ABD başkanlarının yıllık geleneksel "Birliğin Durumu" (State of the Union) konuşmasını yaptı. Başkan'ın, konuşmasında "petrol iptilâsı"ndan söz etmesi, ilk bakışta şaşırtıcı bir itiraf bile sayılabilirdi, ama, sadece ilk bakışta ve bir an için.

"Tabiat Ana'yla barışmamız gerektiğini görelim artık. Bunu, henüz birbirimizle müzakere edecek gücümüz varken yapmalıyız. Gaia'nın bir parçası olduğumuzu ve Dünya'nın gerçekten bizim evimiz olduğunu hatırlamak zorundayız."

Halil Turhanlı ve Ömer Madra, Glorıa Anzaldua'nın Sınırlar, Chela Sandoval'ın Ezilenlerin Metodolojisi adlı kitaplarından ve Donna Haraway'in Cyborg Manifesto başlıklı makalesinden yola çıkarak, "sınırda yaşamak" durumundan konuşuyorlar.

Geçen hafta sonu Şişli'de, Adliye binasının önünde, içinde ve dışında hayli tatsız, tatsız olmanın ötesinde ürkütücü, hatta korkutucu görüntüler vardı.

Halil Turhanlı ve Ömer Madra, Dylan Thomas'ın radyo oyunlarından yola çıkarak, sanatı, çocukluğu, insan olma durumunu, radyoyu konuşuyorlar.

3 Aralık Cumartesi günü on binlerce insan Montreal'de, dondurucu soğukta, kavurucu ısınmaya giden yolun önünü bedenleriyle tıkamak için sokaklarda neşelerini hiç bozmadan yürür ve şarkılarını gür bir sesle söylerken, hem tarihe "tanıklık" etmek, hem de "sanık"ları sıkıştırmak amacını gütmekteydiler.

"Dünyanın gidişatı" konusunda tek soruluk küçük bir teste girmeye ne dersin ey okur: Dünyada varolan hayat için temel bağlam hangisidir, sermaye mi, iklim mi?

Dünyada hayat devam ediyor, dünyada hayatı izleyen Açık Radyo istasyonu da yayınına devam ediyor; hepimizin dünyayı ve hayatı yaşanabilir bir hale dönüştürme çabaları da berdevam...

Bir fotoğraf: Geniş kenarlı şapkasıyla bir adam Brezilya'da bir gölde kanosunda küreklere asılmış yol almaya çalışıyor. Gölün yüzeyi, binlerce, hatta on binlerce ölü balıktan oluşan kanlı bir halıyla tümüyle kaplanmış durumda.

Yapılan son anketlere göre Amerikan halkının yüzde 52'si Başkan'ın kasten bilgi çarpıttığını ve ülkeyi savaşa böyle soktuğunu düşünüyor, tam yarısı da bu yalanlar yüzünden Kongre'nin onu azletmek üzere sorgulaması gerektiğine kani! İş artık Amerikan halkında.

Dünya Sağlık Örgütü, H5N1 virüsünün mutasyona uğrayarak son derece bulaşıcı bir pandemik biçime dönüşmesinin mümkün olduğunu belirtiyor.

"Fosil yakıtlarından uzaklaşmak için mümkün olan her şeyi, mümkün olan en kısa zamanda yapmazsak eğer, yüzyıl sonuna kadar gezegenin sıcaklığı 5 derece (F) daha artacak. İnkârın ecele faydası yok. Artık teoriden söz etmiyoruz. Bilgisayar modellerinden ya da neler olabileceğinden de bahsetmiyoruz.

Geçen hafta Türkiye'yi bir prens teşrif etti. Bir buçuk milyon nüfuslu Dubai Emirliği'nin çok zengin ve güçlü Veliaht Prensi Şeyh Muhammed Bin Raşid El Maktum.

Sonucu bilinmeden yazılmış bir yazı bu: Muhtemelen, yüzyıllardır diplomasi sanatında büyük tecrübe kazanmış İngilizlerin, kimsenin anlamayacağı kıvraklıkta bir metni ortaya çıkarması sonucunda, herkesin kendini iyi hissetmek zorunda kalacağı bir "mutlu son"la noktalanacak bir serüveni anlatmaya çalı

İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin ev sahipliğinde 24-25 Eylül 2005 tarihinde gerçekleştirilen "İmparatorluğun Son Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları" konferansında, hem oturumlarda, hem de koridorlarda yapılan sohbetlerde katılımcılar ve tebliğciler çok şey öğrend

Tam bir hafta önce Washington'da, Beyaz Saray'da tarihi bir basın toplantısı yapıldı.

United Nations Organization was founded by the people of this world to bring peace and welfare to themselves after having been viciously attacked by Nazism and Fascism.

Bir zamanlar, insanların "hastalıklı" düşünce tarzlarını giderebilmek için, yanılmıyorsam Amerikalıların Nazilerden etkilenerek geliştirdiği bir şeydir lobotomi. Üst çeneden girerek, beynin ön kısmını kesiveriyorlar, tereyağı keser gibi. 12 Eylül için de böyle bir metafor kullanılabilir bence.

Katrina kasırgasının ardından, bu sefer ABD ordusunun içine "gömülü" olmayan medyanın bize yansıttığı görüntü ve bilgilere baktığımız zaman, tarihî ve biricik New Orleans şehri için artık çok geç kalınmış olduğunu söyleyebiliyoruz.

Size minik bir kehanette bulunayım: Birleşmiş Milletler'in 14 Eylül tarihinde başlayacak olan Büyük Eylül Zirvesi'nde ABD, BM'in tarihinde görülmüş en büyük reform planını tümüyle yerle bir etmeden, onu resmen öldürmeden asla huzur bulmayacak...

Amerikan halkı, yeryüzünün en etkili propaganda roketi ile, zorla gönderildiği Neptün'den gezegenimize geri dönme yolunda. Adına yürütülen hegemonya harekâtını tersyüz edebilecek, bu büyük yıkım ve felaketin nihayet önünde durabilecek en önemli, "olmazsa olmaz" güç de o.

Amerikalı bir anne George Bush'a soruyor: "Gençlerimiz Irak'ta neden ölüyor, öldürüyorlar? Gençlerimizi Irak'a gönderme sebebiniz olan bu yüce dava nedir? Bize neden yalan söylediniz? Amerikan halkına neden yalan söylediniz? Cümle âleme neden yalan söylediniz? ...

Başkan Bush'un uzun Ağustos tatilini geçirdiği Crawford'daki sözde çiftliğine 8 kilometre mesafede, toz toprak içinde kurduğu "Barış Çadırı"nda oturup, savaşta ölen oğlunun hesabını bizzat Başkan'a sormakta ısrar eden, küçük ve biraz da küfürbaz bir kadın, ABD imparatorluğunun 5 yıldır bir İsviçre s