No:482 – Bush-Talabani Zirvesi

-
Aa
+
a
a
a

Tam bir hafta önce Washington'da, Beyaz Saray'da tarihi bir basın toplantısı yapıldı. Dünyanın tek süper gücü ABD Başkanı George Bush ile, Amerikan ve İngiliz ordularının işgali altında bulunan Irak'ın işgal şartları altında seçilmiş Cumhurbaşkanı Talabani, "resmi" görüşmelerini tamamladıktan sonra dünya medyasının önüne çıktılar. Yeni kuşak insanlarının artık pek hatırlamadığı Soğuk Savaş döneminde bile eşine rastlanmayacak ölçüde abartılı bir üslubun hakim olduğu bu benzersiz basın toplantısında Bush, "muadili" Talabani'ye Irak halkının yiğit lideri, ABD'nin büyük dostu ve insan özgürlüğünün gücünün somut kanıtı gibi sıfatlarla hitap ediyordu. Bush'un Iraklı/Kürt "muadili" ise, türevleri ile birlikte teşekkür kelimesini en az 15 kere tekrarladığı 13 dakikalık kısa konuşmasında, Bush'u "uzak görüşlü", "vizyoner" insan, "yüce devlet adamı", "şanlı Amerikan halkının misyon bayrağını taşıyan" ... "büyük lider" gibi – bir zamanlar ancak Mao, Enver Hoca, Kim İl Sung, Saddam gibi otoriter, hatta totaliter devlet başkanlarını övmekte kullanılan ve biraz dalkavukça diyebileceğimiz – laflarla "selamlıyor", ona şükranlarını her yerde tekrar tekrar sunmaktan bir an olsun geri durmayacağını belirtiyordu.

 

Washington Post gazetesi, tamamını yayımladığı transkripsiyonla ("Transcript: President Bush and Iraqi President Jalal Talabani") bu biraz "anakronik" (zaman dışı) basın toplantısını biz naçiz dünya insanlarının belleklerinden asla silmemesi için büyük bir hizmette bulunmuş. Aynı övgüyü, konuşmaların tamamını yayınlayan CNN International için de yapabiliriz. (Kayıtları Açık Radyo'da "hıfzedilmiş" durumda.)

 

Tarafların (yoksa oyuncuların mı demeliydik?) karikatüre kaçan ya da ağızlarda orta-oyununa veya farsa yakın bir tad bırakan üslupları bir yana bırakılıp işin özüne inilirse, orada artık Shakespeare'in ustalık dönemi eserlerini hatırlatan bir traji-komedi kıvamı bulmak mümkün. Irak'ın dünyanın en genç demokrasisi olduğu, Irak Anayasası'nın bütün bölgeye ışık tutan bir kilometre taşı, hatta Ortadoğu'da eşine benzerine rastlanmaz bir demokrasi, özgürlük belgesi olduğu, ülkede güvenliğin sağlandığı, teröristlerin büyük ölçüde giderildiği, şiddetin büyük ölçüde ortadan kalktığı, nefret ve çatışmanın yerini iyiden iyiye barışçı ve hoşgörülü bir diyalog ortamının aldığı, tüm sorunların tartışma ve münazara ile çözüldüğü, hükümet ve yetkililerin her fırsatta serbestçe alabildiğine eleştirilebildiği... dile getiriliyor.

 

Gülüşme ve esprilerle bezeli olmasına ve gazeteciler tarafından da yer yer kahkahalarla karşılanmasına karşın, ironinin zerrece izini taşımayan bu konuşmaların yapılmasından birkaç saat sonra, Saddam Hüseyin'in devrilmesinin ardından Irak'ta gerçekleştirilen en büyük saldırılarda 200'e yakın sayıda insan parçalandı, bine yakın sayıda insan yaralandı. 4 bin Peşmerge ve Şii Bedir Tugayı askerinin yanı sıra 6 bin Amerikan askerinin kuşattığı Telafer'in nüfusunun yüzde doksanının boşaltılmasının ardından, Al Kaim, Hadisa, Samarra ve başka yerleşim merkezlerinin büyük operasyonlara tabi tutulacağı haberleri geldi. Tarihi basın toplantısının üzerinden bir hafta bile geçmemişti ki, bizzat Irak Maliye Bakanı Ali Allawi'nin ağzından Irak Savunma Bakanlığı'nda 1 milyar dolardan fazla bir yolsuzlukla, "muhtemelen tarihin en büyük hırsızlığı"nın yapılmış olduğunu öğrendik. ABD yetkililerinin gözetiminden kaçan bu yolsuzluk sonucu, Irak ordusu, nuh-u nebi'den kalma silahlarla, isyancıların elinde muazzam kayıplar vermek zorunda kalmıştı. Savunma Bakanlığı'nın dışındaki Irak bakanlıklarında, yani elektrik, su, ulaştırma, içişleri vb. idarelerinde de benzeri bir soygun olduğu için, toplam 2 milyar dolarlık bu kayıplar sonunda Irak'ın altyapısı tarumar olmaya devam ediyordu. (Bkz.: Patrick Cockburn, "What Has Happened to Iraq's Missing $1 Bn?", The Independent.co/uk,19 Eylül, 2005)

 

İnsanın içinden basın toplantısında söylenenlere inanmak gelmiyor, ey okur. Irak henüz bir örnek demokrasi değil; direniş, terör ve şiddet henüz bitmedi; işgal de devam ediyor galiba. Ve, işin en kötüsü, iki büyük lider bize doğruları söylemiyor olabilirler. İnsanın içine bir kez şüphe düşmeye görsün.

 

Devamı haftaya...