Rusya’yla ilgili yaptırımlar ağırlaşıyor

-
Aa
+
a
a
a

Ahmet İnsel’in gündeminde Avusturya’da gerçekleşen seçimler, Ukrayna Savaşı’nın son durumu, Recep Tayyip Erdoğan’ın “muhafazakâr devrimci” ifadesi yer aldı.

Wolfgang Schwan/Anadolu

Özdeş Özbay: Ahmet Bey, günaydın. Bugün hangi haberlerle başlayalım? 

Ahmet İnsel: Önce iyi bir haberle başlayalım. Avusturya'da pazar günü cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Bundan altı sene önce yapılan seçimin galibi olan Alexander Van der Bellen, Yeşiller’in kurucusu Avusturya'da. 78 yaşında ve seçimin birinci turunda yüzde 54 oy alarak seçildi. Cumhurbaşkanın Avusturya'da yürütme yetkisi yok. Daha çok protokoler bir görev.

Ö.Ö.: Zaten ilginç şekilde basında da çok yer almadı. 

A.İ.: Altı sene önce basında yer almasının nedeni seçimin birinci turunda aşırı sağ adayın neredeyse kazanacak hâle gelmesiydi. İkinci turda seçimi kazanmış fakat aradaki fark çok az olduğu için ve bir dizi sayım hatası yapıldığı için Avusturya Anayasa Mahkemesi, seçimin ikinci turunu iptal etmişti. İkinci tur altı ay sonra yapılmıştı. Alexander Van der Bellen biraz daha büyük bir farkla seçilebilmişti. Aşırı sağ partiyle beraber hükümet ortağı olmuştu. Sebastian Kurz, Rusya'yla ilgili bir yolsuzluk skandalına adı karıştığı için hükümetten istifa etmek zorunda kalmış ve Avusturya'daki aşırı sağ parti toparlanamamıştı. Aşırı sağ partinin adayı bu sefer birinci turda oyların yüzde 19’unu ancak alabildi. Alexander Van der Bellen’i Yeşiller, sosyal demokratlar hatta muhafazakârların bir kısmı destekledi. 

Ö.Ö.: Yanlış hatırlamıyorsam aşırı sağ ile Yeşiller’in bir koalisyonu vardı Avusturya'da. 

A.İ.: Bir bölge yönetiminde diye hatırlıyorum. Belli başlı partilerden, sosyal demokrat partiden, muhafazakâr partiden adaylar gösterilmedi. Dolayısıyla Alexander Van der Bellen bütün bunların ortak adayı gibiydi. İki bağımsız aday var. Bir de Marco Pogo sahne isimli, eski doktor, 35 yaşında bir punk grubu şarkıcısı olan adayın bu ikinci seçim macerası. Onun kurduğu Bira Partisi de oyların yüzde 8’ini aldı. Ama Bira Partisi aynı zamanda popülist bir taban partisi. 

Ö.Ö.: İskandinav ülkelerinde de var bira partileri. 

“Rusya, Ukrayna’ya yönelik ağır saldırılara devam ediyor”

A.İ.: Avusturya'daki durum bu. Avusturya'nın hemen kuzeyine gidebiliriz. Rusya maalesef ağır bir füze ve silah saldırısı gerçekleştirdi dün Ukrayna'ya. Ukrayna kaynaklarının verdiği bilgilere göre Ukrayna'ya bir günde 75 füze atılmış. Aşağı yukarı 6 kente yönelik füzeler bunlar. Ukrayna'nın Rusya'ya en uzak bölgesi olan Lviv kentine de füze düşmüş. Füzelerin hemen hepsi büyük ihtimalle havada etkisiz hale getirilmişti.

Ö.Ö.: Ukrayna Hava Kuvvetleri Komutanlığı açıklama yapmış, “83 füzeden 43’ü havada vuruldu ama 40’ı düştü” diyorlar. 

A.İ.: Bunların hemen hepsi sivil hedeflere yönelmiş füzeler. Yerleşim yerleri veya altyapı merkezleri, köprüler, elektrik santralleri, yollar ve evler… 11 kişinin öldüğünü, 60’a yakın kişinin yaralandığını bildirdi Ukrayna kaynakları.

Ö.Ö.: Putin daha önce de sivil hedefleri vurmuştu ama yapılan açıklamalarda askerî hedef olduklarını söylüyordu. Bu sefer öyle demedi. Tam olarak şöyle söylenmiş: “Kritik önemdeki sivil altyapısı imha edildi.”

A.İ.: Yani çoğu yer sivil altyapı. Çünkü 43 füzenin düştüğü yer sadece yerleşim yerleri,

evler olsaydı 11 ölüden çok daha fazlası olurdu maalesef. Uluslararası anlaşmalara göre bu tam anlamıyla bir savaş suçu ve zaten o şekilde tanımlandı uluslararası camiada. Putin yönetimi yeni askerî birlikleri henüz sınıra sürmedi. Eğitim gördüklerini görüyoruz bu birliklerin. Ukrayna ordusu kuzeyde ilerlemeye çok daha yavaş devam ediyor. Daha çok Rus işgalinden kurtardıkları bölgelerdeki konumunu pekiştirmeye, lojistik hatları yeniden kurmaya yönelik bir amaçları var. Donetsk tarafında ise Rusya'nın küçük bir karşı saldırısı var. Ukrayna ordusu o bölgede kuzeyde olduğu gibi ilerlemedi. Küçük kazanımlar elde etti. Putin'in bu saldırısı aynı zamanda Ukrayna'daki operasyonun başındaki generalin değişmesinin hemen ardından geldi. Bu da anlamlı.

Ö.Ö.: Bu bahsettiğiniz general de 1990’da Sovyetler Birliği'nin askeri olarak sivil göstericilere ateş açanlardan bir tanesiymiş. Çeçenistan ve Suriye'de daha önce görev almış. 

A.İ.: Bundan önceki de öyle. 

Ö.Ö.: O da “Suriye kasabı” diye geçiyordu. Ama işe yaramamış onun sertliği. Şimdi daha da sertini getirdiler. 

A.İ.: Sertlik konusunda aralarında bir fark olduğunu zannetmiyorum. Putin başarısızlığının bedelini birine ödetmek zorunda. Dolayısıyla bu tür yönetimlerde bu konumlarda olan kişiler, otokratın sigortaları gibidir. Bu gelen daha serttir demek bence çok doğru değil. 

Rusya'yla ilgili yaptırımların daha da artırılması söz konusu önümüzdeki günlerde. Daha nasıl artacak ben de bilmiyorum. Kuzey Akım boru hattındaki patlamalarla ilgili İsveç soruşturma başlattı. Bu incelemeye Rusya'nın dahil olmasını reddettiler. Diğer taraftan Almanya da bir inceleme başlattı bu patlamalarla ilgili. Sabotaj olma ihtimali de değerlendiriliyor. Üçüncü anlamlı gelişme ise Sovyetler Birliği'nden ayrılmış Orta Asya cumhuriyetleri olan Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan gibi ülkelerin devlet başkanlarının Rusya'daki yurttaşlarını Ukrayna Savaşı’na dahil olmamaları ve oldukları takdirde şiddetle cezalandırılacakları yönünde uyaran bildiriler yayınlamaya başlamaları. Rusya'nın kendi nüfus bölgesi olarak tanımladığı ve aynı zamanda Şanghay Güvenlik Örgütü'nün bir parçası olan bu ülkelerin savaşı desteklemedikleri ve savaş sonrasında Rusya'nın veya Putin yönetiminin çatırdaması ihtimalini dikkate almaya başladıkları, kendilerini bu çatırdamanın dışında tutmak için önlemler aldıkları söyleniyor. Bu da önemli. Çünkü Ukrayna Savaşı’nın nasıl devam edeceğini ve nasıl sonuçlanacağını şu anda bilmiyoruz. Ama olası sonuçlarından bir tanesi Rusya'nın daha fazla kaybetmesi karşısında Putin rejiminin çatırdaması. O yüzden Putin rejimi giderek sertleşiyor. Hitler'in ve daha önceki diktatörlerin son dönemlerinin zihniyet dünyasıdır aynı zamanda bu. Bunun kendilerine sıçramaması için önlem almaya başladıklarını görüyoruz. Bu arada Belarus’tan ilginç bir demeç geldi. Lukaşenko, Litvanya'nın, Polonya'nın ve Ukrayna'nın Belarus’a karşı saldırı hazırlığında olduğunu iddia etti. Diğer taraftan da Belarus mümkün mertebe doğrudan savaşa girmemeye dikkat ediyor. Belarus toprağını Rusya'nın askerî kullanımına açmış durumda sadece.

Ö.Ö.: Lukaşenko yaptığı açıklamada şöyle demiş: “Batı sınırlarında Rusya'yla ortak bir askerî görev gücü konuşlandıracağız.” 

A.İ.: Kendi sınırlarında ama. Belarus'a karşı bir saldırı hazırlığı içinde oldukları iddiasına dayanarak söylenmiş veya gerçekleştirilecek bir şey. Rusya'nın içinde de gerginliğin arttığını, Rusya'nın doğu bölgelerinde askere almaya karşı ciddi tepkiler dile getirildiğini görüyoruz. Yürüyüşler, gösteriler var. 

Ö.Ö.: Özellikle Dağıstan'da. 

A.İ.: Çünkü oradan çok asker savaşa gitti ve maalesef cenazeleri geri döndü. Yurt dışına kaçışın da hızla devam ettiği görülüyor. Ağırlıklı olarak Gürcistan'a, Ermenistan'a, Türkiye'ye hatta Kazakistan, Kırgızistan gibi ülkelere de gidenlerin arttığı belirtiliyor. 

Ö.Ö.: Ben de sizden hemen önce sunma fırsatı bulmuştum. Kırım'dan teknelerle Sinop'a, Karadeniz kentlerine de kaçış başlamış. Guardian’da 1.500 dolara böyle bir tekne geçişinin yapıldığı yer alıyordu. 

A.İ.: Türkiye’den bir haber görmedim. Gürcistan'a gidiyor olabilirler. Rusya'nın dünyayı nereye götüreceğini bilmiyoruz ama giderek Rusya'yla ilgili çatışmanın boyutlarının artması ve Putin yönetiminin kaybetme korkusu, endişesi içinde daha vahim girişimlerde bulunması ihtimali var. Bu nükleer silah ve başka kitle imha silahları kullanımı anlamına geliyor. Bu aşamaya geldiğinde Ukrayna'nın müttefiklerinin doğrudan müdahalesinin gündeme gelme ihtimali var. O zaman bu, Rusya ve Batı arasında bir savaşa dönüşebilir. Rusya için büyük yıkım olacağı gibi Batı'da da benzer bir yıkıma neden olabilir. Ama sonuçta Putin yönetimi açısından geleceğin parlak olmadığı bir sürece girdik. Bu uzun sürebilir. Uzadıkça da yıkım etkisi artarak devam edecektir. Geçmişte gördüğümüz saldırgan diktatörlük çöküşlerinin bir benzeri olabilir Rusya'da. Rusya'nın dağılması, bir dizi özerk cumhuriyetin bağımsızlık ilan etmesi gibi şu anda öngörülmesi son derece zor olan, kurgunun ötesine geçmeyen ama ihtimal dahilinde olan senaryolar bunlar. Yani büyük Rusya'yı kurma amacıyla hareket edip şu andaki Rusya'yı da daraltma, küçültme ve çökertme ile bitme ihtimali olan bir maceraya girdi Putin. Bunu neden yaptığını rasyonel biçimde açıklamak hâlâ mümkün değil. 

“Erdoğan gençlere ‘muhafazakâr devrimciler’ diyerek seslendi”

Rusya'dan Türkiye'ye gelelim. Türkiye'de Cumhurbaşkanı pazar günü gençlere yaptığı bir konuşmada ilginç bir tabir kullandı, “Siz muhafazakâr devrimcilersiniz” dedi. Ve muhafazakâr devrimcilere “2023 yılını sizinle beraber kazanacağız, cebimize atacağız” dedi. Muhafazakâr demokrat tabirini biliyorsunuz. 2014 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Taksim'de yaptığı bir toplantıda Yalçın Akdoğan, sağdan soldan aldığı verilerle oluşturduğu Ak Parti ve Muhafazakâr Demokrasi kitabının tanıtımında bu tavrı benimsediğini ilan etmişti. Şimdi gençlerin muhafazakâr devrimciye dönüşmesi için çağrı yapıldığını görüyoruz. Bu muhafazakâr devrimci tabirinin üzerinde durmak lazım. Çünkü bu Türkiye'de Tayyip Erdoğan'ın uydurduğu, yarattığı bir tabir değil. Muhafazakâr devrimci tabirini ilk defa 1927 yılında, 1918 ve 1932 yılları arasında yürürlükte olan Weimar Cumhuriyeti rejiminin, çok önemli bir siyasal toplumsal hareket için kullandığını görüyoruz. Nedir bu muhafazakâr devrimcilik? İlericiliğe, aydınlanmaya, liberalizme, marksizme karşı olan, bunları reddeden hareketlerin toplamına verilen bir isim. Bir kısmı benimsiyor bu tabiri. Bir kısmı benimsemiyor ama o hareketin içinde yer alıyor. Burada önemli üç niteliğini görüyoruz muhafazakâr devrimcilerin: Antiburjuva, antidemokratik, antiliberal olmaları.

O örneğin Hugo von Hofmannsthal, muhafazakâr devrimcilerin önemli esin kaynaklarından bir tanesidir. Carl Schmitt, başka biçimde muhafazakâr devrimci akımın önde gelen temsilcisidir. Ama bunlar birbirinden farklıl hareketler. İtalya'da Julios Evola muhafazakâr devrimcilerin önde gelen figürüdür. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yapılan analizlerde muhafazakâr devrimci hareketin bir tür Nazizmin hazırlık evresi olup olmadığı çok tartışılmıştır. Bir kısım tarihçiler, muhafazakâr devrimciliği Nazizmin hazırlığını yapan, onun altyapısını oluşturan toplumsal hareket olarak tanımlar. Bir kısmı ise Nazizmle muhafazakâr devrimcilik arasında çok büyük farklar olduğunu belirtir. Muhafazakâr devrimci hareketin 1920’lerde Almanya'da yarattığı, demokrasi, siyasal liberalizm ve marksizm karşıtlığının, ilericiliğe ve aydınlanmaya karşı olan o büyük dalganın yarattığı boşluğu Nazizm rahatlıkla doldurabilmişti. O yüzden şunu söyleyebiliriz: Bu muhafazakâr devrimci fikriyatı, Nazizmin veya bu tür totaliter ideolojilerin altyapısını oluşturur.

Ö.Ö.: Nazi döneminde “devrimci” bir yön var. 20 yıllık bir iktidar yok ortada.

A.İ.: Bazı Nazi dönemi tarihçileri, Nazilerin iktidara gelmesini “kahverengi devrim” olarak tanımlar. Antikapitalist, antiburjuva söylem ve eylemleri bir devrim veya karşı devrim olarak nitelerler. Ama her devrim hareketi ilerici olmak zorunda değil. Bir dizi gerici devrim hareketi de var. 

Ronald Reagan ve Margaret Thatcher’ında 1980’den itibaren uyguladıkları politikaları tanımlamak için de muhafazakâr devrim tabiri kullanıldı. Radikal bir neoliberalizm de muhafazakâr devrim olarak tanımlanabilir. O kenetleyen, sosyal devlete karşı, onu yıkarak yerine başka şey tesis etmek amacıyla yürüttükleri politikayı da muhafazakâr devrim olarak tanımlamışlar. Tayyip Erdoğan bunların arasında hangisine kendini daha yakın hissediyor, bilmiyorum.

Muhafazakâr devrimin somut örneklerinden bir tanesi İran'dır. İran'da şimdi kadınların başını çektiği, muhafazakâr ve erkek egemen tahakküme karşı başlattıkları isyan hareketinde 19’u çocuk olmak üzere, 185 kişinin öldüğünü görüyoruz. Devletin medya kaynakları, 20 devrim muhafızının ve polisin de öldüğünü belirtiyor. Şu anda İran'daki hareket mollaların yönetimine son verilmesi talebine dönüşmüş durumda. Kuzeyde, özellikle İran Kürdistanı’nda, Senendec’de İran güvenlik güçleri tarafından ağır silahların kullanıldığı iddia ediliyor. Tahran Politeknik Üniversitesi’nde önemli gösteriler yapıldı dün. İşçilerin harekete geçtiğini görüyoruz. Güneybatı'da petrokimya fabrikasında, Abadan'da grevler ve işgaller başlamış durumda. Aynı zamanda İran, Irak'ın kuzeyindeki İran Kürt direnişçilerinin bölgelerini de bombalamaya başladı. Ama direniş tüm hızıyla devam ediyor. Kadınların başını çektiği, işçilerin ve erkeklerin de müdahil olduğu bir direniş hareketi bu. Kadın, hayat ve özgürlük hareketi olarak tanımlayabiliriz bu direnişi.