Ahmet İnsel’in gündeminde Kırgızistan ve Kazakistan arasında devam eden çatışmalar, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı giderek azalan gücü ve İran’da ahlak polisleri tarafından öldürülen Mahsa Amini ve ölümünün yol açtığı protestolar vardı.
Ömer Madra: Günaydın Ahmet, merhabalar. Savaşlarla dolu bir dönem.
Ahmet İnsel: Günaydın. Maalesef her yerde büyüklü küçüklü savaşlar var. Kırgızistan ve Kazakistan arasında Sovyetler Birliği'nin dağılmasından bu yana devam eden sınır ihtilafı son yıllarda giderek artan çatışmalara dönmüş durumda. Bundan bir sene önce, 28 Nisan- 1 Mayıs 2021’de Batken bölgesindeki Fergana Vadisi'nde 36 Kırgız, 12 Tacik vatandaşının öldüğü, 154 kişinin yaralandığı ve 50 bin kişinin bölgeyi terk etmek zorunda kaldığı bir çatışma yaşanmıştı. Bunun nedenlerinden en önemlisi Tacikistan - Kırgızistan sınırı arasındaki 970 kilometrelik bölgenin yarısının iki devlet arasında sınır antlaşması ile kesin biçimde çizilmemiş olması. Bu hem yolların kullanımı konusunda hem de kuraklığın artmasıyla suya ulaşım konusunda sorun yaratıyor. Yansımaları ise hem sivillerin hem de bölgedeki askerlerin zaman zaman yolu kesmeleri ya da karşı taraftaki bir gruba müdahale etmeleri veyahut doğrudan çatışmaya girmeleri şeklinde tezahür ediyor. Bunlar bir müddet sonra savaşa dönüşüyor. Aynı şey geçtiğimiz 16 Eylül günü oldu ve bu sefer iki taraftan da 90’dan fazla kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Resmî rakam açıklanmadı.
İlginç olan çatışmaların başladığı sabah iki devlet başkanı Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi için toplanmışlardı. Yani bir tarafta Kırgızistan Cumhurbaşkanı Caparov diğer tarafta Cumhurbaşkanı İmamali Rahman vardı. O gün “şu çatışmaları durduralım” diye aralarında konuşmuşlar ama aynı zamanda çatışmaların başlamasını engellemekten aciz kalmışlar. Kırgızistan ve Özbekistan arasındaki çatışmaların ana nedeni iki devlet arasında toprakların, sınırların biraz irrasyonel biçimde çizilmiş olması. Bol miktarda anklav görüyoruz. Yani bir ülkenin içine başka bir ülkenin toprağının girmesi. Nahçıvan gibi diyelim. Nahçıvan bir anklav örneği Ermenistan için. Veyahut Azerbaycan için bir eksklav dediğimiz yani sınırın ötesinde bir bölge. Sınır birliği olmayan bu tür anklav ve eksklavların bol olduğu bir bölge. Bu 970 kilometrelik sınırın yarısının belirlenmemiş olmasının ötesinde Kırgızistan'a karşı bir nüfus savaşı da var. 2014’e kadar Kırgızistan’da bir Amerika Birleşik Devletleri üssü vardı. 2014’te bu üs boşaltıldı. Ve o tarihten beri Rusya'ya daha fazla yaklaşmaya başladı Kırgızistan. Ve Hindistan'la birçok ortak askerî tatbikat yaptı. Diğer taraftan Tacikistan'da hem Rusya askerî üssü var hem de Çin'in en önemli nüfus bölgelerinden bir tanesi. Hindistan'ın da yurt dışındaki yegane askerî üssü yanılmıyorsam Tacikistan'da. İki ülke de Şanghay İşbirliği Örgütü üyesi. Şunu belirteyim Şanghay İşbirliği Örgütü, NATO gibi bir askerî ittifak teşkilatı değil. NATO ülkeleri arasında böyle bir çatışma herhalde mümkün olmazdı. Yunanistan'la Türkiye arasında gerginlik sürekli olmakla beraber bunun çatışmaya dönüşmemesi gibi. Ama Kırgızistan'la Tacikistan arasındaki çatışma ciddi. Bölgedeki halkın göçmesine neden olan, sivil halkı da doğrudan hedef alan ve sadece tabanca tüfekle yapılan çatışmalar değil bunlar. Havan topu, askerî uçak, tank ateşi gibi bütün ağır silahların ve bütün savaş malzemelerinin harekete geçirildiği çatışmalar. Neyse ki çok uzun sürmüyor. 3-4 günü geçmiyor ama ölenler oluyor.. Bir yığın insan da evinden, yurdundan oluyor.
Ö.M.: Evet, ölenlerin sayısı da artıyor tabii. 2021’de o zamana kadar benzeri görülmemiş çatışmalarda 50 kişi hayatını kaybetmişti. Son çatışmalarda 94 kişinin öldüğü ilan edildi. Bin kilometrelik bir sınırın üçte birinin tartışmalı olması çok ciddi bir konu.
A.İ: Hatta yarıya yakını...
Ö.M.: Evet, yani çok kolay halledilebilecek bir iş olmadığını gösterir bu.
A.İ: Daha doğrusu şunu söylemek lazım. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, o 970 kilometrelik sınırın hemen hepsi tartışmalıydı. Bir dönem iki devlet aralarındaki görüşmelerle sınırın bir kısmını resmîleştirdiler. Ama son 10 yıldan beri geri kalanına dokunmadılar ve o 970 kilometre sınırın 300 - 400 kilometrelik bölümü üzerinde ihtilaf var. Çatışmalar orada oluyor. Özellikle Batken bölgesinde. İlerlemiyor şimdilik, bunun çeşitli nedenleri var. Kırgızistan'da üç, dört defa ayaklanma oldu biliyorsunuz. Hükümet değişikliği oldu. Başbakan devrildi. Bunlar Kırgızistan tarafından sınır görüşmelerini devam ettirme imkânını azaltmıştı. Anladığım kadarıyla iki taraf da taviz vermiyor. Özellikle şehirlerin yakınına gelince, Batken kenti söz konusu olduğunda anlaşma zemini şimdilik zayıf gözüküyor.
Ö.M.: Kuraklık gelince artacak demektir bu…
A.İ.: O bölgedeki bütün devletlerin ciddi endişesi kuraklık. Bunun yanında bir başka savaş çok daha kanlı. Hem Rusya hem Ukrayna vatandaşı on binlerce kişi öldü. Herhalde ölü sayısı 50 bine yaklaşmıştır, belki artmıştır diye tahmin ediyorum. Şu anda kesin bir sayı yok. Rusya'nın verdiği veriler güvenilir değil. Ukrayna Ordusu'nun karşı saldırısı sonucunda şu anda 6 bin kilometrekarelik bir toprağı geri almış durumdalar ve burada en kritik noktada 45 bin nüfuslu İzyum kentinin Rus askerlerinin işgalinden kurtarılmasaydı. Ve burada maalesef 450 ila 500 arasında ceset bulundu. Bunların bir kısmı işkence görmüş hatta birkaç vakada da bazı organların kesildiği tespit edilmiş. Siviller öldürülmüş.
Ö.M.: Hatta çocuk bile var aralarında.
A.İ.: Kadın, çocuk, yaşlı var. Bu İzyum kentinin ismi Ukraynaca üzüm demekmiş. Osmanlı Türkçesinden kalan bir isim de olabilir.
Ö.M.: İzyum, üzüm demekmiş.
A.İ.: Kuru üzüm demekmiş. Çok latif bir havası, yaşamı olmasıyla meşhur bir kentmiş İzyum. Yalnız şunu belirteyim, bu İzyum’un başına gelen ilk felaket değil. 1942’de Alman ordusuna karşı Sovyet direnişinin ilk büyük çatışması burada olmuş ve Sovyetler Birliği bu çatışma sırasında 280 bin asker kaybederek geri çekilmiş ama aynı zamanda da Stalingrad müdafaasının ilk denemesinin burada yapıldığını söylüyor tarihçiler. İzyum bu bakımdan Almanya-Sovyetler Birliği arasındaki çatışmada ağır bedeller ödemiş bir bölge aynı zamanda.
Bu Ukrayna'nın ilerlemesi bazı Rus birliklerinin çembere alınmasına yol açmış. Bazı kaynaklara göre 10 bin civarında Rus askerinin esir alındığı iddia ediliyor. 10 bin çok yüksek bir rakam. Bunu doğrusunu söylemek gerekirse başka kaynaklardan doğrulayamadım. Ama çok büyük mühimmat bırakarak çekildiği görülüyor Rus ordusunun. Diğer taraftan Güneydoğu'da Ukrayna'nın küçük saldırıları devam ediyor ve şu anda Rusya savunmaya geçmiş gözüküyor. Sadece uzaktan füze atışıyla bölgeleri tahrip etme ve halkta bıkkınlığa yol açma stratejisi uyguluyor.
“Otokratların ne yapacağını bilmek mümkün değil.”
A.İ.: Bu gelişmeler tabii Rusya tarafından Ukrayna’da yapılan, savaş denmesi yasak olan savaştan.
Ö.M.: Evet, operasyon.
A.İ.: Buna savaş demenin ağır hapis cezası var. Tepkiler giderek daha fazla dile getirilmeye başlandı. Bazı televizyon kanallarındaki tartışma programlarında Ukrayna'ya yapılan saldırıyı haklı bulan kişiler ve Ukrayna'da Nazilere karşı mücadele edildiğini savunmaya devam edenler var. Bunun bir Rusya emperyal saldırısı olduğunu, açıkça bu kelimeleri kullanarak dile getiren Ruslar da var. Bu yeni bir şey. Bunlara bir ilave de Rusya'nın en ünlü pop şarkıcsı, 70 küsür yaşlarındaki Alla Pugaçeva Rusya'nın Ukrayna’ya saldırısını protesto eden, karşı çıkan açıklamalar yapmış. O açıklamaları yapmasının bir nedeni de kendisinden daha genç bir insan hakları savunucusu olan eşinin, kendisini yabancıların ajanı ilan etmek ve yurt dışına çıkmak zorunda bırakmış olması Rusya’nın. Pugaçeva da şöyle bir deklarasyon yaptı, “Kocam yabancı ajanı ise beni de yabancı ajanı ilan etmek gerekir.” Ayrıca Rusya'nın bu saldırısının çok büyük bir aptallık ve Rusyalı gençlere ödetilen ağır bir bedel olduğunu belirtmiş.
Ö.M.: Evet. Bu önemli etki bırakabilir. Ama Rusya lideri Putin, Tacikistan Devlet Başkanı ve Kırgızistan Cumhurbaşkanı ile telefon görüşmeleri yapıp “Uslu uslu yapın. Barışçıl, politik ve diplomatik bir şekilde çözün.” demiş. “Savaşmayın, sevişin.” demiş.
Özdeş Özbay: Birkaç hafta önce Ukrayna'nın saldırısı başladıktan sonra Ukrayna Genelkurmay Başkanlığı ilk kez dile getirmişti. Pazar günü Biden da, Common Dreams’le röportajı sırasında dile getirmiş. Ukrayna'nın ilerleyişinin Rusya açısından bir takım riskleri olduğu için “kimyasal veya taktiksel, nükleer silahların kullanımı söz konusu olabilir” demiş. Bir yandan “yapmayın” diye uyarmış. “Bu silahlar kullanılırsa Amerika Birleşik Devletleri ne yapacak?” diye sorulduğunda, “Bu bende kalsın.” demiş. Sadece “Sonuçları olur.” demiş. Fakat hem Ukrayna'nın üst düzey sözcülerinden hem de Amerika'dan son haftalarda bu riskten bahsedilmeye başlandı.
A.İ.: Bu risklerden hemen hemen herkes bahsediyor. Rusya'nın eğer daha da devam ederse geri çekilmesi, bu Putin açısından bir ölüm kalım savaşı. Ve bu tabii o duruma gelindiğinde otokratların ne yapacağını bilmek mümkün değil. İntihar da edebilir. Karşı tarafı da yok edebilir. Dünyayı da yok edebilir.
Ö.Ö.: Zaten söylemişlerdi. Bunu da hatırlayacaksınızdır: “Rusya yoksa dünya da olmasın.”
A.İ.: Bunu Ukrayna'ya saldırı sırasında ve hemen öncesinde saldırının meşruiyetini pekiştirmek amacıyla Rusya'daki radikal milliyetçiler dile getirmişlerdi. Böyle bir çılgın Rus zihniyeti var. Rus istihbarat örgütü, güvenlik teşkilatı buna ne derece izin verir, Rusya'nın böyle bir kendini yok etme operasyonuna yeşil ışık yakar mı, ondan emin değiliz. Biliyorsunuz Amerika'da Trump başa geldiğinde çok korkulan bir şey vardı. “Aklı gidip gelen bu adamın elinde nükleer düğme var.” denmişti. Amerikan Genelkurmay Başkanı ya da üst düzey bir askerî yetkili,“O düğmeyi tek başına kullanmaya yetkili değil.” demişti. Hatırlıyor musunuz? Dolayısıyla tabii Putin de tek başına kullanma yetkisine sahip değil.
“İran’da iktidarı yeniden ele geçiren muhafazakarlar ahlak zabıtalığına girmiş durumda.”
Yakın komşumuz İran'da, Tahran'daki diğer kadınlarla beraber gözaltına alınan 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin ahlak polisi tarafından, başörtüsünü doğru kullanmadığı gerekçesiyle darp edildiği için beyin kanamasından öldüğü tahmin ediliyor. Tahran'da kadınların önemli bir kısmı İran'da çok sıkı başörtüsü kurallarına uymaktan, bütün saçlarını kapatmaktan epeyden beri vazgeçmiş durumdalar. Ahlak polisi ve iktidarı yeniden ele geçiren muhafazakarlar, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin seçimiyle birlikte yeniden çok sıkı bir ahlak zabıtalığına girmiş durumdalar. Tabii polis Amini’nin yaşadıklarına dair suçlamayı reddediyor. “Kalp krizi geçirmiştir. Kendisinin hastalığı olduğunu daha sonra öğrendik.” diyorlar. Babası, kızının hiçbir hastalığı olmadığını, hiçbir şekilde geçmişte beyin kanaması geçirmediğini, kalp ameliyatı olmadığını söyledi.
13 Eylül'de Tahran'da ahlak polisinin gözaltına aldığı kadınların arasında olan Amini üç gün komada kaldıktan sonra vefat etmişti. Dün cenazesi İran Kürdistan'ında, kendi kentinde toprağa verildi ve İran Kürdistan'ında çok büyük yürüyüşler, protesto gösterileri yapıldı. Diktatöre ölüm” sloganının atıldığını gördük. Üniversitelerde gösteriler yapıldı ama sadece Kürdistan’da değil Tahran'da, İsfahan'da da yapıldı. Kadınlar gösterilerde “diktatöre ölüm” sloganının yanında başörtülerini çıkarıp sallayarak ahlak polisinin dayattığı başörtüsü mecburiyetini protesto etmeye başladılar. Aynı zamanda kadınlara dayatılan bu erkek egemen düzeni eleştirmek için saçlarını kazıtan kadınların videoları dolaşmaya başladı.
Ö.M.: Başörtülerini de yakmışlar ayrıca.
A.İ.: Başörtülerini sadece gizli yerlerde değil açık alanda yakıp videolarını yayınlayan kadınlar da var. İran'da çok ciddi bir kadın hareketi var. Kadınların hem ölümle ilgili hem de bu zorlamayla, bu dayatmayla ilgili tepkileri devam ediyor. Ama aynı zamanda da İran'daki yönetimi yeniden pekişen muhafazakarla, ki daha önceki dediklerimiz de çok az muhafazakar değillerdi biliyorsunuz kadın konusunda, bir iç çatışma da yaşanıyor. Ali Humeyni'nin sağlık durumu epey kötüymüş. Onun yerine geçecek kişinin hazırlığı ve çatışmalarının da bir sonucu olarak bu ahlak kulübünün toplumda yeniden daha ağır bir baskı rejimi kurma çabası olduğu söyleniyor.
Ö.Ö.: Bir de ekonomik gidişat sebep olsa gerek. Bu tarz muhafazakarlaşma girişimlerinde hep olduğu gibi enflasyonun yüzde 52’yi aştığı yazıyordu Guardian’da.
A.İ.: Evet ama bu İran'daki kriz herhalde 20 yıldan beri sürüyor. Bu da çok ilginç bir şey çünkü artık iktisadi kriz yaşamaya alışan bir toplum haline dönüşmüş durumda İran. Bu enflasyon zaman zaman toplumsal isyanlara da neden olabiliyor. Kırgızistan'da da gerginliğin nedenlerinden bir tanesi tabii ki yaşanan iktisadi kriz ve enflasyondur aynı zamanda.
Avrupa Parlamentosu, 15 Eylül'de 430 evet oyuna karşı 123 hayır oyuyla ve 28 çekimser oyla Macaristan'daki rejimi “seçimli otokrasi” olarak tanımlayan kararı onayladı. Karara karşı çıkanlar aşırı sağ parti üyeleri, milliyetçi sağdan bazı milletvekilleri ve Fidesz’in yakın zamana kadar üyesi olduğu Avrupa Halk Partisi grubunda da çoğunluk evet oyu verdi. Şimdi Avrupa Komisyonu, Macaristan'a 7,5 milyar euroluk yardımı ve 5,8 milyar euroluk Covid-19 sonrası destek programını askıya alıp almamanın koşullarını konuşuyor. Burada da yolsuzluk, çıkar çatışması, kamu ihalelerinin dağıtılması, hukuk devleti ilkelerinin çiğnenmesi gibi bir dizi ihlal söz konusu. Macaristan bunu engellemek için 17 maddelik bir reform planı sundu. Ama bu planının nasıl uygulanacağı, yasaların olup olmayacağı belli değil. Bunu da izlemeye devam edelim çünkü çok anlamlı Türkiye açısından.