"İsrail’in saldırılarını tanımlamak için 'soykırım' kavramı bile yetersiz"

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru'da Cengiz Aktar, Ömer Madra ve Ferhat Kentel bir araya gelerek hem dünyadaki güncel gelişmeleri hem de yıllara yayılan bir yayın serüveninin finalini dile getirdi.

""
Nereye Doğru: 01 Ekim 2025
 

Nereye Doğru: 01 Ekim 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Nereye Doğru'nun ilk bölümünde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin her yıl verdiği Václav Havel İnsan Hakları Ödülü'nü ele alan Cengiz Aktar, bu yılın ödüle Ukraynalı gazeteci ve insan hakları savunucusu Maksim Butkeviç'in layık görüldüğünü dile getirdi, "Butkeviç, Rusya-Ukrayna savaşı sırasında esir alınmış, geçen yıl yapılan esir takasıyla serbest kalmış bir aktivist. Diğer iki finalist ise hâlen zor koşullarda hapiste bulunan Gürcistanlı gazeteci Mzia Amal Gobeli ve Azerbaycan’dan Ulvi Hasanlı oldu. İki isim de bağımsız medyayı savundukları için cezaevine konulmuş, yıllarca sürecek mahkûmiyetlere çarptırılmış durumdalar. Bu örnekler, ödülün ruhuna uygun biçimde, muhalif duruşu nedeniyle baskıya uğrayan insan hakları savunucularına dikkat çekiyor. Konuşmada, ödüle adını veren Václav Havel’in hayatı da anıldı. Havel, edebiyatçı kimliğinden gelen güçlü bir muhalif olarak 1989’daki Kadife Devrim’in ardından Çekoslovakya’nın, daha sonra da Çekya’nın devlet başkanlığına kadar uzanan bir yolculuk yapmıştı. Yazar, şair ve oyun yazarı kimliğini siyasette de korumuş, 'muhalefetten iktidara' geçen ender figürlerden biri olmuştu."

Programın ikinci bölümünde Gazze’de yaşanan büyük yıkımı ele alan Cengiz Aktar, İsrail’in saldırılarını tanımlamak için 'soykırım' kavramının bile yetersiz kaldığını, kimi akademisyenlerin 'holosit' (topyekûn yok ediş) terimini kullanmaya başladığını aktardı ve "Bu yeni kavram, yalnızca insan hayatının değil; toprağın, doğanın, geleceğin de sistemli biçimde yok edilmesini ifade ediyor," dedi. Gazze’de çocukların ve kadınların özellikle hedef alınmasının, yeniden ayağa kalkmayı imkânsız kılmak için kasıtlı bir politika olduğuna dikkat çeken Aktar, ayrıca atılan bombaların yanı sıra toprağın zehirlenmesi, bölgenin uzun vadede yaşanmaz hale getirilmesi de dile getirdi." 

Nereye Doğru'da İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasına da değinen Cengiz Aktar, "Konuşma sırasında birçok ülke salonu terk etti ancak salonda kalan ülkeler arasında ABD, Çin, Rusya, Almanya gibi büyük güçler ile İsrail’in yakın müttefikleri Macaristan ve Arjantin de vardı. Bunun yanı sıra bazı Müslüman ülkelerin – Fas, Mali, Gine, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Brunei ve hatta Bangladeş – Netanyahu’yu dinlemeye devam etmesi dikkat çekiciydi. Fas’ta halkın rejime karşı öfkesini Filistin meselesi üzerinden dile getirmesi de ayrı bir ironi olarak öne çıktı," açıklamasında bulundu. 

Nereye Doğru'nun bir diğer odak noktası Trump’ın öncülük ettiği ateşkes planı oldu. "20 maddelik bu plan, Hamas’ı köşeye sıkıştıran hükümler içeriyor. Rehinelerin serbest bırakılması, İsrail hapishanelerindeki bazı Filistinli tutukluların tahliyesi ve İsrail güçlerinin kısmi geri çekilmesi öngörülüyor. Ancak 11 bin Filistinli mahkûmun kapsam dışı bırakılması, planın sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca İsrail’in Gazze’yi ilhak etmeyeceği maddesi bulunsa da, 'gerekirse tekrar gireriz' ifadesiyle işgal kapısı açık tutulmuş durumda," diyen Cengiz Aktar, Trump’ın bu süreci kendi Nobel Barış Ödülü adaylığına malzeme yapmak istediği, hatta bunu yüksek sesle dile getirdiğini de aktardı ve "'Barışın yolu savaştan geçiyor' anlayışının, 1984 distopyasını andıran bir söylemle, dünya siyasetinde hâkim hale geliyor," yorumunu yaptı. 

Son bölümde ise duygusal bir vedaya geçen Cengiz Aktar, yaklaşık 30 yıla yaklaşan yorumculuk serüvenini sonlandırdığını açıkladı, "Açık Radyo’nun kuruluş döneminde Yugoslavya savaşlarıyla başlayan yorumları, 1999’dan itibaren AB’ye Doğru programı adıyla sürmüş, Türkiye’nin Avrupa Birliği süreciyle yakından bağlantılı olmuştu. Ancak AB perspektifinin kaybolmasıyla program Nereye Doğru başlığına dönüşmüştü." Aktar, artık genç kuşaklara yer açmanın zamanı geldiğini, yayın kurulunun da bu yönde düşündüğünü ifade ederken, kendi üslubundan rahatsız olan dinleyicilerin de böylece 'rahatlayacağını' da esprili bir dille sözlerine ekledi. Program, Charles Aznavur’un 'Elbet Bir Gün Buluşacağız' anlamına gelen "Nous nous reverrons un jour ou l'autre" şarkısıyla son bularken; bu seçim, hem bir veda hem de gelecekte yeniden karşılaşma umudunun sembolü oldu.