"Karşıyım"

-
Aa
+
a
a
a

Hüsnükabul'de yakın zamanda Suriye'yi ziyaret eden Ahmad Kanjo ile Suriye'deki son durumu konuşuyoruz.

""
Karşıyız!
 

Karşıyız!

podcast servisi: iTunes / RSS

W. A. S: Merhaba herkes. Apaçık Radyo burası. Ferhat Kentel ve ben Waseem Ahmad Siddiqui ile birliktesiniz.Suriye doğumlu bir konuğumuz var bugün: Ahmad Kanjo

Ahmad, hoş geldin. Çok teşekkürler bize katıldığın için.

A. K: Estağfurullah, teşekkür ederim.

Ö. Ö: Merhaba Ahmad, hoş geldin.

Ö. M: Hoş geldiniz, hoş geldin.

A. K: Teşekkür ederim.

W. A. S: Ahmad10'lar Medya’da çalışıyor. Yakın zamanda Suriye'yi ziyaret etmiş ve bizzat orada onu bitenlere tanıklık etmiş. Bugün Ahmad ile hem bu ziyaret ile ilgili konuşacağız hem de, 2025 yılına girmişken, bitmek bilmeyen, hâlen devam eden ve sayısız kişinin yaşadığı Geri Gönderme Merkezi mağduriyetlerini. Yeni yılın ikinci haftasındayız ama henüz programımız olmamıştı, iyi seneler diyoruz öncelikle herkese. 

Ben başlamadan önce Filistinli şair Raşid Hüseyin'i okumak istiyorum. Kendisi ve Karşıyım şiiri aklıma geldi. Arapçası da ضد. Bu şiirin önce Arapçasını sonra da Türkçesini okuyacağım. 

ضدُّ.. أن يجرحَ ثوّارُ بلادي سنبلةْ
ضدُّ.. أن يحملَ طفلٌ أيُّ طفلٍ قنبلةْ
ضدُّ.. أن تدرسَ أختي عضلاتُ البندقيّةْ
ضدُّ ما شئتم ولكن
ما الذي يفعلهُ حتّى نبيٌّ أو نبيّةْ
حينما تشربُ عينيهِ وعينيها
خيولُ القتلة؟
ضدُّ.. أن يصبحَ طفلي بطلاً في العاشرةْ
ضدُّ.. أن يثمرَ ألغاماً فؤادُ الشجرةْ
ضدُّ.. أن تصبحَ أغصانُ بساتيني مشانقْ
ضدُّ.. تحويل حياض الوردِ في بيتي خنادقْ
ضدُّ ما شئتم ولكن
بعد إحراق بلادي ورفاقي وترابي
كيفَ لا تصبحُ أشعاري بنادقْ

Karşıyım, ben ülkemin devrimcilerine karşıyım. 
Çocuk, 
Herhangi bir çocuk 
Onun el bombasına tutmasına karşıyım. 
Kız kardeşimin bir silah tutmasına karşıyım. 
Ben çocuğuma da karşıyım. 
10 yaşımda kahraman olmak, hayır, karşıyım. 
Çiçek açan ağaca karşı patlayıcılar, 
Dallara karşı dar ağacı olmak, 
Çiçek tahriyelerine karşı siper olmak
Her şeye rağmen 
Ama yangın evimi yerlere bir ettikten sonra arkadaşlarım
Benim topraklarım, 
Şiirlerimi nasıl durdurabilirim? 
Silahla mı? 
Hayır. Karşıyım. 

Bu şiir Rashid Hüseyin'in. Şimdi sözü Ahmad Kanjo'ya vereceğim. Ahmad, istersen Suriye'ye ziyaretinle başlayabilirsin. Daha sonra Geri Gönderme Merkezleri'nde olup bitenlerle ilgili de konuşmak lazım görünüyor. 

A. K: Eyvallah. Suriye'ye ben ayın 10'unda gittim. Halep'e ve diğer şehirlere de gitme fırsatım oldu. Tüm şehirlere giremedim. Bir kısmına gittim sadece kısıtlı süreden dolayı, okulumdan dolayı.

Rejimin daha önce olduğu bölgelerde, Esed rejiminin daha önce olduğu bölgelerde maalesef durum çok vahim. Maddi açıdan kötü. Çünkü oralar yıllardır, devrimden sonra da değil sadece, 61 yıldır sömürülen bölgeler. Hiçbir şekilde kaynaklar insanlara, oradaki halka verilmiyor. Her zaman halk kısıtlı kaynaklarla, çalınmış kaynaklarla yaşamaya çalışıyor. Örneğin Halep'e ilk girdiğimizde mesela bir fırın gördük ve fırında inip insanlara bir sormak istedim, oradaki durum nasıldır diye sormak istedim. Oradaki insanların, ekmek mutluluğunu tahmin edemezsiniz. Çünkü daha önce şu an alabildikleri ekmeği alamıyorlardı. Çünkü daha önce akıllı kart diye bir kart vardı ve o kartla kısıtlı bir şekilde ekmek alabiliyorlardı. Dolayısıyla orada hem istedikleri kadar ekmek hem de istedikleri kalitede, en azından yenebilecek kalitede ekmek almanın mutluluğunu yaşıyorlardı. Cuma Zaferi vardı. Cuma Zaferi'nde tüm insanlar hep bunlardan bahsediyordu, artık ekmek alabiliyoruz diyordu.

İnsanların beklentilerini bu kadar alçaltan bir rejimdi maalesef. Ayrıca, orada yine insanların hayallerini sorarsanız hayalleri Avrupa'da olmak. Tırnak içinde Avrupa olmak tabii. Ya da gökdelen istemek değil de 24 saat elektrik, 24 saat su verseniz kendilerini kral sanacak insanlar. Bu kadar kötü bir durumun içinde maalesef. Şu anda en azından bir nefes aldılar.

Hepsi gerçekten. Ben çok insanla orada röportaj yaptım, çok insanlarla sohbet ettim. Ve hepsi özgürlüğün tadını aldık diyor. Hepsi artık konuşabiliyoruz diyor. Daha önce insanlar korkuyorlardı. Büyük bir korku içindelerdi -ki haklılardı. Şöyle haklılar, konuştukları zaman ya Suriye'nin dışına çıkmak zorunda kalacaklar ya da orada tutunlanacaklar. Sednaya'yı gördük, Sednaya gibi bir sonla ya da diğer hapishanelerde ömürlerini geçireceklerdi konuşsalar.

Hastanelerden de bahsedelim. Düşünün, bir hastaneye gidiyoruz oradaki doktorlar bizi karşılıyor. Öyle güzel karşılıyorlar ki, sanki biz onların kurtarıcısı gibiyiz. Biz Kuzey'den geliyoruz, Suriye'nin Kuzeyi'nden geliyoruz diyoruz. Öyle bir şekilde karşılıyorlar ki gerçekten! Sanki bizi görünce özgürlüğü anlıyorlar. Ki ben, medya çalışanı olarak gittim oraya, elimde kamera falan da var. Kamerayı görünce artık konuşmak istiyorlar. Eskisi gibi konuşursam müdür beni kovar derdinde olmuyorlar. Ya da hükümet bana zarar verir derdinde olmuyorlar. Konuşuyorlar. Oradaki doktorların sorunlarını konuştuk, doktorlara sorduk. Düşünün bir doktor 5 yıl okumuş, 6 yıl okumuş ihtisasla beraber. 600 TL maaş alıyor. Bu da yaklaşık olarak 200.000 TL Suriye lirasına denk geliyor yaklaşık olarak. 30 dolar bile değil. 27-26 dolar. Bu maaşla oradaki insan geçinmeye çalışıyor.

Mesela, bir doktorun kendisini geçindirebilmesi aynı günde ikinci bir iş yaptığını düşünebiliyor musunuz? Ben hayatımda gerçekten öyle bir şey düşünmemiştim ama orada o doktorların bunları konuştuğunu gördüm. Bir alanda çalışan doktorla, başka alanda çalışan doktoru kıyaslayıp aralarındaki farkı anlatmak istedikleri zaman bana bu doktor mesai yapabiliyor ya da bu doktor başka işte çalışabiliyor geçinebilmek için ama bu doktor işinden dolayı işinin saatlerinden dolayı başka bir işte çalışamıyor dediler. Bu yüzden doktorluğu bırakıyorlar. Mesela anestezi doktorluğu. Anestezi doktorları yok Suriye'de. Bunun da sebebi hem düşük maaş hem de başka bir iş de yapabilecekleri, düzgün belli saatler içinde çalışamamaları.

Bu sadece benim 10 gün içerisinde dolaşıp görebildiğim şeyler. Gerçekten çok vahim, sözlerle maalesef anlatılamaz. Daha hapishanelere girdiğimizde gördüklerimizi falan da anlatmadım. Gerçekten çok vahim bir şey. Bunu anlatmak değil de bunun artık telafisini yapmak lazım diye düşünüyorum. İnşallah gelecekte, yavaş yavaş Suriye'de telafi olduğunu göreceğiz.

Ö. M: Ben de bir şey sormak istiyorum Ahmad, kusura bakmayın araya girdim.

Bu anlatılanlar gerçekten insanın hayal gücünün, aklının almayacağı kadar tuhaf bir durum ve Ahmad'in de biraz önce söylediği gibi uzun yıllardan beri devam ediyor. Asıl tuhaf olan şeylerden bir diğeri de komşumuz, çok yakın ilişkilerimiz olan bir ülke ve bütün dünyada bunca yıldır bunların olup bittiğine dair medyada da hiçbir yazı falan çıkmamış olması, bunu nasıl yorumlayacağız bilmiyorum.

A. K: Medyada hiçbir yazı çıkmamasını gerçekten bence biraz daha fazla, daha geniş konuşmamız lazım. Ben mesela iki buçuk yıldır 10’lar Medya’dayım, iki buçuk yıldır 10’lar Medya’da paylaşım yapıyoruz. Gerek 10’lar Medya’da olsun gerek şahsi hesaplarımda olsun, ben yıllarca ve Suriyeliler yıllarca oradaki acıları, oradaki gerçekleri, oradaki tüm durumları tam çıplaklığıyla yazıyorum. Anlatıyoruz, her şekilde anlatıyoruz. Ama maalesef bu ya ulaşmıyor ya da ulaşması gerektiği gibi insanlara ulaşmıyor. Ya da karşı tarafın, karşı cephe diyebileceğimiz tarafın algıları, yalan algıları yüzünden bunları insanlara doğru bir şekilde ulaştıramadık maalesef.

Ö. M: Ben yerleşik medyayı kastettim esas itibariyle. Hem dünyada hem de Türkiye'deki yerleşik medyadan da pek fazla bilgi alınamıyor bu konularda.

A. K: Sonuçta bunun bir karşılığı var. Şimdi şöyle, biz burada açık konuşmak istersek herkes her yerdeki herkes bedelsiz bir şey yapmak istiyor. Suriye'nin gerçek halinden bahsetmek belki siyasi çıkarlara uygun ya da siyasi çıkarlara uygun olmayabilir. Bu da insanların çoğu mesela, eğer iktidarca bir medyadan sadece Türkiye için de geçerli değil, bu tüm dünya için geçerli. Ya da solcu bir medyadan bahsediyorsak ve Suriyelilere karşıysa bu Suriye'deki gerçekleri anlatmayı istemez. Çünkü Suriye'deki gerçekleri anlatırsa bu sefer Suriyeliler haklı duruma gelecek. Bu da onun işine gelmez. Dolayısıyla o kadar fazla gerçekten belki sayamayacağımız cephelerle, sayamayacağımız taraflarla savaştık ki, açıkçası mücadele ettik ki, şu an biz Suriye anlatılmadığı gerçeğiyle karşı karşıya kalmak zorunda kalıyoruz.

F. K: Ben de bir şey ekleyebilir miyim?

W. A. S: Lütfen.

F. K: Ahmad'in dediği ilginç bir şey var: Mesela solcu medyada Suriye'de olup bitenlerden bahsedilmeyi istemiyor. Türkiye'deki solun içinde düştüğü durumu da anlatıyor bu. Ne yazık ki. Adına ne yazık ki hala sol demek zorunda olduğumuz CHP gibi. CHP'nin içindeki birtakım belediye başkanlarını falan düşünün. Gayet ırkçı mülteci düşmanı olan insanlar tabii ki bunlar tam da Suriye'de olup bitenlerden asla söz konusu edilmesini bile istemiyorlar. Çünkü bir de zaten şöyle bir dil var. Bu da yaygın. Karşım burada ne işleri var? Gidip ülkelerinde savaşsınlar diye bir dil hakim olduğu için, Suriye'nin gerçekten ne olduğunu duymamak üzere zaten neredeyse anlaşmış bir kamuoyu vardı burada. 

A. K: Bunu isteyen medya çok kısıtlıydı gerçekten. Solcusu da vardı elbette, ben her zaman genellemeye karşıyım. Solcusu da vardı, sağcısı da vardı, bizim yanımızda duran birçok insan vardı ama bunlardan Her biri, birileri ya da bunların bir kısmı yine kendi menfaati için, yine ortak bir menfaat için yanımızda duruyordu. Dolayısıyla burada sadece genellememi iptal etmek için girdim.

F. K: Ben de zaten genellemeden daha bir kısım diyerek eklemeye başladım.

A. K: Eyvallah.

W. A. S: Evet, bu. Ya ben burada küçük bir araya girmek isterim tam da solcu, sağcı derken.. Rashid Hussein'in karşıyım derken, muhalifim derken çok insani bir şeyden bahsediyor. Ben ülkemin devrimcilerine karşıyım diyor. Çok ironik bir cümle konuyor aslında. Ama sonunda şöyle bir şey de söylüyor. Şiirlerimi nasıl durdurabilirim? Silahla mı? Hayır, buna da karşıyım, diyor. Rashid Hussein'i tekrar anmak isterim. 

Ahmad Suriye'de gitti ve anlatılacak çok şeyi var. Birkaç sene sonra Suriye'ye gitmiş. Orada da başka bir duygu yaşamıştır eminim. Ben onunla birlikte, bu duyguyla birlikte şeyi de sormak isterim; Ahmad daha dün Esenyurt'ta bir olay olmuş. 17-18 yaşlarındaki bir çocuk, bir çocuk.

F. K: Türk.

W. A. S: Genç grupların karşısında böyle bir işkence görmüş.

Ö. Ö: Suriyeli çocuğu kastediyorsun.

W. A. S: Suriyeli çocuğu.

Ö. Ö: Hatta sanırım... Sağır ve dilsiz aynı zamanda.

W. A. S: Sağır ve dilsiz.

Ö. Ö: On yaşlarında. Kendileri de çocuk olan ama ondan daha büyük olan. On altı falan yaşında. Türkiye'li iki genç tarafından işkenceye maruz kalıyor. Videoya çekiliyor.

W. A. S: Evet, bu vaka var. Bir de yine Ahmad kendisi bir video çekti dün. Bir yerde giderek mağdur olan bir aile var. Annesi galiba sinir dışı edildi. Biraz onlardan da bahseder misin?

A. K: Önce sağır ve dilsiz olan çocuktan bahsedelim. Çok garipseceğimiz bir şey ama maalesef… Ayette diyor ya ellerinizin getirdiği ile bu gerçekten yönetimin elleriyle getirdiği ile maalesef bir sonuç. Yıllardır biz ırkçılıkla mücadele edelim diyoruz. Yıllardır biz ırkçılık kötü sonuçlara yol atacak diyoruz. Ama nedense hayır böyle olmaz, nedense çözeceğiz diyerek cevaplar alarak bunlar hiçbir zaman çözülmedi.

Ö. Ö: Tabii somut çözümler yerine genelde şu açıklamayı yaparlar. Muhalefetin ırkçılığına karşı dini kardeşler, onlar bizim Müslüman kardeşlerimiz, biz karşıyız derler. Tamam ama sen iktidarsın sonuçta. Hukuki birtakım tedbirler almak lazımdı. Onlar yapılmadı tabii.

A. K: Siz muhacir ensar derken o insanlara zarar verenlere eğer bir şey yapmıyorsanız sadece kendinizi sakinleştirmeye çalışıyorsunuz. Dolayısıyla biz yıllardır süren bu olayın sonucunu yaşıyoruz. Dün de bir çocuk üzerinden yaşadık. Bu sadece Suriyeliler meselesi de değil bu arada. Bu sadece Suriyelilere zarar veren de bir şey değil. Bu topluma düşmanlıktır.

16-17 yaşındaki 18 yaşındaki pırıl pırıl olması gereken bir gencin bu tür ırkçı dalgalara kapılıp Suriyeli çocuğa zarar vermesi hiç normal bir şey değil. İnanın hiç normal bir şey değil. Bu çocuk o kadar etkilenmiş ki artık bu sadece bu çocuğa zarar vermez. Bu artık istediği kişiye zarar verir. Öyle bir duruma gelmiştir. Türkiye'de olsa Suriye'de olsa ne ile olursa olsun ona zarar verir artık. İnanın bu sadece Suriyeli meselesi değil bu. Bu artık toplumda bir soruna yol açacak bir şey. Ki bunu da daha önce Twitter’dan ve farklı mecralardan yazdık ama dikkate alınmadı. Gerçekten Allah en hayırlısıyla bu olayı devam ettirsin diyorum. Çünkü bu yönden artık nesiller devam edecek olan bir mücadelenin başlatılması lazım ki hala başlatılmadı. Hala onun adımları bile atılmıyor. Dün gittik 6 çocuklu bir aileye. 6 çocuklu ailenin annesi sınır dışı edildi. Sınır dışı edilme sebebi bu 6 çocuktan 14 yaşında olan çocuk kötü arkadaşlar edinip uyuşturucuya maalesef kapılması ve daha sonra tutuklandı tüm aile orada ifadeye alındı. Çocuk itiraf etti sadece kendisinin kullandığını. Annesinin hiçbir suçu olmadığını da söyledi. Mahkemeden serbest bırakıldılar.

Ama şöyle bir adet var göç idaresinde: Mahkeme serbest bıraksa da GGM'ye alabiliyor. Öyle bir mantıksız, hukuksuz, başarısız, tamamen her yönüyle insanlık dışı bir uygulama var maalesef. Bu hukuki bir şey olarak da yürütülüyor. GGM'ye alınıyor. Ve daha sonrasında sınır dışı ediliyor. Bu sınır dışı da imza attırılarak yapılan, gönüllü geri dönüşe imza attırılarak yapılan bir sınır dışı oluyor. Şu anda 6 çocuk burada halalarıyla kalıyorlar. Babaları daha önce hastaydı. Bir iki hafta önce hastaydı. Anne gittikten sonra da vefatı şey oldu, vakıa oldu. Tüm sorunları bir üst üste geldi maalesef. Ben inanın oradayken kendimi zor tuttum ağlamaktan çocukların önünde. Çünkü çok vahim bir durum. Gerçekten çok vahim bir durum. Altı çocuk tek başlarına Halalarının kimliği zaten evliler ve evlerine geri dönmek zorundalarlar. Şehirlerine dönmek zorundalar. Şehirlerine dönmezlerse bu sefer halalarının kimlikleri iptal olur. Onlar da sorun yaşar. Bildiğiniz altı çocuk kimsesiz.

F. K: Bunun mantığını nasıl açıklıyor peki? Bir açıklama yapıyor mu? Yoksa zaten biz yaparız oldu bitti mi diyorlar. Ya anneyi göndeririz çocuklar kalır. Mantığını nasıl bir yerlere sokuşturuyorlar? Var mı böyle bir çabaları?

A. K: Her zaman şey diyorlar, bunlar gönüllü geri dönüşü imza atıp, kendileri gidiyorlar diyorlar.

F. K: Anne çocukları bırakıp gönüllü olarak gitmeye razı oluyor öyle mi?

A. K: Çok muhteşem.

F. K: Gerçekten harika.

A. K: Allah'ım yarabbim. Gerçekten harika. Ben inanın hala bu çocukların ne yapacağını ben şeyi düşündüm, ben biraz gerçekçi olup insanlıktan çıkayım dedim. Neden Suriye'ye gitmiyorsunuz dedim belki bir kısmı çözüm olarak. Çocuklar daha Suriye'nin hiçbir şeyini bilmiyor. Çoğu burada zaten doğmuş. Ve burada okuyorlar. Burada bir şekilde bir gelecek kurmaya çalışıyorlar. Şu an Suriye'de okul var ama şuan gitseler bile başlayamazlar çünkü 2. döneme başlamak üzereyiz ve 2. dönemden beri başlayamayacakları için dönemi bile tamamlamış olamayacaklar. 

W. A: S: Devam edebiliriz bir sonraki yayında ama bugünlük böyle toparlayalım o zaman. Teşekkür ederiz Ahmad geldiğin için.