Türlerin Yaşam Hakkı'nda hayvan ve insan algısını gündemdeki öküz tartışması üzerinden konuşup türcü dil ve pratiklere örnekler verdik.
Türcü bir dünyada yaşadığımız için hayvan isimlerinin hakaret olarak kullanıldığına sıkça tanık oluyoruzdur. Bu türcü dil öylesine yaygın ki birçok söylem, deyiş, atasözü de türcü olabiliyor. Geçtiğimiz günlerde Gazeteci Sedef Kabaş, bir yayın sırasında yine böyle türcü bir atasözünden örnek verdi ve sonrasında cumhurbaşkanına hakaretten tutuklandı. Hâlâ da tutuklu sanırım. Bir kişinin bir atasözü söylediği için tutuklanması zaten hukuksuzca bir şey. Biz burada bu atasözünde geçen öküzün, öküz olmanın ya da hayvan olmanın neden toplumda bazılarınca hakaret kabul edildiğini konuşacağız bugün.
Ne kadar insan merkezci ve insan üstünlükçü bir dünyada yaşadığımızı hep dile getiriyoruz. Öyle ki kendi kendimize atfettiğimiz bu üstünlükten zehirlenmiş durumdayız. Bizlerin de diğer hayvanlar gibi eşit şekilde bu dünyada yaşadığımızı görmemiz ve kabul etmemiz gerçekten zaman alabiliyor ya da ayarlarımızı bozabiliyor. Bu ayrıcalıkları o kadar içselleştirmiş durumdayız ve bizim türümüzün dışındaki hayvanları öylesine sömürüyor durumdayız ki bu imtiyazın yarattığı kibir ile davranıyoruz. Sömürdüğümüz, kötü duruma düşürülmüş, horlanmış, adı hakaret kabul edilen, insan zekasına sahip olmayan kimse gibi olmak istemiyoruz. Çünkü mensubu olmak istediğimiz kazanan bir taraf var, o da insan olmak. Burada insan derken homo sapiens olmaktan bahsetmiyorum, kurgulanmış bir insanlık kavramından bahsediyorum.
Bu şekilde çok fazla deyiş ve atasözü var. Çok sık kullanılan yine “Eşeğe altın semer vursan yine eşektir”, “Öküzün trene baktığı gibi bakmak”, “Ayı mı oynuyor?” gibi atasözü ve deyimlerin dile yerleşmiş olduğunu biliyoruz. Ya da hayvanların sömürülmeleri üzerinden yazılan atasözü ve deyimler de oldukça fazla.
- “Ayı vurmadan postunu satmak”: Henüz ele geçmemiş bir şey üzerine hesap yapmak.
- “İnek gibi süt vermeyen, öküz gibi kutan sürer”: Yorucu olmayan işlerde kendisinden yararlanılamayan kişi, ağır işlere koşulur.
- “İyiliğe iyilik olsaydı, koca öküze bıçak olmazdı”: Nasıl öküz, ömrü boyunca hizmet ederek sahibine kazanç sağladığı hâlde ihtiyarlayınca sahibi tarafından kesiliyorsa bu dünyada her zaman iyiliğe karşı iyilik görülmez.
- “Tilkinin dönüp dolaşıp döneceği yer kürkçü dükkanıdır”
Ve tabi, hayvan türlerinin, özellikle bazılarının da direk olarak kullanıldığını görüyoruz. Zaten öküz örneğin en sık hakaret olarak kullanılan tür isimlerinden biri. Ayı, maymun, dana, manda, çakal… Ve daha birçok tür isim hakaretmiş gibi kullanılıyor ya da algılanıyor. Bunun dışında, bazı hayvan türlerinin de olumlu olarak kullanıldığını görüyoruz: Aslan, kaplan, kuzu, kuğu vb.
Şimdi bazı tür isimleri özellikle bazı durumlarla özdeşleştirilmiş durumda. Mesela öküz özellikle; zariflikten anlamayan, düşüncesiz, anlamsız, kaba, bilgisiz, yetersiz gibi anlamların yüklendiği bir isim. Aslında inek familyasında da bu durumu görüyoruz. Görece daha yavaş hareket eden ve bize göre daha büyük bedenlere sahip hayvanlardan bahsediyoruz. Tabi bu özellikleri nedeniyle olmuyor bu aşağılama. Hayvan olmakla ilgili ve ne kadar sömürüldüğü, tahakküm kurulduğuyla ilgili. Biri ne kadar çok eziliyorsa, ondan o kadar nefret ediliyor ve o kadar onun gibi olmak istenmiyor. Ama neden hala eziliyor peki?
Bu konuya, diğer tüm ayrımcılıklarda olduğu gibi dikkat ederek bakmaya başladığınızda zaten hemen görüyorsunuz olan biteni. Ben hayvan türlerini internette aratarak haklarında yazılmış şeyleri sık sık analiz ediyorum. Türcü dili saptamak için internet zaten çok iyi bir kaynak. Öküz, aslan ve insan için Wikipedi’de arama yapıldığında, var olan türcü algıyı burada da görebiliyoruz.
“Öküz, Çift sürmekte, kağnı çekmekte kullanılan, etinden yararlanılan, iğdiş (hadım) edilmiş erkek sığırdır. Hadım edilmemiş erkek sığır olan boğalar damızlık olarak, öküz ise iş ve besi hayvanı olarak kullanılır. Ortalama 800 kg gelebilen öküz, 4500 kg’lık yükü rahatça çekebilir. Traktörün giremediği yerlerde ziraatın temel direğidir. Sığırların eti ve sütü insan için en iyi bir besin kaynağı olduğu gibi derisinden de gön ve kösele yapılır. Boynuz ve kemikleri sanayide, gübresi tarlalarda kullanılır. Yayıldıkları merayı at, keçi ve koyun gibi kuvvetten düşürmez, bilakis düzenli otlayarak ıslahını sağlarlar.” (Wikipedi)
Görüldüğü gibi, öküz bir hayvan türü olarak değil; adeta bir şeyler veren bir makina olarak tanımlanmış. Dünya üzerindeki varlığı, insanların onu sömürmesi üzerinden yazılmış ve buna indirgenmiş. Öküz artık kimsenin yerinde olmak istemediği birine dönüştürülmüş oldu.
Şimdi de insanın belki de hep “kazanan” tarafta yer aldığı için kendini genel olarak özdeşleştirdiği
Aslan ve kendi türü için yazılanlara bakalım:
Aslan (Panthera leo), Panthera cinsindeki büyük kedilerden biridir ve kedigiller (Felidae) ailesinin bir üyesidir. 184-208 cm (72-82 in) kafa-gövde uzunluğuna sahip yetişkin erkek bireyler, 160-184 cm (63-72 in) uzunluğundaki dişilerden daha büyüktür. Pride adı verilen gruplar oluşturan sosyal bir türdür. Bir aslan grubu, birkaç yetişkin erkekten, ilgili dişilerden ve yavrulardan oluşur. Dişi aslan grupları genellikle birlikte avlanır ve çoğunlukla büyük toynaklıları hedef alır. Aslan bir süper avcı ve kilittaşı avcısıdır. (Wikipedi)
İnsan (Homo sapiens lit. "bilen insan"); gelişmiş aletlerin, kültürün ve dilin gelişimini sağlamış büyük ve karmaşık beyinleri ile öne çıkarak yeryüzündeki en baskın tür hâline gelmiş, bipedal bir primat ve günümüzde Homo cinsinin hayatta olan tek türü. İnsanlar son derece sosyal varlıklardır ve aileler ile akrabalık bağlarından devletlere kadar örnekleri sayılabilecek, işbirliği yapan ve rekabet eden çok sayıda gruptan oluşan toplumsal yapılarda yaşama eğilimindedirler. İnsanlar arasındaki sosyal etkileşim, çok çeşitli ve farklı farklı değerler, sosyal normlar ve ritüellerin türemesine sebep olmuştur; ve bunlar da insan toplumunu yapılandırmıştır. (Wikipedi)
Peki insan olmak ne demek? Evet, insan derken artık genellikle bir hayvan türü olan homo sapiens’ten bahsetmiyoruz. İnsan artık kurgulanmış, kültürel olarak inşa edilmiş bir kavram. Bu şekilde “İnsan olmak” denildiğinde hayvan olmanın tam tersi kast ediliyor. Bu da dualist bir perspektifin sonucu. Dünyanın ikili zıtlıklar üzerinden algılandığını görüyoruz. İnsanın zıttı hayvan, erkeğin zıttı kadın, kültürün zıttı doğa, mantığın zıttı duygu… Böyle bir bakış açısıyla aslında birbirlerine hiç de zıt olmayan şeyler zıtmış gibi algılanıyor ve bir taraf istenen taraf olurken diğer taraf istenmeyen taraf oluyor. Bu noktada insanlık zıt kutbun istenen bir tarafıysa hayvan olmak da istenmeyen tarafı oluyor.
Bir başka büyük sorun, insan olmanın, tüm referans noktalarının da insanlık tarafından belirlenmesi. Yani diğerlerinin katılımının olmadığı ya da haberinin bile olmadığı bir sistem yaratıyorsunuz ve diğerlerini buna göre yargılıyorsunuz. Zeka mesela çok fazla söylenen bir faktör. Ama zekada parametre nedir? Uzaya gitmek gerçekten bir zeka belirtisi mi yoksa oraya gitmek için dünyada harcanan kaynak yüzünden tam tersinin belirtisi mi?
Tabii sadece zeka değil. İnsan olmak belli bir kültürel pratikleri uygulayan olmak demek. Bu konuda yazılmış çok iyi bir kitap var: “Aphro- ism: Essays on pop culture, feminism and black veganism from two sisters” (aph- co, syl co) / “Afro-izm: popüler kültür, feminizm ve siyah veganizm” isimli. Bu kitapta, bugün konuştuğumuz insanlık kavramının batı merkezci ve beyaz ırka mahsus, onun pratiklerini üreten bir şey olduğunu söylüyorlar. Bu durumda insan batı tarzı rasyonel bir zekaya ve düşünüşe sahip olmalı, batı tarzı bir medeniyetin öğretilerini uygulamalı, beyaz ve medeni görünmeli, gurur, itibar gibi sosyal olarak inşa edilmiş niteliklere sahip olmalı ve ayrıcalık sahibi olmalı. Bu durumun dışında kalanların insanlıktan çıktığının söylendiğini görüyoruz. İşte insanlıktan çıkılan bu noktada hayvanlaşma başlıyor. İtibarsız, kaybetmiş, beyaz gibi görünmeyen, medeni hareketleri olmayan; mesela eliyle yemek yiyen, belli bir kültür seviyesinde olmayanlara insan denmiyor. Ya da birini itibarsızlaştırmak, onu baskılamak, ona kötülük yapmak için onu dehümanize edip hayvansı muamele ediyorsun. Bu tarz uygulamaların insanlara yönelik soykırımlarda yapıldığını sıklıkla gördük tarih boyunca.
Dolayısıyla insan olmak, beyaz batılı standartlarını yakalamaktan geçiyor. Aklıma standart deyince hemen beden üzerinde yapılan hakaretler geliyor. Şu anda yakalanmaya çalışılan beden ölçüleri de batılı standartlar. Onun gibi olmadığında ya da davranmadığında da hayvanlaştırılıyorsun. “Domuz gibi yeme”, “Ayı gibi olmuşsun” gibi...
Dolayısıyla ırk ve ırkçılık meselesi, bu merkeze alınan insanlık kavramıyla çok alakalı. Irkçılık ve türcülük de çok alakalı. Tüm ayrımcılıklar gibi standart bir insanlık kavramı ve ona erişmek için sürekli çabalamak ve ondan uzaklaşanların yaşadığı ayrımcılık hayatımızın her alanında her gün karşılaştığımız bir şey.
Kısacası sorun öküzde değil, sorun öküze ya da kurgulanmış olan ve dünyanın da sonunu getiren bu insanlık kavramının peşinden koşmakta.