Açık Gazete’nin köşelerinden Korona Günleri’nde Selim Badur, son gelişmeleri ve güncel araştırmaları anlattı.
(8 Mayıs 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri’nde programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Merhabalar, nasılsınız?
Selim Badur: Merhaba, günaydın, teşekkürler.
Özdeş Özbay: Merhabalar.
SB: Günaydın Özdeş. Oldukça iç açıcı haberlerle güne başladık ben de bu minval üzerine sürdüreyim isterseniz. Birkaç ülkede neler olup bittiğine değinip daha sonra dün yayınlanan iki bilimsel makaleye değineceğim. Dün biraz bahsetmiştik, özellikle farklı ülkelerde alınan önlemler yavaş yavaş geri adım atılması ve alınan önlemlerin biraz –değim yerindeyse- gevşetilmesi konusunda Fransa’dan örnek vermiştim, Nicolas Hoertel’in raporu; aslında Fransız, Amerikan ve İspanyol araştırıcıların ortak yazdıkları bir rapor. “Burada eğer beklenenler olmaz ve ikinci dalga gelirse, dikkatli olun çünkü zaten son 2 ayda çok zorlanmış olan Fransız sağlık sistemi çok büyük darbe alır ve çöker” diyorlar. Özellikle duyarlı ve hassas gruplar için söz konusu olan uygulamalara, alınan önlemler paketine yer verilmediğine değiniyorlar. Bunu ‘Assistance Public-Hopitaux de Paris’ Paris Hastaneleri Grubu hekimleri verilerine dayanarak söylüyorlar. “İkinci dalga yaşanır ise, bu sene sonuna kadar yaşlı kesimde 33 bin ile 87 bin arasında ölüm olabilir diye bir rapor yazmışlar.
ÖM: Fransa’da öyle mi?
SB: Fransa’da evet. Afrika’ya geçiyorum, Afrika’da bir simülasyon yapılmış ve eğer hiçbir önlem alınmaz ise ki Demokratik Kongo Cumhuriyeti sayılarından hareketle bu matematik modelleme gerçekleştirilmiş ki o ülkede günde 200 test yapılıyormuş ve bütün ülke için sadece 5 tane ventilatör yani solunum cihazı bulunmaktaymış. Eğer bir önlem alınmaz ise kıtada 76.213.000 enfekte birey ve 319 bin ölüm olacağı hesaplanmış. Afrika’yı tabii bayağı zor günler bekliyor gibi sanki, Tanzanya’da 220 sağlık merkezinde bir çalışma yapılmış ve alışkanlıklar, davranış biçimlerinin ölçülmüş; sonuçta sağlık çalışanları arasında doğru el yıkama oranı %6,9, uygulanan malzemelerin ve kullanılan cerrahi malzemelerin doğru biçimde sterilizasyonu %4,8, eldiven giyme (fena değil) %74,8, atıkların uygun bir şekilde atılması yani enfekte materyalin imhası ise %43 oranında gerçekleştirildiği saptanmış. Yani oldukça sıkıntı yaratabilecek birtakım olanaksızlıklar söz konusu. Buradan Lancet’te çıkan Richard Cash isimli araştırıcının Hindistan’a ait bilgilerini de vereyim. Hindistan’da pandemi döneminde, enfeksiyon dışındaki diğer sağlık hizmetlerini çok aksattığına değiniyor ve diyor ki “örneğin sokağa çıkma yasağı olduğu için ya da kısıtlandığı için yoksullar toplu taşıma araçlarını kullanıp hastaneye gidemediklerinden sıkıntıya düşüyorlar”. Ayrıca, benim de üzerinde durup ilgilendiğim bir konu olan aşılama programlarında yaşanan sorun: çocukluk çağı aşılamaların oranı %69 oranında düşmüş. Bu çok önemli bir sayı çünkü post-pandemik dönemde çocuk felcinden kızamığa kadar birtakım salgınlar, ki bunun ilk işaretleri Rusya’dan St. Petersburg’tan geldi, hastalıkların salgını başlayabilir. Sağlık kurumlarındaki doğum oranı %21 oranında azalmış, kalp sorunları için hastaneye gidiş ise %50 oranında azalmış. Yani Hindistan’da pandemi döneminde sağlık hizmetlerine başvurular ya da o hizmetlerin verilişi çok ciddi şekilde azalıyor. Ben bu yazıyı görünce dün akşam birlikte çalıştığım Hintli bir araştırıcıya bu yazıyı gönderdim. Gece yarısı bir cevap geldi “ama ölüm oranları değişmez sonuçta” dedi, niye, bunu nasıl açıklanabilir diye sorduğumda şu yanıtı aldım: “Çünkü Hindistan’da senede 150 bin kişi trafik kazalarında yaşamını yitiriyor. Şimdi sokağa çıkma yasağı olduğu için bunlar ölmeyecek” dedi. Bu da farklı bir yaklaşım tabii.
ÖM: Evet.
ÖÖ: Hava kirliliği için de diyorlar biliyorsunuz, 7 milyon kişinin ölmeyeceği hava kirliliği azaldığı için.
SB: Evet. Bir de Japonya’ya değinelim; Japonya’dan çok ilginç haberler geliyor. Diğer ülkelerden farklı olarak Japonya’da sağlık çalışanlarına karşı bir tepki varmış. Örneğin bir sağlık çalışanı, bir doktor, bir hemşire parkta otururken çocukların anneleri gidip “kalk buradan, yanımıza gelme!” gibi dışlamalar yapıyorlarmış. Söz konusu olan makalede Hiroşima ve Nagazaki’de yaşananlardan sonra da, o kentlerden gelenlere böyle bir dışlama yapılmış deniyor. İlginç bir şey, neden bu şekilde yapılıyor ve dışlamanın nedenini anlamak mümkün değil.
ÖÖ: Birçok ülkede, Türkiye’de de özellikle ilk haftalarda vardı böyle uygulamalar, yani “en potansiyel virüs taşıyıcısı sizsiniz” diye böyle bir şey yapılıyordu. Hatta o dönemler sağlık çalışanlarının daha sık röportajları yayınlanıyordu Türkiye’de ve en çok bundan yakınıyorlardı.
SB: Tabii ama bir yandan da destek vardı, belirli bir saatte alkışlayan da vardı, yemek yapıp hastanelere yemek götüren de vardı….
ÖM: Evet.
SB: Neyse her ülkede farklı şeyler oluyor herhalde. Değineceğim bilimsel çalışmalardan bir tanesi biraz bizi gülümsetecek bir çalışma. Belçika’da Gent Üniversitesi’nde gerçekleştirilmiş, Amerikalı, Belçikalı ve Çinli yazarların imzaladıkları bir makale. Bu makaleye değinmeden önce bir noktayı vurgulamamda yarar var; deney hayvanlarıyla kullanılarak enfeksiyon hastalıklarında çeşitli çalışmalar yapıldığını biliyoruz; bunun için kobay, tavşan, hamster, fareler sıklıkla kullanılır; ama ilginçtir, Mycobacterium leprae’yi üretmek için yani lepra etkeni olan bakteriyi üretmek için, hangi hayvan kullanılır biliyor musunuz? Armadillolar çünkü hayvanlar içinde sadece armadillo duyarlıdır ve lepraya yakalanır.
ÖM: Cüzzama yani?
SB: Evet cüzzama. Kimin aklına geldi de cüzzam etkenini armadilloya enjekte edip hastalığın farklı özelliklerini inceledi, bu ilginç bir yaklaşım. COVID-19 için de benzer bir yaklaşım söz konusu: ama hangi hayvan kullanılmış bilin bakalım Belçika’da? Lamalar. Nereden çıktı diyeceksiniz, Gent Üniversitesi’nin bir çiftliği varmış içinde de 130 tane lama varmış. Bunların içinde 4 yaşındaki Winter isimli lamaya bu Sars-cov-2 virüsü enjekte ediliyor, elde edilen antikorların özellikleri inceleniyor. Nereden çıktı lamanın antikoru diyeceksiniz; ama lamaların immün sistemleri mikroorganizmalara karşı bakteri olsun, virüs olsun iki farklı tipte antikor geliştirirmiş. Bunlardan biri insandaki antikorlara benziyor bir özelliği taşırken, ikinci tip antikorlar ise insandakilerin ¼ büyüklüğünde olan ve “single domain” antikorları dediğimiz tek bir bölgeyi tanıma özelliğine sahip antikorlar. Bunların önemi söz konusu antikorları nebulize edebiliyorsunuz yani toz haline getirip inhalasyon yoluyla kullanabiliyorsunuz. Bu çok ilginç bir şey, lamalarda yapılması ilginç ve o lamalarda değişik türde iki farklı antikor grubunun oluştuğunun bilinmesi ve bu antikorlardan birinin Sars-cov-2 için hem tedavide hem de aşı geliştirme modeli oluşturmada kullanılması. İlginç bir makale, Cell Dergisi’nde dün yayınlandı, insanları da çok gülümsetti herhalde.
ÖM: Lamanın iznini almışlar mı?
SB: Etik sorunları olduğu muhakkak tabii… Belçika’da Gent Üniversitesi’nde 130 tane lamanın bulunduğu bir üniversitenin çiftliği! Bilim insanları armadilloda çalışıyorlar, lamada çalışıyorlar…bence müthiş bir öngörü ve yaklaşım. Bir haber daha vereyim ve sonra Eraslan’a bırakayım sözü. Vanessa Monteil, Cell Dergisi’nde bu virüsün yapıştığı ACE reseptörlerini, yapay olarak sentezlemişler; rekombinant ve çözülmüş halde üretilen bu moleküller insana verildiğinde virüsün bağlanma bölgelerini örtecekler, kapayacaklar, bloke edecekler ve böylece virüs başka hücrelere yapışma özelliğini yitirecekler.
Son olarak Evren Balta ve Soli Özel’in Institut Montaign’de yayınlanan bir yazıları var; ama buna vaktimiz kalmadı, Türkiye’de olup bitenleri ‘Sayılar üzerinden savaş’ başlığını taşıyan bir yazıda özetlemişler. Buna da hafta başında değinelim.
ÖM: Sonuç olarak vardıkları şeyi bir cümle ile özetleyebilir miyiz?
SB: Bilindiği gibi, sadece PCR testi pozitif çıkanlar istatistiklere giriyorsa ölüm ya da hasta sayılarına “bu aslında doğru değil” diyenler var; özellikle Türk Tabipler Birliği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi açıklamaları ve NY Times’daki yazılara bakıldığında, 2019 yılındaki aynı döneme ait ölüm sayıları ile 2020 yılı verileri kıyaslanmalı ve aradaki farkın pandemiden kaynaklandığı kabul edilmeli deniyor? Bu yaklaşım doğrultusunda resmi rakamların üzerine %30 oranında olgu ilave edilerek gerçek sayılara ulaşılabilineceği belirtiliyor. Ancak bu durumda bile fatalite oranları Türkiye’de çok daha az Avrupa’dan. Bunun nedenleri üzerine birtakım düşüncelerini aktarmışlar. Çeşitli nedenleri var ama “bunların başında da tedaviye erken başlanması, önlemlerin Avrupa ülkelerine göre daha erken alınması, yaşlıların bakım evlerinde değil de aileleri ile birlikte evlerde yaşamaları gibi faktörler geliyor” şeklinde bir açıklama, yazıda yer alıyor.
Galiba Eraslan geldi, ben yavaş yavaş çekileyim. Bugün saat 13:00’de Önce Sağlık programında Prof. Dr. Taner Gören’ ile kronik hastalıklarda, yaşlılarda ve kalp hastalarında covid’i konuşacağız. Bir o, bir de yine bitirirken bu haftanın son programında sevdiklerinizi kaybetmemek için aman alınan önlemlere uymaya, havanın güzelliğine bakmadan bunları uygulamaya devam edin ve yine sevdiğiniz Açık Radyo’yu kaybetmemek için de Açık Radyo Dinleyici Destek Projesi’ne katılın deyip sözü Eraslan’a bırakayım. Size de iyi hafta sonları.
ÖM: Çok teşekkür ederiz Selim Badur, görüşmek üzere.
ÖÖ: Görüşmek üzere.
SB: Sağ olun.