“Sakat olan politiktir”

-
Aa
+
a
a
a

Alper Tolga Akkuş ile Bülent Küçükaslan, sakat hakları aktivizmi ve sakatlığın politikayla ilişkisi üzerine bir sohbet gerçekleştiriyor.

Sakat Politik
 

Sakat Politik

podcast servisi: iTunes / RSS

Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Türkiye’de sakat hakları aktivizminin en önde gelen isimlerinden birini, sevgili Bülent Küçükaslan’ı konuk ediyoruz. Hoşgeldin.

Bülent Küçükaslan: Hoşbulduk.

A.T.A.: Senitanıyarak başlayayım. Bülent Küçükaslan kimdir? Sakatlığın doğuştan mı, sonradan mı? Sakat hakları hareketinin içindeki deneyiminden de bahset isterim.

Engelliler.biz

B.K.: 1999 yılında yaralanma sonucu omurilik felçli oldum. Kollarımı kullanabiliyorum ama belden aşağısını, örneğin ayaklarımı kullanamıyorum ve tekerlekli sandalyeyle hareket ediyorum. Bu, postür açısından zor bir durum oluşturuyor. Beni görenler bilirler, kaykık ve uzunlamasına otururum. Kolay kolay bir arabaya, asansöre sığmam. Otobüse, metrobüse de zor binerim. Dolayısıyla sakatlığın dezavantajlarının hepsini yaşadım. Tabii bunları yaşayınca bu duruma karşı kayıtsız kalmak da mümkün olmuyor. 1999 yılında sakatlandığımda, 26-27 yaşındaydım. Şimdi ise neredeyse 49-50 yaşındayım. Bu süre zarfında bu kadar çok şey yaşadıktan sonra bir şeylere tepki vermemek çok mümkün değil. Her yerde karşınıza bir şey çıkıyor ve onunla mücadele etmek zorunda kalıyorsunuz. Zaman içerisinde oluşan bu mücadele de kendi kendine bir mecra yaratıyor. Ben sakatlandığımda şimdiki gibi Facebook, Instagram, Twitter vesaire yoktu. Bizim zamanımızda birkaç haber portalı vardı. Forumlar çok popülerdi. Platformlarımızı o mecralarda oluşturduk. O dönemler özgürlüklerin daha baskın var olduğu, bilişimin yeni yeni geliştiği dönemlerdi. Dolayısıyla biz de dönemin yarattığı heyecanla yaptığımız şeylerde başarılı olabildik. Sakatlık meselesi özelinde mücadele vermeye başladık.

A.T.A.: Hangi yıllara denk geliyor bu mücadele?

B.K.: 2002 yılında arayışlarım başladı ve 2003’ün Ocak ayında Engelliler.biz’i kurdum. Küçük küçük düzeltmeler, değişiklikler olmasına karşın Ocak 2003’ten bu yana bilfiil aktif bir platformdur.

A.T.A.: Kuruluşunun 20. yılı olacak seneye.

B.K.: Hâlâ çok yoğun kullanılıyor. Şimdiki çocuklar gülebilir, ama o zamanlar saçma sapan bir içerik paylaşmıyorsan kolay kolay insan kitlesi bulunmuyordu. Ama biz söz konusu olduğunda durum böyle değil. Bizde paylaşım yaşama dönüktür. Nasıl nefes aldığından nasıl tuvalete gittiğine, bir yerde nasıl karşıdan karşıya geçtiğinden okula nasıl gittiğine kadar konuşursun. Hayata o kadar dokunan mevzular olur ki platformumuzda, oradan kolay kolay kopmaz insanlar. Arkadaşlıklar da edinirler. Şu an neredeyse 150 bini aşkın, belki 160 bin üyesi olan, her gün yüzbinlerce farklı girişin olduğu, kocaman bir platformdan söz ediyoruz.

A.T.A.: Ben “Sakat Politik” başlığını koydum programa. Bu başlık, senin bir yazına referans veriyor. 11 sene önce, 2011’in 8 Eylül’ünde, Bianet’te yayımlanmış “Sakat Politiktir” yazından söz ediyorum. Şimdi onu bir okumak istiyorum zira programın içeriğini doğrudan ilgilendiriyor: “Sakattan özürlüye, engelliye geçiş öyle masum bir değişiklik değil. Bu süreç bedenlerimiz üzerindeki iktidarın ana hatlarını işaret ediyor. Engellileri postmodern kapitalizmin sakatları olarak raflara diziyor.” Bunları 11 sene önceki Bülent Küçükaslan yazmış. Sakatlığında politikasını konuşalım istiyorum. Şu anda bu konuda ne düşünüyorsun?

Özürlü mü, engelli mi, sakat mı?

B.K.: Sakatlığın yüzyılları aşan bir hikâyesi var. Sakatlığın politik bir mesele olarak algılanması da bizimle başlamadı. Dilin taşıyıcı işlevleri vardır. Dilden çıkan laf toplumda bulunan yeri de tarifler. Ben mesela, özürlü kelimesini daha düşük klasman insanı ve bedeni imlediğinden ötürü sevmez, karşı çıkardım. Ama engelli sözünü de doğru bulmuyorum. Çünkü engelli sözünün sakatlığı gizleyeci bir tarafı var. Engelli kelimesinin, gündelik yaşamda karşılaştığım kötülüklerin üstünü örttüğünü düşünüyorum. Sakat kelimesini ise hem bu tutumlara doğrudan bir tavır alışı yansıttığından hem de bedenime sahip çıkma iddiasını ifade ettiğinden ötürü sahipleniyorum. Birisi bana engelli demiş, özürlü demiş, umurumda değil. Ama sakat olduğumu söylediğimde, toplumun beni dışlamasına da göndermede bulunmuş oluyorum. Toplu taşımada yaşadığım sıkıntılara, eğitim alanında yaşadığım problemlere ve dahasına işaret ediyorum. Bu nedenle, sakat olan politiktir. Bu yazıyı yazmamdan beri ne değişti dersen, doğrusu hiçbir şey değişmedi. Hatta ve hatta birçok şey doğrulanmış oldu. Dikkat edelim, sakatların talepleri sürekli geri plana itiliyor ve sakatlar çok fazla konuştuklarında hadleri bildiriliyor. Postmodern kapitalizm engellileri ikinci sınıf vatandaş hâline getiriyor.

A.T.A.: Zaten bir de engelli demiyorlar, engelsiz diyorlar. Genel kullanım bu yönde. Engelli değil. Böyle bir algı var.

B.K.: Herkesin kendince bir fantezisi var. Bir sürü kişi birçok şeye, şirinleştirmek, üstünü örtmek için farklı anlamlar yüklüyor. Sakatlık politik bir olgu. Nasıl ki LGBTİ’lerin, kadınların ve mültecilerin hakları varsa ve bu haklar şirinleştirilmiyorsa, sakatlık da içinde şirinliği barındırmayan düpedüz politik bir alandır. Kazanım sağlamak için sivil toplumun mücadelesini gerektirir. Bu açıdan diğer hak mücadeleleriyle hiçbir farkı yoktur.

A.T.A.: Engelliler.biz, yanlışım varsa düzelt, şu anda Türkçe içerik bakımından sakatlıkla ilgili en dolu dolu platform, değil mi? Engelliler.biz’in kuruluş tarihinden söz ettin ama Engelliler.biz’in nasıl oluştuğunu bilmiyoruz. Fikri nasıl gelişti ve bu geçen 19 senede nasıl bir serüven yaşadı?

B.K.: Bir ihtiyaçtan doğdu. Olması gereken bir şeydi ve oldu. Böyle değerlendirmek lazım. Tabii eskiden etkileşim daha anlamlıydı. Bir insanın yetişebileceği kadar etkileşim oluyordu. Şimdi ise yoğunluktan bu mümkün olmuyor. Hayat aşırı hızlı bir hâl aldı. Hele Türkiye’de bu kesinlikle böyle. Bu, beni bu site özelinde en çok burkan gerçektir. Sitenin kurulduğu zamanlarını özlemle anarım. İşin sosyolojisinin konuşulduğu, kişisel duyguların paylaşıldığı zamanlardı. Bugün onlar yok olmadıysa da azaldı. Artık insanlar bir soru sorup, cevabını hemen almak isteyip, alınca da diğer bir mevzuya geçip yeni bir soru soruyorlar. Tabii bu değişim kaçınılmazdı. Bu nostaljinin de bir anlamı yok. Ama bu değişiklik, en temel değişiklikti Engelliler.biz’le ilgili.

A.T.A.: Bir bakıma Zeitgeist’tan bahsediyorsun. Kısacası, zamanın ruhuna itiraz edemeyiz.

B.K.: Tabii. Ne yaparsan yap, bazı şeyler değişti mi değişiyor. Herkese ve her şeye rağmen. Biz sosyal medyaya kıyasla hâlâ çok yavaş hayatlar sürüyoruz. Ve birbirimize sunduğumuz katkı, o sitede gerçekleşen şey, hiçbir şeyle mukayese edilemez. Türkiye’yi geçtim, dünyada böylesine samimi, hayata dokunan paylaşımların yapıldığı bir platform yoktur. Bu konuda mütevaziliğe lüzum yok. Bu konuda gerçekten çok çok iyiyiz. Özetle, mutluyuz. Engelliler.biz bir sürü insanın hayatında çok olumlu etkiler bıraktı ve bırakmaya da devam ediyor.

A.T.A.: Hep sanal mı kaldı? Şimdiye kadar hiç fiziksel bir buluşma oldu mu?

B.K.: Çok oldu. Birlikte çok güzel şeyler yaşadık. Şu aralar biraz daha az yan yana geliyoruz. Memleketin hâli ortada. Herkes her açıdan zor durumda. Ama hâlâ yan yana geliniyor. Son zamanlarda ise bir platform olarak pek bir araya geldiğimiz söylenemez. Cheers’ta bir slogan vardı, “Bazen herkesin seni tanıdığı bir yere gitmek istersin” diye. Bu slogan bizim sitede hâlâ durur. Bunu çok kıymetli bulurum.

TERF versus SERF

A.T.A.: Ben buluşmalara çok gidemedim. Engelliler.biz hususunda biraz tembellik yaptım. Benim ilk yazımı da sen düzenlemiştin, hatırlarsın. Kendi hayatım hakkında yazmıştım. Yıl 2003-2004’tü. Bir hayli zaman geçmiş. Hâlâ sürüyor mücadelemiz. Şimdi sana bir başka soru soracağım: TERF terimini duydun mu hiç? Ne olduğunu biliyor musun?

B.K.: Doğuştan kadın kimliğine sahip olmayan ama sonradan kadın kimliğini sahiplenen kişiler için kullanılan bir terim sanırım.

A.T.A.: Daha ziyadeaşağılayıcı, fobik bir terim. Açılımı trans-exclusionary radical feminist imiş. Yani transları dışlayan aşırı feministleri tanımlamak için kullanılıyor. Bu terimi bağlayan husus netameli. Sakatlık konusunda bize üstten konuşsalar kızarız. O yüzden LGBTİ bireyleri bu konu özelinde anlıyorum. TERF’lerin bakış açısı şu söylemle özetlenebilir, translara şöyle dediklerini düşünebiliriz: “Siz bir dönem erkektiniz, sonra kadın oldunuz. O yüzden siz bizim gibi değilsiniz.” Bunun bizim konumuzla da alakası var. Örneğin ben sana şöyle diyememeliyim: “Sen 25-26 sene sağlamdın, yaşadın, gezdin tozdun, oysaki ben doğumumdan beri sakatım, çok çektim.” Bu şekilde sana kızdığımı düşün. Böyle bir şey olmamalı. Ama sakatlık konusunda tutum tabii ki bunun tam tersi. Bizim konumumuz daha farklı. LGBTİ ve kadın hareketinde momentumu aktivistler belirliyor. Sen TERF’lerin söylediklerine katıl ya da katılma, onlar bu konuyu tartışıyor. Bizde ise sakat olmayanlar diyor ki mesela, “Ya, sen doğuştan olduğun için çok şanslısın. Bak Bülent’e, adam o kadar sene sağlam yaşamış, o senden daha çok çekiyordur, o daha çok üzülüyordur.” Buna, abuk bir şey olmasına karşın itiraz edemiyorsun. Çünkü itiraz edebileceğin bir şey yok. Bize engelli diyen de onlar, engelsiz diyen de onlar yani sakat olmayan kişiler. Bu bana çok komik geliyor. Ve buna itiraz edersen de kompleksli addediliyorsun. İşte Sakat Muhabbet de buna karşı durmak için var. Biz bize konuşalım diye var. Senin bu konudaki düşüncelerin neler?

B.K.: Bu konu ikiye ayrılabilir. Bir tanesi, dediğin gibi, sakatlık mevzusunda dışarıdan söz söyleyenin çok olmasıyla ilgili. Çünkü herkes kendinde bunu hak görüyor. Bunun nedeni ise bu konuyu kimsenin politik bir bağlamda düşünmemesi. Dolayısıyla kendilerince bu konuda söz söylemeyi hak gördükleri gibi iyi bir şey olarak da düşünüyorlar. Seninle kendi istedikleri gibi konuşuyor olmayı iyilik sanıyorlar. Bu durumun böyle enteresan bir yanı var. İkinci konu, doğumdan beri sakat ile doğum sonrası sakatlanan arasında bir fark görülmesiyle ilgili. TERF terimiyle ne kadar ilişkilendirilebilir bilmiyorum ama sakatlar arasında bu çok konuşulan bir konudur. Sakatların birbirlerinin sakatlığını küçümsediği durumlar olabilir. Herkesin sakatlığı kendisini bağlar, ondan etkilenme şekli de kendine özgüdür. Herkes kendi sakatlığını ön plana çıkarınca konu saçma sapan bir hâl alıyor. Halbuki konu sakatlık bile değil. Konu daha ziyade farklı bir bedenin kamusal alanda hak ettiği yeri elde edememesi. Dört parmağımın olmadığı ya da bir kolumun olmadığını farz et, bu durumda ben neyin engellisi olurdum? Hiçbir şeyin engellisi olmazdım. Ama yine de toplumda yer almam zorlaşırdı ki zorlaşıyor. Teknik olarak hiçbir kısıtlılığı olmayan insanların uğradığı ayrımcılığa ne denecek? Mesela yüzü yanık olanlara? Dolayısıyla, mesele o kadar basit değil. Salt sakatlığa indirgenemez. Ben bu indirgemelerin tamamını reddediyorum. “Yok sen az sakatsın, yok ben çok sakatım, yok senin sakatlığın doğuştan, yok benim sakatlığım sonradan”, bu ifadeleri kabul etmiyorum. Bunlar bana anlamsız geliyor.

A.T.A.: Katılıyorum. Son olarak ne söylemek istersin?

B.K.: Ne olur elinizden geldiğince bir arada olun, hayatla ne yapıp edip mücadele edin. Kendi içinize çekilmenin bir anlamı yok. Bu işler böyledir, didişeneceksiniz. Kendinizi hayırseverliğin, iyilik severliğin nesnesi olarak konumlandırmayın. Dişe diş, göze göz olun. Haklarınızı söke söke almanın peşine düşün. Evinizde de, işinizde de, okulunuzda da, sokakta da, kısacası her yerde örgütlü bir şekilde mücadele edin.