Ufuk Turu’nda Ahmet İnsel, Şili’de sol adayın aşırı sağ karşısındaki zayıf şansını, Ekvador’da Daniel Noboa’nın referandum yenilgisini, Seattle’da sosyalist Katie Wilson’ın sürpriz zaferini ve Irak seçimlerinin ilk sonuçlarını değerlendiriyor.”
Ömer Madra: Günaydın Ahmet, merhabalar!
Ahmet İnsel: Günaydın!
Özdeş Özbay: Günaydın!
A.İ.: Günaydın!
Ö.M.:Ufuk Turu’na bugün Şili’deki seçimle, daha doğrusu seçim öncesiyle başlayalım.

A.İ.: Şili’de başkanlık seçiminin birinci turu yapıldı ve birinci turda komünist partisinin üyesi, solun ortak adayı olarak Jeannette Jara birinci geldi. Ancak geçen sefer de, 2021’deki seçimde de ikinci turda başkan seçilen Gabriel Boric de aşağı yukarı aynı oranda oy almıştı, oyların %26’sına yakınını almıştı. Şimdi de Jara %27’sini aldı yani aşağı yukarı aynı oran. Dolayısıyla ikinci turda aynı dört sene önce Boric’e olduğu gibi kazanma şansı var mı derseniz bu sefer çok zor çünkü Boric oyların %26’sını almıştı ama onun yanında seçime katılan başka sol adaylar da vardı ve onların toplam %20 oyları vardı. Ayrıca o sol adaylar, Boric’i desteklediklerini açıkladılar birinci turun hemen arkasından. Bu sefer ise Jara’nın destek alabileceği pek parti, akım yok sonuçlara göre. Üç aşırı sağcı partinin oylarını topladığımızda %70’e varıyor. Bunların arasından ki José Antonio Kast, geçen sefer, 2021’de Boris’e karşı ikinci turda ucu ucuna kaybetmişti seçimleri.
Ö.M.: Sadece José Antonio Kast’ın kendisi oyların yaklaşık %24’ünü almış.
A.İ.: %24’ünü aldığı gibi, bir ikinci aşırı sağ parti Johannes Kaiser’in partisi ve bir de Hristiyan demokrat diyebileceğimiz Evelyn Matthei’in partisi, ayrıca bütün bunların yanında bir de İnsanlar Partisi denen merkez sağ, liberal, tam ne olduğu belli olmayan, hiçbir tarafı desteklemediğini açıklayan ve oyların %19’unu alan bir parti daha var. Bütün bunları yan yana getirdiğimizde Jeannette Jara, işi ikinci turda kazanma ihtimali maalesef zayıf. Katılım çok yüksek çünkü Şili’de oy vermek zorunluluğu var yani katılım %85 civarında. Dolayısıyla ikinci turda birinci turdaki katılım yükselir ve belki sola oy verenler birinci turda oy vermeyenler gelirler sandığa diye düşünmek de pek mümkün değil.
Aralık ayında yapılacak ikinci tur seçimlerine kadar - 14 Aralık’ta yapılacak - çok ciddi bir kampanya yaşayacak Şili ama bu kampanyada en önemli konu maalesef yabancılar ve özellikle yabancılar deyince de Venezuelalı mültecilerden bahsetmek lazım. Venezuela’dan kaçıp gelen mülteciler, bu yabancılar dediğimiz kitlenin neredeyse dörtte üçünü oluşturuyorlar. İkincisi de tabii güvenlik ve hayat pahalılığı üzerinden hareket ediyor. Gabriel Boric’in dört yıllık başkanlık döneminde maalesef başarısız olduğu en önemli konu da bu. Kendisi anayasayı değiştirmek vaadiyle gelmişti ki hatırlayacaksınız bunu birkaç defa ele aldık birlikte burada.
Ö.M.: Evet.
A.İ.: Bu anayasa değişikliğini yapma teşebbüsü akim kaldı, beceremedi, olmadı. Anayasa değişikliği için oluşturulan kurucu meclisin getirdiği anayasa değişikliği, referandumda reddedildi, ikinci bir teşebbüs başarısız kaldı. Dolayısıyla Gabriel Boric’in bilançosuna dayanarak Jeannette Jara’nın kazanması pek kolay gibi gözükmüyor.
Jeannette Jara, hemen artık önümüzdeki dönemde meclisteki çoğunluğu belirleyecek olan parti olan – biraz evvel bahsettiğim - İnsanlar Partisi liderine, Franco Parisi’ye çağrı yaptı ve onun seçmenlerinin desteğini almak ümidini taşıdığını ifade etti. Parisi, merkez sağ da diyemeyeceğimiz bir tür sağ popülist lider, liberal ve bir tarafıyla iktisadi, yabancı düşmanı. Mesela burada çok ciddi bir sorun var; yabancı düşmanı ‘xenophob’ ve mizojin yani erkek egemen veya kadınları küçümseyen bir tavrı sürekli dile getiren bir kişi. Diğer taraftan da iktidardaki José Antonio Kast’ı sürekli sorumlu tutan, iktidarda bir şebeke olduğunu söyleyen bir tür sağ popülist. Dolayısıyla bunun seçmenlerinin desteği ne kadar bir komünist partisi üyesine gideceği çok şüpheli. Bunu önümüzdeki bir ay içinde, 14 Aralık seçimlerinde göreceğiz.
Maalesef Şili’deki seçim sonuçları, Güney Amerika’daki sağın ve esas olarak aşırı sağın geri dönüşümü yükselmesi dalgasının doğrulanıp doğrulanmadığını gösterecek Arjantin’den sonra ve birkaç ülkede de yükselen aşırı sağ dalganın olduğunu görüyoruz Avrupa’nın ve dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi. Her durumda mecliste sağ ve aşırı sağ koalisyonun bu liberal popülist sağ partinin desteğiyle çoğunluğu alması ve Jeannette Jara seçilse bile pek fazla vaad ettiklerini gerçekleştirme imkanına sahip olmaması mümkün.

Ekvador’da da ilginç bir gelişme oldu; bir referandumda dört soru sordu Ekvador başkanı Daniel Noboa ve bu dört soruya da seçmenler ‘hayır’ cevabı verdiler. Birinci soru, ülkede yabancı askeri üslerin varlığına ve tabii ki esas olarak ‘ABD’nin üslerinin varlığını kabul ediyor musunuz?’ sorusuna seçmenlerin %60’ı, daha doğrusu referanduma katılanların %60’ı ‘hayır’ oyu verdi. İkincisi, ‘Siyasal partilere kamu desteği, mali destek ve desteğin kaldırılmasını kabul ediyor musunuz?’ sorusuna da %58 ‘hayır’ yanıtı verildi. Üçüncüsü, ‘Meclisteki milletvekili sayısının azaltılmasını kabul ediyor musunuz?’ sorusuydu ve ona da %53 ‘hayır’ yanıtı geldi. Dördüncüsü de, ‘Yeni bir anayasa yazılması için izin veriyor musunuz? Bana beyaz bir sayfa teslim ediyor musunuz?' sorusuydu ve buna da %61 ‘hayır’ dendi. Dolayısıyla 2023’te seçilen ve sağ partiden gelen bir siyasetçi olan Noboua’ya seçmenler çok ciddi biçimde ‘hayır’ oyu vermiş oldular. Noboua, “Böyle bir sonuç karşısında halk iradesini saygıyla karşılıyoruz” diyerek bu konuları kapatacağını söyledi ama Ekvador’da Noboua’nın başında tabii çok ciddi bir şiddet ve cinayetler sorunu var.
Ekvador, çok ciddi bir uyuşturucu madde trafiğinin merkezinde birkaç yıldan beri. Güney Amerika’nın en yüksek kişi başına düşen cinayet oranı da yanılmıyorsam artık Ekvador’da yani 100 bin kişide şiddet yoluyla 39 ölüm gerçekleşmiş ev bunun bu yılın sonuna kadar 52’ye çıkmasından endişe ediliyor. Çok ciddi organize suç örgütleri çatışması var ve tabii bu esas itibariyle uyuşturucu trafiğiyle bağlantılı. Aynı zamanda Daniel Noboua da Güney Amerika’da Donald Trump’ın en yakın müttefiki konumunda şu anda. Örneğin, Karayipler denizinde ABD’nin Donald Trump’ın askeri gemileri yerleştirmesini destekliyor ve bu nedenle de belki ülkesinde de Amerikan askeri üsleri oluşturulması iznini almak için bu referandumu yapmıştı fakat halk tarafından, en azından seçmenlerin çoğunluğu tarafından bu reddedildi. Noboua’nın en büyük mücadele ettiği konu örgütlü suçla mücadele olduğunu iddia ediyor kendisi ama bunun için de çok ciddi polis ve asker baskısı, şiddetine başvurarak bununla mücadele etmeye çalışıyor. Sık sık belli bölgelerde olağanüstü hal ilan ediyor, tabii bu aynı zamanda bir dizi temel insan hakkı ihlalini de yanında getiriyor.
Ö.M.: Peki Amerikan üslerine yer verilmesi bu cinayetleri ve uyuşturucu çetelerinin durumunu zayıflatmak üzere mi?
Ö.Ö.: Öyle diyor.
A.İ.: Büyük ihtimalle.
Ö.M.: İnanılmaz bir şey!
Ö.Ö.: Önceki başkan Rafael Correa, “ABD yıllardır Kolombiya’da bu tarz operasyonlar yapıyor ve uyuşturucuyu ya da suçu hiç de azaltabilmiş değil, dolayısıyla bir anlamı yok” diyor. Çünkü önceki anayasayı yazan kişi Correra ve daha önce ülkede Amerikan üsleri varken bu anayasayla birlikte Amerikan üsleri ve diğer üsler Correra tarafından kaldırılmıştı.
A.İ.: Aynı zamanda Rafael Correra belli suçlar işlemesi nedeniyle Ekvador’dan kaçmak zorunda kaldı ve yanılmıyorsam Belçika’da ikamet ediyor değil mi?
Ö.Ö.: Onu bilmiyorum.
A.İ.: Şu anda yurt dışında ve Ekvador’a gelirse hapis cezasına çarptırılacak. Buradan Amerika kıtasına devam edersek Ekvador’un yanında ilginç bir seçim var, önemli bir seçim var. Normal koşullarda olsaydı büyük ihtimalle bahsetmezdim ama ABD’nin içinde bulunduğu belki Trump çetesi diye tanımlayabiliriz, onun yaptıkları ve gelecekle ilgili demokrasi açısından temsil ettikleri büyük endişeleri dikkate alarak New York’taki belediye seçimlerinin hemen ardından Washington eyaletinin başkenti Seattle’da siyasi geçmişi olmayan, yakın zamanda Seattle’daki kamu taşımacılığının güçlendirilmesi amacıyla bir dernek kurmuş ve bu dernekle bir kamu hakları mücadelesi veren bir kadın, Katie Wilson, beklenmedik bir şekilde Seattle Belediye Başkanlığı'nı kazandı.

Katie Wilson, seçimleri ucu ucuna kazandı ve belediye başkanı Bruce Harrell’in karşısında oyların %50.2’sini alarak kazandı yani arada 2 bin oy farkı var. Biraz uzun sürdü o yüzden sonuçların açıklanması ama 13 Kasım’da belediye başkanı ve yarışan aday Harrell’in seçim sonuçlarını kabul ettiğini ilan etti. Wilson, biraz Zohran Mamdani’yle karşılaştırılan, ona benzetilen bir belediye başkanı adayıydı. O da Mamdani gibi kendisini demokrat ve sosyalist olarak tanımlayan bir STK aktivisti. Hayat pahalılığına karşı zenginlerin daha fazla vergilendirilmesi gereğini dile getiren, Washington eyaleti boyutunda bir servet vergisi getirilmesini talep eden bir siyasetçi. Kendisi aynı zamanda çok düzenli bir iş yapmış ve bir siyasi yetkiye sahip olarak belediye meclisinde üyelik vs. yapmış birisi değil, dolayısıyla tamamen yepyeni bir ses olarak geliyor.
Ö.Ö.: Ve ulaşım kampanyasının başkanıydı.
A.İ.: Evet. Bir dernek var, o derneğin kurucusu aynı zamanda kendisi ve 55 m2’lik kiralık bir evde oturuyor. Arabası da yokmuş ve bunun Amerikalılar için çok önemli bir gösterge olduğunu anladım çünkü herkes ondan bahsediyor, “Yahu arabası yok” diyorlar.
Ö.Ö.: Zaten o yüzden toplu ulaşım kampanyası yapıyor!
A.İ.: Evet.
Ö.Ö.: Bu ciddi bir meseleydi. Tabii New York’ta çok ciddi bir metro ağı var ama Mamdani de kampanyasında toplu ulaşımı, o otobüslerin yeniden her mahalleye girebilen, ucuz otobüsleri öne çıkarıyordu.
A.İ.: Burada da tabii ki 55 m2’lik bir evde erkek arkadaşı ve iki yaşındaki kızıyla oturması aynı zamanda onun çok ciddi bir sosyal konut projelerini destekleyen, belediye desteğiyle sosyal konut yapılmasını destekleyen bir programı da temsilcisi haline getiriyor. Bakalım önümüzdeki dönemde nasıl bir politika uygulayacağını, başarılı olup olmayacağını göreceğiz. 99 milyar dolarlık bütçesi olan 800 bin nüfuslu bir şehir Seattle, New York gibi değil elbette ama bu ikinci defa yani bir yüzyıl sonra ikinci kez bir sosyalist, kendini açıkça sosyalist olarak tanımlayan bir belediye başkanının seçilmesi Seattle’da. Bundan 100 yıl önce Edwin Brown seçilmişti sosyalist olarak Seattle’da.
Ö.Ö.: Biz dün bu haberi verirken özellikle sağ basında nasıl yer aldığından bahsettik. Örnek olarak New York Post manşetini vermiştik ve bildiğiniz üzere Murdoch basınından muhafazakar sağın önemli bir yayını ama çok satan bir gazete. Şöyle demişler, “Hâlâ aile parasıyla geçinen 43 yaşındaki sosyalist Katie Wilson Seattle’ı kazandı” ve “Ailesinden destek alıyor, 9 milyarlık şehri yönetecek” diye de manşet atmışlar.
A.İ.: Bunu Washington Post da yazdı biliyor musunuz?
Ö.Ö.: Öyle mi? Hiç şaşırmadım!
A.İ.: Aynı sözler Washington Post’ta da yer alıyor.
Ö.M.: ABD basının sermayeyle ilişkiler konusunda bütün medyanın çok yüksek gelir sahipleri tarafından yönetiliyor yani altı büyük şirket yönetiliyor medyanın %90’ını.
Ö.Ö.: İlginç ama iki yaşında bir çocuğu var onun bakımına ailesi destek oluyormuş. Neden böyle bir destek ya da bir yoksulluk durumu var diye dikkat çekmemişler de yoksul olmayı bir başarısızlık olarak gösteriyorlar.
A.İ.: Tabii, araba sahipsizliği de başarısızlığın en önemli göstergesi.
Ö.M.: Tamamen öyle, evet.
A.İ.: 55 m2’lik kiralık bir evde üç kişiyle oturuyor olmak, bütün bunlar başarısızlık göstergeleri aynı zamanda ve bir yaşam biçimi seçimi değil elbette.
Ö.Ö.: George Orwell’in Bırak Serpilsin Aspidistra romanında geçiyordu böyle bir an yani kendi yoksulluğunu, kendi başarısızlığı olarak algılıyor, o aklıma geldi. Demek ki sermaye de böyle algılıyor.
A.İ.: Amerikan toplumunun neredeyse yarısı böyle algılıyor demek ki... Zaten seçimi de ucu ucuna kazanmış yani onu da belirtelim, aradaki fark küçük. Bu profilde birisinin oyların%50.2’sini almış olması çok büyük bir başarı yani ucu ucuna kazandı derken küçümsememek lazım. ABD’nin bugününde bu profilde bir kişinin seçimi kazanması gerçekten büyük başarı.
Ö.M.: Evet, o da tıpkı Zohran Mamdani gibi kapı kapı dolaşmış, çok etkili bir kampanya yürütmüş.
A.İ.: Evet. Bir de tabii şu var; bütün bunlar bir şekilde seçmenlerin Trump’a olan tepkisini de kanalize eden seçimler haline dönüşmüş durumda. Kendisini sosyalist, demokrat ve Trump’ın bütün temsil ettiklerinin tam tersini temsil eden birisi.
Ö.Ö.: Bir de değişim yani Joe Biden’ın en büyük sorunu bu denir ya merkez siyasetçi, ABD zaten ama öyle değil, Trump değişim ‘bir şeyler değişmeli çünkü işler yolunda gitmiyor’ diyordu. Sol da benzer bir değişimi ama sol politikalarla savunduğunda bunun fayda edebileceğini görmeye başlamış oldular.
A.İ.: En azından sol potansiyelin olduğu yerlerde tabii - bunu unutmayalım. Seattle ve New York, ABD'nin çok istisnai bölgeleri ki Kaliforniya da aynı zamanda.

Hemen şununla bitirelim isterseniz; gelecek hafta Irak’taki seçim sonuçlarını daha detaylı inceleriz çünkü seçimler 11 Kasım’da yapıldı ama kesin seçim sonuçlarını seçim komitesi ancak dün gece ilan etti. Bu kesin seçim sonuçlarına göre Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin önderliğindeki İmar ve Kalkınma İttifakı birinci geldi. Birinci geldi derken, meclisteki sandalye sayısı 376 galiba ve onların 50 civarında sandalyesi var, dolayısıyla bayağı ciddi bir ittifaka ihtiyacı olacak. İkinci sırada eski meclis başkanı Mohamed al-Halbousi’nin Takadum Partisi gelmiş, üçüncü sırada da eski başbakan Nuri El Maliki’nin Kanun Devleti Koalisyonu gelmiş. Irak Kürdistanı bölgesinde Kürdistan Demokratik Partisi ve Kürdistan Yurtseverler Birliği yani önce Kürdistan Demokratik Partisi, ikinci sırada da Kürdistan Yurtseverler Birliği önde gelmişler. Önümüzdeki dönemde meclisin ilk işi, cumhurbaşkanını seçmesi çünkü cumhurbaşkanı seçildikten sonra yeni başbakana koalisyon hükümeti kurmak için görev verecek ama bu cumhurbaşkanı seçimi de geçen seçimlerden sonra olduğu gibi çok uzun süren pazarlıklar, istifalarla gecikmez umudu taşıyor Iraklılar. Seçimlere katılımın yüksek olması, geçen seçimlere nazaran 10-15 puan artmış olması bu seçimlerin olaysız gerçekleşmesi bir açıdan Irak’ta asgari demokratik koşulların yerleşmeye başladığının göstergesi olarak ele alındı. Gelecek hafta sonuçları daha detaylı ele alırız.
Ö.M.: Peki, çok teşekkür ederiz Ahmet.
A.İ.: İyi günler!
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.


