CRPD İzleme ve Raporlama Süreci

-
Aa
+
a
a
a

Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, 2017'den beri engelli hakları alanında mücadeleler yürütmeye çalışan Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Derneği'nden Çağlar Karsantı ile Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nin izleme ve raporlama sürecini ele alıyor.

""
CRPD İzleme ve Raporlama Süreci
 

CRPD İzleme ve Raporlama Süreci

podcast servisi: iTunes / RSS

Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Apaçık Radyo'ya, Sakat Muhabbet'e; sağlamcı Zihniyet'in kör topal muhalifine hoşgeldiniz, ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 23 Temmuz 2025 Çarşamba.

Haziran sonunda Diyarbakır'da gerçekleşen barış konferansına değinmiştim ve iki hafta önce de Özlem Kara ile orada yaptığı sunumu konuşmuştum. Tabii o konferanstan bana kalanları aktarmaya devam edeceğim size ve bir kez daha o konferanstan tanıdığım, tanıştığım bir konuğum var bu hafta; Çağlar Karsantı. Çağlar Bey, hoşgeldiniz, nasılsınız, iyi misiniz?

Çağlar Karsantı: Hoşbulduk, teşekkür ediyorum Alper Hocam. Sizler nasılsınız? Umarım her şey yolundadır. 

A.T.A.: Mersin'in sıcağı dışında bir sıkıntımız yok. Benim bir ilk sorum var programda yani bunu soruyorum ve öyle başlıyorum programlara, artık bir geleneğimiz oldu bu; Çağlar Karsantı kimdir, bugüne kadar neler yapmıştır ve bir sakatlığın bulunuyor ise bunu da dinleyicilerimize aktarır mısın lütfen?

Ç.K.: Kesinlikle. O zaman son sorudan başlayayım; evet, doğuştan ve daha sonra epilepsi ve menenjite bağlı bir şekilde daha çok artan bir körlükle hayatımı idam ettiriyorum. Çağlar Karsantı, 2017 yılından itibaren sivil toplumun içerisinde olan, engelli hakları alanında mücadeleler yürütmeye çalışan ki bunu gerek sahada, gerek ise profesyonel düzeyde, evrensel normlara uyum gözlemciliği üzerine yürüten bir rolü var. Şu ana kadar ulusal ve uluslararası düzeyde raporlama faaliyetlerinin içerisinde oldum. Ulusal düzeyde daha çok çözüm odaklı, karar alıcıları etkileyici, kanun geliştiricilere yönelik, politikalarda daha çok engelli haklarına yönelik neler yapılması gerektiğine dikkat çeken politika belgesi raporları içerisinde yer almaya çalıştım. Uluslararası düzeyde ise bugüne kadar evrensel periyodik inceleme, Avrupa Sosyal Haklar Komitesi'ne raporlama gibi süreçlerin içerisinde yer aldım ve bu şekilde çalışmalarımızı sürdürmeye çalışıyoruz.

A.T.A.: Peki 2017 öncesinde ne yapıyordun Çağlar?

Ç.K.: 2017 öncesinde zaten öğrencilik ve bir de kamu kimliğim var yani 2015 yılından itibaren de kamu personeli olarak görev yapmaktayım. Öğrencilik sürecim oldu ve eğitim alanım ise sosyal hizmetler. Bunların haricinde ise o savunuculuk, o aktivizm hep vardı ama biraz da sivil toplum ile birlikte bu daha çok profesyonel, daha çok kuralcı olmayacak şekilde belli bir kurallarla çalışmalarımızı sürdürmeye çalıştık çünkü evrensel normlara uyum gözlemciliği üstlenmek istiyorsanız mutlaka belli bir prosedüre binaen çalışmanız gerekiyor, çeşitli kaynaklarla çalışmanız gerekiyor. Hem bu kaynakların idaresini sağlayabilmek, hem de raporlarınızın daha sağlıklı gerçeklere açık ve net bir şekilde yansıtabilmek için biraz kurallara ama çok da sıkıcı olmayan kurallara bağlı çalışmakta fayda var.

2017 yılı itibariyle bir dört yıl kadar yani 2021'e kadar yerelde çalıştık ve daha sonra 2021 yılı itibariyle genel olarak ulusal düzeyde sivil toplum örgütlerinde görev aldık ve şu an yine bir değişim, bir dönüşüm sürecindeyiz yani yeni süreçlere adapte olmaya çalışıyoruz. Özellikle de evrensel normlara uyum gözlemciliğinde artık sadece böyle bir CRPD yani Birleşmiş Milletler Engelli Hakları kimliği üzerinden çıkıp, farklı evrensel sözleşmelerde de engelliliğe dair neler yapılabilir şeklinde bunun üzerine çalışmaları güçlendirmeye çalışıyoruz.

A.T.A.: Hangi STK'larda görev yaptın ve şu an bir STK’da görevli misin? İsim de verebilirsin.

Ç.K.: Tabii bunları verelim çünkü hepsi benim için çok kıymetlidir, hepsi bir deneyim katmıştır bana, bir tecrübe vardır. Ben ilk olarak 2017 yılında Altınokta Körler Derneği'nin Kayseri şubesi ile sivil toplum hayatına başladım. Tabii bu zaman zarfı içerisinde farklı sivil toplum örgütlerinde, platformlarda da görev aldım. Örneğin, bir proje neticesinde kurulan Türkiye Engeller Meclisi yapısının içerisinde yer aldım. 2021 yılına gelindiğinde Ankara'da bulunan Gören Kalpler Eğitim Derneği ile yolumuza devam ettik ve 15 ay kadar orada çalıştıktan sonra Haziran 2022'de oradaki görevimizi de sonlandırıp, Ocak 2023'te çok kısa bir süre, dört ay kadar süren bir süre içerisinde Türkiye Engelliler Konfederasyonu'nda İstihdam ve Rehabilitasyon Komisyonu'nda Yürütme Kurulu Üyeliği görevim oldu. Mayıs 2023 itibariyle artık biraz daha engelliliği farklı alanlarda da yansıtmamız gerektiği düşüncesiyle karma bir örgütle çalışmaya başladım ki şu anki örgütümün ismi Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Derneği.

Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Derneği, beş tematik alana hitap eden yani toplumsal cinsiyet, ırk/etnik inanç, yaş ve sınıf temelli ayrımcılıkla birlikte engelliliğe dayalı ayrımcılıkla mücadele eden bir alan. Ben biraz daha sırf tematik alanı engelli hakları olan örgütlerin haricinde biraz daha engellilik farkındalığını sivil toplumda farklı tematik alanlarla buluşturmak istediğim için şu an bu örgütteyim. Aralık 2023 itibariyle de bu örgütün ARGE ve Projelerden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi olarak çalışmalarıma başladım. Şu an üç ay görev sürem kaldı çünkü burada Ekim 2025'te yapılacak olan olağan genel kurulunda neler olacağını bilemiyoruz şu an, bir değişim bizi bekliyor mu veya burada o değişimi yaratabilecek miyiz? Bunu bize önümüzdeki üç aylık zaman periyodu gösterecek.

A.T.A.: İki hafta önce Özlem Kara’yı konuk aldık. Biz Diyarbakır'ı, oradaki Barış Konferansı ve Engelliler Konferansı'nı kendimiz değerlendirdik. Peki sen, Çağlar Karsantı olarak neler gözlemledin? Diyarbakır Çanamed'teki toplantıya dair senin de görüşlerin, değerlendirmelerini merak ediyorum ben açıkçası.

Diyarbakır’dan Engelliler ve Barış Konferansı

Ç.K.: Bu süreç gerçekten çok kıymetli bir süreç, değerlendirilmesi gereken bir süreç. Sadece Çanamed'teki konferansı değil; Amed'in genelini, bölgeyi, coğrafyayı genel olarak değerlendirmemiz lazım Alper Hocam. Öncelikle konferans için şunları söyleyeceğim; gerçekten çok kıymetli bir süreçti. Herkesin barış adına, çatışmasızlık adına, kan ve gözyaşının artık noktalanması gerektiği hususunda çantasında ne varsa onu alıp geldiğini gördük. Orada hatırlarsın beyaz tülbentleriyle barış annelerimiz de vardı, yüreğindeki iyi dileklerle oradalardı. Yine hatırlarsın, daha 1 yaşında bile olmayan minik Hasan Ali de oradaydı, 20 yaşındaki genç arkadaşımız da oradaydı, nöroçeşitliliği olanlar da oradaydı, yerel bürokrasi de oradaydı yani ‘Bu süreç adına bir şeylere inanıyoruz, bizim de yapacak bir şeylerimiz var’ diyen tüm canlar oradaydı ki ben zaten bu süreci en başından beri hep şu şekilde değerlendirmeye çalışıyorum ki özellikle de Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Daire Başkanlığı’nın bu konferans adımından sonraki değerlendirmesiyle daha da çok güçlendi. Bu barış sürecine olan güveni sorgulamak yerine, barışa karşı olan inancı sorgulamak yerine bu süreçte aslında kendimizi sorgulamamızın gerektiğini ortaya koyan bir süreç oldu çünkü bu kez gerçekten kapsayıcı ve katılımcı bir süreç yürüyor.

Sivil toplum örgütleri sürecin içerisinde, aktivizm sürecin içerisinde, medya burada ki Amed'de gördüğümüz gibi Barış anneleri oradaydı, yaşlısı oradaydı, genci oradaydı, bebeği oradaydı, çocuğu oradaydı, kadını, LGBT'si, herkes neredeyse ortaya bir şeyler koyabilmek için gelmişti - ‘Bizim için barış şunu ifade ediyor’ demeye gelmişti. Kendileri açısından barış olması için neler yapılması gerekiyor? Bunları analiz ederek gelmişlerdi ve bu nedenle bu süreç çok kıymetli bir süreç, değerlendirilmesi gereken bir süreç hani bu sürece olan inancı sorgulamak yerine, ben bu süreçte neler yapabilirimin inancını, kendimizi, kendi özbenliğimizi sorgulamanın tam yeri ve zamanı diye düşünüyorum.

A.T.A.: Evet Çağlar, ortalara bir yere geldik. Sen bir şarkı anons eder misin dinleyicilerimiz için? 

Ç.K.: Ben o zaman dinleyicilerimiz için yine böyle kıymetli bir şarkıyı, Ivan Aslan’dan “Haskırna te”yi anons etmek istiyorum. 

A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor ve bu hafta konuğum Diyarbakır'daki Engelliler ve Barış Konferansı’nda tanıştığım, tanıdığım Çağlar Karsantı. İlk bölümde biraz Çağlar Bey'i tanıdık ve sonra da Diyarbakır'daki konferansa dair izlenimlerini paylaştı Çağlar Bey. Peki bu hafta ana konumuz ne? Ben niye Çağlar Bey'i konuk aldım?

28 Haziran Cumartesi günü Çandamed’deki konferansın akşamında kaldığımız otelin önünde bir masada güzel bir çay-kahve eşliğinde sohbet etmiştik birkaç saat boyunca. Gelenler gidenler olmuştu ve orada Çağlar Bey çok heyecanlı bir şekilde CRPD’nin izlenmesi gerektiğini ve CRPD’yi izlemek için Türkiye'de akredite bir dernek olmadığını vurgulamıştı. Ben bu konuyu hiç bilmiyordum, o anda öğrendim ve aklıma yazmıştım, ‘Ben bunu gidince bakayım, Çağlar Bey'de uygunsa konuk alayım’ demiştim. Aslında ana temam benim buydu ve Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi. 

Peki CRPD ne demek? Convention on the Rights of Persons with Disabilities yani Engelli Hakları Sözleşmesi ve kısaltması da CRPD ki Çağlar Bey zaten CRPD’nin izleme yaptığını anlattı. İzleme yapmak ne demek? Bu konferansları, bu sözleşmelerin incelenmesi ne demek? Dünyada nasıl yapılıyor, ülkemizde nasıl yapılıyor? Bunları alalım Çağlar senden ve sonra da bu CRPD’ye akredite dernek olsa ne olur, olmasa ne olur konusuna gelelim istersen yavaşça.

CRPD İzleme ve Raporlama Süreci

Ç.K.: Tabii, o zaman önce meselenin özüne, meselenin temeline inmemiz gerekiyor Alper Hocam. CRPD nedir? Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi nedir? Daha anlaşılabilir bir dille ifade edecek olur isek Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi, Aralık 2006'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda onaylanan, 30 Mart 2007 tarihi itibariyle de taraf devletlerin imzalaması için imzaya açılan - Türk Devleti bu sözleşmeyi imzalayan ilk taraf devletlerdendir ve bu sözleşme, 28 Ekim 2009 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak tam ve etkin bir şekilde uygulanması amacıyla Türk Devleti'nde yürürlüğe girdirilmiş, kabul edilmiştir – ilk imzalanma sürecinde iki yılda bir periyodik rapor sunulması zorunlu olan ve daha sonraki dönemlerde ise dört yılda bir devletlerin imzalamış oldukları sözleşmenin gerekliliklerini yerine getirip getirmedikleri hususunda rapor sunmakla yükümlü oldukları bir evrensel mekanizma. Burayı da denetleyen bir de komite var; Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Komitesi. Dört yılda bir Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Komitesi’ne devletler sözleşmenin gereklilikleri doğrultusunda, ihtiyarî protokol doğrultusunda raporlarını sunarlar. Bir de gölge rapor süreci vardır. Gölge rapor süreci ise yine sözleşmeye raporlama yapan taraf devletlerde bulunan sivil toplum örgütlerinin raporlarıdır yani devletler sözleşmenin gereğini ne şekilde yerine getirebildiğini, yapamadıklarını da şu sebeplere bağlı olarak yapamadıklarını ifade ederler. Aynı komite ayrıca bir de sivil toplum örgütlerinden rapor ister ve burada da o devletlerdeki sivil toplum örgütleri raporlama yaparlar; devlet mekanizmasının, sözleşmenin gereklilikleri doğrultusunda neleri yerine getirebildiğini ve neleri yapamadığını ve hala nerelerde problemlerin yaşandığını açık, net, kısa ve öz bir şekilde somut belgelere dayanarak raporlama yaparlar.

A.T.A.: Sen, “Türkiye'de CRPD için izleme ve raporlama yapabilecek akredite bir dernek yok” demiştin çünkü benim anladığım CRPD’nin tüm devletlere sakatların uyumu için, erişimi için şunların şunların olması gerekiyor diye bir maddeler var. Bu akredite dernekler de bu oluyor mu olmuyor mu diye inceleyip Birleşmiş Milletler’e rapor veriyor diye anlamıştım yani aslında o ülkedeki danışılan sivil toplum örgütü gibi düşündüm. Doğru mu buraya kadar benim anladıklarım?

Ç.K.: Şimdi şöyle Alper Hocam; sadece taraf devletler rapor verebiliyorlar yani bu sözleşmeyi imzalamış, kabul etmiş, kendi usul ve esasları doğrultusunda kanunlaştırmış ve uygulamaya girdirmiş olan devletler raporu sunabiliyorlar ve bir de o devletlerdeki sivil toplum örgütleri raporlama yapabiliyorlar.

50 maddelik bir sözleşme bu. Tabii sözleşmenin ‘ilk genel yükümlülükler’ başlıklı ilk dört maddesi vardır. Bunlar sözleşmenin ne amaçla yapıldığı ve sözleşmenin uygulanması için nelerin gerekli olduğunu ifade eden ilk dört maddedir ve daha sonra da sözleşmenin ve komitenin sözleşme doğrultusunda işleyişini ifade eden 31'den 50. Madde’ye kadar olan kısmı vardır. 5. Madde’den 30. Madde’ye kadar olan kısımlar biraz daha engelliliğe odaklı yani Madde 5, eşitlik ve ayrımcılık yasağı; Madde 6, engelli kadınlar; Madde 7 engelli çocuklara yönelik ayrımcılığı önlemek gibi çeşitli alanlarda ifade edilen hükümler bulunur. Bunun gözlemi çok önemlidir ve bunun izleyebilmek, bunu raporlayabilmek çok önemli bir süreç çünkü burada kanıta dayalı savunuculuk dediğimiz şey devreye giriyor.

Bir raporu yazıyorsunuz ama rapor neye göre yazılmalı? Şimdi örnek veriyorum; Madde 16, engelliliğe yönelik şiddeti ve istismarı yasaklar. Peki siz şimdi Türk Devleti'ndeki bir şiddet vakasını raporlayacaksınız, örneğin bakım evlerindeki ölümlü vakaları raporlayacaksınız. Bunu nasıl yapmalısınız? Bununla ilgili kamu işbirliği çok önemlidir ama ne yazık ki bizim yaşadığımız coğrafyada kamu işbirliği o kadar kolay olmuyor çünkü devletler bu bilgileri kolay kolay sivil toplum örgütleriyle paylaşmazlar. O zaman sizin çok iyi bir gözlemci, çok iyi bir takipçi ve çok iyi bir işbirlikçi olmanız gerekiyor.

Kimlerle işbirliği yapacaksınız? Farklı tematik alandaki sivil toplum örgütleriyle işbirliğinizin güçlü olması gerekiyor. Birden fazla tematik alanı bünyesinde barındıran ağlarla, platformlarla işbirliği içerisinde olmanız gerekiyor. Medyayla işbirliği içerisinde olmanız gerekiyor ki medya gerçekten çok kıymetli bir araç çünkü her vakada sivil toplum örgütlerinin haberi olmaz ama her vakada kolluk kuvvetlerinden sonra ilk haberi olan, hatta bazen kolluk kuvvetlerinden önce haberi olan medya olur. Burada medya işbirliği çok önemlidir. Sahayla işbirliğinizi çok güçlü tutmanız gerekiyor ve bağımsız aktivistlerle de işbirliğinin çok güçlü olması gerekiyor çünkü buradaki ihlalleri kanıtlayabilmeniz için onların yaptıkları haberler veya sivil toplum örgütlerine düşen ihlal bildirimleri sizin kanıt temelli savunuculuktaki veri tabanınızı oluşturmanızı sağlıyor.

Az önce de söylediğim gibi, Madde 16 şiddet ve istismar yasağının ihlali. Şimdi bakım evlerine bakıyoruz ve en basit örneğinde 24 Temmuz 2022 tarihinde bu ülkede bir deşifre yaşandı. Resmen gizli kameraların önünde bir bakım evinde şiddet vakası neticesinde ölen bir otizmli çocuğumuz oldu ki bunu örneklerle çoğaltmak mümkündür. İşte bunları raporlayabilmeniz için o kamera kayıtlarının alınabilmiş olması çok önemli veya o süreçte ilk inceleme, olay yeri incelemenin ilk tutanakları, savcılığın ilk mütalaası, mahkemenin, adliyenin ilk yargılaması, yayınlanan karar, bunlar çok önemli. Veya bunlar yarım kalmışsa neden yarım kalmış? Bir yere kadar gelmiş, bir yerden sonra süreç tıkanmış, neden tıkanıyor? Bunların hepsini çok iyi gözlemleyebilmelisiniz ama raporu yazarken tabii ki de uzun uzun bunu yazamıyorsunuz çünkü az önce de söylediğim gibi, raporda somut ifadelerinizin olması gerekiyor, kısa ve öz ifadelerin olması gerekiyor. Orada da belli bir sınır, belli bir karakter sınırı oluyor. Bu süreci işletebilmek için tabii bunları kanıtlarınızı ekli belge olarak sunabiliyorsunuz ama onun haricinde raporunuzda sadece örneğin ‘Şu şu vakalardan dolayı bakım evlerinde yaşanan ölümlü şiddet hadiseleri nedeniyle Madde 16'nın ihlal edildiği görülmektedir’ gibi raporlarınızı eklemeniz gerekiyor. Ondan sonra isterseniz deyim yerindeyse klasör klasör ekli kanıt belge gönderin, o önemli değil.

A.T.A.: Yazdın, yazdın, Birleşmiş Milletler'e gönderdin, peki yaptırımı var mı? Ne yapıyor Birleşmiş Milletler bunun üzerine?

Ç.K.: Maalesef, bizim de en çok yorucu gördüğümüz şey burası çünkü son dönemlerde - gerçi bu da artık çok sık gündeme getirilen bir konu oldu – Birleşmiş Milletler komitelerinin artık yaptırım gücü olmalı. Şu ana kadar sadece endişelerini ve tavsiyelerini dile getiriyor yani siz dört yılda bir periyodik nerelerde ihlal görüyorsanız raporunuzu sunuyorsunuz ki sivil toplum örgütü olarak gölge raporunuzu sunuyorsunuz ve Birleşmiş Milletler komitesi sizi bir oturuma davet ediyor yani sadece raporları almakla kalmıyor, bir de hem devlet mekanizmasını, hem de sizi eş zamanlı bir oturuma davet ediyor. Bu oturumda sizin verdiğiniz raporlar doğrultusunda komite sorgulamalar yapıyor ve sizlere orada sunum yaptırılıyor yani belirlenen sivil toplum örgütleri yani katılımcı örgütler, orada Cenevre'deki genel merkezde sunum yapıyorlar. Bu sunum eşliğinde ve daha önceden gönderilen rapordan alınan bilgiler ışığında, Türk Devleti'nden gelen yetkililer sorgulanıyorlar. Örnek veriyorum; Madde 27 istihdam hakkı, burada istihdam hakkı dediğimiz zaman direkt devreye yine somut bir örnek olarak kör avukatların hakim ve savcı olmalarına giden yolun tıkalı olması. Birdenbire komite onu soruyor, ‘Madde 27'ye göre sizin istihdamın hiçbir alanında ayrımcılık yapmamanız gerekiyor ama sizin ülkenizde kör avukatlar hakim ve savcı olamıyorlar.’ Bunu oradaki devlet yetkilisine soruyorlar. Komite kendi değerlendirmelerini de yapıp nihai gözlem raporunu yayınlıyor. Devlete nihai gözlem raporu ve tavsiye kararı yayınlıyor. Artık kaç maddelik bir tavsiye uygun görmüş ise endişe gördüğü yerlerde, tabii takdir gördüğü yerleri de takdir ediyor yani olumlu gelişmelerden dolayı takdir, olumsuz gelişmelerden dolayı da endişelerini dile getiren bir nihai gözlem raporu gönderiyorlar devletlere ama ne yazık ki yaptırım gücünü şu ana kadar dolaylı yönden görebiliyorduk Alper Hocam.

Bu dolaylı yönden nasıl oluyor? Bunun örneğini geçtiğimiz yıl hep birlikte yaşadık. Hatırlarsınız, Türk Devleti yoğun bir ekonomik bunalım nedeniyle artık uluslararası Dünya Bankası gibi, IMF gibi kuruluşlardan borç isteme yoluna gitti. Borç vermeyi gözden geçiren kuruluşlardan bir tanesinin şartnamesi bizi gerçekten gururlandırdı diyeceğim. O şartnamede; LGBT bireylerin, engellilerin, göçmenlerin, mültecilerin, kadınların, çocukların yani bu coğrafyada dezavantajlı konumuna getirilen bireylerin sosyal haklarından tam ve etkin yararlanmaları koşulunda Türk Devleti'ne bu kredinin sunulabileceği ifade edildi ama bize artık son dönemlerdeki sivil toplum toplantılarında benim en çok dikkatimi çeken şey şu; evrensel komiteler denetimde sadece gözlem raporu vermekle yükümlü kalmasınlar, artık bir yaptırım güçleri de olsun. Biz bunu sadece IMF'nin, Dünya Bankası'nın bu raporlardan yola çıkarak verdiği şartnameleri de görmek değil, artık doğrudan yaptırım kararı görmek istiyoruz.

A.T.A.: Bu hafta Çağlar Karsantı idi konuğumuz ve kendisiyle Birleşmiş Milletler ve diğer sözleşmelerin izleme süreçlerini konuştuk. Çok sağolun konuk olduğunuz için Çağlar Bey, son olarak neler söylemek istersiniz?

Ç.K.: Son olarak en baştaki konuya dönüp barış sürecine hep birlikte sahip çıkmamız gerektiğini ifade etmek istiyorum çünkü hakların yaşatılması için, hakların korunması için sadece etnik alanda değil, bizim gerçek anlamda bir toplumsal barışa ihtiyacımız var. Her anlamda; engelliliğe dair, cinsiyet eşitsizliğiyle mücadeleye dair  bizim toplumsal bir barışa ihtiyacımız var. Herkes için barış olabilmesi için bizim mücadelemize en etkili bir şekilde sahip çıkmamız gerekiyor diyorum ve teşekkür ediyorum.

A.T.A.: Ben teşekkür ederim. ‘Dünyanın bütün sakatları eğleşin’ diyorum. Haftaya görüşmek üzere, hoşçakalın.