Trump’ın Büyük Sopası… Aslında Oldukça Cılız Olabilir

Editörden
-
Aa
+
a
a
a

Dünyanın geri kalanını bizim enerji hatamızı yapmaya gerçekten zorlayabilir miyiz?

""

Burada, ülke içinde, Trump yönetiminin temiz enerjiyi ortadan kaldırma çabaları artık trajikomik bir hâl aldı. Değerli gazeteci Jael Holzman’ın aktardığına göre, yönetim yakında Göçmen Kuşlar Anlaşmasını öne sürerek rüzgâr çiftliklerini kapatmaya çalışabilir; çünkü hukuki gerekçesi;  “Bir rüzgâr çiftliğinin amacı göçmen kuşları öldürmektir.” Bu açıkça saçma bir iddia, ama geçen hafta Rhode Island açıklarında neredeyse tamamlanmış bir rüzgâr çiftliğini kapatmak için sundukları gerekçeden ancak sadece daha saçma: sözde bu tesis, doğu kıyısına saldırmaya niyetli donanma dronlarının “sürü saldırıları” için üs olarak kullanılabilirmiş. (Kendisine Amerikan sularında faaliyet gösteren 4 bin petrol ve gaz platformu hakkında kötü haberlerim var).

Artık şunu açıkça kabul etmemiz gerekiyor: Trump yönetimi, fosil yakıt endüstrisindeki patronlarının çıkarları adına ABD’de temiz enerjiye karşı topyekûn bir savaş yürütüyor. Yıllardır Cumhuriyetçilerin mantrası olan “her şeyden biraz” dengesi artık yok; onun yerine yalnızca güneşe ve rüzgâra her fırsatta saldıran, hidrokarbon temelli iş modelini bir on yıl ya da iki on yıl daha ayakta tutmaya çalışan saf bir savaş hali var. Bunun bedeli ise iklimin yok edilmesi. Bu durum ancak seçimler bize ülkeyi yönetmesi için aklı başında insanları göreve getirme imkânı tanıdığında değişecek.

Asıl büyük soru şu: Bizim deliliğimizi ihraç edebilirler mi—dünyanın geri kalanını da aynı oyunu oynamaya zorlayabilirler mi?

Bunu deneyeceklerinden hiç şüphe yok. Son altı aydır bu konuda yazılar yazıyorum ve bu hafta New York Times da konuya katıldı; Lisa Friedman, Beyaz Ev’in diğer ülkeleri yenilenebilir enerjiden vazgeçirip Amerikan petrol ve gazını satın almaya zorlamak için başvurduğu “zorbalık taktikleri” üzerine mükemmel bir yazı kaleme aldı.

Kongredeki Cumhuriyetçilerle birlikte elektrikli araçlara, güneş ve rüzgâr enerjisine verilen federal desteği ortadan kaldıran Bay Trump, dünyanın en büyük ekonomisinin gümrük vergileri, harçları ve diğer mekanizmalarını kullanarak diğer ülkeleri daha fazla fosil yakıt yakmaya teşvik ediyor. Özellikle de, Avrupa’daki birkaç ülkede, Çin’de ve Brezilya’da köklü ve hızla büyüyen bir elektrik kaynağı haline gelen rüzgâr endüstrisini hedef alıyor.

Salı günü yapılan bir kabine toplantısında Bay Trump, diğer ülkeleri eğitmeye çalıştığını söyledi. Trump, “İnsanların rüzgâr enerjisini çok hızlı öğrenmesini sağlamaya çalışıyorum ve bence iyi bir iş çıkardım, ama yeterince iyi değil çünkü hâlâ denemeye çalışan bazı ülkeler var” dedi. Ülkelerin rüzgâr enerjisiyle kendilerini “yok ettiklerini” ileri sürdü ve “Umarım fosil yakıtlara geri dönerler” diye ekledi.

İki hafta önce yönetim, denizcilik sektöründen kaynaklanan sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik küresel anlaşmaya oy veren ülkeleri — gümrük tarifeleri, vize kısıtlamaları ve liman ücretleri uygulayarak — cezalandırma sözü verdi.

Trump’ın tehditleri bir varsayıma dayanıyor: Dünyanın geri kalanı ya ABD’den o kadar korkuyor ya da onun pazarlarına erişime o kadar bağımlı ki, kendi çıkarlarıyla açıkça çelişse bile söyleneni yapacaklar. Trump yüksek sesle konuşuyor ve elinde büyük bir sopa tuttuğundan oldukça emin. Kısa vadede ise açıkça bazı taahhütler (ya da en azından bazı sözler) alıyor. Örneğin Avrupa, yollarda Amerikan tipi SUV’ların kullanılmasına izin vermek için yol güvenliği yasalarını gevşetmeyi kabul etti. Daha da önemlisi, bir ticaret savaşını önlemek için AB, 750 milyar dolarlık Amerikan gazı ithal etmeyi kabul etti — ancak “AB” gaz ithal etmediği için (bunu üye devletler ya da en azından o devletlerdeki şirketler yapıyor) bu taahhüdün gerçekte ne kadar anlam taşıdığı belirsiz.

Trump söylemlerine büyük bir alıcı buldu: Kanada’nın Alberta eyaleti, elektrik talebinin %90’ını karşılayabilecek 10 gigawatt’lık yenilenebilir enerji projelerini iptal etti. Üstelik eyalet başbakanı, Ottawa’nın kendilerini “kaynak karşıtı politikalarla” felce uğrattığını öne sürerek Kanada’dan ayrılma referandumu için bastırıyor. (Rüzgâr ve güneş kaynakları hariç tabii…) Bu arada, masada gerçek paraların döndüğü daha geniş dünyada, geçen hafta dikkatle bakanlar için birkaç ilginç işaret ortaya çıktı.

Japonya’da — yönetimin LNG baskısının en büyük hedeflerinden biri olan ülkede — bu haftanın haberi, elektrik üretiminde fosil yakıt kullanımının yeni bir tarihi dip seviyeye gerilemesiydi. Reuters’a göre, “Ocak-Haziran döneminde kamu ölçekli elektrik arzının %60’ından daha azı ilk kez fosil yakıtlardan sağlandı. Geri kalan elektrik ise özellikle güneş tarlaları ve nükleer santrallerden elde edildi ve bu kaynaklar, bu on yılın başından beri fosil yakıtlı enerji üretiminin artışını açık ara geride bıraktı.”

Geçen yıl halkın ülkenin toplam elektrik üretiminin yarısına denk gelen miktarda güneş paneli kurduğu Pakistan’da, hükümet Katar’dan LNG teslimatlarını ertelemesini istedi. Bloomberg’in belirttiği gibi, “bu hamle, sadece birkaç yıl önce gaz kıtlığı çeken Pakistan için keskin bir geri dönüş anlamına geliyor.” Eğer Katar gazına ihtiyaçları yoksa, Amerikan gazını kesinlikle almayacaklardır.

Orta Doğu’nun kendisinde ise, sektör bülteni Middle East Utilities’teki o çevreci “hippilerin” aktardığına göre, güneş enerjisi adeta patlama yaşıyor.

Güneş enerjisi kapasitesindeki hızlı artış, bunun yalnızca çevresel bir kazanım olmadığını gösteriyor. World Future Green Summit’e göre, ülkeler bol güneş ışığından yararlanmak için yarışırken, birçok sektör raporu MENA (Orta Doğu - Kuzey Afrika) bölgesindeki güneş enerjisi kapasitesinin bugünkü birkaç düzine gigawatt seviyesinden 2030’a kadar yüz gigawattın çok üzerine çıkacağını öngörüyor. PV Magazine International’ın raporu ise bölgede kurulu güneş enerjisi kapasitesinin yıldan yıla %20–25 oranında arttığını, bazı tahminlere göre bu kapasitenin 2030’a kadar 75 ila 180 GW aralığında olabileceğini belirtiyor.

BAE’de yakın zamanda toplam 3,8 GW kapasiteyi aşan Dubai Muhammed bin Raşid el-Mektum Güneş Parkı, Mısır’daki Benban Güneş Parkı, Suudi Arabistan’daki Sakaka Fotovoltaik Projesi ve Cidde Güneş PV Parkı gibi büyük ölçekli enerji tesislerinin kurulması, mali ve endüstriyel tabanı genişletti. Bu büyüme; proje geliştiricilerine, nitelikli teknisyenlere, lojistik ve bakım firmalarına olan talebi artırdı. Kısacası, çok gigawattlık güneş projeleri endüstride dalga etkisi yaratarak onlarca tedarik zinciri KOBİ’nin ortaya çıkmasına ve giderek büyüyen bir yetenek havuzunun oluşmasına yol açtı.

Asya’nın yükselen iki devi Endonezya ve Malezya, son birkaç hafta içinde devasa güneş enerjisi planlarını açıkladı: Dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 2030’a kadar 100 gigawatt’lık güneş enerjisi kapasitesi kuracak. 

Bunun 80 GW’ı, 1 MW’lık güneş panelleri ile 4 MWh kapasiteli batarya enerji depolama sistemlerinin (BESS) eşleştirilmesiyle oluşturulacak. Bu entegre güneş-depolama mikro şebekeleri, Endonezya’daki 80.000 köye kurulacak ve “Merah Putih Köy Kooperatifleri” tarafından işletilecek.

Bu arada, merkezde, Çin’in LNG ithalatı üst üste onuncu ayda da düştü. Bu, bir ülke bilinçli bir şekilde yeni bir yöne gitmeye, büyük miktarlarda temiz enerji inşa etmeye karar verdiğinde olan şeydir. Bu kararın, önümüzdeki on yıllar boyunca, Trump’ın müttefiklerimize yönelttiği huysuz taleplerinden çok daha büyük uluslararası sonuçları olacak. Muhtemelen geleceğe dair en önemli ipucu, bu ay Avrupa merkezli enerji düşünce kuruluşu Ember’in yayımladığı raporda yer aldı. Raporda, Çin güneş panellerinin ihracat verileri incelenerek kıta genelinde açık bir “güneş atağı”nın kanıtları bulundu. Somini Sengupta’nın aktardığına göre rakamlar gerçekten büyük: “Sierra Leone’nin son 12 ayda ithal ettiği güneş panelleri kurulsa, 2023’te raporlanan toplam elektrik üretiminin %61’ine eşdeğer elektrik üretecek.” 

Bu, Çin’in yenilenebilir enerji teknolojilerinin üretim ve satışında küresel yükselişinin bir parçası. Çinli şirketler, güneş panellerinin yanı sıra onları oluşturan hücrelerin ve plakaların da büyük çoğunluğunu üretiyor. Dünyadaki etkisi ise büyük ölçüde, gelişmekte olan ülkelerdeki insanları güneşten ucuz elektrik üretebileceklerine ikna etmesine dayanıyor.

Bence soruyu şöyle sormak lazım: Bir gelişmekte olan ülkenin (ya da Avrupa’daki bir ülkenin) yönetici iseniz, gelecekte enerji konusunda kime güvenmek istersiniz? Rüzgâr türbinlerinde dronların saklandığını düşünen, hasta ve dengesiz bir ABD liderine mi, yoksa rotasını kararlı biçimde güneşe çeviren, dünyanın en modern ekonomisine mi? Üstelik bu ekonominin güneş panelleri size, Washington’a ya da Pekin’e sonsuza dek boyun eğmek yerine gerçek enerji bağımsızlığı vaat ediyor.

Trump büyük sopasını sallayabilir ki o sopa dokuz numara demir golf sopasına benziyor) ve yabancı hükümetler başlarına dert açmamak için onu idare etmeye çalışabilir. Ama eminim ki arkasından gülüyorlar.


* Bill McKibben'ın 'Trump's Big Stick Might be...Kind of Puny' adlı makalesi Nil Kayarlar Sarrafoğlu tarafından çevrilmiştir.