Mısır'da gerçekleşecek 27. İklim Zirvesi öncesinde 65 ülkeden 400’ün üzerinde Küresel Güney iklim aktivistinin bir araya geldiği İklim Adalet Kampı Tunus'ta gerçekleşti.
Greenpeace, 350.org, Youth For Climate gibi onlarca iklim grubunun öncülüğünde bir hafta süren İklim Adalet Kampı 26 Eylül'de başladı ve dünyanın iklim krizinden en çok etkilenen bölgelerinde yaşayanları bir araya getirdi. İklim uyumu, adalet, enerjiye erişim ve iklim krizinin orantısız etkileriyle ilişkili kayıp ve hasar etrafında kesişen bir dayanışma oluşturmaya ve uzun vadeli siyasi ve sistemik değişime yönelik yollar geliştirmeye odaklanıldı. Kampa Afrika, Orta Doğu, Latin Amerika, Karayipler, Asya ve Pasifik gibi bölgelerden genç iklim temsilcileri katıldı.
Hindistan'dan katılan 19 yaşındaki iklim aktivisti Zainab Brie kamp hakkında şunları söyledi:
İklim Adalet Kampı’nın bir parçası olmak, bugün karşı karşıya olduğumuz iklim krizini aşma konusunda beni daha iyimser hissettirdi. Biz gençler, yarının geleceğiyiz. Bu, talepleri dünya liderlerinin önüne koymak için birlikte strateji oluşturmamız ve COP27 ve ötesine hazırlanmamız için harika bir platform. Dünyanın dört bir yanındaki organizatörler ve gençlik liderleriyle bağlantı kurmak, bugün karşılaştığımız sorunların çözümleri hakkında daha fazla beyin fırtınası yapmak ve ülkemin kültürünü, değerlerini ve hedeflerini temsil etmek için Hindistan’dan katıldım. Bu gezegende görmek istediğimiz değişim olmak için bir araya geldik. Kamp, Küresel Güney'in gençleri arasında öğrenilenler ve işbirlikleriyle doluydu.
Mısır'dan katılan 30 yaşındaki Hajar Al-Beltaji ise şunları söyledi:
İklim adaleti için ortak mücadelemizde ortak zemin ve değerler bulmak için farklı geçmişlerden insanların bir araya geldiğini, klişeleri ve engelleri yıktığını görmek ilham vericiydi. İklim değişikliğinin, birçoğu mülteci olmuş ve aile üyelerini kaybetmiş insanların hayatlarını nasıl korkunç bir şekilde etkilediğine dair hikâyeler dinledim. Hepimiz iklim değişikliğinin küresel etkisi hakkında konuşuyoruz, ancak bu, en savunmasız toplulukların seslerini duymak için güç veriyor. Mısır'da Kahire dışında küçük bir şehirden geliyorum ve bu yıl COP27'ye katılacağım. Mısır'daki Afrika COP27’den önce bu kampa katılmak, ülkemdeki ve iklim değişikliğinin ön saflarında yer alan diğer bölgelerdeki çevre krizi hakkında konuşmaları paylaşmak için iklim liderleriyle bağlantı kurmamı sağladı.
Tüm zorluklara karşı bir araya gelmek ve iklim krizine karşı mücadele vermek için aktivist kamplarına katılmak iklim aktivistleri için oldukça zor. Özellikle de Küresel Kuzey’den aktivistlerin bu bütçeleri sağlayabilmesi neredeyse imkânsız. Uluslararası bağımsız bir fon ile bu sorunun önüne geçilebilmesi gerekiyor. Bu tip kamplar aktivistlere motivasyon oluyor, dayanışmayı destekliyor.
Dünyayı kirletenlerin manipülasyonları devam ediyor
İklim aktivistleri ellerinden geleni yapmaya çalışırken, bir taraftan da kirleticiler greenwashing yapmaya, yani yeşil yıkamalarına devam ediyorlar. Haftanın en çok sorulan sorusu “Yılda yüzde 99'u fosil yakıtlardan yapılan 120 milyar plastik şişe üreten, gezegenin en büyük plastik kirleticisi nasıl oluyor da COP27'ye sponsor oluyor?”du. Coca-Cola ve ona ait diğer markaların yılda 100 milyar, dakikada 200 bin plastik şişeyi doğaya bırakmasından bahsediyoruz. Aralık 2020'de küresel temizlik ve marka denetimlerinin ardından Coca-Cola, üst üste üçüncü yıl için dünyanın en kötü plastik kirleticisi seçildi. Bu, sahillerde, sokaklarda, nehirlerde, parklarda toplum için tehdit oluşturan markaya ait plastik şişeleri bulma ihtimalinizin yüksek olduğu anlamına geliyor.
Coca-Cola ve benzeri şirketler, onlarca yıldır bu kirliliğin sorumluluğunu almaktan kaçınmak için geri dönüşüm efsanesine güvendiler. Zararlı tek kullanımlık plastikleri kullanmaya devam etmenin bir yolu olarak geri dönüştürülmüş içeriği kullandılar ve plastik sorunlarının geri dönüşüm veya temizleme girişimleriyle çözülemeyeceğini kabul etmeyi reddederken, çöplerini temizleme sorumluluğunu hepimize yüklediler. Kendi tarım alanlarını beslemek için doğal su kaynakları peşinde koşarak toplulukların suyunu kurutmak, şuruptan kola yapmak, çiftçilerin kuyularını kurutmak ve yerel tarımı yok etmekten dünya çapında sorumlu olduklarından bahsetmiyorum bile. Sponsorluk imza töreninde, Coca-Cola’nın kamu politikaları ve sürdürülebilirlikten sorumlu Küresel Başkan Yardımcısı Michael Goltzman şöyle söylemiş:
COP27 ortaklığı aracılığıyla, Coca-Cola, iklim değişikliğine karşı toplu eylemi desteklemeyi amaçlıyor.
Ancak karara karşı sesler, Coca-Cola'nın plastik kirliliğiyle olan bağlantıları nedeniyle büyüdü. İklim aktivistleri şirketi yeşil yıkama yapmakla suçluyor. Şu ana kadar 5.000'den fazla kişi kararın geri alınması için çağrıda bulunan dilekçeyi imzaladı. Şirket, 2019 yılında yılda üç milyon ton plastik ambalaj kullandığını itiraf etmişti. Earth Uprising International'dan Mohammad Ahmadi tepki gösterdi:
COP27 başkanlığının bu eylemi, konferansın amacına aykırıdır.
Geçen yıl İngiltere hükümeti iklim görüşmelerine ev sahipliği yaptığında, fosil yakıt şirketlerinin etkinliğe sponsor olmasını yasaklamıştı. Coca-Cola, BBC'ye verdiği demeçte söyle söylemişti:
Atıksız dünya hedeflerimize ulaşmak için ilerleme kaydetmiş olsak da, daha fazlasını, daha hızlı yapmaya kararlıyız.
Ancak Coca-Cola yılda 120 milyar kullan-at plastik şişe üretiyor ve plastikler fosil yakıtlardan üretiliyor, iklim krizini daha da kötüleştiriyor. Coca-Cola'dan şöyle bir açıklama geldi:
Okyanuslardaki atıkların ortadan kaldırılması hedefini paylaşıyoruz ve bu sorunla ilgili farkındalık yaratma çabalarını takdirle karşılıyoruz. Üzerimize düşeni yapmaya hazırız ve 2020 itibarıyla sattığımız her bir şişe ya da teneke kutunun toplanması ya da geri dönüştürülmesiyle başlayarak işimiz için iddialı hedefler belirledik.
Coca-Cola'nın COP27 sponsorluğunu, "Çevreye zarar veren faaliyetlerini gizleyerek çevre dostu gibi görünmeye çalışmak" olarak tanımlamak yanlış olmaz.
Küresel Güney kaderine terk ediliyor
Son zamanlarda Küresel Güney’de yaşanan en büyük iklim felaketlerinden biri olan Pakistan’daki sellerin etkisi hâlâ bitmedi. Ancak basında yeterince yer bulamadığı gibi ülkeye bir finansman da sağlanmış değil. Pakistan'da yerinden edilen insan sayısı 33 milyon ile 50 milyon arasında. Yani istatistiksel olarak Ukrayna'da ülke içinde yerinden edilmiş kişilerin sayısının altı katı civarında. Bu, Ukrayna'daki insanların acılarının hafife aldığımız anlamına gelmiyor. Sadece medyanın Küresel Kuzey’e olan ilgisinin, Küresel Güney'deki insanlara olandan çok daha fazla olduğunu göstermek için bu noktaya dikkat çekiyoruz.
Pakistan’da yaşanan sellerin maliyetinin 30 milyar dolar olduğu hesaplanmış. Uluslararası yardım yeterli değil. Sadece birkaç hafta önce, Amerika Birleşik Devletleri 30 milyon dolar bağışta bulundu. Bu bağış Pakistan’da afetten etkilenenler düşünüldüğünde kişi başı 1 dolara bile denk gelmiyor.
Pakistan küresel karbon emisyonlarının yüzde 1'inden daha azını üretiyor. Ancak iklim felaketi şimdiden Pakistan'dan Somali'ye, Bangladeş'ten Karayiplere kadar Küresel Güney ülkelerinde ölüm ve yıkıma yol açıyor. Düşük gelirli ülkeler şimdiden iklim krizinin ciddi etkileriyle karşı karşıya. Küresel sera gazı emisyonlarındaki artıştan sorumlu olan zengin ve sanayileşmiş ülkeler, iklim krizinin ön saflardaki ülkelere mali olarak yardım etme taahhütlerini defalarca bozdular. İklim finansmanına ve uluslara verilmesi gereken kayıp ve hasar finansmanına bakarsak bu ülkeler için çok yetersiz.
Ağustos ayında Uluslararası Para Fonu, uzun süredir geciktirdiği bir kurtarma paketi açıkladı. Pakistan'ın 6 milyar dolarlık IMF kurtarma paketinin 1,17 milyar dolarlık kısmı 2019'da karara bağlanmıştı. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, küresel liderleri bu harap olmuş ülke için borçlarında indirime gitmeye davet etti. ABD, Pakistan'ın 132 milyon dolarlık borcunun ödemelerini askıya almayı kabul etti.
Tüm bunlar aslında iklim değişikliğinin sömürgeciliğin devamı olduğunu gösteriyor. Bu konuda Pakistanlı iklim aktivisti Ayisha Siddiqa görüş bildiriyor:
Sömürgecilik bitmedi, sadece farklı biçimlerde karşımıza çıkıyor. Dünyanın tekstil üretiminin büyük bir çoğunluğunu sağlayan Pakistan, pamuğu toprağından topluyor ve küresel açığı kapatıyor. Dünyayı tahıl ve pirincimizle besliyoruz ve bize sağladığınız her şey için teşekkürler demek yerine, x miktarda para verip, sonunda on kat borç ve vergi olarak bizden alıyor olmanız insani bir yardım değil. Bu sadece çılgın mali politikaların uygulamaya konmasıdır.
Bu bilginin devamı olarak size sömürgeciliğin bir başka örneğini de fosil yakıt şirketlerinin CEO'larının 2017’deki yıllık maaşlarını ileterek göstermek istiyorum:
Chevron, $24,8 milyon
Phillips 66, $23,7 milyon
Halliburton, $23 milyon
Valero Energy, $23 milyon
ConocoPhilips, $22 milyon
Exxon Mobil, $17.5 milyon
Yani sadece 6 büyük petrol şirketinin CEO'larının 2017 yıllık kazancının toplamı 134 milyon dolar yapıyor. Tekrar ABD’nin Pakistan’a ilettiği yardım 30 milyon dolar. İşte sömürü yöntemleri tam da burada kendini açıkça gösteriyor.
Son 40 yılın en kötü kuraklığının yaşandığı Somali'de ölen çocukların sayısı her gün artıyor. Hükümet yetkilileri, daha fazla yardım gelmediği sürece ülkeyi günler veya haftalar içinde daha da büyük bir felaketin bekleyebileceğini söylüyor. Yeni bir anket, kamplardaki küçük çocukların ve hamile kadınların neredeyse üçte ikisinin yüksek ölüm oranları sonucunda, yerel bir “kıtlık” ilanının gecikmiş olduğunu gösterebilecek boyutta akut yetersiz beslenmeden muzdarip olduklarını gösterdi. Somalili yetkililer ve uluslararası kuruluşlar, güneybatı bölgesinde yaklaşan kıtlık hakkında aylardır alarm veriyor. Somali savaşta. Çatışmalar merkezî hükümetin otuz yıl önce çökmesinden bu yana farklı sürdü. Çatışmalar ülkenin neredeyse her yerini etkilerken, erkekler ailelerinden kopup bir dizi silahlı grup için savaşmaya devam ediyor. Ne yazık ki dünya Somali’ye gözlerini kapatmış durumda.
Kıtlıktan hayatlarını kaybeden çocuklar var!
Just Stop Oil’e kulak veriyoruz
1 Ekim’de Westminster’da eylemlerine başlayan Just Stop Oil’in yayımladığı deklarasyonu sizinle paylaşmak istiyorum:
Bu Hükümet, fosil yakıt şirketlerinin insanlığın boğazına tutunmalarını sağlayarak insanların hayatlarını mahvetmek gibi canice bir karar veriyor. Bu kış İngiltere'de binlerce insan evlerini ısıtamadığı için ölecek. Önümüzdeki 12 ay içinde kirli havayı solumaktan ise daha fazlası ölecek. Ve şu anda Küresel Güney’de milyonlarca kişi, tek bir ölümcül Muson felaketi evlerini, topluluklarını ve geçim kaynaklarını yok ettiği için açlığın eşiğinde. Düzenli bir sivil toplumla kumar oynuyoruz ve şu anda hayatta kalma şansımız bize karşı duruyor. Kibarca talep etmekten vazgeçtik. Gösteriler ve yürüyüşlerle işimiz bitti. Yozlaşmış siyaset kurumlarıyla işimiz bitti. Hükümet yeni petrol ve doğalgaza son vermeyi taahhüt edene kadar Westminster'i şiddet içermeyen bir sivil direniş bölgesi ilan ediyoruz. Bu bir günlük bir olay değil, suçlu bir hükümete ve onların soykırımcı ölüm projesine karşı bir direniş eylemidir. Destekçilerimiz bugün, yarın ve ertesi gün, ondan sonraki gün ve talebimiz karşılanana kadar her gün, Birleşik Krallık’ta yeni petrol ve gaz kalmayana kadar buraya gelecekler. Bildiğimiz ve sevdiğimiz her şey kasten yok edilirken seyirci kalmayacağız. Bunu yapıyoruz çünkü yapılması gereken doğru şey bu ve bu yüzden devam etmek için bir görevimiz, sorumluluğumuz var. Kanundaki değişiklikler gözümüzü korkutmuyor, barışçıl insanları susturmak için alınan özel emirler bizi engellemeyecek. Destekçilerimiz, kitlesel açlığa, katliama, haklarımızın, özgürlüklerimizin ve topluluklarımızın kayıplarına karşı durulduğunda bunların alakasız olduğunu anlıyor. Sıradan insanlar şu anda cezaevinde tutuluyor, etrafa bakıp harekete geçmenin kendilerine kaldığını anlayan insanlar, öğrenciler, anneler, büyükanne ve büyükbabalar… Doğru olanı yaptılar. Hapishanedeki destekçilerimizin yanında ve geleceğimizi korumak için Küresel Güney’de öldürülen 1.700 kişinin yanında olun. Sessizce ölmeyeceğiz, hükümetimizin yapamadığını sizin gibi, dostlarınız, meslektaşlarınız, komşularınız yapacak. Hepimiz gerekiyoruz.
Vanuatu’dan dünyaya çağrı
Pasifik adası Vanuatu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda fosil yakıtların kullanımını aşamalı olarak sona erdirmek için türünün ilk örneği bir küresel anlaşma çağrısında bulundu. Cumartesi günü New York'ta konuşan Vanuatuan Cumhurbaşkanı Nikenike Vurobaravu, ülkesinin fosil yakıtların yayılmasını önleme anlaşması çağrısına katılmaya çağırdı:
Kömür, petrol ve gaz üretimini 1.5 derece ile uyumlu hale getirmek ve fosil yakıt bağımlılığı olan her işçi, topluluk ve ulus adına küresel bir adil geçiş sağlamak için fosil yakıt yayılmasının önlenmesi anlaşmasının geliştirilmesi çağrısında bulunuyoruz. Devletleri çevre katliamı suçunu Roma tüzüğüne dahil etmeyi öneren uluslar grubuna katılmaya çağırıyoruz. Çevreye ciddi zararlar vereceğini bilerek hareket etmek artık hoş görülemez.
Yaklaşık 80 adadan oluşan bir takımada olan Vanuatu, fosil yakıt bağımlılığını azaltma çabalarında örnek olmaya çalışıyor. BM tarafından doğal afetler açısından en riskli ülkelerden biri olarak değerlendirilen karbon negatif ülke, kendisine 2030 yılına kadar fosil yakıtların kullanımını tamamen durdurma hedefi koymuş durumda. Vatikan ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından desteklenen anlaşma, şimdiye kadar uluslararası alanda 65'ten fazla şehir ve hükümet tarafından desteklendi. Pasifik Adası Samoa’dan iklim aktivisti Brianna Fruean, anlaşmanın geleceğe “hayati bir yatırım” olduğunu söyledi:
Vanuatu, gençlerin çağrısını duydu ve dinledi. Diğer dünya liderlerinin de aynı şeyi yapma zamanı geldi.
Tongalı iklim aktivisti Kalo Afeaki konuyla ilgili şöyle söyledi:
Ülkelerin cesur olmasına ihtiyacımız var çünkü zamanımız tükeniyor.