Doğu Afrika, El Nino’nun neden olduğu 18 aylık bir kuraklık ve iklim değişikliğine bağlı olarak normalinden çok daha yüksek sıcaklıklardan etkilendi.
Yeşil Gazete’de yer alan habere göre, Doğu Afrika, El Nino’nun neden olduğu 18 aylık bir kuraklık ve iklim değişikliğine bağlı olarak normalinden çok daha yüksek sıcaklıklardan etkilendi. Son aylarda kuraklık felaket haline geldi ve mahsullerin bozulmasına, sığırların ölmesine neden oldu. Ayrıca temiz su eksikliği kolera ve diğer hastalıkların tehdidini artırıyor. Etiyopya, Kenya, Somali ve Somaliland özerk bölgesinde 10,7 milyon insan şiddetli açlıkla karşı karşıya. Mart ve nisan başında yağışlar çok düşük olduğundan, durumun daha da kötüleşeceğinden endişe ediliyor. Yağışlı mevsimin sonu olan nisan-haziran aylarında da güçlü bir yağış beklenmiyor. Kuraklık bu bölge için yeni değil, ancak giderek etkisini artırıyor. Kıtada iklim değişikliğinin etkilerini ağırlaştırdığını gösteren bilimsel çalışmalar da artıyor.
Uzmanlar, Antarktika’nın doğusunda son günlerde mevsim normallerinin 30 derece üzerinde sıcaklıklar ölçüldüğünü duyurdu. Güney Kutbu’nda, 3 bin metre yükseklikte bulunan araştırma istasyonu Dome Concordia’da uzmanlar, geçen Cuma günü eksi 11,5 ile bir rekor sıcaklık ölçümü yapıldığını duyurdu. Meteo France kuruluşundan meteorolog Etienne Kapikian, Twitter’dan yaptığı paylaşımda, eksi 11,5’in bu bölgede tüm zamanlarda ölçülmüş en yüksek sıcaklık olduğuna dikkat çekerek, 17 Aralık 2016’da buradaki ısının eksi 13,7; 12 Mart 2013’te de eksi 16 derece olduğunu ifade etti. Meteo France’dan bir başka uzman Gaetan Heymes de Antarktika’nın doğusundaki bu ılıman havanın buzdan kıta için “tarihi bir olay” olduğunu söylüyor. Antarktika’da yaşanan bu sıcak hava dalgasının küresel ısınmanın bir sonucu olup olmadığı konusunda kesin veriler bulunmamakla birlikte uzmanlar, sıcak dava dalgalarının sıklaşması ve yoğunluğunun da artmasının küresel ısınmanın işareti olduğunu kaydediyor. Ölçümler, kutuplardaki ısınmanın gezegenin başka bölgelerinden çok daha hızlı görüldüğünü ortaya koyuyor.
"Bursa'da çevre kirliliği tarımsal alanlar bakımından kara bir tablo ortaya çıkarıyor." Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği (DOĞADER) Yönetim Kurulu Üyesi Murat Demir, Bursa'da Bugün gazetesinden Gülin Demir'e Bursa'da sanayinin tarımı çökertmesinin sonuçlarını böyle özetliyor. Demir'in verdiği bilgiler vahim. "Bursa'da tarlaların büyük bölümü Nilüfer çayından çekilen suyla sulanıyor" diyor Demir, "ama Nilüfer çayı artık su vasfı taşımıyor. Kimyasal bir atık." Tarlaların ikinci sulama kaynağı olan "Yeraltı sularına da ağır metal karışıyor. Bursa'nın her tarafı sanayi ve sanayi atıkları olduğu için yeraltı suları da artık temiz değil." diye açıklıyor Demir. "Bitkilerin de bir solunum sistemi olduğu için onlar da havayla temas ediyor. Hava kirliliği ve asit yağmurları tarım ürünlerini, ağaçları ve meyvelerini etkiliyor. Hava kirliliği Bursa'yı bütünsel olarak etkiliyor. "Bursa'da ayrıca tarım alanlarına yoğun bir şekilde kaçak moloz dökülüyor. Bu da tarım alanlarını olumsuz etkiliyor." Demir, çevre kirliliğinin iklim krizinin sonuçlarıyla birleşmesinin toprağın vasıfsızlaşmasına yol açtığını anlatıyor: "İklim krizinden dolayı yağış rejimi de değişti. Mesela bir yere üç haftada düşmesi gereken yağmur bir günde düşüyor. Bu, sonuçta o bölgede bir erozyona, tuzlanmaya neden oluyor. Toprak birden vasıfsızlaşıyor." Demir iklim krizinin kış ortasında havaların ısınmasına yol açarak meyve ağaçlarının kış uykusundan erken uyanmasına yol açtığını, iki hafta sonra yeniden kışa dönülünce uyanan bitkinin koşullara direnemediği için ya kuruduğunu ya da o yıl verimsiz olduğunu açıklıyor: "Son zamanlarda bu durum zeytinde çok yaşandı." Demir "Bursa'da sanayi baskısı, aşırı nüfus, plansız kentleşme" olduğunu anımsatıyor. "Tarım alanları, sanayi ve yerleşim alanları ile iç içe geçmiş durumda. Birçok otoyolun kenarında tarlalar, bağlar, bahçeler var." Sonuç: "Otoyol kirliliği, araç emisyonları kaynaklı kirlilik meyve ve sebzeye geçiyor." Demir, Bursa ovasındaki ruhsatsız fabrikalar eski teknolojiyle çalıştıkları için atıklarının kontrol edilemediğini aktarıyor. "Tarım alanlarına ev yapılıyor sonra 3-5 yıl sonra af çıkartılıyor. Bunların engellenmesi lazım. Ahır görünen yerlerde bile büyük fabrikalar var. Ruhsatsız ve kontrolsüz bir şekilde faaliyet gösteriyorlar." "Bursa ovası denen bir ovadan artık bahsedemiyoruz. Bursa ovası can çekişiyor. Bu da çok ciddi çevre sorunu." dedi.
Her yıl İsviçre merkezli bir hava kalitesi teknolojisi şirketi tarafından yayımlanan Dünya Hava Kirliliği raporunun yeni çalışmasına göre, Türkiye 2020 yılındaki gibi dünyanın en kirli havasına sahip 46. ülkesi oldu. Rapor, 117 ülkede 6476 şehirdeki hava kalitesi izleme istasyonlarından alınan metreküp başına düşen ince parçacıklı madde (PM 2,5) yoğunluğu ölçümlerine dayanıyor. Buna göre Ankara dünyanın en kirli 54. başkenti olurken Iğdır, Avrupa’nın hava kirliliği en yoğun şehri olarak belirlendi. Avrupa’nın en kirli şehirleri sıralamasında Iğdır’ı Rusya’daki Krasnoyarsk ve Sırbistan’daki Novi Pazar izledi. Düzce ise Avrupa’nın en kirli beşinci şehri olarak yer aldı. 2021 Dünya Hava kirliliği raporu dünyadaki şehirlerin %97’sinin Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) belirlediği hava kalitesi standartlarını karşılamadığını ortaya koydu. Rapor, 2021’de hiçbir ülkenin PM2.5 için DSÖ’nün belirlediği hava kalitesi standartlarını karşılayamadığını ortaya koydu. Raporda yer alan 6475 şehirden yalnızca 222’si DSÖ’nün PM2.5 standartlarını karşıladı.