Açık Gazete’nin köşelerinden Ekonomi Politik’te Ali Bilge, gündeme yönelik yorumlarını aktardı.
(15 Mart 2021 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Ali Bey merhabalar.
Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey, merhaba Özdeş, merhaba Feryal, herkese iyi haftalar, iyi yayınlar!
Özdeş Özbay: Merhaba Ali Bey!
ÖM: Teşekkür ederiz, size de. Ekonomi reform paketi açıklandı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından, isterseniz onunla başlayalım.
AB: Ondan önce izninizle, sevgili Erol Toy’u kaybettik, vefat etti, ona bir selam göndererek haftaya başlayalım. Kendi adıma, kuşağım adıma diyebilirim ki, Erol Toy’dan çok şey öğrendik. Bizler, Marksist klasiklere geçmeden önce onun ‘İmparator’unu okuyarak sınıf meselesini öğrenmeye çalıştık. Yayıncılık ve gazetecilik hayatına geçtikten sonraki yıllarda araştırmacı yazar Erol Toy’u tanıdım, uzun yıllar iletişim içinde olduk, 30 yılı aşkın gazetecilik ve yayıncılık yapınca, pek çok insana ‘merhaba’ diyorsunuz. Kendisiyle pek çok kez sohbetlerim oldu, Türkiye meseleleri üzerine. Pek çok kitabını imzalayıp armağan etmişti, çok şey öğrendiğimiz bir yazardır. Son yıllarda iletişimimiz pek kalmadı, rahatsızlığı da vardı. Erol Toy’un sayısız çalışmaları var Türkiye meseleleri ve tarihi üzerine. İmparator kitabıyla kendisini tanıdık Çok şey öğrendiğim kitaplarından biri ‘Ordu ve Politikadır, ‘Türk Gerilla Tarihi’dir, ‘Yitik Ülküdür”, ‘Azap Ortaklarıdır’. Yazarlık üretimi verimli olan gazeteci, yazar Erol Toy’a bir “merhaba” diyerek başlayalım, onun kitaplarıyla haşir neşir olan tüm kuşaklar adına. Görüşlerine katılırsınız, katılmazsınız ama birkaç kuşağın üzerinde emeği olan bir aydındır, abimizdir, yazarımızdır. Ona bir selam göndererek haftaya başlayalım.
ÖM: Evet, öykü, roman, deneme ve eleştiri yazarı Erol Toy 85 yaşında hayata veda etti.
AB: Gündem maddemize gelirsek, ekonomik reform paketi, i Ömer Bey ben bıktım bu sözcüklerden, ekonomik paket, program, reform, hele bu ‘reform’ sözcüğünden gına geldi, biz 18-19 yıldır program yapıyoruz burada, 19 yılın yekûnunu çıkarmadım, sadece damat-kayınpeder ikilisinin açıkladığı paketleri çıkardım. Dayanamadım gene baktım “ne var ne yok” diye, bir saatten sonra reform, paket, program sözcükleri nedeniyle insan iktisatçı olmaktan bıkıyor. Hatta bizim programın ‘Ekonomi Politik’in adını değiştirelim! Biraz mizahla uğraşalım, İzel Rozental’e rakip olmak için söylemiyorum, yanlış anlaşılmasın.
ÖÖ: Reform Politik!
AB: Politik mizah, mizpol filan gibi şeyler çıkarabiliriz! Hem de bu güzel bir koridor olur, İzel Bey’in programına geçiş olur! Mizah ciddi bir iştir, bakın ben Nasreddin Hoca’nın torunuyum, Akşehirliyim, biraz anlarım bu işlerden. Artık ‘reform’ kelimesiyle, paketleriyle uğraşmaktan gına geldi, bıktım. İktisat yayıncısı, gazetecisi olarak ömrümüz bu paketlerle, reformlarla, programlarla geçti.
Berat Albayrak, 10 Temmuz 2018’de Maliye ve Hazine Bakanı olmuş, 9 Kasım 2020’de de bırakmış, görevden affedilmesinden bu yana hâlâ ortalıkta yok. Kendisine iade-i itibar yapılmaya çalışılıyor ama kendisi ortalıkta yok. Şimdi 2018 10 Temmuz’unda göreve başlayan damat Berat, 9 Ekim 2018 ‘de enflasyonla topyekûn mücadele programı açıklamış. Öncesinde 2018 Eylül’ünde, (YEP) yeni ekonomi programı (2019-2020) açıklamış, adı ‘dengeleme, disiplin, değişim’.
Ardından geliyoruz 2019 yılına, Nisan 2019’da ‘yeni ekonomi yapısal dönüşüm adımları’ açıklanıyor. Hep master planlardan söz ediliyor, ‘lojistik master planı’, ‘ihracat master planı’ feşmekan master planı! Üzerinden 1 ay geçiyor, Mayıs 2019’da ‘ivme finansman paketi’ açıklanıyor, isimler de böyle! Eylül ayında 2019’da “değişim başlıyor!” temasıyla yeni ekonomi programı devreye giriyor!
Peşi sıra YEP’ler geliyor, bir önceki YEP 2019-20’yi kapsıyor, sonra (2020-2022) YEP’i geliyor. 2019 Aralık ayında 19’da 100 bin sosyal konut paketi açıklanıyor.
Geliyoruz 2020’ye, 18 Mart 2020’de ‘ekonomik kalkan paketi’ açıklanıyor, bunları hep konuştuk biz biliyor musunuz? Unutuyoruz! Sadece son 1 yılda 3 paket açıklandı memlekette. ‘Yeni Dengelenme’, ‘Yeni Normal’, ‘Yeni Ekonomi’ paketi Eylül 2020’de (2021-2023) YEP’i açıklandı. Damat-kayınpeder, her ikisi de tüm bu programlarda konuşuyorlar, sunumları var, sonuncusu hariç. İktisatta çığır açılan damat-kayınpeder döneminin programları bunlar. En son 12 Mart 2021’de geçen hafta açıklanan reform paketi, yani son 1 yıl içindeki 3. program! Neydi adı; ‘İstiklalden istikbale ekonomik program’.
Reform, program, paket, memlekette ziyadesiyle likide olmuş kavramlar, birer hafta arayla ekonomi, hukuk reformu açıklandı, akıllara ziyan. Bizde hücrelerden müteşekkiliz, tüm bunlar hücre deformasyonuna yol açıyor! İktisatçıysanız durumunuz zor, mezun olalı 40 yıla yakın bir zaman geçti, tüm bu süreçleri izledik. Ben meşhur 24 Ocak kararları alındığı zaman mezun oldum, son sınıftaydım sanıyorum, paketleri programları, reformları oradan buraya getirirsek işin içinden hiç çıkamayız. Sadece son 3 yılın açıklamaları birbirini tekrar eden ve içi boş paketler, şaşaalı ortamlarda yapılan açıklamalar. Bunları arka arkaya koyun aynı kelimeleri, aynı cümleleri görüyorsunuz.
Bu nasıl bir durumdur? Bu aslında bir çaresizliktir, büyük bir çaresizlik içinde Türkiye kıvranıyor. Nasıl bir ortamda bu açıklamalar yapılıyor? Türkiye aylardır eksi döviz rezervlerine sahip bir ülke, bilen söylesin ben bilmiyorum, G20’de bir ülkeyiz, yakında çıkarılırız muhtemelen, G20 ülkeleri içerisinde eksi döviz rezervlerine sahip kaç ülke var? Dünyada bu kategoride yer alan eksi döviz rezervlerine sahip olup, hem de neden ekside olduğunu toplumuna, halkına açıklayamayan, kaç ülke var?
İkinci husus biz borçla dükkânı açıp kapatıyoruz. Yani ülkemizin ekonomisi borçla dönüyor, 30 yıldır böyle, borçlanmayı başarılı götürdüğün takdirde bazı gülümsemeler oluyor ülkenin yüzünde, buna iktisadi büyüme deniyor. Eksi döviz rezervlerine düşmüş Türkiye nereden borçlanıyor? Batıdan borçlanıyoruz, benim bildiğim Çin’den 15 milyar dolarlık önce 5 milyar dolardı da sonra 15’e çıktı- swap işlemi dışında, biz hep batıdan borçlandık doğudan borçlanmadık, batı piyasalarından, batı tasarruflarından bahsediyorum. Doğu’da yapılan tasarruf batıya gidiyor oradan borçlandırıyor zaten Japon tasarrufları gibi.
Dünyanın 1 numarası olan bir devlet var ABD. 1945’ten sonra biz onunla dirsek dirseğe olmuşuz, müttefik demişiz, stratejik ortak demişiz. Hep iç içe olmuş, doru yanlış böyle olmuş. Bir evvelki Başkan Trump’la ilişkilerimize bakalım. Trump, Türkiye’de yatırımları olan bir başkandı, ben, Türkiye’de yatırımları olan başka bir ABD başkanı bilmiyorum, ne Nixon’ın, ne Kennedy’nin, ne Johnson’ın, ne Carter’ın Türkiye’de yatırımı yoktu, Trump’ın yatırımı var bir tek Türkiye’de, bir gün de Trump yatırımlarını konuşalım. Bunu şimdilik derkenar edelim. Şimdi ABD eski başkanı Trump bizim başkanımızın çok sevgili dostuydu. Ama sevgili başkan dost iki kez ne dedi? “Senin ekonomini mahvederim!” dedi, iki kez söyledi bunu. Ortadoğu temsilcisi Jeffrey geçenlerde açıkladı “çökertmeyi düşünüyorduk ekonomilerini” diye.
Yani çökertmeye aday bir ekonomisi var ki Türkiye’nin, ki adam bu sözü sarf ediyor. “Akıllı ol! mahvederim ekonomini” dedi, bunları söyleyen sözde bizim dostumuz, yani bizim başkanın dostu! Türkiye’de yatırımları olan tek başkan olan Trump ülkesinde seçimlerde yarıştı, bildiğim kadar Türkiye ABD seçimlerine bugüne kadar müdahil olmadı, hiçbir başkan adayı üzerine oynamadı, ama biz Trump’a yatırım yaptık, destek verdik, “mahvederim!” diyen dostumuza! İki kez “mahvederim!” diyen dostumuza (!) yatırım yaptık. Yatırım yaptığımız kişide seçimleri kaybetti. Seçilen yönetimi dışladık, karşısında durduk. Öyle bir ortamdayız ki eksi döviz rezervlerindeyiz ve mevcut Amerikan başkanıyla ve yönetimiyle çok ciddi sorunlar içerisindeyiz. Biden danışmanlarından Michael Carpenter; daha kibarca, -Trump gibi değil- ikili ilişkilerimizi Türkiye’nin ekonomisini mahvetmeden, çökertmeden düzeltmeyi düşünüyoruz” dedi.
Birbiri ardına gelen iki başkan şu tespiti yapıyor “mahvedilmeye, çökertilmeye aday bir ülkesin sen! Çünkü benden borç alıyorsun, ben onay vermezsem borçlanamıyorsun” diyor. Finansal sistemin kurgusu böyle, döviz rezervimizde ekside. Şimdi mahva, çökertmeye aday bir ekonomiye sahibiz, ayrıca çökmüş bir demokrasiye sahibiz. Ayrıca şunu da belirtiyor. “Benimle bir ilişki sürdürmek istiyorsan demokrasini de düzeltmen lazım!” Nasıl 1945’te Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı sonu yapılan San Francisco toplantısına çağırılması için Nazilere savaş ilan edilmesi gerekiyordu, nasıl Japonya’ya savaş ilan edilmesi şart koşulmuştu, öncelikle de Almanya’ya krom satışının yapılmaması istendi, çok partili sisteme geçilmesi de şartlardan biriydi, tüm bunlar şart koşulmuştu, bunlar olmasa savaş sonrası düzende yer alamıyorduk. IMF’ye, Dünya Bankası’na, BM’lere girişlerimizi de bir gün konuşmak lazım. Şimdi diyor ki adam, senin hapishanelerin dolu, millet avluda yaşıyor, avludan içeri alınıyor, memleket hapishane avlusu haline geldi.
Dolayısıyla açıklanan hukuk reformu, ekonomi reformu bütün bu söylenenler bir çaresizliğin ifadesi aslında otokrasinin çaresizliğini yaşıyoruz. 2014’den bu yana aşamalarla otokrasiye geçtik. Otokrasi, eskinin ‘az demokrasi ’sini ortadan kaldırdı. Eski rejimde askerde ve sivillerde olan payların hepsi sistemin başı olan tek adamda bulunuyor. Bir acayip otokrasi içinde kıvranma halindeyiz ve CHS otokrasisi bu ülkeyi yönetemiyor.
Adım gibi eminim, yıllardır ekonomi bürokrasisini izlerim tanırım, son yıllarda kopsam bile, Damadın yerine getirilen Maliye Bakanı Lütfü Elvan’ın bile dahli yok açıklanan programda, Ekonomiden sorumlu Hazine ve Maliye Bakanı yanında değil açıklarken! Eminim sarayda hazırlanan bir metin, zaten adına program demek mümkün değil ki! İktisat birinci sınıf talebesine “şöyle bir ekonomi var, her şeyi ekside seyrediyor sen bir program yaz evladım!” desen, önce bir kaynak tanımı yapar ya! Kaynağı nereden temin ediyorsun! Eksi döviz rezervindeyiz, döviz rezervlerimize ışık çakacak ülkeyle de papaz olmuş durumdayız, dövüşüyoruz sürekli. Kaynağı olmayan bir paket düşünülemez yani! Kaynak yaratman gerekiyor.
ÖM: Ben de bir şey ekleyeyim, sonra da birkaç dakikamız kalınca diğer iki konuya da değiniriz. Ben Deutsche Welle Türkçe’de ekonomi reform paketi verdi mi diye bir röportaj yapılmış Aram Ekin Duran tarafından, orada Piri Reis Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kaya Ardıç’a göre sizin dediğiniz gibi yani “bu paketler temelde dış dünyaya güven vermek için yatırım çekip ekonomiyi toparlamak için yapılıyor. Burada bir iyi niyet söz konusu ama dış dünyadan bir finansal kurumun, bir yabancı yatırımcı belli parametrelere bakıp yatırım kararı alır. Sonuç alınmak isteniyorsa” -sizin de dediğiniz gibi Ali Bey- “hukuk ve demokrasi reformu ekonomiden önce gelmeli. Güven ancak böyle arttırılır” şeklinde konuşmuş.
AB: Ülkeyi yönetenlere ve ülkenin rejimine içte ve dışta güven kalmadı. İllüzyondaki bir kitle dışında ciddiye alınmıyor. Berat Albayrak zaten özellikle dışarda hiç ciddiye alınmıyordu. Zor duruma düşmüş ekonomilerde çıkış programı açıklarken racon şudur, sadece içeriye deklare etmen yetmez, dışarıya da deklare etmek durumundasın, çünkü oradan kaynak temin ediyorsun, borçlanıyorsun. Berat Albayrak’ın dışarda yaptığı toplantılara yatırımcılar artık katılmıyordu, damat Berat ciddiye alınmıyordu, kayınpeder de ciddiye alınmıyor. Döviz rezervlerini çarçur eden bir yönetimi kim ciddiye alır? Eksiye düşmüş döviz rezervi 1978-79 yıllarını kapalı ekonomideyken 70 sente muhtaç olduğumuz dönemi hatırlatıyor. Açık ekonomide “70 sente muhtaç olmak yerine, eksi yazıyor kasa” diyoruz. Yönünü kaybetmiş bir ülke, bir gün bakıyorsun kuzeye, ertesi gün güneye bakıyor, batıya bakıyor, doğuya bakıyor, böyle bir tarzı hayat içinde bir ülkenin yürümesi mümkün değil. Başka bir konuya buradan geçiş yapayım, devasa bir sorun var: Halkbank konusu!
ÖM: Evet.
AB: Son 100 yılın parasal büyüklük olarak ta, yaptırım delme operasyonu olarak ta, muazzam bir skandal. Ve kötü ilişkiler içinde olduğunuz ABD’nin elinde bu operasyonu yürüten kişi var. Operasyonun başı beyni olan kolladığınız kurtardığınız, sonra sizi satan adam Reza Zarrab, ABD’nin elinde, bildiklerini anlattı, koruma programına geçti, anlaşılan daha da anlatıyor bu adam, aranızın iyi olmadığı ülkede bu kişi. Önceki, Türkiye’de yatırımı olan Başkan Trump; damatlar arası ve birebir ilişkiyle Amerika’da devam eden Halkbank davasına müdahale edebiliyordu. Trump’ın danışmaları yazdıkları kitaplarda bu durumu açıkladılar. Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton bunları anılarında yazdı.
Trump sayısız danışmanı çalışma arkadaşını kovdu ya da bunlar istifa ettiler. Yazdıklarında ya da konuştuklarına baktığımızda Trump’ın en fazla kayırdığı ülke Türkiye olduğu anlaşılıyor. Trump’tan en büyük katkının Halkbank meselesinde olduğu anlaşılıyor. Şimdi yeni Biden yönetiminde böyle bir müdahale olmayacağı görülüyor. Der Spiegel gazetesindeki yayınlara bakıyoruz, son dönemde ek iddianameler, yeni iddialar nedeniyle, yeniden ve daha kuvvetli bir şekilde gündeme gelecek gibi görünüyor Halkbank meselesi.
Bu gelişmeler eksi döviz rezervlerinde bir ülkenin durumunu daha da vahimleştirecektir. Davaya yeni isimlerin eklenme olasılığı ve 20 milyar dolarlara varan cezaların konuşulması, gerçekleştiği taktirde çok ciddi sonuçları ve bedelleri olacaktır. Bir kamu bankasının dünya finans sistemi dışına çıkarılması, ceza kesilmesi, topyekûn çok endişe verici durumlar. Halkbank’ın daha fazla detaylarına giremeyeceğiz vaktimiz yok, bu mesele çok endişe verici noktalara Türkiye’yi götürebilir.
Bakın Lübnan’da kur krizi halkı sokağa döküyor ama bizdeki kur krizi halkı sokağa dökmüyor! 7 aylık hükümete karşı sokağa döküldü halk. Türkiye hasta yoğun bakımda bir ülke, yoğun bakımda böyle tedbirler alınmaz, bu açıklamalara reform denmez. Partisinin içinde ve etrafında durumun farkında olan pek çok kişi var, kongresini yapacak yakında AKP ve ortağı birer hafta arayla kongrelerini yapıyorlar, sinirlerimiz yeterse izlemeye çalışacağız uzaktan. Ankara’nın kulislerinde AKP’nin kurucuları birinci ikinci kuşak AKP’lileri hatta 3. kuşak endişeyle bakıyor gidişata.
Tanzimat’tan bu yana bir sadaret makamı vardı, başbakanlık makamı vardı. İki yüz yıla yakın süre devam eden bir hafızaydı mekanizmaydı, beğen beğenme, bir mekanizma vardı. Asıl vesayet buydu, bir çalışma usulü vardı. Askeri darbede de böyleydi, az demokraside, çeyrek demokraside de, yarım demokraside de böyleydi. Bir sistematiği vardı; parlamento, başbakanlık, işleyiş biçimleri vardı, medyada kalmadı, medya yok yani! Dolayısıyla ikaz mekanizmaları yok, yargı mahkemeler sizinse iktidarınızı sürdürüyorsunuz. İçi boş lafları reform diye sunabiliyorsunuz, bağlı medyada yazıyor Pravda gibi!
Bugün Türkiye’nin öyle kararlara ihtiyacı var ki adına reform denilebilsin, şaşırtıcı, temel değiştiren kararlara ihtiyaç var, ancak böyle işin içinden çıkılabilir. Hemşireler beyaz giyer değil mi? İşte ‘kırmızı giyecek bundan sonra!’ gibi kararlara ihtiyacı var, radikal tedbirlere ihtiyacı var, mutabakatla alınmış radikal tedbirlere ihtiyacı var. Ağlanacak, gülünecek açıklamalara ‘reform’ demek mümkün değil.
Bakın memlekette sokak ortasında siyasetçiye, gazeteciye saldırılıyor, en son Levent Gültekin yaşadı. Selahattin Demirtaş’ın çok güzel bir yazısı yayınlandı, yani bu saldırılara çetelere dikkat çeken, muhalif olan herkese, Türk milliyetçisinden Kürtlere kadar muhalif herkese saldırıyorlar. Yargı karışmıyor bunlara failler gözümüzün önünde bulunmuyor ve salıveriliyor. Hürriyet binasının basılma kadar geriye çekebilirsiniz, hatırlayın bir grup geldi binayı bastı başındaki kişide milletvekili oldu.
ÖM: Soruşturma da yapılmadı hiçbir ifade de yani bir şey de.
AB: Levent orada ölebilirdi, siyasetçi Selçuk Özdağ ölebilirdi, Orhan Uğurluoğlu ölebilirdi, Afşin Hatipoğlu ölebilirdi. Üstelik bunlar teşvik ediliyor. CHP genel başkan Kılıçdaroğlu linç ediliyordu bu ülkede, önüne mermi atıldı, Meral Akşener’in evinin önünde yaşananları hatırlayın.
İşin vahamet kesp ettiği ortada, ekonomik tarafta da böyle, siyasal tarafta da böyle. Dünyanın hangi ülkesinde Osman Kavala’nın, Selahattin Demirtaş’ın üst mahkemelerin kararına rağmen içeride tutulmasını nasıl onaylayabilir? Minnacık hukuk nosyonu almış bir insan bile onaylamaz.
ÖM: Ve Ahmet Altan.
AB: Elbette. Kim bu açıklanan manzumelere ekonomik reform diyebilir? Mümkün değil. Otokrasinin sefaletini yaşıyoruz, çaresizliğini yaşıyoruz. Bu nedenle, Türkiye’de kendisine Kürt milliyetçisi, Türk milliyetçisi diyen, Kürt demokratı diyen, Türk demokratı diyen, Kürt liberali diyen, Türk liberali diyen insanlar hep birlikte demokrasi cephesini oluşturmak durumundalar. Yıllardır söyledik başka çare yok.
ÖM: Ali Bey galiba süremizi bitirdik.
AB: Ben bakıyorum 9:27 olmuş, yani…
ÖM: 27’de bitiriyoruz çıkış için.
AB: Peki bugünlük bu kadar olsun, gerçekten reform kelimesinden gına geldi, ekonomik paket ve programlardan; insanı iktisatçılıktan soğutur ama yola devam edeceğiz. Size iyi yayınlar diliyorum! İzel Bey’e de selam.
ÖM: Çok teşekkür ederiz.
ÖÖ: Görüşmek üzere.
AB: Bu arada Timur’a da bütün iyilik dileklerimizi gönderiyoruz, dostumuz, sizin 50 yıllık dostunuz Timur Ertekin’e de şifa dileklerimizi gönderiyoruz.
ÖM: Hoşça kalın!
AB: Hoşça kalın!