Dünya küreselleşiyor. Teknoloji gelişiyor. Her şey manasız yere büyüyor, küçülüyor. Niye savaştıklarını bilmeyen ordular, ait oldukları topraklardan çok uzak diyarlarda birbirleriyle çarpışıyor. İnsanlar hâlâ teröre kurban gidiyor. İşsizlik ve aşsızlıktan ölüyor. Peki tüm bunlar olurken kazanmaya endeksli, iyi donanmış, tüm yaşamı boyunca sirk hayvanı gibi yetiştirilen “elit” birey işsiz kalınca ne oluyor? Aşsızlıktan ölmüyor ama işsizlik onu hiçleştiriyor.
Sigara, alkol, uykusuzluk, fazla tuz, fazla şeker, uyuşturucunun her türlüsü sağlığa zararlıdır. Kimisinden zinhar uzak durmalıyız, kimisini dozunda kullanınca sorun olmaz. Hatta faydalı bile olabilirler. Mesela günde bir kadeh şarap -kırmızı olmak şartıyla- kalbe yararlıymış. Gerçi bilimsel araştırmalar sonucu değişir bu faydalı- zararlı olma durumu. Yıllarca ıspanakta demir olduğu gerekçesiyle talihsiz kuşaklar ıspanak yemeğe maruz bırakıldı. Sonra bir takım bilim adamları (genellikle Amerikalı olur bu bilim adamları) böyle bir bilimsel verinin olmadığını açıkladı. Temel Reis’in gücünün kaynağı ıspanak değildi. Üzüldük tabii. Ispanaklı geçen günlere hayıflandık. Ama içimiz de rahatladı hani.
Her gün gazetelerde, televizyonlarda ne faydalıdır, ne zararlıdır diye birileri çıkıp açıklamalar yapıyor. Ama hep bir şeyler eksik. Nedense kimse açıklamıyor bu gerçeği: işsizlik sağlığa aklınıza gelebilecek her türlü zararlı maddeden, kötü yaşam biçiminden daha zararlıdır. Bireyin hem ruhsal hem fiziksel sağlığını ciddi anlamda tehdit eder.
Bu satırların yazarı bu tür haberlerin hemen hemen hepsini takip etmeye çalışıyor. Ölümsüz olmaya çalıştığından değil, kişisel çalışmaları sonucu ulaştığı ulu bilgiyi ne zaman açıklayacaklar diye beklediğinden. Lakin çıkan haberlerin hiçbiri tatmin edici değil. Hep bir şeyler eksik. İş başa düştü. Biz açıklayalım: Efendim, işsizlik sağlığa aklınıza gelebilecek her türlü zararlı maddeden, kötü yaşam biçiminden daha zararlıdır. Bireyin hem ruhsal hem fiziksel sağlığını ciddi anlamda tehdit eder.
Unemployed Girl (İşsiz Kız), K. Malevich, 1904.
veremediği fiziksel rahatsızlıklar yaşar. Baş ağrısı dayanılmaz olmaya başlar. Fazla yediği için midesi hep sorun çıkarır. Ya da hiç yemediği için hızla kilo kaybeder. Kalbi de bir garip atıyordur sanki. Uykusunu tam alamadığı için ya da hep uyumak istediği ama yaşamını paylaştığı insanlar gürültü çıkardığından, komşular “nasıl olsa evdedir bir uğrayalım dedik” diye iki de bir kapıya dayandığından bir türlü istediği kadar uyuyamaz ve sinirlenir. Beraber yaşadığı insanları, etrafındakileri kırmaya başlar. Sosyal yaşamı sekteye uğrar. Yanlış giden bir şeylerin olduğunu anlayan birey, artık dışarı çıkmalıyım diyerek kendini sokağa atar. Yıllardır görüşmediği insanları arar, onlarla buluşur. Bu da fayda etmez; herkesin yaşamı onunkinden iyi gitmektedir. Durum sinir bozucudur. İyi işleri, mükemmel sevgilileri filan vardır. Bir yandan da iş görüşmelerine gitmeye devam eder tabii. Odaları, masaları, kartvizitleri olan insanlarla el sıkışır. Anlamsız sorulara yanıt verir. Öfkelenir ama işi istediğinden alttan alır. Aslında kapıyı çarpıp gitmek ve basketbol takımı seçmelerinde olmadığı halde “boyunuz kaçtı?” gibi sorular soran işverenlere kafa atmak ister ama yapamaz. Şiddete meyilli olduğunu fark ettiğinde yardıma ihtiyaç duyar. Önce kendi kendine yardım etmeye karar verir. Psikologlar, psikiyatrlar son çare olmadır. Henüz işsizliğinin üçüncü ayındadır. Madden ve manen daha o kadar kötü değildir durumu. Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur ilkesinden yola çıkarak sağlıklı beslenmeye, daha az sigara içmeye, uykusuna dikkat etmeye ve hayatında hiç yapmamış olsa da spor yapmaya karar verir. İlk hafta bunların tümünü dener. Yavaş yavaş fiziksel olarak forma girmeye başlamıştır. Normal insanlar gibi yaşıyordur artık. Uyku saatleri, yemek saatleri bellidir. Bu süreç yaklaşık bir aydır. İşsizliğin dördüncü, sağlıklı yaşamının birinci ayının sonunda birey kendini kandırmaktan vazgeçer. Zira hâlâ bir işi yoktur. Sağlıklı yaşamasına da gerek yoktur. Beşinci, altıncı, yedinci aylar tehlikelidir. Bu dönem, tebdili mekânda fayda vardır. Bunu gerçekleştirebilen birey, her şeye yeniden başlamak arzusuyla dolar. Kendi kendine kalıp defolarının farkına varır. Kişisel gelişimi için atılımlar yapmaya karar verir. Ataletten kurtulur. Şartları değişmeyen birey ise dibe vurmaya başlar. Psikolojisi artık gerçekten bozuktur. Yaşama bağlılığı kalmaz. Fiziksel olarak da korkunç gözüküyordur. Ya çok kilo almış, ya çok kilo vermiş, cildi bozulmuş, önce dünyaya sonra aynalara küsmüştür. Her anlamda profesyonel yardıma ihtiyacı vardır. Maddi durumu ve sosyal çevresi buna izin verirse önce bir psikiyatra sonra kuaföre, spor salonuna filan gitmelidir. Tüm bunları yapıp yine de hayata dönemezse, bir iş bulamazsa artık kayıplar hanesine yazılır. Kendisinden haber alınamaz, yitip gider.Birey işsiz kaldığı gün, başına geleceklerin henüz tam olarak farkında olmasa da çok üzülür. Öfkelenir. İşten çıkarılmışsa kendisine yapılan haksızlık karşısında ne tepki vereceğini şaşırır.Çalıştığı kurum batmışsa yapacak bir şeyi yoktur. Eş, dost “biraz dinlen, senin gibi birine iş mi yok” diyerek avutmaya çalışır. İlk gün ya çok yemek yer ya da hiçbir şey yemez, yiyemez. Midesine kramplar girer, başı ağrır. Uykusu kaçar ya da tam tersi çok uyur. İlk on günlük dönem içinde bir ara kendi bile inanır “onun gibi adamın işsiz kalamayacağına”. Umudu vardır. O ilk günkü öfke, üzüntü yerini umuda bırakır. İkinci on gün oraya, buraya “cv” göndermekten sıkılmıştır. Herkes işteyken o evdedir. Bolca televizyon seyreder, yukarıda da belirtildiği gibi ya çok yemek yer ya hiç yemez. Kimi işsiz bireylerin ikinci on günlük dönemde, gün içinde alkollü içecekler tüketmeye başladığı görülmüştür. Sigara tiryakisi ise, günlük sigara sayısı artar. Birinci ayın sonunda umudunu yitirmeye başlar ama hâlâ öfkelidir. Bu onu bir süre daha ayakta tutar. Sonra anlam
Her şeye yeniden başlayan birey dil kurslarına, mesleki kurslara gider. Gizli yeteneklerini keşfeder, sanatla ilgilenir. Yeni biri olmaya çalışır. Eskisi işsiz kalmıştır çünkü. Kimilerinin bunu başardığı görülmüştür. İş aramaya devam eder. Çok uygun olmasa da bir iş bulur. Mutluluğu bulamaz. Ardı arkası kesilmeyen ekonomik krizler, ekonomik kriz olmasa da “kriz” lafını diline pelesenk eden işverenler yüzünden iş bulamazsa, bir süre de ülke şartlarını, düzeni, devlet adamlarını suçlayarak yaşama devam eder. Kimseler onu, değerini anlamamaktadır. Bundan da sıkılınca terk-i diyar etmeyi düşünür. Kimileri uzak köylere gidip çiftçilik, balıkçılık yapmaya başlar. Kadın işsizlerin bir kısmı kariyerlerinden vazgeçip hali vakti yerinde, eli yüzü düzgün, eğitimli birini bulup evlenirler. Çocuk yaptıkları bile görülmüştür. Erkekler ilk kez bu durumda daha şanssızdırlar. Kimse işsiz bir erkekle evlenmez. Kadın ya da erkek fark etmez, kimi işsizler ise uzak ülkelere göçüp tutunmaya çalışılar. Her halü kârda bir yıla yakın, bir yıldan fazla işsiz kalanlar iflah olmazlar. Modern, postmodern dünyada işsizlere çok ama az yer vardır.