Peki George, annen ve baban hakkında neler hissediyorsun?

-
Aa
+
a
a
a

Oliver James2 Eylül 2003Alkolik George W. Bush 1986'da 40. yaşına yaklaştığında, elde ettiği ve bunu ben yaptım diyebileceği hiçbir şeyi yoktu. Eğitim ve iş hayatında elde ettiklerinin hiçbirini, babası olmaksızın yapamayacağının çok iyi farkındaydı. Kendini o kadar kötü hissediyordu ki, yaşamak ile ölmek arasında onun için hiç fark yoktu. Bir gün, arkadaşlarından birini gezdirmek için Cessna tipi bir uçağa bindirdi, kalkış yaparken uçağı az kalsın düşürüyordu. Bush'un daha önce hiç Cessna uçak kullanmadığı sonradan ortaya çıktı. Bush uçağı indirirken birkaç kere hız kaybından düşme tehlikesini kıl payı atlattılar ve sonunda mecburi iniş yaptılar. Arkadaşı canını dışarı zor attı ama Bush uçağın motoruna gaz verip tekrar havalandı.

  G.W. Bush, MBA'sini1975'te Harvard'ta yaptı

Çok geçmeden bu tehlikeli bir şekilde kendine zarar veren adam, aynada kusmuk lekeleriyle dolu kendi yüzüne baktı, dizlerinin üstüne çöktü, Tanrı'dan yardım diledi ve ağzına içki koymayan bağnaz bir Hıristiyan oldu. Konuşmalarını yazan David Frum değişimi şöyle anlatıyor: "Sigmund Freud Latince id'i, insan benliğindeki empulsif, cinsel ve kontrol edilmesi zor davranışları açıklamak için kullandı. Görünüşe bakılırsa gençliğinde Bush'un id'i her bakımdan Clinton'unki kadar güçlü ve yıkıcıymış. Ama ortayaşlarını sürerken bu id yakalanmış, ayaklarından zincire vurulup kelepçelenerek bir hücreye tıkılmış."

Gardiyanlarından biri babasıymış. Kendisi, babası, büyükbabası, amcaları, birçok kuzeni hep aynı liseye (Andover) ve aynı üniversiteye (Yale) gitmişler. Bunların arasında en çok,

olağanüstü parlak bir öğrenci olan babasının gölgesinde kalmış.Andover lisesinin duvarında babasının gösterişli spor kıyafetler içinde siyah beyaz büyük bir fotoğrafı asılı. Baba Bush lisenin 100 yıllık tarihindeki en başarılı atletlerden biri. Yale'de de böyle hatırlanıyor. Büyükbaba Yale'in mütevelli heyetindeymiş. Küçük erkek kardeşi Jeb sorunu şöyle özetliyor: "Babası böyle olan birçok kişi başarısız olduğu duygusuna kapılıyor." Böyle muazzam bir baba figürü karışık duygular yaratıyor. Bush bir yandan ona tapıyordu, bir yandan da onu geçmek için dayanılmaz bir istek duyuyordu. "Babasını putlaştırmıştı, tıpkı babası gibi olacaktı," Andover'da oda arkadaşı Peter Neumann'ın söyledikleri. Yale'den bir arkadaşı, babasına "derin saygı" duyduğunu hatırlıyor. Daha sonra petrol işine girdiğinde, başka bir arkadaşı "kendini babasına kanıtlamaya odaklanmıştı" diyor.

Babaya, aydınlara öfkeÖte yandan, çok derinlerde bu mükemmel Amerikan vatandaşına karşı müthiş bir nefret duyuyor, onun her başarısı kendini daha da başarısız hissetmesine yol açıyordu. İsyankârlığı, babasına karşı bilinçsiz bir saldırı, çaresizce kendine özgü birşey yapabilme çabasıydı. Babasını geçmek bir yana, okuldaki amacını "zıpırlık duygusu edinmek" olarak açıklıyordu. Yale'deki dönemdaşları onu Animal House filmindeki John Belushi'ye benzetiyorlar; benzini içki olan bir eğlence düşkünü... Saldırgan bir biçimde aydınlara karşıydı ve Doğu Sahili babası gibi güçlü ve dinamik tiplerine karşı düşmanca davranıyordu. Bir keresinde seçkin bir kokteylde hanım hanımcık bir kadının karşısına dikilip "Ee anlat bakalım, 50 yaşından sonra seks nasıl oluyor?" demişti. 25 yaşında içkiliyken kaza yapıp arabasını hurdaya çevirdiğinde, babasının yüksek duyarlılığına kaba bir şekilde doğrudan meydan okuyup "Beni arıyormuşşun diye duydum" demişti onu küçümseyerek: "Söyle bakalım, hemen burada kozlarımızı paylaşmamızı ister misin?" Yaşı ilerledikçe babasına karşı öfkesini, gittikçe artan bir depresif içki içme şeklinde kendine döndürdü. Ama kabahatin hepsi babasında değildi. Bir de duyarsız ve baskıcı annesi vardı.

Barbara Bush yakın sırdaşları tarafından "ayıplayıcı bakışlarını" sık kullanan, sivri dilli biri olarak tanımlanıyor. Ayrıca çok da sert. Bush yedi yaşındayken küçük kızkardeşi Robin lösemiden öldü. Birçok tarafsız şahit, kızkardeşinin ölümünün Bush'u çok üzdüğünü söylüyor. Barbara bunun o kadar da büyütülecek bir şey olmadığını savunuyor. Kimse Barbara'nın bu olayı büyüttüğünü söyleyemez, çünkü kızını gömdüğünün ertesi günü kocasıyla birlikte golf oynamaya gitmiş.

Barbara evdeki temel otorite figürü. Jeb'in açıklamalarıyla: "Bir tür anaerkillik…

 Bushlar 1964'te, sağda George W.(Detaylı görüntülemek için tıklatın!)

biz büyürken babam evde değildi. Ödülleri veren, disiplini sağlayan bir tek el vardı, anneminki."Bir çocukluk arkadaşı "o korku salardı" diye hatırlıyor. Bush da şöyle anlatıyor: "Her annenin kendi tarzı vardır. Benimki biraz talim çavuşu gibiydi... annem daima açıksözlü, kendini çok iyi ifade eden biri olmuştur, eğer aklında bir şey varsa kendini tutmazdı." Amcasına göre "kendini tutmamak" çoğu zaman tokatları ve dayağı da kapsıyor. Sayısız çalışma, böyle anneleri olan oğlan çocuklarının şiddete eğilimli, alkolik ve anti-sosyal olma risklerinin çok daha yüksek olduğunu göstermiştir.

Barbara Bush'un skor baskısı

Üstüne üstlük Barbara başarılı babanın yarattığı baskıya ek olarak evde çok yüksek bir rekabet kültürü yaratmıştı. Disk atmadan beyzbola kadar çocukların oynadıkları bütün oyunlarda büyük rekabet vardı. Skorlar için evde skor tahtaları tutuluyordu. Çeşitli spor dallarındaki performans için ayrıca bir aile ligi tahtası vardı. Hiç olmazsa bütün bunları onu Vandover'daki hayata için hazırladı. Vandover'ın eğitim programında duygusal okuma yazma kesinlikle yer almıyordu. Geldikten hemen sonra, yaşadığı ruhunu altüst eden bir olay hakkında kompozisyon yazması istendi, o da kızkardeşinin ölümünü seçti. Annesi birşey yazarken aynı kelimeyi tekrar kullanmaması gerektiği kuralını kafasının içine iyice sokmuştu. Kompozisyonda "gözyaşları" (tears) sözcüğünü bir kez kullandı, sonra onun yerine geçecek bir sözcük bulabilmek için benzer anlamlılar ve çağrışımlar sözlüğüne (thesaurus) baktı ve "yanaklarımdan yaralamalar (lacerates) akıyordu" diye yazdı. Elbette, kompozisyon kağıdına "rezalet" gibi  küçültücü şeyler yazıldı ve zayıf not aldı.Bu olay, Bush'taki kalabalık önünde konuşurken yanlış kelime seçme eğilimini açıklayabilir. Bir keresinde "Senin çocuklarınız mı?" diye sorması meşhurdur. Kendisini eleştirenler hakkında ne düşündüğünü soranlara "Beni olduğumu küçük görüyorlar" dedi. Belki de sözcüklerle ilgili bu yanlış adımları, bilinçaltında, baskıcı annesiyle başedebilmenin, kültürlü babasının duyarlılıklarına nanik yapmanın bir yoludur. Bu çocukluğun doğurduğu sonuç, psikologların otoriter kişilik dediği türden bir kişilik geliştirmek oldu. Otoriterlik İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra, faşizme yol açan nedenleri bulmak için yapılan araştırmaların sonunda bulunmuş bir kavramdır. Adından da anlaşıldığı gibi otoriter kişiler hem kendilerine hem de başkalarına en katı kuralları uygularlar. Yani şu anda Beyaz Saray'da uygulanan türden bir rejim. Günlük çalışmalardan önce ibadet, beşer dakikalık bloklar halinde programlanan randevular, kadınlarda eteklerin dizaltında olması kuralı... Bush sabah 5.45'te kalkıyor ve değişmez bir kural olarak öğle yemeğinden önce 21 dakika koşuyor.Otoriter kişilik "yasal" hedeflere karşı aşırı düşmanlık duyguları geliştirmek etrafında organize olur. Hedefler çoğunlukla ebeveynlerin önyargılarını temsil ederler. Çok ahlakçı olduklarından, bu duygularını küçümsenen sosyal gruplara yöneltirler. İnsan olarak kendi duygularını analiz etmekten, sevgilerini göstermekten kaçınırlar, sertliği ve alaycılığı yeğlerler. Başkalarına karşı süphecidirler, en masum davranışlarda bile artniyet ararlar. Batıl itikatlara eğilimlidirler. Bush'ta bütün bu eğilimlerin var olduğu birçok arkadaşı ve iş arkadaşı tarafından söylenmiştir.

"Başkaları acı çekiyor diye..."Bush'un ahlakçılığı tutkulu bir şekilde herşeyi kuşatmaktadır. Devlet tarafından yoksullara yapılan yardımı kaldırıp yerine inanca dayalı ve aile değerlerini empoze eden hayır kurumları kurmayı planlamaktadır.Otoriterlerin sıklıkla hedef aldığı gruplar Yahudiler, siyahlar ve eşcinsellerdir. Bush kürtaja karşıdır. İncil'i ortodoks bir şekilde yorumlaması da eşcinsel faaliyetleri şer olarak algıladığı anlamına gelmektedir. Ama belki de en çok nefret ettiği grup, 60'lı yılların değerlerini benimseyen gruptur. "Başkaları acı çekiyor diye kendi hayatları hakkında suçluluk duygularına kapılanlardan" nefret ettiğini söylemektedir.

 Bakmayın tv ailesi gibi mutlu görünmelerine...(Büyütmek için tıklatın!)

Herhangi bir şekilde kendini analiz etmekten daima kaçınmıştır. Onunla tanışan herkes, onu gerçekten tanımanın ne kadar zor olduğunu söylemektedir. Arkadaşlarının dediği gibi "sevimli ve yumuşak görünümlü" bir maskenin ardında yaşamaktadır. Frum onu "Merhametsizce disiplinlidir ve başkalarına güvenmesi için aradan çok uzun zaman geçmesi gerekir. Ağzıyla size gülümsediği anlarda bile gözleriyle sizi kontrol ettiğini hissedersiniz" diye tanımlamaktadır. En derin inançları batıl itikatlarıdır. "Hayat kendi köşelerini döner" der, "kendi hikâyesini kendi yazar, bu yolda giderken yazarın biz olmadığımızı anlarız." Hayatını kendi iradesi değil, Tanrı'nın iradesi açıklar.

Çoğu bağnaz Hırıstiyanlar otoriter kişiliklere sahiptir. Bağnazları Evanjelistlerden (el çırpan mutlu Hıristiyanlar) ve Bush'un anne ve babasının da aralarında bulunduğu, onlarla birlikte her pazar günü dini öğrendiği Presbiteryenlerden iki

temel inanç ayırır.Bağnazlar (fundamentalists) İncil'i Tanrı'nın kelamı olarak tam anlamıyla kelimesi kelimesine uygularlar. Yakında Dünyada hayırla şer arasında kıyamet gibi bir savaş olacağına, bundan sonra da sadece iyilerin sağ kalacağına, kötülerin hepsinin yok olacağına inanırlar. Frum'a göre Bush "şer ekseni" derken düşmanlarını gerçekten şer'in etkisi altında, şeytanın ruhlarını teslim aldığı kişiler gibi görmektedir. Irak savaşını ve diğer "şer" devletleri dünyanın sonu, hüküm gününden önceki kıyamet kapsamında görüp görmediği bilinmiyor. Aynı şekilde Tony Blair'in de bu görüşleri paylaşıp paylaşmadığı bilinmiyor. Bununla birlikte Bush arasıra bir palyaço gibi görünse de, gücünü bu fanatik inançlarına karşı çıkanlara yönelik bastırılmış büyük öfkesinden alıyor. Öfkesini vatandaşlarının anlamlı bir bölümüyle de paylaşıyor. Yapılan kamuoyu araştırmalarına göre vatandaşlarının yarısı şu görüşe katılıyorlar: "İncil Tanrı'nın gerçek kelamıdır ve kelime kelime uygulanmalıdır."Bush'un anne babası için duyduğu derin nefret ve sevgi, neden umursamaz derecede asileştiğini, neden ölmek istediğini açıklıyor. Bütün hayatı boyunca gölgesinde kaldığı, ona duygusal şantaj yaptığı için babasından nefret ediyor. Kendi isteklerini yerine getirmesi için ona fiziksel ve zihinsel tacizde bulunan annesinden nefret ediyor. Nefret onun otoriter bir bağnaza dönüşmesini de açıklıyor. Bağnazların dinle beslenen aşırı ve katıinançlarıyla özdeşleşmekle, asi benliğini hapsetmiş oldu. Bundan sonra da anne ve babası için duyduğu bilinçaltı nefret, dünyayı şer'den kurtarmak  için girişilen haçlı seferine yöneldi. David Frum'un dediği gibi:"İd kontrolu Bush'un başkanlığının temelidir ama Bush şiddetli öfkelerin adamıdır." İşte bu öfke şimdi dünyayı yönetiyor. * Oliver James'in kitabı "They F*** You Up- How to survive family life", Bloomsbury yayınevi tarafından yayınlanmıştır.Çeviren: İnci ÖtügenFotoğraflar: George Bush Presidential Library and Museum

So George, how do you feel about your mom and dad?