Bir kadın Galata Köprüsü'nde balık tutunca...

-
Aa
+
a
a
a

27 Haziran 2008Radikal Gazetesi

28 yaşında bir kadın Galata Köprüsü'nde kendi başına balık tutabilir mi? Tabii ki tutamaz. Haliç kenarında ve Galata Köprüsü üzerinde balık tutanlar arasında pek az kadın gördüm. Galata Köprüsü'ndeki güvenlik görevlisi Gökhan Gülbahar da daha önce bölgede balık tutan kadına rastlamadığı için olacak ki balık tutan kadını görünce heyecanlanmış. Onu süzmeye başlamış. Bu arada onun giyim kuşamını da erkek balıkçılarla birlikte denetlemiş. Bu 'denetim' sonucunda iki çocuk annesi Gülcan Köse'nin üzerindeki tişörtün şeffaf olduğunu saptamış. Çevreye karşı hareketlerini de 'hayasızca' bulmuş.Olaydan haberdar edilen polisler Köse'yi savcılığa sevk etmişler. Hakkında kamu davası açılmış. Böylece Galata Köprüsü gibi her milletten turistin gelip geçtiği bir mekânda, bir Türk kadınının 'müstehcen giysiler'le hepimizi utandıran bir görüntü vermesinin önüne geçmişler. Türk Ahlak Tarihi, onları saygıyla anacaktır.***Gülcan Köse'nin giysisinin şeffaf olduğu iddia ediliyor. Şeffafsa da onlara ne?.. Kaldı ki fotoğraflarda da görüldüğü gibi üzerinde tayt ve penye bir elbise bulunuyor. Gülcan Köse'nin asıl aykırı eyleminin 'kadın başına' Galata Köprüsü'nde balık tutmaya kalkışmak olduğu ortada. Erkek balıkçılarla erkek güvenlik güçlerinin bu durumu kaldıramadığı anlaşılıyor.Mahkeme kararına göre olay şöyle gerçekleşmiş: Tanık Gökhan Gülbahar, Gülcan Köse'yi balık tutma malzemeleriyle köprüye geldiğinde görmüş. Köse'nin üstünde vücudunu teşhir eden gecelik şeklinde bir elbise varmış. Yurttaşların şikâyeti üzerine Köse'yi uyardığını ifade eden tanık, kadının kendisine karşı gelmesi üzerine polisleri çağırmış. Hâkim de Gülcan Köse'yi 'hayasızca hareketlerde' bulunduğu gerekçesiyle altı ay hapse mahkûm etmiş.***Gülcan Köse, Galata Köprüsü'ndeki olayın 12 Haziran 2007 tarihinde iki güvenlik görevlisinin laf atmasıyla başladığını söylüyor. Kendisine karakolda tacizde bulunulduğuna dair şikâyetçi olmuş, başına gelenleri gazetecilere de anlatmış ve yaşadıklarını şöyle özetlemişti:Polisler onu önce Küçükpazar Karakolu'na götürüyorlar. Orada iki saat tuttuktan sonra ifadesini almadan Sirkeci'ye götürüyoruz diyerek Sarayburnu'na götürüyorlar. Orada bir otoparkta tutuyorlar. Dört-beş saat sonra Eminönü'nde bırakıyorlar. Bu arada 'Hiçbir karakola gitme, kimliğin bizde. Sabah çok kötü şeyler yaparız'diyerek tehditlerini sürdürüyorlar. Buna rağmen Gülcan Köse hakkını aramaya karar veriyor. Sirkeci Polis Merkezi'ne gidip şikâyette bulunuyor. Köse'yi bırakan polisler bu kez Sirkeci'ye gelip onu dövüyorlar, içlerinden biri de karakolun içinde ona tabanca çekiyor. Köse, yediği dayaktan bayılıyor, hastaneye kaldırılıyor. Darp ve işkenceye uğradığını belirten 'boynunda iz, dudakta patlak' yazan hastane raporunu da mahkemeye sunuyor.Bu ifadelere rağmen Gülcan Köse 'hayasızlık'tan mahkûm ediliyor.Yargının, güvenlik kuvvetlerinin bizi 'şeriat', 'gericilik', 'dini bağnazlık' gibi tehlikelere karşı koruduğu yönünde her gün sayfalar dolusu yorumlar yazılıyor...***Toplumsal Tarih Dergisi'nin en çok ilgimi çeken bölümlerinden birisi 'Osmanlı Basınında Yüzyıl Önce Bu Ay'dır. Orada, erkek egemen söylemin, 'kadınlara toplumsal hayata karışmasının yarattığı kötülükler'in öykülerini bulurum. Bazen de bu haberlere yansıyan ilkel anlayışları köşeme taşır ve okuyucularımla paylaşırım.İki gün önce, önde gelen gazetelerimizde yer alan 'Galata Köprüsü'ndeki müstehcen kılıklı kadın mahkûm oldu' haberini okurken kendimi yüz yıl öncesinde sandım.Savcılığın iddianamesini de, mahkemenin kararını da bugün içinde bulunduğumuz tabloyu çok net bir şekilde anlatan birer belge olarak bir yerlere kaydetmekte yarar bulunuyor.