Ufuk Turu’nda Ahmet İnsel, Fransa’da geçtiğimiz günlerde birinci turu gerçekleşen erken seçimleri, İngiltere seçimlerini ve Moğolistan seçimlerini ele alıyor.
Fransa’daki seçimlerin ilk turunun beklendiği üzere aşırı sağ partinin önde gelmesiyle sonuçlandığını belirten Ahmet İnsel, De Gaullecu merkez sağ partinin liderinin aşırı sağ Ulusal Birlik Partisi ile iş birliği yapma kararı aldıktan sonra tamamen dağıldığını ve partinin liderinin yönetim kurulu tarafından kovulmaya çalışıldığını ifade ediyor. Aşırı sağ ile birleşmeyi öneren parti liderinin desteklediği adayların oyların %3’ünü aldığını ve buna karşı çıkan, Cumhuriyetçi Parti listesinden giren adayların oyların %6.5’unu aldıklarını ifade eden İnsel, bu tablonun De Gaullecu sağ partinin ve Nicolas Sarkozy’nin partisinin çöktüğünü gösterdiğini dile getirdi. Diğer taraftan, Marine Le Pen’in başında olduğu Ulusal Birlik Partisi, oyların %30’undan biraz fazlasını aldığını ve kendisiyle ittifak yapanlarla birlikte oylarının %35.5’a ulaşmış durumda olduğuna dikkat çeken İnsel, bu durumda ikinci turda Ulusal Birlik Partisi’nin müttefikleriyle birlikte mecliste mutlak çoğunluk için gerekli olan 289 milletvekilini elde etmeleri ihtimalinin doğduğunu ve hatta bazı kamuoyu yoklamalarında bunun güçlü bir olasılık olduğunu gösteren emareler olduğunu belirtti. Buna karşı dört partinin çok hızlı birleşerek oluşturduğu sol birlik olan Yeni Halk Cephesi’nin beklenenin biraz altında, %28.5 civarında oy almakla birlikte bu ittifakın ikinci büyük grubu oluşturacaklarına dikkat çeken İnsel, Emmanuel Macron ve onu destekleyen merkez sağ ve liberal partilerin toplam oylarının düşerek %21.5 olarak gerçekleştiğini ve zar zor 100 milletvekili çıkarabileceğinin tahmin edildiğini sözlerine ekledi. Bu durumda, Ulusal Birlik karşısında Sol Parti’nin hemen ikinci tura kalan üçüncü sırada yer alan adayının Ulusal Birlik aleyhine, onu engellemek için karşısında ikinci sırada gelen aday kim olursa olsun çekileceğini ilan ettiğini belirten İnsel, Fransa’da seçim çevresindeki kayıtlı seçmenin %12.5’inden fazla oy alan adayın ikinci tura kalabildiğini aktardı ve ‘ikinci tura sadece iki aday kalır’ diye bir kural olmadığının altını çizdi. Dört bölgede dört adayın ikinci tura kalmış olduğunu belirten İnsel, Cumhuriyetçi cephe geleneğini çok disiplinli bir şekilde sol partinin milletvekili adaylarının hemen uyguladıklarını ifade etti ve 1 Temmuz’da 125 seçim bölgesinde Sol Parti’nin adayını, Ulusal Birlik Partisi’nin karşısındaki aday aleyhine çektiğini aktardı. Buna karşılık Macron ve etrafındaki partilerin aynı çağrıyı yapmakla birlikte, diğer liberal merkez sağ partilerin aynı kesinlikle bir çağrı yapmadıklarını belirten İnsel, aşağı yukarı 50 civarında bölgede üç aday yarışacağını ve üçüncü gelen sağ adayların Ulusal Birlik aleyhine çekilmekten imtina eden adaylar olduğunu belirtti ve dolaysıyla, 40, 50 civarında bölgede karşılaşılacak bu üçlü seçim sisteminin Ulusal Birlik’in mecliste tek başına çoğunluğu alıp almayacağını belirleyeceğini ifade etti.
Öte yandan partinin bir milletvekili adayı seçimden çekildiğinde seçmenlerinin otomatik olarak Sol Parti veya Ulusal Birlik Partisi karşıtı adaya oy vereceklerinin bir güvencesi olmadığına dikkat çeken İnsel, Emmanuel Macron’un partisi dışında merkez sağda yer alan Hristiyan Demokrat Parti ve Liberal Merkez Sağ Parti’nin bu kararlılığı resmen dile getirmediklerini aktardı. Ömer Madra, önümüzdeki turda aşırı sağın egemen parti olarak çıkıp çıkamayacağını sorarken, İnsel, aşırı sağın meclisteki en büyük grubu oluşturacağının kesin olduğunu ama aşırı sağ partinin ne kadar milletvekili alacağının kesin olmadığını belirtti. Aşırı sağ partinin Başbakan adayı Jordan Bardella’nın birkaç milletvekili eksik kalması halinde kendilerine katılacak milletvekili bulabilecekleri yönündeki ifadesini aktarırken, Sarkozy’nin Cumhuriyetçi Partisi’nden bazı milletvekillerinin bu teklife açık olduklarını ima ettiklerini dile getirdi.
Fransa’da Sol Parti’nin 2012’de Marine Le Pen’in beklenmedik şekilde ikinci tura kaldığı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden beri istemeyerek de olsa her seferinde Cumhuriyetçi cephe veya baraj denilen ilkeyi uyguladığını, aşırı sağ lider karşısında onu engelleyecek, onun karşısında yer alacak adayı sağcı da olsa merkezde de yer alsa büyük fire vermeden desteklediğini aktaran Ahmet İnsel, bu sayede Emmanuel Macron’un her defasında seçildiğini hatırlatarak buna karşılık sağ partilerin ve sağ seçmenin büyük bölümünün elinin Sol Parti’nin adayına oy vermeye gitmediğini dile getirdi. İnsel, bu partilerin gözlerinde Sol Parti’nin Aşırı Sağ’dan daha tehlikeli gözüktüğüne dikkat çeken ve bunun Türkiye için de geçerli olabileceğini ifade ederken, Ferhat Kentel, Türkiye’de muhafazakar kesimlerin Sol Parti’den korktuğunu dile getirdi. Türkiye’deki benzetmeyi dikkatli yapmak gerektiğini belirterek yapılan bir değerlendirmeyi aktaran İnsel, buna göre nüfus büyüklüğüne göre seçmen tercihlerine bakıldığında inanılmaz düzenli bir eğri çıktığını belirtiyor. Birinci turda seçmen tercihlerine bakıldığında, nüfusu küçük olan yerlerde aşırı sağın oyu artarken, nüfus büyüdüğü oranda aşırı sağın oyunun düştüğünü ifade eden İnsel, aşırı sağın Paris’te oyunun %8 olduğunu ama 10 bin nüfusun altına düşen bir dizi yerleşim yerinde oyunun %50 ve %60’ı bulduğuna dikkat çekti. Küçük yerleşim yerlerinde aşırı sağın yükselişinde büyük yerleşim yerleri karşısında kendilerini dışlanmış hissetmelerinin kamu hizmetlerine erişimde yaşadıkları sıkıntıların ve Sol Parti’nin ana gündem maddeleri olan kimlikçi politikaların ve temaların o bölgedeki insanlar için hiçbir şey ifade etmemesinin etkili olabileceğini belirtti. 7 Temmuz günü yapılacak olan ikinci tur sonrasında Ulusal Birlik Cephesi’nin mecliste çoğunluğu elde edememesi halinde Sol Parti’nin gündemine kendi içindeki anlaşmazlıkların geleceğine değinirken, özellikle Boyun Eğmeyen Fransa Partisi’nin liderinin ayrımcı ve çatışmaya müsait pozisyonlar alan bir klikle ilgili hesaplaşmaya gideceğini aktardı.
İngiltere’de 4 Temmuz’da yapılacak seçimlere değinerek programına devam eden Ahmet İnsel, İşçi Partisi’nin mecliste çoğunluğu elde etmesinin beklendiğini ifade etti. Financial Times ve The Economist’te İşçi Partisi’nin iktidara gelmesinin hayırlı olacağı yönünde yazılar çıktığını aktaran İnsel, muhafazakar çevrelerde esas kavganın Muhafazakar Parti ile Nigel Farage’ın kurduğu Reform Partisi arasındaki çekişme olduğunu belirtti. Reform Partisi’nin Muhafazakar Parti seçmenini ele geçirerek ana muhalefet partisi olmaya çalıştığını ifade eden İnsel, Brexit’ten sonra başta kamu sağlık sistemi olmak üzere elde edileceği düşünülen iyileşmelerin gerçekleşmediğini belirtti. İnsel, diğer yandan muhafazakar partinin ne yaptığı belli olmayan eski Başbakan Boris Johnson ve onun ardından gelen bir siyasetçiden çok zengin bir aristokrat gibi gözüken başbakanı Richi Sunak’ın seçmen tabanı ile arasında bir yabancılaşma yaşandığını ve böylece muhafazakar partinin daha önce İşçi Partisi’nin elinden aldığı işçi sınıfı seçmeninin yüzünü yeniden İşçi Partisi’ne dönmüş durumda olduğunu aktardı. İşçi Partisi’nin daha fazla merkeze gelmesi nedeniyle solunda daha fazla alan açıldığına dikkat çeken İnsel, Yeşiller ve İşçi Partisi’nden ayrılan bir dizi sol kanatın burada konumlandığını belirterek, birinci gelenin kazandığı dar bölge seçim sisteminin uygulandığı İngiltere’de iki büyük parti dışındaki partilerin milletvekili çıkarma şanslarının hemen hemen olmadığını ifade etti.
Son olarak Moğolistan seçimlerine değinen Ahmet İnsel, Moğolistan’ın çevresindeki Çin, Rusya, Özbekistan gibi ülkelerle kıyaslandığında düzenli, gürültüsüz, patırtısız, çekişmeli ve tartışmalı bir şekilde seçimleri gerçekleştirdiğini belirtti. Karma seçim sisteminin uygulandığı, bir bölüm milletvekilinin partilerin listesinden bir bölümünün de çok adaylı dar bölge sistemiyle seçildiği Moğolistan’da Sosyalist Enternasyonalist üyesi Moğol Halkçı Partisi’nin seçimlerde mutlak çoğunluğu ucu ucuna aldığını ifade eden İnsel, 126 kişilik mecliste 68 milletvekili elde eden Moğol Halkçı Partisi’ni, Muhafazakar Demokrat Parti’nin 42 ve popülist Hun Partisi’nin sekiz milletvekili ile takip ettiğini aktardı.