Güven kaybı

-
Aa
+
a
a
a

5 Haziran 2008Radikal Gazetesi

Enflasyondaki artışın nedeni enerji ve gıda fiyatlarındaki artışla açıklansa da, hükümetin muslukları gevşettiğini, bunun sonunda enflasyonun artacağını birçok ekonomi yazarı son aylarda sık sık yazmıştı. Daha şimdiden tüketici fiyat artışı yüzde 10'un üzerine çıkmıştır. Merkez Bankası iyimserliğini koruyor; 2009'da yıllık fiyat artışının yüzde 7.5'e gerileyeceğini, 2010'da 6.5 olacağını tahmin etmektedir. Bugün için, Merkez Bankası'nın son iki yılda tahminlerini olaylar desteklemedi, geçen yıllar için yüzde 4 olarak belirlenen yıllık enflasyon hedefi tutturulamadı. Bu durum sonucu Merkez Bankası güven kaybetti. Güvenin azalması sadece Merkez Bankası için değil, iş çevreleri ve bürokrasi için de riskli bir durum yaratmıştır. Kendi bürokrasileri dahil, artık herkes, olayları ve konuları, bu güvensizlikle değerlendirecek, kararlarını Merkez Bankası'nın öngörülerine bakmadan verecektir. Ne yapılırsa yapılsın, güven azlığının etkileri herhalde üç dört yıl etkisini gösterecektir, etkinin daha uzun yıllara yayılmaması için, güvensizliğin yarattığı yıkıntılar, dökülmeler onarılmaya çalışılmalıdır. Siyasette ve büyük kurumlarda sorumluluk yerinde bulunanlar için, hiçbir mazeret yanlışlığı af ettirmez. Merkez Bankası böyle bir durumla karşı karşıyadır. Küresel ısınma benzeri değişimler, hemen değiştirilemeyecek ve karşı çıkılamayacak sonuçlar yaratır. Ancak bunların parametreleri ve gücü doğru anlaşılmadığı zaman, alınacak tedbirler de yetersiz kalır, yetersizlikten daha ileri, bazen yarardan çok zarar getirir. Örnek, petrol ve gıda fiyatlarındaki artışın, enflasyon hedeflemesindeki yanlışı açıklayamamasıdır. Geçen yıl başlarında petrol ve gıda maddeleri fiyatının artacağı tahmin edilebilirdi; eğer küresel gelişmelerin karakteri öngörüyü güçleştiriyorsa, hedef, bu kayıtlarla ve aralıklar genişletilerek belirtilirdi; bu kayıtlarla ilan edilebilirdi. Merkez Bankası bugün, kişiler arasında kabul edilebilecek mazereti olduğu halde, tahminlerini değiştirebilecek etkenleri doğru göremediği için eleştirilmektedir. Haksızlık gibi görülebilecek bu durum doğal karşılanmalıdır. Siyaset adamlarımızın hepsi, yerel yönetim yöneticileriyle birlikte, kuraklığın ve küresel ısınma gibi, gelişmeleri tam açıklıkla görülemeyecek gelişmelerle karşı karşıyadırlar. Bunların hayatımıza taşıdıkları sorunları görerek, ya da görmediklerini bilerek ve söyleyerek adım atmalıdırlar. Ankara'nın su konusu bu duruma örnektir: Belediye doğanın gücünü ve kanunlarını bilmeden, Kızılırmak'tan su taşıma kararı verdi; bu kararın dört-beş yıl sonra görülecek zararlarını konuşmamayı da marifet sandı!