Nereye Doğru’da Cengiz Aktar, devam eden Gazze soykırımına, Fransa’da Mediapart adlı sitede İsrail ile ilgili yayınlanan çağrıya, Almanya’daki yeni hükümet değişikliğine, Ermenistan’daki son duruma ve Reporters Sans Frontier'in (Sınır Tanımaz Gazeteciler) yayınladığı basın özgürlüğüne göre ülke sıralamasına değiniyor.
Nereye Doğru’ya Gazze soykırımıyla başlayan Cengiz Aktar, “İsrail, dün dört ülkeyi birden bombaladı, Gazze'de yine onlarca sivili katletti. İçinde sadece insanların sığındığı eski bir okulu bombalamış. Ordusuyla, faşist hükümetiyle, toplumunun ezici çoğunluğuyla - en vahimi de bu - İsrail, sonu meçhul bir cinnet halinde yani nereye gideceği belli değil. Önümüzdeki haftalarda askeri operasyonlarının genişletileceğini açıkladı ve ‘Yerle bir edeceğiz’ dedi. Aşırı faşist İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, amaçlarının Filistin topraklarını fethetmek olduğunu açıkça söyledi. ‘Dur bir dakika, ne yapıyorsun?’ diyen kimse olmadığı için akıllarına ne geliyorsa söylüyorlar ve yapıyorlar. Planları artık açığa çıktı ve bu sadece İsrail'in planı değil; Trump’ın Gazze Riviera planı yolunda ilerliyorlar diye insanın içine bir kuşku düşüyor,” dediğinde Özdeş Özbay, “Şu anki uluslararası koşullarda ‘kim İsrail’i engelleyebilir ki’ diyorsunuz,” açıklamasını ekledi. Aktar, “Bir takım çatlak sesler çıkmaya başladı. Financial Times’da bu sabah ‘Batı'nın utanç verici suskunluğu’ adlı bir baş makale vardı. İlk defa medyada bu boyutta bir yayın organının bu şekilde bir başyazısı çıktı ama diğer taraftan İngiltere, Kıbrıs'taki üstleri üzerinden İsrail'e yeniden içi mühimmat dolu bir uçak yolladı. Dünyanın her tarafından çağrılar, haykırışlar yükseliyor ama Batılı hükümetler elleri kolları bağlı duruyorlar yani kendi kendilerini bağlamış durumdalar. Neden böyle davrandıkları bile belli değil. Fransa'da Mediapart adlı muhalif bir internet sitesi var. Orada, Tunus doğumlu Fransız-Yahudisi, tarihçi ve yazar Sophie Bessis, Lübnanlı yazar Dominique Edde, Nobel ödüllü yazar Annie Ernaux ve Fransız Guyanası asıllı Fransa eski Adalet Bakanı Christiane Taubira olmak üzere dört entelektüelin çağrısı yayınlandı,” diyerek Türkçe'ye çevirdiği yazıdan şu alıntıyı yaptı, “Aşırı sağ tarafından yönetilmekte olan İsrail Devleti bir halkı yok ediyor ve Orta Doğu'yu parçalıyor. Ne iki yüzü aşkın Filistinli gazetecinin öldürülmesi, ne yabancı medyanın suç mahallelerine girişinin yasaklanması, ne de çoğu Batılı medya kuruluşunun sistematik otosansürü dehşeti filtrelemeye yetti. Saat başı Gazze'nin her yerine bombalar düşüyor, aileler yok ediliyor. Hastanelerin neredeyse tamamı hizmet dışı, çocuklar anestezi yapılmadan ampüte ediliyor. Taziye çadırları yıkılıyor. Yaralılara yardım etmeye koşanlar yakından vurularak öldürülüyor. Hayatta kalanlar sevdiklerinin cesetlerine bile ulaşamıyor. Gazze'ye yardım taşıyan gemi, Malta açıklarında İsrail İnsansız Hava Araçları tarafından hedef alınıyor. Artık dilde özen göstermek, gönüllü körlük anlamına geliyor. Bu sırada İsrail rejimi Golan Tepelerini ve Güney Lübnan'ı işgal ediyor. 27 Kasım 2024'ten bu yana Lübnan'da ateşkesi bin 500 kere ihlal etti. Yarım yüzyıllık kanlı bir diktatörlükten yorulmuş olan Suriye, ordusunun İsrail ordusu tarafından yok edilmesine sessizce katlanmak zorunda kaldı. İsrail Hava Kuvvetleri, Suriye'yi yaklaşık bin kere bombaladı. Böylece Suriye'nin yeni rejimi, İsrail tarafından kendi otoritesini kurma imkanından yoksun bırakıldı. İsrail'in Suriye'deki Dürzi halkını rehin alması da kaosa bir halka daha ekliyor. Fransa'nın eski bir büyükelçisi, ‘Dürziler katledilmiyor, yeni hükümetin bastırmaya çalıştığı mezhepsel çatışmalar yaşanıyor’ diyor. Böylece İsrail, bölgeyi parçalama planını ince ince işliyor. Bu artık bir öngörü ya da varsayım değil. Bunlar gözlemler, tespitler, olgular... Eğer Avrupalı siyasetçiler beklemeye devam ederlerse ve neyi bekliyorlarsa, eğer sorumluluk ve onur içinde kalkıp İsrail'e yaptırım uygulamaz ve her yerde yangın çıkaran rejimle ilişkilerini kesmezlerse, tarihin sanıkları arasında yer alacaklar. Daha da vahimi, Avrupa'nın varoluş nedenini geçersiz kılacak, demokrasinin sonunu ve faşizmin zaferini birlikte imzalamış olacaklar. Avrupa Birliği'nin ciddi insan hakları ihlalleri gerekçesiyle yaptırım uyguladığı 30 kadar ülke olduğunu hatırlatalım. İsrail'in uyguladığı terör politikasını cezalandırmak için gerekli yasal çerçeve mevcuttur. Geriye sadece bu çerçevenin uygulanması kalıyor. Avrupa Birliği'nin eski dış ilişkiler yüksek temsilcisi Josep Borrell, ‘Amaç, II. Dünya Savaşı'ndan bu yana en büyük etnik temizlik operasyonunu gerçekleştirmek için koşullar yaratmak’ diye yazıyor. Uluslararası hukuka derhal geri dönülmesini, İsrail'e karşı mevcut etki araçlarının kullanılmasını ve oldu bitti durumlarının reddedilmesini savunuyor. Ancak oldu bitti durumlar söz konusu olduğunda, tek taraflı kararlarını zorla kabul ettirme konusunda İsrail kadar üstün bir güç dünyada yok. Fransa ve Avrupa, kendilerini kurtarmak için bu yıkım politikasına artık net ve kesin bir şekilde 'hayır' demelidir.”
Cengiz Aktar, “Bir çağrı daha yapılıyor ama tabii duyan var mı belli değil. Avrupa Birliği'nin elinde muazzam bir baskı aracı var ama kullanmıyor. Sadece biraz önce okuduğum gibi, dört-beş kişi bağırıp çağırıyor. Eski Fransa Başbakanı Dominique de Villepin, dört entelektüelin adından bahsettiği Avrupa Komisyonu'nun eski Dış İlişkiler Sorumlusu Josep Borrell görevdeyken - birkaç ay öncesine kadar görevdeydi - İsrail konusunda hiçbir şey yapmadı ve patronu olan Avrupa Birliği Başkanı Ursula Von der Leyen, Borrell’i aşarak koşa koşa İsrail'e gitti ve ‘Her türlü yardımı veririz. Siz bizim canımız, ciğerimizsiniz’ dedi. İsrail’de yangın çıktığında, Avrupa Birliği Komisyonu hemen, ‘Komisyon elinden gelen her türlü desteği verecektir’ dedi ve yardım uçaklarını yolladı. Gazze’de çocuklar ölüyor, Avrupa Komisyonu'ndan onlara hiçbir yardım verildiği yok. Durum bu ve bunun nereye kadar böyle gideceği de belli değil. Dünyada ipini koparmış, gemi azıya almış bir savaş makinesi var ve önüne gelen yeri vuruyor. Kimsenin de ağzını açtığı yok, ağzını açanlar da dediğim gibi üç-beş kişi,” diyerek Almanya’daki hükümet değişikliğiyle ilgili gündemine geçti.
Cengiz Aktar, “Dün yeni Alman hükümetinde yeni şansölye Başbakan Friedrich Merz ancak ikinci turda güven oyu alabildi ama onun üstünde çok fazla durmamak lazım. Kendi partisinin içerisinden birkaç vekil mızıkçılık etmiş. İlk seyahatini Kiev'e yapacağı söyleniyordu ama ya Kiev'e, ya da Paris'e gidecek. Yeni hükümette eski hükümetin Savunma Bakanı, Sosyal Demokrat Boris Pistorius aynen görevine devam ediyor - yalnız Dışişleri Bakanı değişti. Almanya'da bu tip koalisyon hükümetlerinde Dışişleri Bakanlığı hep koalisyonun küçük ortağına gider ama bu sefer öyle olmadı. Hristiyan Demokrat Birliği’nin (CDU) yöneticilerinden Johann Wadephul, Dışişleri Bakanı oldu. Wadephul, konulara çok hakim, asla işi yaparak öğrenen Annalena Baerbock gibi değil. Baerbock, dış politika ile hiç alakası olmayan bir politikacıydı. Wadephull, Almanya kontenjanından Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi'nde, aynı şekilde NATO Parlamenterler Asamblesi'nde bütün bölgeyi çok iyi bilen bir politikacı. Fakat Gazze Soykırımı konusunda hükümetin programında hiçbir değişiklik yok. Tabu olduğu gibi duruyor ve hala Almanya'da sokakta Gazze'nin ‘G'sini telaffuz edeni içeri tıkıyorlar. 13 Mayıs'ta Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, İsrail'e Netanyahu'yu ziyarete gidiyor. Almanya'nın durumu bu. Fakat tabii bekliyoruz, başka şeyler olacak. Herhalde yeni Avrupa ordusu hızla gündeme gelecek. Fransa Başbakanı Emmanuel Macron ile olan görüşmesinin ilk ana maddelerinden biri bu olacaktır,” diyerek Ermenistan izlenimleriyle ilgili gündemine geçti.
Cengiz Aktar, “Ben Erivan'dayım. Etrafa baktığımızda karşımda Ağrı Dağı – Ararat - var. Ermenistan bölgenin tek demokrasisi, sokakta kimliksiz dolaşabilme özgürlüğünün olduğu ender ülkelerden birisi. Avrupa'da da kimlik zorunluluğu var, biliyorsunuz, Fransa'da kimliksiz sokağa çıkılmaz. Ermenistan ilginç bir ülke. Ayakta kalmaya çalışıyor tabii. Bütün etrafı gayri demokratik ülkelerle çevrelenmiş vaziyette. Seçimler beş yılda bir yapılıyor, seneye 2026’da seçim var. Burada Nikol Paşinyan hükümeti seçime gidiyor. Sorun yok mu? Tabii var. Karabağlılar, Azerbaycan'ın idaresi altına girdikleri andan itibaren oradan kaçmak zorunda kaldılar. Bir bakıma kovuldular tabii. Güya Azerbaycan ile barış anlaşması imzalanacak ama Azerbaycan, ‘Ben savaşı kazandım. Ne istiyorsam, vereceksiniz,’ diyor ruh ve şuur halinde. Hala bir barış anlaşması imzalanmış durumda değil. Bu tabii Türkiye'nin Ermenistan ile olan ilişkisini de birebir belirliyor - etkilemiyor, belirliyor. Orada da hiçbir gelişme yok,” diye belirttikten sonra birkaç detay bilgi daha verdi, “Rusya'nın Ukrayna'yı işgal teşebbüsünden sonra, bir sürü Rus vatandaşı Rusya'yı terk etti. Gittikleri memleketlerden biri de Ermenistan. Ermenistan’da 50 bin Rus yaşıyor ve hepsinin işi gücü var, iyi durumda yaşıyorlar. Ermenistan'ın bir özelliği daha var; Ukrayna savaşına katılmak istemeyen Rus askerlerinin - asker kaçakları olarak - geri gönderilmelerini Moskova’nın talep etmesine rağmen Ermenistan onları iade etmiyor - bu da önemli. Geri vermeyen bir diğer ülke de Gürcistan ama geride kalan Batı Avrupa ülkeleri geri yolluyorlar. Türkiye de geri vermiyor ama Türkiye'den ayrılıyorlar çünkü Türkiye'de yaşamak zor. Ya da buraya yerleşiyorlar, o zaman vatandaşlık da alıyorlar ama Türkiye'nin geri vermediği konusunda da kesin bir bilgi yok. Türkiye'de Ruslar hatırı sayılır bir azınlık değil. Nüfusu 2,5-3 milyon olan Ermenistan’da 50 bin Rus var. Burası için ciddi bir rakam,” diyerek Reporters Sans Frontier'in (Sınır Tanımaz Gazeteciler- RFS) raporuyla ilgili gündemine geçti.
Cengiz Aktar, “Gürcistan'la başlayayım; Gürcistan, 114. sırada. Aynı Rusya'da olduğu gibi Gürcistan’da da yabancı etki ajanlığı yasası çıktı. Gürcistan'da ciddi bir basın özgürlüğünden bahsetmek mümkün değil. 180 ülke üzerinden şampiyon tabii Azerbaycan, 167. sırada. Aklı başındaki tüm gazetecilerin hepsi ya yurt dışında ya da hapiste. Azerbaycan’da hiçbir bağımsız medya kalmamış durumda. Gazeteciler Karabağ meselesinden sonra baskıların daha da arttığını söylüyor. Rusya 171., İran 176. sırada, Türkiye ise 159. sırada. Bütün sorunlarına rağmen, 34. sırada olan Ermenistan, ABD'nin, İtalya'nın, Slovakya'nın ve pek çok Avrupa Birliği ülkesinin üzerinde yer alıyor. İlginç değil mi? Ve son olarak İsrail de 112. sıraya - her ne demekse - yerleştirilmiş. Dünyada herhalde gazetecilik var olduğundan beri İsrail, en fazla gazeteci öldüren ülke ama ona rağmen 112. sırada. Ama esas pek çok gözlemcinin atladığı bir nokta daha var. Batılı ülkelerin hepsi, sınır tanımayan gazeteciler listesinin en tepelerinde. Sadece ABD 57. sırada ama diğerleri 10., 5., 20. sıralarda. Fakat bu ülkelerde 7 Ekim 2023'ten bu yana - tam 19 ay oldu - tamamen İsrail taraftarı ve Gazze soykırımı konusunda kör ve sağır olan basınlarının durumu hiç dikkate alınmamış. Mesela BBC, basında hiç Gazze’den bahsetmiyor ama İngiltere basın özgürlüğü konusunda 20. sırada. RSF, bağımsız olma iddiasında yani bütün yanlışları dikkate alan, değerlendiren ve ona göre ülkeleri bir sıraya sokan bir örgüt olarak temayüz ediyor ama konu Gazze'ye gelince kriterler değişiyor,” diyerek bu haftalık gündemini tamamladı.